Kaderiye'nin çeşitleri ve birbirlerine ters düşünceleri

Kaderiyenin büyük çoğunluğu ise, ezeli bilme ve yazıyı kabul ediyorlar. Ancak Allah’ın, kulların fiillerini yaratmasını ve varlıkları irade etmesini inkâr ediyorlar. Cebriyeci (zorlamacı) Kaderiye bunlara karşı çıkıyor ve diyorlar ki:

Kulun gerçek bir kudreti ve iradesi yoktur. Kul, gerçek anlamda fail de değildir... Bunların tümü sapıklığın göstergesi bid’atlardır.

Ama, müşrikler gibi, Allah’ın fiilleri yaratmasını, varlıkları irade etmesini emir ve nehye engel gibi görenler, yukarıda işaret ettiklerimizden daha kötüdürler.

Nitekim yüce Allah, bu anlayışta olan müşriklerin şöyle dediklerini bize haber veriyor:

“Eğer Allah dileseydi, biz de, babalarımız da ortak koşmazdık. Hiçbir şeyi haram kılmazdık.” (En’am, 148)

Bunlar Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kâfirdirler. Çünkü bu söyledikleri, bütün peygamberlerin getirdikleri emir ve yasakların iptal edilmesi, geçersiz kılınması anlamına gelir.

Öte yandan sözleri çelişkilerle doludur, zorunlu olarak da fasiddir. Kulların ifsad olmasını gerektirdiği için de Ademoğullarının bu anlayış esasında yaşamasının imkânı yoktur. Çünkü kullar, emir ve yasaklara göre hareket etmekle yükümlü olmazlarsa, herkes canının istediği gibi hareket etme hakkına sahip olur.

Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer bozulurdu.” (Mü’minun, 71)

Biri: Herkes, canının istediği gibi adam öldürebilir, fuhuş işleyebilir, başkasının malını gasp edebilir... vs. dese, bu ağır ve ölümcül bir fesadın ifadesi olur. Bu yüzden Ademoğullarından her topluluk, mutlaka emir ve yasaklar kapsayan bir şeriata, bir yasaya göre yaşar. Bazı kralların, yöneticilerin kanun koymaları da başka bir açıdan fesaddır. Ancak bu, diğer bir konudur.

Biri diyebilir ki:

Bu söyledikleriniz gösteriyor ki, Allah’ın mutluluğu, mutsuzluğu v.b. olguları önceden bilmesi ve yazması, bu şeylerin, Allah’ın söz konusu olguların vasıtası kıldığı amellere ve sebeplere bağlı olmasına engel teşkil etmiyor. Bu da gösteriyor ki, Allah’ın bunları önceden bilmesi ve yazması, kulun, Allah’ın kendisini mutlu kılmasının aracı kıldığı salih ameli işlemesine, buna güç yetirmesine ve bunu irade etmesine engel değildir. Her ne kadar bütün bunlar, Allah’ın kul için müyesser kılmasına bağlı olsa da. Ve insanlar, bunun Cebir (zorlama) olarak isimlendirilmesi hususunda ihtilaf etseler de...

Fakat, acaba kul, Allah tarafından önceden bilinen ve yazılan, kendisi tarafından da yapılan fiilin aksini yapma gücüne sahip midir? İşte insanların ihtilafa düştükleri husus budur. Bunun gibi, yapabilirlik (istitaa) fiille beraber mi olmalı, yoksa fiilden önce mi olmalı? meselesinde de yoğun ihtilaflar çıkmıştır. İspat ehlinden olanlardan bazıları şöyle demişlerdir:

Yapabilirlik, ancak fiille beraber olabilir. Diyorlar ki:

Kul, yaptığından başkasını yapmaya güç yetiremez. O da, Allah tarafından, yapacağı önceden bilinen ve yazılan fiildir. Kimi de şöyle demiştir:

Yapabilirlik fiilden öncedir ve fiil olmadan da olabilir. Diyorlar ki:

Kul, yapmadığını, yapmayacağı önceden bilinen ve yazılan şeyi yapma gücüne sahiptir. Kadericiyelerin Sınıfları