Peygamberlerin gönderilmesi herkes için birer nimet ve hikmettir

Eğer biri dese ki:

Ama Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamber olarak gönderilmesiyle,onun peygamberliğini yalanlayan müşrikler ve ehl-i kitap gibi bir takım insanlar da zarar gördüler! Buna verilecek iki cevap vardır:

Birincisi:

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamber olarak gönderilmesi imkânlar ölçüsünde onlar için de yararlı olmuştur. Her şeyden önce işleye geldikleri şerrin zayıflamasına sebep olmuştur. Risalet misyonu kanıtları ve ayetleri açık şekilde ortaya koyarak kalplerini sarmış, cihad ve cizye ile onları korkutup zelil kılmış, böylece daha az kötülük işlemelerine sebep olmuştur. Onlardan öldürdükleri de, daha uzun yaşayıp ömürlerini küfürde sürdürüp daha büyük küfürler işleme zararından kurtulmuş oldular. Bu, onların kötülüklerini azaltmak demektir. Zaten peygamberler (a.s.) maslahatları sağlamak ve tamamlamak, ayrıca bozgunculukları da ortadan kaldırmak veya imkânlar ölçüsünde azaltmak üzere gönderilmişlerdir.

İkincisi: O’nun peygamber olarak gönderilmesinin sağladığı faydalar yanında sözü edilen bu zararların lafı olmaz. Küçük ve basit şeylerdir bunlar. Tıpkı faydası bütün yer yüzünü kaplayan yağmurun bazı evleri yıkması, bazı yolcuları bir süre için yolundan alıkoyması veya çamaşır çırpıcıları gibi bazı çalışanların bir süre için çalışmamalarına neden olması gibi. Bir şeyin maslahatı genel ise, onun bazı insanlara zararı olsa da, amaçlanması gereken bir hayır ve sempatiyle karşılanan bir rahmettir. Kelâmcılar, fıkıhçılar ve hanefilerden, hanbelilerden ve kerramiye ekolünden ve tasavvufçulardan oluşan birçok müslüman grup bu cevabı vermiştir. Bu aynı zaman da birçok felsefecinin de verdiği bir cevaptır.

Yukarıdaki cevabı paylaşan gruplar şunu demişlerdir: Varlık aleminde meydana gelen her zararın bir hikmetinin olması kaçınılmazdır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.” (Neml, 88)

“Ki yarattığı her şeyi güzel yapmış..” (Secde, 7)

Bir zarardan istenen, amaçlanan bir hikmet hasıl oluyorsa, bu, mutlak şer ve kötülük olarak değerlendirilmez, zarar gören kimse açısından lokal bir zarar olsa da. Bu yüzden ne Allah’ın kelâmında, ne de peygamberin (s.a.v.) sözlerinde şer / kötülük kelimesinin yalnız başına Allah’a nispet edildiği görülmez. Bilakis, gerek ayetlerde ve gerekse hadislerde şer / kötülük kelimesi mutlaka şu üç şekilden biri esas alınarak kullanılır. Ya bütün mahlûkatın kapsamında kullanılır. Ki genel mahlûkatın içine girdiği zaman ilâhî kudretin, dilemenin ve yaratmanın genelliğini ifade eder ve genele taalluk eden hikmet onu da kapsamına alır. Ya da fail konumundaki bir sebebe izafe edilir. Yahut faili hazfedilmiş olarak kullanılır.

Genelin kapsamına alınışına şu ayeti örnek gösterebiliriz:

“Allah her şeyin yaratıcısıdır.” (Zümer, 62)

Buna daha birçok ayeti örnek gösterebiliriz. Allah’ın el-Mu’ti (veren)- el-Mani (alıkoyan), ed-Darr (zarar veren)- en-Nafi (fayda veren), el-Muizz (aziz kılan)- el-Muzill (zelil kılan), el-Hafid (alçaltan) -er-Rafi (yükselten) gibi aynı alana hitab eden karşılıklı isimleri de bu kapsamda değerlendirilebilir. Söz gelimi, el-Mani ismi, karşılığı olan diğer isimden ayrı olarak tasavvur edilemez. ed-Darr ismi de öyle. Çünkü bu isimlerin karşılıklı olarak tasavvur edilmesi anlamsal genelliğe delalet eder.

Dolayısıyla varlık aleminde tezahürlerini gözlemlediğimiz rahmet, menfaat ve maslahatın tümü Allah’ın lütfunun, bunun dışında gözlemlediğimiz olgular da O’nun adaletinin göstergesidir.

Nitekim Buhari ve Müslim’de peygamber efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Allah’ın sağ eli dopdoludur; vermekle, gece gündüz dağıtmakla tükenmez. Gökleri ve yeri yarattığı günden bu yana verdiklerini görmüyor musunuz? Buna rağmen sağ elinde olanlar tükenmedi. Diğer elinde ise adalet terazisi vardır; kefenin biri inerken öbürü yükselir.” (Buhari, Tevhid, 22, Müslim, Zekât, 36, 37, Tirmizi, 5. surenin tefsiri,3, İbni Mace, Mukaddime, 13, Ahmed, 2/242, 313, 500)

Burada peygamber efendimiz (s.a.v.) yüce Allah’ın sağ elinde ihsanın olduğunu, diğer elindeyse adalet terazisi bulunduğunu, bununla kimini alçaltıp kimini yükselttiğini belirtiyor. Bu demektir ki, kulların hayatında gözlemlenen iniş ve çıkışlar Allah’ın adaletinin göstergeleridir. Kullarına yönelik ihsanı da O’nun lütfunun göstergesidir.

Kötülükten söz edilen yerlerde failin hazfedilişine ilişkin örnekler şunlardır:

“Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa rableri onlara bir hayır mı diledi?” (Cin, 10)

“Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna ilet, gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.” (Fatiha, 7)

Bunun gibi daha birçok örnek gösterilebilir.

Kötülüğün bir sebebe izafe edilişine de aşağıdaki ayetleri örnek gösterebiliriz:

“Onu kusurlu kılmak istedim.” (Kehf, 79)

Bu ayeti şu ayetle birlikte düşündüğümüz zaman, kastettiğimiz anlam daha bir belirginleşir:

“Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve hazinelerini çıkarsınlar.” (Kehf, 82)

“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisa, 79)

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik.” (Araf, 23)

“İki katını düşmanınızın başına getirdiğiniz bir musibet, kendi başınıza geldiği için mi ‘bu nasıl oluyor’ dediniz. De ki: O, kendi kusurunuzdandır.” (Al-i İmran,165)

Buna ilişkin birçok örnek gösterebiliriz.

Bu yüzden Allah’ın güzel isimleri içinde içeriği şerle ilgili olan hiçbir isim yoktur. Şer, sadece yüce Allah’ın yaptıkları kapsamında zikredilir.

Örneğin yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.” (Hicr, 49-50)

“Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (A’raf, 167)

“Biliniz ki Allah’ın cezalandırması çetindir ve Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.” (Maide, 98)

“Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir. Bilin ki O, ilk olarak yaratan, geri getirendir. O, çok bağışlayan ve çok sevendir.” (Buruc, 12-14)

Burada yüce Allah, bir eylem olarak yakalamasının çok şiddetli olduğunu belirtirken, zatının isimleri olarak kendisinin bağışlayıcı ve seven olduğunu dile getiriyor