Allah’ın kulu irade etmeye zorlaması

Soruyu soran kişinin şu beytine gelince:

Çünkü açıkça söylenmiştir: Kul;

İrade hususunda zorlama altındadır...

Buna karşılık olarak şöyle denir:

Allah’ın kulu irade etmeye zorlaması, eğer Allah’ın onu irade sahibi kılması anlamında söyleniyorsa, bu doğrudur; fakat bunun zorlama, mecbur etme, dayatma olarak isimlendirilmesi, lafız ve anlam olarak çelişki doğurur. Çünkü zorlanan ve mecbur bırakılan kimse, irade eden, seçen, seven ve rıza gösteren olamaz. Seçme, sevme ve rıza gösterme yeteneğine sahip kılınan birine de zorlanmış, mecbur bırakılmış, kendisine dayatılmış denemez.

Eğer denilse ki: Bundan maksat şudur:

Kul, önceden irade sahibi olmayı seçmesine neden olan iradesi söz konusu olmaksızın, Allah’ın dilemesi ve kudretiyle irade sahibi kılınmıştır. Buna cevap olarak denilir ki: Bu anlam, zorlama olarak isimlendirilse de isimlendirilmese de, doğrudur. Fakat bununla kulun seçme yeteneğine sahip olması arasında bir çelişki yoktur. Çünkü irade eden ve seçen kılınmış bir kimsenin, irade ve seçmesinin olduğu da sabitleşmiş olur. Bir şey de kendisiyle ve kendisinin ayrılmaz özellikleriyle çelişmez. Dolayısıyla, seçen kılınmış olan nasıl seçen olabilir?

İrade sahibi kılınmış olan nasıl irade sahibi olabilir? denemez.

Eğer denilse ki: Seçebilen olma hususunda tercih sahibi kılınmıştır.

Buna cevap olarak denilir ki:

Bunun anlamı şudur: Yüce Allah kulu, kendisinin önceden seçebilen olmaya yönelik bir iradesi olmaksızın, seçebilen kılmıştır. Tıpkı on yapabilen, alim, diri, siyah veya beyaz, uzun ya da kısa kıldığı gibi. Bulunduğu gibi, yüce Allah’ın bir kimseyi bir sıfatla mevsuf kılması, o kimsenin bu sıfatla nitelenmesiyle çelişmez. Çünkü yüce Allah’ın onu bir sıfat üzere kılması, onun o sıfat üzere olması demektir. Çünkü Allah’ın kul ile ilgili olarak yaptığı şey, kula ait olur. Allah’ın dilediği olur, dilemediği de olmaz. Kulun, seçebilen, bilgi sahibi, güç yetiren olması, Allah’ın dilemesinin ve kılmasının bir gereği olduğuna ve birbirinin gereği olan şeyler de çelişmeyeceğine, bilakis birleşeceklerine ve ayrılmayacaklarına göre, kulun ihtiyar sahibi oluşu ile, Allah’ın onu ihtiyar sahibi kılması anlamında mutlak cebir birbirini gerektiren iki olgu olarak belirginleşirler, birbirleriyle çelişen değil. Birbirini gerektiren iki şeyin bir arada olması değil, birbiriyle çelişmesi şaşırtıcıdır.