Allah iki avuç toprak avuçladı hadisi

Soru:

Şöyle bir hadis rivayet edilir: “Yüce Allah iki avuç toprak avuçladı ve şöyle dedi:

“Şu cennet için ve ben buna aldırmam.Şu da cehennem için ve ben buna aldırmam.”

Acaba bu hadis sahih midir? Bir diğer hadiste de şöyle deniyor:“Yüce Alla Adem’i yaratınca,zürriyetini sağında ve solunda ona gösterdi.Sonra dedi ki:

“Bunlar cehenneme gidecekler ve ben buna aldırmam.”

Bu hadis sahih kaynaklarda yer alıyor!..

Cevap:

Evet, bu anlamı içeren hadisler meşhurdur ve değişik kanallarda peygamberimizden (s.a.v.) rivayet edilmiştir. Örneğin Malik’in Muvattasında, Sünen-i Ebu Davud ve Nesai’de, ayrıca başka kaynaklarda Müslim b. Yesardan, bir diğer versiyonunda Naim b. Rabia’dan rivayet edilir ki:

Ömer b. Hattab’a:

“Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı.” (Araf, 172) ayetinin anlamı soruldu, Ömer (r.a), Resulullah’tan (s.a.v.) naklen -bir rivayette, Ömer’in şöyle dediği belirtiliyor:

“Bu ayetin Resulullah’a sorulduğunu ve Resulullah’ın şöyle dediğini duydum:- şöyle dedi:

“Yüce Allah Adem’i yarattı. Sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı ve oradan zürriyetinin bir kısmını çıkardı. Ardından:

“Bunları cennet için yarattım. Bu yüzden cennet ehlinin ameliyle amel edecekler.” dedi. Sonra bir kez daha sırtını sıvazladı ve oradan zürriyetinin bir diğer kısmını çıkardı ve şöyle dedi:

“Bunları cehennem için yarattım, ve cehennem ehlinin amellerini işleyecekler..” Bu sırada bir adam Resulullah’a (s.a.v.) şöyle dedi:

“Ya Resulullah! Şu halde ne diye amel ediyoruz ki?” Resulullah (s.a.v.) şu karşılığı verdi:

“Allah bir adamı cennet için yaratınca, ona cennet ehlinin amellerini yaptırır. Ölünceye kadar cennet ehlinin amelleri üzere olur ve bu amellerle cennete girer. Bir adamı da cehennem için yaratınca, ona da cehennem ehlinin amellerini yaptırır. Ölünceye kadar cehennem ehlinin amelleri üzere olur ve bunlarla cehenneme girer.” (Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizi, 6. Suresi 2, Muvatta, Kader, 2, Ahmed, 1/44)

Hakem b. Süfyan’ın, Sabit’ten, onun da Enes b. Malik’ten rivayet ettiği bir hadiste şöyle deniyor:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

“Yüce Allah (insanların bir kısmını) avucuna aldı ve benim rahmetimle cennete girin, dedi. Bir kısmını daha avucuna aldı ve cehenneme girin, dedi, size aldırış etmiyorum.” (Ebu Ya’la, Müsned’inde, 3422)

Bu ve benzeri hadisler için iki bölüm geçerlidir.

Birincisi:

Daha önce tasarlanmış kader. O da yüce Allah’ın, amelleri işlemeden önce cennetlikleri ve cehennemlikleri bilmesidir. Bu, haktır ve buna iman etmek gerekir. Hatta Malik, Şafii ve Ahmed gibi imamlar, bunu inkâr eden kimse kâfir olur, demişlerdir. Daha doğrusu, yüce Allah’ın olacak her şeyi olmadan bildiğine; O’nun bütün bunları önceden yazdığına ilişkin olarak bildirdiği haberlere; bu haberleri onlar olmadan bildirdiğine iman etmek gerekir.

Nitekim Sahih-i Müslim’de Abdullah b. Amr’den peygamber efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Yüce Allah, gökleri ve yeri yaratmazdan elli bin sene önce varlıkların kaderlerini belirlemişti. O sırada Allah’ın arşı su’yun üzerindeydi.” (Müslim, Kader, 16)

Yine sahih-i Buhari’de ve başka kaynaklarda İmran b. Husayn’den, peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Allah vardı ve hiçbir şey yoktu. Arşı o sırada su’yun üzerindeydi. Herşeyi zikre yazdı. Gökleri ve yeri yarattı.”

Hadisin bir diğer versiyonunda, “sonra gökleri ve yeri yarattı” (Buhari, Bed’ul halk, 1) şeklinde geçiyor.

El-Müsned’de İrbad b. Sariye’nin peygamberimizin (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet ettiği belirtiliyor:

“Daha Adem balçık halinde iken, ben, Allah katında peygamberlerin sonuncusu olarak yazılmıştım. Ben sizden bundan öncesini de haber vereceğim. Ben atam İbrahim’in rüyasıyım. İsa’nın müjdesiyim. Annemin beni doğurduğu sırada gördüğü rüyayım. Ki kendisinden bir nurun çıkıp Şam saraylarını aydınlattığını görmüştü.” (Ahmed, 4/127-128)

Meysere el-Fecr hadisinde şöyle deniyor:

“Dedim ki: Ya Resulullah! Ne zaman peygamber olarak yazıldın? –Hadisin bir diğer rivayetinde ne zaman peygamber oldun? şeklindedir- Buyurdu ki:

“Daha Adem Ruh ile beden arasında bir şeyken, peygamber olarak yazılmıştım.” (Ahmed, 5/59)

Buhari ve Müslim’de Abdullah b. Mesuddan (r.a) şöyle rivayet edilir:

“Bize Resulullah (s.a.v.) şöyle anlattı -ki o, doğru sözlüdür ve sözleri hep doğru çıkmıştır-:

“Sizden biriniz yaratılırken kırk gün annesinin karnında nütfe halinde kalır. Sonra o kadar bir süre bir kan pıhtısı olarak kalır. Sonra bunun kadar bir süre bir çiğnem et olarak kalır. Sonra ona bir melek gönderilir ve ona dört kelime emredilir: Onun rızkını, amelini, ecelini ve bedbaht mı, mutlu mu olacağını yaz, denir. Sonra ona ruh üflenir. Ardından peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki -veya kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki-, sizden biriniz bütün hayatı boyunca cennet ehlinin amelini işler, öyle ki onunla cennet arasında bir zira kadar bir mesafe kalmışken, daha önce yazılmış olan kitap (kader) devreye girer ve o da cehennem ehlinin amelini işleyerek cehenneme girer.” (Buhari, Bed’ul-halk, 6; Müslim, Kader, 1)

Buhari ve Müslim’de Ali b. Ebu Talib’in (r.a) şöyle dediği rivayet edilir: “Bekıul-ğeked mezarlığında bir cenazede Resulullah(s.a.v.)ile beraberdik:Buyurdu ki:

“Sizden hiç kimse yoktur ki, cehennemdeki yeri ve cennetteki yeri yazılmış olmasın. Orada bulunanlar dediler ki:

Ya Resulullah! Öyleyse, bu önceden yazılmış kadere dayanıp amel etmeyi bırakmamız gerekmez mi? Buyurdu ki:

Amel etmeye devam edin, çünkü kişi hangi şey için yaratılmışsa, bu şeyle ilgili ameller onun için kolaylaştırılır. Dolayısıyla mutluluk ehli olan birisi için, mutluluk ehlinin amelleri kolaylaştırılır. Bedbahtlık ehli olan birisi için de bedbahtlık ehlinin amelleri kolaylaştırılır.”

Ardından Resulullah (s.a.v.) şu ayetleri okudu:

“Artık kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar, en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora hazırlarız.” (Leyl, 5-10) (Buhari, 92. Sure 3; Müslim, Kader, 6)

Yine sahih bir hadiste şöyle bildiriliyor:

“Resulullah’a (s.a.v.) şöyle denildi:

Cennet ehli cehennem ehlinden ayırt edilebilir mi? Evet, dedi. Hangi amelleriyle ayırt edilebilirler? diye soruldu. Buyurdu ki:

Amel etmeye devam edin, çünkü herkese, yaratıldığı şeye uygun ameller kolaylaştırılır.” (Buhari, Kader, 4; Müslim, Kader, 8)

Dolayısıyla peygamber efendimiz (s.a.v.) yüce Allah’ın cennetliklerle cehennemlikleri önceden bildiğini, bunu yazdığını haber veriyor. Bunun yanı sıra, insanların tıpkı dinsizler gibi sırf kaderde yazılana dayanıp amel etmeyi terk etmelerini de yasaklıyor. Ve şöyle buyuruyor:

Herkese, yaratıldığı şeye uygun ameller kolaylaştırılır. Mutluluk ehli olanlara mutluluk ehlinin amelleri, bedbahtlık ehli olanlara da bedbahtlık ehli olanların amelleri kolaylaştırılır. Bundan daha güzel açıklama olmaz.

Çünkü yüce Allah, olguları oldukları gibi bilir. Bunun yanında varlıkların olmalarına aracı olan sebepler de yaratmıştır. O, bu olguların bu sebepler aracılığıyla olacaklarını bilir. Tıpkı falan kimsenin, bir kadınla cinsel ilişkiye girilip hamile kalmasıyla doğacağını bilmesi gibi.

Şayet bir kimse, nasıl olsa yüce Allah, çocuğumun doğacağını biliyor, dolayısıyla cinsel ilişkiye girmeme gerek yoktur, dese, bu kimse ahmaktır. Çünkü yüce Allah, takdir ettiği şeyin cinsel birleşme yoluyla olacağını biliyor.

Aynı şekilde, şu adamın tarlayı sulamasıyla ve tohum ekmesiyle ekinin olacağını biliyorsa ve bu kimse, madem ki Allah ekinimin olacağını biliyor, o halde tohum ekmeme gerek yoktur, derse şaşkın bir cahil olduğu anlaşılır. Çünkü Allah, bu ekinin tohum ekme ve sulama ile olacağını biliyor.

Yine, falan adamın yemekle doyacağını, şu adamın su içerek susuzluğunu gidereceğini, şunun da öldürüleceğini biliyorsa, yüce Allah’ın bu gibi olguların gerçekleşmesine aracı olacağını bildiği sebeplerin meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Aynı durum, falan kişinin ahirette mutlu, falancanın da ahirette bedbaht olacağını bilmesi için de geçerlidir. Çünkü bedbaht olacak kişinin, bedbahtların amellerini işleyeceğini bilir. Dolayısıyla Allah, onun bu amelle bedbaht olacağını bilir. Eğer bu kimse, bedbahtların amellerini işlemese de bedbaht olacaktır, denilse, bu, yanlış olur. Çünkü yüce Allah, bir kimseyi ancak işlediği günahından dolayı cehenneme koyar.

Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:

“Andolsun ki, sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım.” (Sad, 85)

Burada yüce Allah, cehenneme İblis ve izleyicilerini dolduracağına yemin ediyor. İblise tabi olan da yüce Allah’a karşı gelmiştir. Yüce Allah, bir kul kötü bir ameli işlemedikçe, sırf o ameli işleyeceğini bilmesine dayalı olarak o kula azap etmez.

Bu yüzden peygamberimize (s.a.v.) müşriklerin çocuklarının durumu sorulunca, şu cevabı vermiştir:

“Allah onların neler yapacaklarını herkesten daha iyi bilir.” (Buhari, Kader, 3; Müslim, Kader, 23)

Yani, yaşasalardı ve bu imkâna kavuşsalardı, neler yapacaklarını herkesten daha iyi bilir. Rivayet edilir ki, kıyamet günü bunlara bir elçi gönderilir, uyanlar cennete, uymayanlar da cehenneme gönderilir. Böylece, onların itaat mı, yoksa isyan mı edecekleri ortaya çıkar.

Aynı şekilde yüce Allah cenneti, iman ve itaat ehli için yaratmıştır. Kimin iman ve itaat ehli olmasını dilemişse, iman ve itaati onun için kolaylaştırmıştır. “Allah benim cennet ehli olduğumu bildikten sonra, iman etsem de, inkâr etsem de cennete girerim” diyen bir kimse, bu sözleriyle Allah’a iftira atmış olur. Çünkü Allah, onun iman ile cennete gireceğini biliyor. İmanı olmayınca, o artık, Allah’ın cennete gireceğini bildiği kimse olmaz. Bilakis, mü’min olmayan, kâfirdir. Dolayısıyla Allah, onun cehennem ehli olacağını bilir, cennet ehli değil.

Bu yüzden insanlara dua etmelerini ve Allah’tan yardım istemelerini ve bunun dışındaki sebeplere sarılmalarını emretmiştir. Bir kimse, kadere bel bağlayarak, ben dua etmem, Allah’tan bir şey istemem, derse, o da büyük bir yanlışlık içine girmiş olur. Çünkü Allah duayı ve istemeyi, mağfiretine, rahmetine, hidayetine, yardımına ve rızkına kavuşmanın sebeplerinden biri kılmıştır. Bir kul için hayır takdir edilmişse, bu hayra dua ile kavuşur ve duasız onu elde edemez. Allah’ın kullar için takdir ettiği ve akibetlerini bildiği hallerini bir takım sebeplere bağlı olarak takdir etmiştir. Bu sebepler takdirleri, gerçekleşecekleri vakitlere doğru sürükler. Dünya ve ahirette her şeyin bir sebebi var. Allah sebeplerin de sonuçların da yaratıcısıdır.