Her mahluk Allah'ın nimetlerindendir

Buna Rahman suresinde zikredilen hususları da örnek gösterebiliriz. Buna göre, her mahlûk, çeşitli açılardan Allah’ın nimeti, ayeti konumundadır. Allah’ın birliğine, kudretine v.s. delalet etmeleri gibi.

Bunların gözlemlenmesi sonucu Allah’a imanın, ilmin ve O’nu zikretmenin gerçekleşmesi de varlıkların varoluş amaçlarındandır.

Bunlar yüce Allah’ın dünyada kullarına bahşettiği en üstün nimetlerdir. Her mahlûk bu nimetlerin somut göstergesi ve kanıtıdır. Bunun dışında, yukarıda saydığımız olgulara ilişkin kanıtlar olmalarının yanı sıra, bütün mahlûkat, kullar için çeşitli menfaatler de sağlamaktadır. Çünkü yüce Allah:

“O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman, 13) buyuruyor.

Bu ifadeyi, işaret ettiği herhangi bir ayetinin, işaretinin ardından zikrediyor. Öte yandan:

“Şimdi Rabbinizin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersiniz.” (Necm, 55) buyuruyor.

El-Alau; nimetler demektir. Bütün nimetler, O’nun kutsal zatına, birliğine, sıfatlarına ve isimlerinin anlamlarına delalet ederler. Yani bunlar ayet, işaret nitelikli nimetlerdir.

Dolayısıyla O’nun nimetlerinden olan bir şey, aynı zamanda O’nun ayetlerindendir de. Bu husus son derece açıktır.

Aynı şekilde O’nun ayetlerinden olan bir şey de, doğal olarak O’nun nimetlerindendir.

Çünkü yüce Allah’ı tanıtma, yol gösterme ve varlığını kanıtlama gibi işlevleri görürler. Kudretine, hikmetine, rahmetine ve dinine delalet ederler. Hidayet nimetlerin en üstünüdür.

Ayrıca varlık aleminde, kullarına dönük nimetler ve menfaatler vardır ve bu, varlıkların kanıtsallık misyonlarından öte bir olgudur. Güneşin, ayın, bulutların, yağmurun, hayvanların ve bitkilerin yaratılması gibi. Bunların tümü Allah

’ın ayetleridir. Kanıtsallık misyonları dışında, kullara dönük büyük nimetler de barındırmaktadırlar.

Bu yüzden, içlerindeki nimet olgusundan dolayı insanın Allah’a şükretmesini gerektirici özelliktedirler. Kanıtsallıklarından dolayı da Allah’ı anmayı gerektirici niteliktedirler.

Yüce Allah bu gerçeğe şöyle işaret ediyor:

“İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur.” (Furkan, 62)

“Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için bütün bunları yaptık.” (Kaf, 8)

Çünkü şükretmeye ve bilgiye yönelten etkenler insanı Allah’a kulluk sunmaya da yöneltir. Çünkü insana Allah’ın nimetlerini gösterirler ve bu da şükretmesine yol açar.

Kuşkusuz insan nefsi, kendisine iyilik edene teşekkür etme özelliğine sahip olarak yaratılmıştır. Yüce Allah nimet bahşedici (munim) ve iyilik edici (muhsin)dir. Kulların sahip olduğu bütün nimetler, sadece O’nun tarafından bahşedilmişlerdir.

Nitekim bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“Sabahleyin uyanınca bir kimse: Allah’ım! Bu sabah bana veya başka herhangi bir kuluna ulaşan herhangi bir nimet, sadece sendendir, senin ortağın yoktur, derse, o günün şükrünü yerine getirmiş olur. Bunu akşam söyleyen bir kimse de o gecenin şükrünü eda etmiş olur.”

Bu hadisi Ebu Hatem İbn-i Hibban sahihinde İbn-i Abbas’tan rivayet eder. (İbnu Hibban: 858)

Diğer bir rivayette ise, peygamberimizin (s.a.v.):

“Kim: Allah’a hamd olsun. O, benim Rabbimdir, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam. Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik (tanıklık) ederim, derse akşamlayıncaya kadar günahları af olunur. Eğer akşamleyin söylerse sabahlayıncaya kadar günahları af olunur.” (Heysemi, Mucmeu’z-zevaid, 10/19-120. Kenzu’l-ummal, 3589) buyurduğu belirtiliyor.

Öte yandan yüce Allah, iman ettikten sonra inkâr edenleri yermiştir.

“De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?” (En’am, 63)

Bu ayet, insanlara ilişen herhangi bir zararın giderilmesiyle ilgilidir. Nimetlerle ilgili olarak da şöyle buyuruyor:

“Allah’ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?” (Vakıa, 82)

Yani, böyle mi teşekkür ediyorsunuz? Allah’ın size verdiği rızıklara ve size bahşettiği nasibe karşılık, size verilen rızkı yalanlayarak mı şükrediyorsunuz. Bu davranış, yıldızlardan yağmur istemek gibi bir şeydir.

Nitekim sahih kanallardan İbn-i Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilir:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

“İnsanlar, bir kısmı şükreden, bir kısmı da nankörlük edenler olarak sabahladılar; bazısı:

Bu, Allah’ın rahmetidir, derken, bazısı da: falan falan yıldızlar doğru söylediler, dediler. İşte bunun üzerine şu ayetler indi:

“Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, (...) Allah’ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?” (Vakıa, 75-82)

Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. (Müslim, İman, 73)

Yine Sahih-i Müslim’de Ebu Hureyre’nin peygamberimizden (s.a.v.) şöyle rivayet ettiği belirtiliyor:

“Allah ne zaman gökten bir bereket indirirse, mutlaka bazı insanlar onu inkâr ederler. Allah yağmur yağdırır, onlar: Falan falan yıldız yaptı.” derler.

Yine Müslim’de bu hadisin bir de şu lafzı içeren bir versiyonu vardır:

“Bu yağmur falan falan yıldız sayesindedir.” (Müslim, İman, 72)

Buhari ve Müslim’de Zeyd b. Halid el-Cuheni’den şöyle rivayet edilir:

Resulullah (s.a.v.) geceleyin yağan bir yağmurun ardından bize sabah namazını kıldırdı. Ardından şöyle buyurdu:

“Biliyor musunuz Rabbiniz ne dedi?”

Dediler ki: Allah ve Resulü daha iyi bilir. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

“Rabbiniz şöyle dedi: Kullarım, bir kısmı bana inanarak, bir kısmı da beni inkâr ederek sabahladılar. “Allah’ın lütfu ve rahmeti sayesinde üzerimize yağmur yağdı” diyenler bana inanan yıldızları inkâr edenlerdir.” “Falan falan yıldız sayesinde üzerimize yağmur yağdı” diyenler de, beni inkâr eden ve yıldızlara inanan kimselerdir.” (Buhari, Ezan, 156, Müslim, İman, 125)

Bu tür ifadelerin birçok benzeri Kur’an ve sünnette vardır. Yüce Allah, bahşettiği nimetlerini başkasına izafe ederek ve bu başkasını kendisine ortak koşanları yeriyor. Selef ulemasından bazıları şöyle demişlerdir:

Rüzgar iyiydi ve gemici de ustaydı. (Bu sayede boğulmaktan kurtulduk) demek de bu yerginin kapsamına girmeyi gerektirir.