Kadim ve sonradan olma varlık

Kendiliğinden vacip olan öncesiz (kadim) varlık, sonradan olma (hadis) varlıktan daha mükemmeldir.

Çünkü eksik olanın kemal niteliğine özgü kılınması imkânsızdır, denilse:

“cansız (cemad) bir varlığa diri ve ölü denilemez.” karşılığını verirler. Biz birçok yerde, onların bu tezlerine değişik cevaplar verdik.

Birincisi: Diyorlar ki:

“Cemad olan bir şey, diri diye isimlendirilmez. Bir şey diri olabilme özelliğine haiz ise ölü olarak isimlendirilebilir.” Bu bir ıstılahtır. Yani terminolojide tanım böyledir. Yoksa Kur’an birçok yerde cansız (cemad) varlıkları ölü diye nitelendirmiştir.

“Allah’ı bırakıpta taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratmazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. (...) bilmezler.” (Nahl, 20-21)

Burada yüce Allah, taşlardan yapılmış putları ölü diye niteliyor. Bir diğer ayette de şöyle buyurmuştur:

“Ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona hayat verdik.” (Yasin, 33)

İkincisi: Cansız varlıkların böyle bir hayata sahip olmaya yatkın olmalarını imkânsız görmeyiz. Bilakis, yüce Allah cansız varlıkları, hayata yatkın kılmış, bu hayata sahip olabilmelerini imkânsız kılmamıştır. Nitekim yüce Allah Hz. Musa’nın (a.s.) asasını koşan bir yılan yapmış, böylece bir odun parçasının canlı bir varlık olabileceğini göstermişti. Bir gün Hz. Musa (a.s.) bir suda yıkanırken elbiselerini bir taşın üstüne koymuş, taş elbiselerini alıp kaçmıştı. (Buhari, Gusl: 20)

Bir keresinde yüce Allah, Musa (a.s.) ile genç arkadaşının yanında bulunan pişmiş balığı diriltmişti. Çakıl taşları ve yiyecekler -hem de yenildikleri sırada- tesbih getirmişlerdi. (Buhari, Menakıb: 21)

Taşlar peygamberimize (s.a.v.) selam verirlerdi. (Müslim, Fedail: 2)

Hurma kütüğü ayrılığından dolayı inlerdi. (Buhari, Menakıb: 25)

Dağlar Davud peygamberle (a.s.) birlikte Allah’ı tesbih ederlerdi.

Bunun örneklerini çoğaltmak mümkündür.

Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:

“O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsra, 44)

Üçüncüsü: Şunu demek mümkündür:

Diyelim ki, ancak hayata yatkın olan, hayatı kabul eden bir varlık ölümle nitelendirilebilir, kuşku yoktur ki, hayata yatkın olan bir varlık, hayat niteliğini almaya elverişli olmayan bir varlığa göre daha mükemmel ve daha kusursuzdur. Sözgelimi, annesinin karnında olan ve henüz ruh üfürülmemiş olan bir cenin, bir taştan daha mükemmeldir.

Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:

“Siz ölü iken, O sizi diriltti.” (Bakara, 28)

Çünkü normal olarak bir ceninin hayat bulması, konuşması, konuşmasını başka bir insanın normal bir şekilde duyması mümkündür. Dolayısıyla cenin, taş ve topraktan daha mükemmeldir.

Onlara şöyle denir:

Alemlerin Rabbi, ya hayat ve ilim gibi sıfatlarla nitelenmeye yatkındır, elverişlidir, ya da değildir. Eğer buna yatkın değilse, bu sıfatlarla nitelenmeye elverişli değilse, kör, sağır ve lal birinden daha aşağıdır demektir. Şayet buna yatkın olmakla beraber bu sıfatlara sahip değilse, bu sıfatlara sahip olan biri ondan üstün, ondan mükemmeldir demektir. Böyle düşünenler, O

’nu insandan ve hayvanlardan daha aşağı bir konuma indiriyorlar.

Aynı sözler, O’nunla kaim olan gelme, varma, inme ve hareket cinsi gibi fiillerle ilgili olarak da onlara yöneltilir; Bunlarla nitelenmeye ya yatkındır, ya da değildir. Eğer yatkın değilse, bu, hareket etmeye yatkın, ama hareket etmeyen cisimler O’ndan daha mükemmeldir demektir. Buna yatkın olmakla beraber yapmıyorsa, hareket eden bir cisim O’ndan daha mükemmel olarak belirginleşir. Çünkü hareket, hareket eden için bir mükemmelliktir.

Bilindiği gibi kendiliğinden hareket edebilen bir şey, hareket etmesine imkân olmayan bir şeyden, hareket etmeye yatkın olan bir şey de buna yatkın olmayan bir şeyden daha mükemmeldir.