Allah'ın Ademoğullarına nimeti

Yüce Allah Ademoğullarına bu hususta iki temel lütufta bulunmuştur:

Birincisi: Buhari ve Müslim’de belirtildiği gibi:

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.” (Buhari, Kader, 30; Müslim, Kader 22, 23, 24)

Müslim, İyad b. Hımar’dan merfu olarak şöyle rivayet eder:

“Ben, kullarımı hanifler (fıtraten Allah’ı bir bilme özelliğine sahip) olarak yarattım.” (Müslim, el-Cenneh, 63 Ahmed, 4/162)

Dolayısıyla nefis fıtratıyla başbaşa bırakıldığı zaman, Allah’ı sever ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmaz. Fakat insan ve cin kökenli şeytanlar kötülükleri ona süsleyerek onu ifsad edip yoldan çıkarırlar.

“Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı.” (Araf, 172)

Bu ayeti, başka yerlerde geniş biçimde ele alıp tefsir ettik.

İkincisi: Yüce Allah, insanlara akıl vermekle, onlara kitaplar indirmekle ve kendilerine peygamberler göndermekle onları genel olarak hidayete yöneltmiştir.

“Yaratan Rabbinin adıyla oku (...) bilmediğini...” (Alak, 1-5)

“Rahman Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. O’na açıklamayı öğretti.” (Rahman, 1-4)

“Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren Rabbinin adını tesbih et.” (A’la, 1-3)

“O’na iki yolu gösterdik.” (Beled, 10)

Şu halde her insanda hakkı bilip sevmesini gerektiren bir özellik vardır. Ayrıca Allah, insanı, ahiret mutluluğuna erişmesini mümkün kılacak çeşitli ilimleri öğrenmeye yöneltmiştir. Fıtratına bu bilgiyi sevme eğilimini yerleştirmiştir.

Ancak bazen insan, kendisine yararlı olan şeyi bilmek istemekten kaçınabilir. İşte bu kaçınma, bu yüz çevirme “yoksal” bir olgudur. Ancak nefsin ayrılmaz özelliklerinden biri de irade sahibi olması ve hareket etmesidir.

Nefsin doğal bir hayatı vardır. Ancak onun mutluluğu yararlı bir hayat yaşamasına, yani Allah’a ibadet etmesine bağlıdır. Bu hayatı yaşamadığı sürece ölüdür. Dolayısıyla sahip olduğu doğal hayatı da onun için bir işkenceye dönüşür. Ne yaşar ki, hayatın nimetlerinden yararlansın, ne de ölür ki, işkencelerin acısından kurtulsun.

“Sonra o ateşte ne ölür, ne de yaşar.” (A’la, 13)

Bu da gösteriyor ki, verilen ceza işlenen suçla aynı türden ve aynı düzeydedir. Dünyadayken yararlı bir hayat sürdüren yaşayan biri olmadığı, ayrıca duygusuz bir ölü de olmadığı için, ahirette de aynı durumda olacaktır.

Nefis eğer hakkı bilir ve onu isterse, bu, Allah’ın ona yönelik bağışının eksiksizliğinin bir göstergesidir.

Aksi takdirde nefis, doğası gereği, Allah’tan başka bir mabuda tapmayı ve kötülükleri işlemeyi isteme eğilimine sahiptir. İşte nefsin varoluşunda yer alan bu terkip Allah’ı bilmemesine ve O’na ibadet etmemesine neden olur. Yokluk dediğimiz budur.