Kur'an'da iradenin anlamı

Allah’ın kitabında irade iki kısma ayrılmıştır:

Birincisi: Dini irade.

Aşağıdaki ayetlerde bu iradeye işaret edilir:

“Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara, 185)

“Allah size açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor..... Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister.” (Nisa, 26-27)

“Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (Maide, 6)

İkincisi: Kevni irade.

Aşağıdaki ayetlerde de bu irade türüne işaret edilir:

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâma açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır.” (En’am, 125)

“Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lakin Allah dilediğini yapar.” (Bakara, 253)

Bir ayette de Hz. Nuh’un(a.s.) şu sözüne yer verilir:

“Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez.” (Hud, 34)

“Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı “ol”demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yasin, 82)

İrade kavramına ilişkin bu taksim, gayet enteresandır. Bu taksim, Allah’

ın kitabında izin ve emir kavramlarıyla ilgili olarak da vurgulanmıştır. Kelime, tahrim, hüküm ve kaza ifadeleri için de. Nitekim biz değişik yerlerde bunları ayrıntılı olarak açıklama imkânını bulduk. Bunları bildikten sonra, büyük kuşkuların ortadan kalktığı görülecektir.

Kuşkuların yoğun olduğu ve birçok yanılgıların yaşandığı alanlardan biri de kudretle ilgili tartışmalardır. Kudretin fiille eş zamanlı olması gerekli midir?

Yoksa fiilden önce olması mı gereklidir?

Bu meselenin doğrusunu fıkıh alimleri ortaya koymuşlardır. Şöyle ki:

Emir ve yasakla ilintili olarak şart koşulan yapabilirliğin, -ki daha önce buna değindik-fiille eş zamanlı olması gerekli değildir. Çünkü yüce Allah haccı, sadece ona güç yetirenlere vacip kılmıştır. Dolayısıyla güç yetirdiği halde, bu görevi yerine getirmeyen biri, müslümanların ortak görüşüne göre günahkârdır. Böyle biriyle ilgili olarak, fiille eş zamanlı yapabilirlik ise gerçekleşmiş de değildir. Aynı şekilde ilâhî emir ve yasaklara muhatap olup da Allah’a isyan eden kimseler için de, emir ve yasaklarda şart olan yapabilirlik mevcuttur.

Yapabilirlik ve fiil eş zamanlılığı, ancak fiili işleyenler için söz konusudur. Failin de fiili yapmayı kesin olarak irade etmesi gerekir. Fiili yapma gücüne sahip olması da şarttır. Böyle biri hakkında saydığımız şartlar yerine geldiğinde fiilin varlığı zorunlu olur. Dolayısıyla birisi:

Yapabilirlik, fiille eş zamanlıdır, dese ki, yapabilirlik, fiilin işlenmesi için gerekli olan tüm koşulların yerine gelmesi demektir ve buna irade gibi diğer kavramlar da girer... Böyle diyen birine, bu kavrama dayalı olarak şöyle denir:

Kişi, fiili yapmayı irade etmediği zaman, fiili yapma gücüne sahip olmaz. Bu da gösteriyor ki, bu tür bir tartışma, kelimeler bağlamında yapılan lafzi bir tartışmadır. Bir kimse kudretsizliği bu şekilde açıklarsa, maksadı açıktır. Bu mesele bu şekilde açıklığa kavuşunca şu soru gündeme gelir:

Kul, kendisine emredilen şeyi kesin bir şekilde yapmayı irade ettiği zaman, bunu yapmaktan aciz olabilir mi?

Bu da hakkın kesin bir şekilde bilinmesine, herkesçe anlaşılmasına yol açan bir açılım demektir. Yani, bir kimse, kendisine emredilen bir şeyi yapmayı kesin olarak yapmayı irade ettiği zaman, o işi yapmaktan aciz olmaz. Yine, bir kimse, yapmaktan aciz olduğu bir şeyi yapmayı irade etse, Allah onu bu işi yapmaktan mükellef tutmamıştır. Çünkü Allah, bir kimseyi ancak yapabildiği şeyden sorumlu tutar. Yani, nefsinin yapabilirliğinin kapsamında olan şeyi ona yükler.