Güzel ve kötülük akılla mı,şer’an mı bilinir?

     Aklı başında olan herkes, bazı fiillerin insana uygun, bazılarının da onunla uyuşmadığını, olumsuz olduğunu kabul eder.

Şu güzel, şu da çirkindir, denildiği zaman, bu güzellik ve çirkinlik, alimlerin ittifakiyle, aklen güzel ve çirkin olduğu bilinendir.

Ama, fiilin yerginin ve cezanın sebebi olması anlamında güzellik ve çirkinlik hakkında ihtilaf çıkmıştır. Acaba böylesi güzellik ve çirkinlik aklen bilinir mi, yoksa sadece şeriat aracılığıyla mı bilinir?

Bu tartışmanın sebebi, bu kısım güzellik ve çirkinliğin öncekinden ayrı olduğunu sanmalarıdır. Oysa bu, öncekinin dışında değildir. Çünkü varlık aleminde, uygun olmak anlamından başka güzellik ve uyumsuz olmak anlamından başka çirkinlik yoktur. Övgü ve sevap uygundur. Yergi ve ceza uyumsuzdur. İşte uygunluğun ve uyumsuzluğun bir türü budur.

Geriye güzellik ve çirkinliğin bazı türleri hakkında bir şeyler söylemek kalıyor; ama tümü hakkında değil. Kuşkusuz güzellik ve çirkinliğin bazı türleri vardır ki, bunlar ancak şeriat aracılığıyla bilinirler. Ancak, şeriatın çirkin gördüğü bir şeyin bütün insanlarca bilinebileceği noktasında tartışma çıkmıştır. Zulüm, yalan v.b. gibi.

Tartışma aşağıdaki hususlarla ilgili çıkmıştır:

Fiilin, güzel ve çirkin oluşunda etkili olan bir niteliği var mıdır?

Aklen güzel, bir şeyin alemin maslahatına uygun olmasıdır. Aklen çirkin de aksine denir. Acaba şeriatta bundan öte bir şey var mıdır?

Dünya ve ahiretteki ceza salt akılla bilinebilir mi?

Bu meselenin ayrıntılı açıklaması başka yerde yapılmıştır.

Bazı insanlar, güzellik ve çirkinliğin bir üçüncü kısmının daha olduğunu söylemişler ve bu hususta görüş birliği olduğunu ileri sürmüşler. Bu da fiilin kemalin veya noksanlığın sıfatı olmasıdır. Kelâmcıların ilk kuşağının geneli, böyle bir kısımdan söz etmemişlerdir. Fakat Razi gibi bazı son kuşak kelâmcılar bundan söz etmiş ve felsefeciler de ondan almışlardır.

Meselenin özü şudur:

Bu üçüncü kısım, ilk kısımdan farklı, ilk kısma aykırı değildir. Çünkü bazı fiiller sonucu insan için gerçekleşen kemal niteliği, sonuç itibariyle uygunluk ve aykırılık olgusuna dayanır. O da lezzet ve acının ta kendisidir. Şu halde nefis, kendisi açısından kemal sayılan bir şeyden lezzet alır ve kendisi açısından eksiklik sayılan bir şeyden de acı duyar. Böylece kemal ve eksiklik; uygunluk ve uyumsuzluk olarak belirginleşmiş olur. Bu konu başka bir yerde uzunca anlatılmıştır.

Asıl söylemek istediğimiz şudur:

Kişiye lezzet veren güzel fiiller ile kişiye acı veren çirkin/kötü fiiller arasındaki fark, somut bir olgudur; bütün canlılar bunu algılayabilir. Kader hakikatına vakıf olduğunu, Rububiyet birliğinde fena bulduğunu ve birlik ateşinde yandığını iddia edenlerden:

“Cem pınarında kaldım ki, burada acı verenle lezzet veren arasında bir fark kalmaz.” diyenlerin bu sözlerinin yalan olduğu herkesçe bilinmektedir. Şayet ne dediğini biliyorsa. Eğer ne dediğini bilmeyen biriyse, bu durumda hakikatini bilmediği bir şeyi söyleyen bir sapıktır. Bu konuda fikir beyan edenlerin geneli bu durumdadır.