İyilikleri Allah'a kötülükleri kendine bağlama gerekliliği

Kul, iyiliklere ilişkin amelinin Allah’ın lütfunun, rahmetinin ve nimetinin bir sonucu olduğunu bilmekle yükümlüdür. Cennetliklerin söylediği gibi:

“Hidayetiyle bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik.” (A’raf, 43)

Buna aşağıdaki ayetleri de örnek verebiliriz:

“Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurat, 7)

“Allah kimin gönlünü islâma açmışsa o, rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun!” (Zümer, 22)

“Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkmayacak durumdaki kimse gibi olur mu!” (En’am, 122)

“İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.” (Şura, 52)

Kulun işlediği kötülükleri kendisine izafe etmesi de öyle. Kul bunu yaparken, Allah’ın, obje, sıfat, hareket ve duruş olarak bütün varlıkların yaratıcısı olduğunu da bilmesi gerekir. Tıpkı Adem’in (a.s.) dediği gibi:

“Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 23)

Musa’nın (a.s.) dediği gibi:

“Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim. Beni bağışla.” (Kasas, 16)

İbrahim’in (a.s.) dediği gibi:

“Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.” (Şuara, 82)

Yüce Allah bir ayette son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) hitaben şöyle buyuruyor:

“Bil ki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur. Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarını bağışlanmasını dile.” (Muhammed, 19)

Ayrıca yüce Allah azaba uğrattığı kimselerle ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:

“Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.” (Zuhruf, 76)

“Azabımız onlara geldiğinde çağırışları: Biz gerçekten zalim kişilermişiz, demelerinden başka bir şey olmadı.” (A’raf, 5)

Kur’an ve sünnette buna benzer ifadeler çoktur.

Müslim ve başkalarının Ebu Zerr kanalıyla peygamber efendimizden (s.a.v.) rivayet ettikleri kutsi bir hadiste peygamberimiz (s.a.v.) rabbinden şu ifadeleri nakleder:

“Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram ettim. Aranızda da onu haram kıldım. Birbirinize zulmetmeyin. Ey kullarım! Siz gece gündüz durmadan hata işlersiniz, ben de hatalarınızın çokluğuna aldırmadan, bütün günahları bağışlarım. Benden bağışlanma dileyin, sizi bağışlayayım. Ey kullarım! Doğru yola ilettiklerim hariç, hepiniz sapmışsınız. Benden hidâyet dileyin, sizi doğru yola ileteyim. Ey kullarım! Doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin, sizi doyurayım. Ey kullarım! Giyindirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giysi isteyin, sizi giyindireyim. Ey kullarım! Öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz takvada en üst derecede olan birinin düzeyinde olsanız dahi, bu benim mülkümde herhangi bir şeyi artırmaz. Ey kullarım! Öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz yüksek bir yerde toplanıp, benden isteseniz ve her insana istediğini versem, bu benim mülkümde, denize bir iğnenin bir kere batırılmasıyla deniz ne kadar eksilirse, o kadarlık bir eksilme olur. Ey kullarım! Amellerinizi sizin için sayıp kaydederim, sonra da onların karşılıklarını size eksiksiz olarak veririm. Kim amelinin karşılığını iyi olarak bulursa, Allah’a hamd etsin. Kim de bundan başka bir şeyle karşılaşırsa, kendisinden başkasını kınamasın.” (Müslim, Birr, 55)

Bu hadisten anlaşılıyor ki, işlediği salih amellerden dolayı hayırlı bir akıbetle karşılaşanlar, Allah’a hamd etmelilerdir. Bu nimeti bahşeden yüce Allah’tır. Bundan başka bir akıbetle karşılaşanlar da, karşılaştıkları şey şerse, bundan dolayı ceza göreceklerdir. Şayet akıbetleri abes bir şeyse, bunun da hiçbir faydasını görmeyeceklerdir. Bu yüzden kendilerinden başkasını kınamamalıdırlar. Çünkü kendilerine zulmedenler yine kendileridir. Her olay Allah’ın kudreti ve dilemesiyle olur.

Buhari ve başkalarının Şeddad b. Evs’ten rivayet ettikleri “İstiğfarın efendisi” hadisinde de peygamberimiz (s.a.v.) bu hususa dikkatleri çekiyor. Buyuruyor ki:

“İstiğfarın efendisi, kulun:

Allahım! Sen benim rabbimsin, senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Yapabildiğim sürece sana verdiğim söze ve senin ahdine bağlıyım. İşlediğim kötülüklerin şerrinden sana sığınırım. Bana bahşettiğin nimetlerini itiraf ediyorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla. Çünkü senden başka hiç kimse günahları bağışlayamaz, demesidir.

Kim bunu söylerse ve buna kesin olarak inanmış bir şekilde sabahlarsa, aynı gün ölürse cennete girer. Kim de bunu söyler ve kesin inanmış olarak gecelerse, aynı gece öldüğünde cennete girer.” (Buhari, Da’avat, 15; Ebu Davud, Adab, 101)