Tesir, cebir ve rızık kelimelerinin açıklanması

Bu bağlamda bilinmesinde yarar olduğunu düşündüğümüz nüktelerden biri de şudur:

“tesir”, “cebir” ve “rızık” gibi kavramlar mücmel kavramlard

ır. Dolayısıyla bir kimse:

Kulun kudreti kendi makduru (güç yetirileni) üzerinde etkin midir, değil midir? derse, ona önce şu cevap verilir:

Kudret iki türlüdür:

Birincisi: Fiili doğrultan (tashih eden) şer

’i (yasama nitelikli) kudret. Bu kudret emir ve yasaklamanın çerçevesini oluşturur.

İkincisi: Fiilin olmasını gerektiren kadersel kudret. Bu kudret makdurla eş zamanlıdır, ondan geri kalmaz.

Birinci tür kudrete şu ayette işaret edilmiştir:

“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Al-i İmran, 97)

Çünkü bu tür bir yapabilirlik, fiile mukarin (eş zamanlı) yapabilirlik olsaydı, yiyeceği ve bineği olsa da, haccetmeye gücü yetse de yetmese de, haccetmeyen kimse, hac ibadetini terk eden bir asi olarak nitelendirilmezdi. Aynı şekilde peygamberimizin (s.a.v.) İmran b. Husayne söylediği şu sözü de bu şekilde anlamak gerekir:

“Ayakta durarak namaz kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak kıl, eğer buna da gücün yetmezse yanın üzerine yatarak kıl.” (Buhari, Teksiru Salat 19; Tirmizi, Salat, 15)

Aynı şekilde şu ayet-i kerime de buna örnek oluşturmaktadır:

“Gücünüz yettiğince Allah’a isyandan kaçının.” (Teğabun, 16)

Yine peygamber efendimizin (s.a.v.) şu hadisi de buna ilişkin bir örnektir:

“Size bir şey emrettiğim zaman gücünüz yettiğince onu yerine getirin.” (Buhari, el-İtisam, 2; Müslim, Hac, 412; Nesai, Menasik, 1; İbni Mace, Mukaddime,1; Ahmed, 2/247)

Eğer peygamberimizin (s.a.v.) maksadı, ancak fiille beraber olan yapabilirlik olsaydı, şöyle derdi:

Ondan yaptığınızı yapın...

Sonra da bundan bir şeyi yapmayan kimse de peygambere karşı çıkan bir asi kabul edilmezdi. Bu tür bir yapabilirlik fıkıh kitaplarında ve halkın dilinde sıkça geçmektedir.