Aklın Güzel Ve Çirkin Görmesi

      İbni teymiye -Allah rahmet etsin- şöyle dedi:

Aklın bir takım şeyleri iyi ve bir takım şeyleri de kötü olarak nitelendirmesi meselesine gelince, bu hususta, ehl-i sünnetin dört mezhebi ile diğer gruplar arasındaki tartışmalar meşhurdur. Hanefiler, Malikilerin büyük bir kısmı, Şafiiler ve Hanbeliler, aklın bir şeyi iyi ve kötü olarak nitelendirmesini kabul ediyorlar. Kerramiye ve Mutezile de bu görüştedir. Müslüman grupların büyük bir kısmının, Yahudilerin, Hıristiyanların, Mecusilerin ve diğer dinlerden birçok grupların görüşü de budur. Şafii, Maliki ve Hanbelilerin çoğu bu görüşü olumsuzlamaktadırlar. Eş’arî de bu görüştedir.

Ancak ehl-i sünnet grupları kaderi olumlama hususunda görüş birliği içindedirler. Allah’ın her şeye kadir olduğu, kulların fiilleri ve başka şeyler de dahil olmak üzere her şeyi yarattığı, O’nun dilediği şeyin olduğu, dilemediği şeyin de olmadığı hususunda ehl-i sünnet grupları arasında ihtilaf yoktur.

Mutezile ve diğer Kaderiyeci gruplar bundan farklı bir görüşü savunmaktadırlar. Dolayısıyla kaderi inkâr etmek, çirkin bir bid’attır.

Bazı insanlar, aklın bir takım şeyleri iyi, bir takım şeyleri de kötü görme yetkisini kabul etmenin kaderi kabul etmekle çeliştiğini, Allah’ın sıfatlarını ta’dil ve tecviz bağlamında Mutezile’yle aynı kategoriye düşmek sayıldığını sanmışlardır. Bu, büyük bir yanılgıdır. Bilakis, müslüman grupların büyük bir kısmı kaderi olumlamaktadır. Bu konuda Mutezile’nin görüşünü kabul etmemektedirler. Hüküm ve sebeplerin olumsuzlanması hususunda Eş’arîye katılmamaktadırlar. Bilakis, müslüman grupların büyük bir kısmı, kaderi olumlamakta ve şöyle demektedir:

Kulların fiilleri ve başka şeyler de dahil olmak üzere Allah her şeyin yaratıcısıdır. Şunu da diyorlar:

Allah’ın dilediği olur, dilemediği de olmaz.

Allah’ın bilgisinin ve yazısının, kulların fiillerinden önce geldiği gerçeğini ikrar etmeyi ise, bazı aşırı gruplardan ve başka taifelerden başka kimse inkâr etmemektedir. Yoksa Mutezile ve başka gruplardan oluşan Kaderiyecilerin büyük bir kısmı, Allah’ın, kulların fiillerini işlemeden önce ne işleyeceklerini bildiğini kabul etmektedirler. Hz. Peygamberin (s.a.v.), yüce Allah’ın varlıkları yaratmadan önce, onların kaderini belirlediğini bildiren hadislerinin içeriklerini tasdik etmektedirler.

Nitekim Sahih-i Müslim’de, Abdullah b. Ömer’in Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) şöyle rivayet ettiği belirtiliyor:

“Yüce Allah gökleri ve yeri yaratmazdan elli bin sene önce varlıkların kaderlerini belirlemiştir. O sırada Allah’ın arşı su üzerindeydi.” (Müslim, Kader 16)

Sahih-i Buhari’de ve başka kaynaklarda da İmran b. Husayn aracılığıyla peygamber efendimizden (s.a.v.) şöyle rivayet edilir:

“Allah vardı ve O’ndan önce hiçbir şey yoktu. O sırada Allah’ın arşı su üzerindeydi. Zikirde her şeyi yazdı ve gökleri ve yeri yarattı.” Bu rivayetin bir diğer versiyonunda şu ifade yer alır: “Sonra gökleri ve yeri yarattı.” (Buhari, Bed’ul Hakk, 1; Tevhid, 22)

Buhari ve Müslim’de Abdullah b. Mesud aracılığıyla peygamber efendimizden(s.a.v.) şöyle rivayet edilir:

Doğru sözlü ve her söylediği doğrulanan Resulullah (s.a.v.) bize şunları anlattı:

“Sizden birinizin yaratılışı, ana rahminde önce kırk gün nütfe şeklinde olur. Sonra kırk gün embriyo halinde kalır. Sonra kırk gün bir çiğnem et halinde kalır. Sonra ona bir melek gönderilir. Meleğe dört şey emredilir ve şöyle denir: Rızkını, ecelini, amelini ve mutlu mu, mutsuz mu olacağını yaz. Sonra içine ruh üflenir. Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz bütün ömrü boyunca cennet ehline özgü amelleri işler, öyle ki, onunla cennet arasında bir zir’a kadar bir mesafe kalır, derken yazılı kader devreye girer ve bu adam cehennemliklere özgü bir amel işler ve cehennemliklerden olur. Sizden biriniz de bütün ömrü boyunca, cehennemliklere özgü ameller işler, öyle ki, onunla cehennem arasında bir zir’a kadar bir mesafe kalır. Derken kaderde yazılı olan hüküm devreye girer ve bu adam cennetliklere özgü bir amel işleyerek cennetliklerden olur.” (Buhari, Kader, 82; Müslim, Kader, 1)

Bunun gibi birçok rivayet vardır.

Kaderiyecilerin çoğunluğu bunu kabul eder. Sadece aşırı olanlar bunları inkâr ederler. Örneğin, Müslim’in Sahihinin baş tarafında rivayet ettiği Abdullah b. Ömer hadisinde belirtildiğine göre, bazıları İbni Ömer’e şöyle demişlerdir:

“Bizden önce, Kur’an okuyan, ama ilimleri az olan bazı kimseler vardı. Bunlar kaderin olmadığını ve her şeyin tesadüfen olduğunu söylerlerdi. İbni Ömer onlara şu karşılığı vermiştir: Onlara deyin ki, ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler.” (Müslim, İman, 1; Tirmizi, İman, 4)

Bu yüzden Malik Şafii ve Ahmed gibi imamlar, kullar amellerini işlemedikçe, Allah bu amelleri bilmez, diyenleri tekfir etmişlerdir. Ama bunların dışındaki Kaderiyecileri tekfir etmemişlerdir.

Şunu demek istiyoruz:

Müslümanların çoğunluğu Mutezile ve benzeri Kaderiyeci gruplara muhaliftirler. Müslümanların çoğunlu-ğu, aynı zamanda, yüce Allah’ın yaratması ve emri bağlamında var ettiği sebepleri de kabul ederler. Allah’ın yaratması ve emri bağlamındaki hükmünü de kabul ederler.

Nitekim yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda...” (Bakara, 164)

Bir diğer ayette de şöyle buyurmuştur:

“Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız.” (Araf, 57)

Kitap ve sünnette buna benzer birçok ifade vardır. Müslüman grupların çoğunluğu da buna dayalı olarak:

Şu ameli şununla yaptı, demişlerdir. Sebepleri olumsuzlayanlar gibi, şu ameli şununla yapmadı, onun yanında yaptı, dememişlerdir. Bu meseleler başka yerlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.