Kötülük nefistendir

Sekizinci Fark:

Kötülük nefistendir, bunu biliyoruz. Kötülükse pis ve yerilmeyi hakkeder.

“Kötü kadınlar kötü erkekler içindir.” (Nur, 26) gibi ayetlerde kötülük “pis” olarak nitelendirilmiştir. Selef ulemasının büyük çoğunluğu yukarıdaki ayeti:

“Pis kelimeler pis kimseler içindir...” şeklinde yorumlamışlardır. Bazıları da pis söz ve fiiller pis kimseler içindir, demişlerdir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Allah temiz bir ağacı örnek verir. (...) Kötü sözün misali, kötü bir ağaç gibidir.” (İbrahim, 24-26)

“Ancak güzel sözler O’na çıkar, salih amel de onu yükseltir.” (Fatır, 10)

Sözler ve fiiller söyleyenin, fiili işleyenin sıfatlarıdır.

Şu halde nefis kötülük ve pislikle nitelendiğine göre, ancak layık olduğu bir yerde olabilir. Bir kimse yılan ve akreplerin tıpkı kediler gibi insanlarla birlikte yaşamalarını isterse, bu olmayacaktır.

Yine yalancı birini şahit yapmak isteyen kimsenin bu davranışı da olumlu değildir.

Cahili öğretmen yapmak, ahmağı at bakıcısı, seyis yapmak isteyen de olumlu bir davranış sergilemez.

Şu halde pis nefislerin tertemiz cennete girmeleri de uygun değildir. Bilakis nefiste bir pislik varsa temizlenip arındıktan sonra cennete girmeye elverişli olabilir.

Tıpkı sahih bir hadiste buyurulduğu gibi:

“Mü’minler ateşten kurtuldukları zaman köprü üzerinde durdurulurlar.” (Buhari, er-Rikak, 48; Ahmed 3/13, 57)

Bir kimse kötülüğün kendi nefsinden geldiğini bilince, içindeki şerre rağmen eksiksiz mutluluğun beklentisi içine girmez. Bilakis:

“Bir kötülük işleyen onun karşılığını görür.” (Nisa, 123)

“Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse onu görür. Kim de zerre ağırlığınca kötülük işlerse onu görür.” (Zilzal, 7-8) ayetlerinin anlamlarını kendi pratik hayatında kavramış olur.

Doğal olarak şunu da bilir ki, Allah’ın fiilleri adalet ve ihsan kanunu doğrultusunda gerçekleşirler.

Sahih bir hadiste:

“Allah’ın sağ eli doludur...” (Buhari, Tefsir, 11. Sure, 2; Müslim, Zekât 36 İbnu Mace, Mukaddime, 13; Ahmed, 2/313-500) buyurulduğu gibi.

Bunun neticesinde, sevap ve azap için hiçbir hikmet öngörmeyen Cehmiye grubunun bu anlayışının bozuk olduğunu fark eder.

Çünkü yüce Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik eder, melekler ve adaleti ayakta tutan ilim adamları da.

Aslında Cehmiye grubu bu tezi ileri sürerken amaçları, Mutezile mezhebinin kader ve azap tehditiyle ilgili düşüncesini çürütmekti. Bu yüzden kendini sünnet ve hadise nispet eden, selefe tabi olan bazı kimseler Cehm’in yolunu benimsemişlerdir. Aynı şekilde iman ve azap tehditi hususunda Cehm ve izleyicileri aşırı mürciyecilerin yolunu izlemişlerdir. Cehm iki bid’atı savunmakla ünlüdür.

Bunlardan biri, Allah’ın isim ve sıfatlarıyla ilgilidir. İsim ve sıfatları olumsuzlama (nefyetme) hususunda aşırıya gitmiştir. Batıniler, felsefeciler v.b. gruplar bu hususta onunla aynı görüşü paylaşmışlardır. Mutezililer sıfatları olumsuzlama hususunda onunla örtüşürken, isimler hususunda aynı kanaatte değildirler. Kilabiye ve onlarla aynı görüşü paylaşan fıkıh akımı ve hadisçilerden bazıları isteğe bağlı (ihtiyari) sıfatları olumsuzlama hususunda Cehm’le aynı noktada buluşmuşlardır. Keramiler ve benzeri gruplar bu anlayışın temeli noktasında onun görüşünü paylaşmışlar. O da sonsuz olanın devamlı olmasının imkânsızlığıdır. Buna göre, dilediği zaman daima konuşması ve dilediği zaman daima faaliyet halinde olması imkânsızdır. Çünkü öncesiz hadiselerin olması imkânsızdır. İşte bu temelden hareketle, gelecekte de sonsuz bir şeyin var olması olumsuzlanmıştır. Cehm’in bir diğer bid’atı da cennet ve cehennemin sonunda yok olacaklarını söylemesidir. Mutezile’nin imam

ı Ebu Hezil de onun bu görüşüne katılmış, fakat hareketlerin sonunun olduğunu da söylemiştir.

Şu halde Mutezililer sıfatlar hususunda Cehmiye

’ye yaltaklanıyorlar, Kilabiye ise, sfatlar hususunda... Eş’ariler de öyle. Fakat Ebu İsmail el-Ensari’nin de dediği gibi Eş’ariler, Mutezililer karşısında edilgen ve yaltaklanan bir tutum içinde olmuşlardır. Bazı insanlar:

Mutezile Felsefecilere yaltaklanır, diyorlar. Bunu söylemelerinin nedeni, Cehm’in felsefecilerden önce bu görüşü ortaya attığını bilmemeleri veya Mutezile’nin başka bazı yönlerden felsefecilere yaltaklanmalarını görmüş olmalarıdır. Nitekim Şehristani, onların düşüncelerini felsefecilerden aldıklarını söyler. Çünkü Şehristani, Eş’arî mezhebine mensup arkadaşlarının, ehl-i sünnet imamlarının aksine, onlarla tartıştıklarını görüyordu.

Ehl-i sünnet imamları daha çok Cehmiye ile tartışırlardı.

Selef uleması yanında Cehmiye sıfatları olumsuzlamasıyla ünlüydü. Selef uleması nazarında bu özellikleriyle diğer gruplardan ayrılıyorlardı.

Amr b. Ubeyd’in temelini attığı Mutezile mezhebi ise, el-Menziletu beyne menzileteyn (iki menzi arasındaki menzil) söylemiyle belirginleşti. Amr b. Ubeyd ve arkadaşları mescidde cemaatten ayrı otururlardı. Bunu gören Katade:

Bunlar Muteziledir (Ayrılmışlardır) demişti. Bu olay Hasan el-Basri’nin ölümünden sonradır.

Kaderiye bid’atı ise, bundan önce, Muaviye’nin ölümünden sonra ortaya atıldı. Bu nedenle İbni Ömer, İbni Abbas ve başkaları bu hususla ilgili kelâmi görüşlerini dile getirdiler. İbn-i Abbas, İbni Zübeyr’den önce öldü. İbn-i Ömer de onun ardından öldü. Bunu Haccac’ın yetmiş küsur senesinde Irak’a vali olarak atanması izledi. Böylece Hicaz, Şam ve Irak bölgelerinde insanlar kader mevzusuna dalmayı sürdürdüler. Daha çok Şam, Irak ve Basrada bu tartışmalar olurdu. Hicaz’da ise bu tür tartışmalar nispeten azdı. Mutezile mezhebi ortaya çıkıp “iki menzil arasındaki menzil” fikrini savunmaya başlayınca, buna bağlı olarak, ilâhî tehditin gerçekleşmesini, tevhid ehlinin ebediyen cennette kalacaklarını ve ateşe giren kimsenin bir daha oradan çıkmayacağını savundular. Buna kaderi de eklediler. Çünkü mevzu onunla tamamlanıyordu.

O sıralar henüz insanlar arasında Allah’ın sıfatlarını olumsuzlamak gibi bir fikir baş göstermemişti. Derken Ca’d b. Dirhem ortaya çıktı. Bu fikri ilk savunan kişi O’dur. Halid b. Abdullah el-Kasri onu kurban etti. Bir bayram günü insanlara şöyle seslendi:

“Ey İnsanlar! Kurbanlarınızı kesin! Allah kurbanlarınızı kabul etsin. Ben de Ca’d b. Dirhem’i kurban edeceğim. Çünkü O, Allah’ın İbrahimi dost edinmediğini, Musa ile konuşmadığını iddia ediyor. Allah, Ca’d’ın söylediklerinden münezzehtir, yücedir.”

Bunları söyledikten sonra minberden indi ve Ca’d’ı bir kurban gibi boğazladı. Bu olay Irak’ta meydana geldi.