Tevessülün anlamı
«Tevessül» kelimesiyle üç şey kastedilebilir. Bunlardan şu ikisi üzerinde müslümanlar ittifak etmiştir: (Yazar, «Tevessül» lafzıyla üç şey kastedilebilir» demesine rağmen üçüncü maddeye müstakil bir madde olarak yer vermemiştir)
Birincisi: İmanın ve islâmın aslı olan Resûlüllah'a iman ve itaat etmekle tevessüldür.
İkincisi ise: Resûlüllah'ın duası ve şefaatidir. Resûlüllah (s.a.v.)'in kendisine dua ve şefaat ettiği kimse, müslümanların ittifakıyla tevessül etmiş sayılır.
Her kim Resûlüllah (s.a.v.)'le bu iki anlamdaki tevessülü inkâr ederse, o, kâfir ve mürted olup bundan tevbe etmesi istenir. Tevbe etmediği takdirde mürted olarak öldürülür. Fakat ona iman ve itaat olan tevessül, dinin aslı olup bu, hem havas için, hem de avam için zarûrat-ı diniyyedendir. Her kim bunu inkâr ederse, seçkin olsun, basit olsun küfrü zahirdir.
Dua ve şefaati ile müslümanların bundan yararlanması mes'elesine gelince, bunu inkâr eden kâfirdir, ama bu birincisi kadar bariz değildir. Bu nedenle, cehaletinden dolayı inkâr edene mes'ele izah edilir, îzah edildikten sonra da hâlâ inkârında İsrar ediyorsa, mürteddir.
Kıble ehli içinde Resûlüllah (s.a.v.)'in dünyada dua ve şefaatini inkâr eden hiç kimse yoktur.
Kıyamet günündeki şefaatine gelince: Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat'e göre - ki bunlar sahabe, onlara gereği gibi tâbi olanlar ve müslümanların dört mezhep imamlarıyla sair müctehidlerdir - Resûlüllah (s.a.v.)'in kıyamet gününde özel ve genel şefaatleri vardır. Ümmeti içinde, büyük günah işleyenlerden Allah'ın izin verdiği kimselere şefaat eder. Ancak tevhid ehli mü'minler şefaatinden istifade eder. Müşrikler, Resûlüllah'ı sevip takdir edenleri de içinde olmak üzere şefaatinden yararlanamazlar; şefaati onları cehennem ateşinden kurtaramaz. Kişiyi ancak Tevhid ve Resûlüllah'a inanma cehennemden kurtarır. İşte bu sebeple Ebû Tâlib gibi Resûlüllah'ı seven, fakat tevhidi kabul etmeyenler, ne onun şefaatiyle, ne de başka bir yolla cehennemden çıkacaklardır.
Dinin temeli tevhiddir
Buhâri'nin Sahîh'inde Ebû Hüreyre'den şöyle dediği nakledilir: Yâ Resûlâllah, kıyamet günü şefaatinle daha mutlu olan kimdir? dedim. «Kalbden samimi olarak la ilahe illallah, diyendir» (Ahmed İbn Hanbel l l / 307, 518)buyurdu. Yine Ebû Hûreyre'den Müslim'in Sahih'inde şöyle bir rivayet nakledilir: Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki: «Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır ve her peygamber henüz dünyadayken onu kullandı. Bense onu kıyamet gününe şefaat olarak sakladım. İnşâallah, ümmetimden Allah'a şirk koşmayan, herkese ulaşır» (Ahmed İbn Hanbel V/326).
«Sünen»lerde Avf b. Malik'ten şöyle dediği rivayet edilir: Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Bana Rabbimin yanından bir elçi geldi ve beni ümmetimin yarısını cennete sokmakla şefaat arasında muhayyer bıraktı. Ben şefaati seçtim. O, Allah'a ortak koşmadan ölen içindir»
Rivayetin başka bir lâfzı şöyledir: «Her kim Allah'a şirk koşmadan ölürse, o şefaatim altındadır» (Tirmizî, Kıyâme 13; İbn Mâce, Zühd 37; Müsned l l / 75) .
Bu temel, yani tevhid, Allah'ın ne öncekiler, ne de sonrakiler için, kendinden başkasını din olarak kabul etmediği İslâm'ın temelidir. Allah, peygamberleri onunla göndermiş ve onunla kitaplar indirmiştir. Nitekim şöyle buyurmaktadır:
«(Ey Muhammed)! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor, Biz, Rahman olan Allah'tan başka kulluk edilecek tanrılar meşru kılmış mıyız?»(43 Zuhruf 45).
«Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: 'Benden başka tanrı yoktur. Bana kulluk edin' diye vahyetmişizdir»(21 Enbiyâ 25) .
«Andolsun ki, her ümmete: 'Allah'a kulluk edin, tâğutlardan kaçının' diyen peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı hak etti» (16 Nahl 36).
Allah Azze ve Celle bütün peygamberlerin davetinin «Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yoktur» sözüyle başladığını zikretmektedir.
İbn Hanbel'in Müsned'inde İbn Ömer'den yapılan rivayette Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
«Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim. Tâ ki ortağı olmayan tek Allah'a ibadet edilsin. Rızkım, mızrağımın gölgesinde kılındı. Emrime karşı çıkan için zillet ve küçüklük vardır. Her kim bir kavme kendisini benzetirse, onlardandır» (Ahmed İbn Hanbel l l / 50, 92).
Kur'an'ın müşriklerini haber verdiği, Peygamber (s.a.v.)'in kan ve mallarını heder etmeyi, çoluk çocuklarının esir edilmesini helâl kıldığı ve cehennemi onlara zorunlu kıldığı Kureyş ve diğer müşrikler; gökleri ve yeri yaratanın sadece Allah olduğunu kabul ediyorlardı. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır:
«Andolsun ki onlara,'Gökleri ve yeri yaratan kimdir?' diye sorarsan, 'Allah'tır, derler. De ki: 'Hamd Allah'a mahsustur' ama, çoğu bilmezler» (31 Lokman 25).
«Andolsun ki onlara. 'Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?' diye sorsan, şüphesiz 'Allah'tır' derler. Öyleyse niçin (aldatılıp) döndürülüyorlar» (29 Ankebût 61).
«De ki: 'Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?' 'Allah'ındır' diyecekler. 'Öyleyse ders almaz mısınız?' de. 'Yedi göğün de Rabbi, yüce Arş'ın da Rabbi kimdir?' de. 'Allah'tır' diyecekler. 'Öyleyse Ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız?' de. 'Biliyorsanız söyleyin, her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran, fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?' de. 'Allah'tır' diyecekler. 'Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?' de. Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar. Allah çocuk edinmemiştir; O'nunla birlikte hiçbir tanrı yoktur. Olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmaya çalışırdı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir » (23 Mü'min 84-91) .
Allah'la birlikte başka ilâhlar edinen müşrikler, edindikleri ilâhların yaratılmış olduğunu kabul ediyorlardı. Lâkin onları şefaatçi (aracı) ediniyor ve onlara ibadet etmekle Allah'a yaklaştıklarını sanıyorlardı. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
«Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da, zarar da veremeyen putlara taparlar: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' derler. De ki: 'Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyimi O'na haber veriyorsunuz?' Allah, ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir» (10 Yûnus 18).
«Kitabın indirilmesi, güçlü ve hikmet sahibi olan Allah katındandır. Biz sana Kitab'ı gerçekle indirdik. Öyleyse dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk et. Dikkat edin, hâlis din Allah'ındır. O'nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: 'Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz' derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez» (39 Zümer 1-3) .
Müşrikler, telbiyelerinde şöyle diyorlardı: «Buyur (Allah'ım)! Ortağın yoktur! Ancak bir ortağın vardır. Sen ona maliksin ama o sana değil» ( Müslim, Hacc 22)
Yüce Allah yine şöyle buyurmaktadır:
«Allah size kendinizden bir misal vermektedir:Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit şekilde hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız? Düşünen kavme âyetleri böylece uzun uzadıya açıklarız. Hayır, zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur. O halde sen, Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur, işte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkanın da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız» (30 Rum 28-32).
Her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah, kendilerine verdiği örnekte, sahibi bulunduğu şeyin kendisine ortak olmasının yaraşmadığını belirterek şöyle buyurmaktadır:
«Size verdiğimiz rızıklarda emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur musunuz?»
Birbirinizi saydığınız gibi kölelerinizi de sayıyor musunuz? Sizden her biriniz, kölesinin kendisine ortak olmasına razı olmadığına göre, başkasını Rabbımza ortak koşmayı nasıl kendinize yaraştırıyorsunuz?
Bu, Allah'ın kızları bulunduğunu söylemelerine benzer. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
«Kendilerinin beğenmedikleri şeyi Allah'a mal ederler. Üstelik dilleri, güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere söyler durur. Cehennemin onların olduğunda ve önceden oraya gideceklerinde şüphe yoktur» (16 Nahl 62).
«Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar, Ahirete inanmayanlar kötülük misalidirler. En üstün misali ise, Allah verir. O, güçlüdür, Hakimdir» (16 Nahl 58-60) .