İyilik Allah'tan, Kötülük Nefistendir
Şeyh-ul İslâm Takiyuddin Ahmed b. Teymiye -Allah rahmet etsin- dedi:
İyiliğin Allah’tan ve kötülüğün nefisten olduğunu açıklayan farklar hakkında...
“Kulları içinde ancak alimler Allah’tan korkar.” (Fatır, 28)
De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri (....) Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf, 33)
Bu ayette zikredilen şeylerin dışındakilerle ilgili olarak haram kılınma durumu olumsuzlanıyor, sadece bunlar için olumlanıyor. Acaba Allah’tan korkma durumu cins için mi olumlanıyor, yoksa teker teker her alim kimse için mi olumlanıyor. Nitekim bütün müslümanlar teker teker hacca gitmedikleri halde:
“Müslümanlar haccediyorlar” denir. Bu noktada bir soru daha gündeme geliyor: Müstesna, iktiza eden midir, yoksa şart mıdır?
Çünkü yukarıdaki ayette ve benzerlerinde iktiza eden, gerek-tiren olarak belirginleşiyor, dolayısıyla geneldir. Çünkü peygamberlerin uyarı yaparken aracı olarak kullandıkları ilim korkuyu gerektirir. Ayrıca iyiliği işlemeye ve kötülüğü terk etmeye sevkeden korkuyu gerektiren ilim olduğuna göre ve her günahkâr da cahil olduğuna, bilgisi tamam olmadığına göre, “kötülüklerin temeli cehalettir, bilgisizliktir” şeklindeki değerlendirmemizin anlamı açıklığa kavuşuyor.
Böyle olduğuna göre ilmin yokluğu mevcut olan bir şey değildir. Bilakis tıpkı kudretin, işitmenin ve görmenin yokluğu gibidir. Yokluk ise “şey”değildir. “Şey” ancak var olana denir -ki Allah her şeyin yaratıcısıdır, denilmiştir- Salt yokluk Allah’a izafe edilemez. Ama var olan bir şey Allah ile ilintili olarak zikredilebilir. İnsan alim değilse, nefis doğası gereği onu hareket etmeye sev keder. Çünkü nefis canlıdır, iradeye bağlı hareket de hayatta olmanın ayrılmaz bir özelliğidir. Nefsi en güzel anlatan isimler şunlardır:
el-Haris (Tahrik eden)... El-Humam... (Cesur, aktif)... Bir hadiste şöyle buyuruluyor:
“Kalp, yere düşmüş kuş tüyüne benzer.” (İbn-i Mace, Mukaddime, 10, 65; Ahmed, 4/408)
Bir diğer hadiste de şöyle buyuruluyor:
“Kalbin kaynaması, ateşin üzerinde kaynayan tencereninkinden daha şiddetlidir.” (Ahmed, 6/4; Taberani, el-Kebir 20/253; el-Hakim, Müstedrek 2/289)
Böyle olduğuna göre, yüce Allah’ın bir kimseyi hidayete erdirmesi, ona kendisine yararlı olan şeyleri ve zararlı olan şeyleri öğretmesi demektir. Böylece kişi kendisine yararlı olan şeyi ister, zararlı olan şeyi de istemez.