Mübahçılar, Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kötüdürler

Aynı şekilde emir ve yasak kavramlarını mutlak olarak geçersiz sayan, bunun kanıtı olarak kaza ve kaderi gösteren mübahçılar (her şey mübahtır anlayışında olanlar), Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Arap müşriklerinden daha kötü durumdadırlar.

Çünkü saydığımız bu gruplar küfür ve inkârlarına rağmen, kendi anlayışlarına uygun da olsa, bir tür emir, yasak, vaad ve tehdit inancını da barındırmaktadırlar. Ama bunların, dinde Allah’ın izin vermediği hususlarda hükümler koyan, yasalar belirleyen ortakları vardır.

Mübahçılar ise, tamamen farklı bir anlayışa sahiptirler ve yasaları temelden reddederler, geçersiz sayarlar. Yalnızca nefislerinin hoşlandığı, canlarının çektiği şeylerden razı olurlar. Yine yalnızca nefislerinin hoşlanmadığı şeylerden nefret ederler. Bir şeyi nefisleri için sever ve nefisleri için bir şeyden buğzederler. Allah için razı olmazlar, Allah için öfkelenmezler. Allah için sevmezler ve Allah için buğzetmezler. Allah’ın emrettiğini emretmez, yasakladığını da yasaklamazlar. Ancak bunlardan bir şeyin hoşlarına gitmesi başka. O zaman nefislerini tatmin etmek için hemen yaparlar, rablerine ibadet etmek maksadıyla değil.

Bundan dolayı varlık aleminde mevcut bulunan küfürden, fısktan ve günahtan rahatsızlak duymazlar. Sadece arzularına aykırı oldukları zaman bunlardan rahatsızlık duyarlar. Bu bakımdan duydukları rahatsızlık şeytani doğal bir rahatsızlıktır, Rahmani ve şer’i (yasal) bir rahatsızlık değildir. Bu yüzden şeytanlar onların yakın arkadaşları olur ve sapıklıkta daha da ileri gitmeleri için onlara destek olurlar ve bu alanda hiçbir günahı eksik bırakmak istemezler. Şeytanlar onlara beşer sûretinde görünür, onlarla konuşur, bazı günahları işlemelerine yardım ederler. Tıpkı putlara ibadet eden müşriklere yardımcı oldukları gibi.

Bu gibi insanlar her grubun içinde bulunurlar. Allah’ın gönderdiği dinin, peygamberlerin getirdiği şeriatın, kitabın ve sünnetin dışına çıkan, ibadet ve inançta kendilerine göre bid’at nitelikli bir yol tutan, inanç ve ibadetlerinde resulü örnek almaya, kitap ve sünnete sarılmaya önem vermeyen bu tipleri her toplumda görmek mümkündür.

Bunların temel nitelikleri hevalarına ve şehevi arzularına göre hareket etmeleridir. Bu eğilimlerinden dolayı şeytanlar onları saptırır, resulün çizgisinden saptıkları oranda şirk inanç sisteminin karekteristik özellikleri de bunların inanç ve ibadet sistemlerinden belirginleşmeye başlar.

Kuşkusuz mecusilerle aynı paralele düşen Kadercilerin düşüncelerini reddetmek gerekir, ancak bu tip Kaderiyecilerin görüşlerini reddetmek çok daha gereklidir. Onlara karşı çıkmak çok daha önceliklidir.

Bu gibi insanlar sahabe devrinde yoktular. Tabiin kuşağında da bunlara pek rastlanmazdı. Çünkü bid’atlar ilk defa ortaya çıktıkları zaman, basit ve önemsiz gibi görünürler. Sonra yavaş yavaş artmaya ve yayılmaya başlarlar. Hulefa-i Raşidin devrinin sonlarında haricilik ve şîilik kapsamındaki bid’atların ortaya çıkması gibi.

Sonra sahabe devrinin sonlarında mürcie ve Kaderiye bid’atının ortaya çıkışı. Ve tabiin çağının sonlarında Allah’ı sıfatsızlaştırıcı (muaattile) Cehmiye bid’atının ortaya çıkışı gibi.

Fakat emir ve yasakları geçersiz sayan, bunun gerekçesi olarak da kaderi gösteren mübahçılar, yukarıda saydığımız grupların tümünden sonra ortaya çıkmışlar ve onların hepsinden de daha kötüdürler.