Cehmiye'ye göre Kur'an'ın mahluk oluşu

Cehmiye mezhebi, imam Ahmed’e ve diğer ehl-i sünnet alimlerine karşı Kur’an’ın mahlûk oluşunu, peygamberimizin (s.a.v.):

“Bakara ve Al-i İmran sureleri iki bulut veya iki ışık huzmesi ya da saf tutarak uçan iki kuş sürüsü şeklinde gelirler. Kur’an açık renkli bir adam sûretinde gelir.” (Müslim, Musafirin, 252; Darimi, Fedailul Kur’an, 15; Ahmed, 5/348, 352) hadisini ve benzeri nassları ileri göstererek, bir şey gelip gidiyorsa mahlûktur, dediklerinde, İmam Ahmed onlara şu cevabı vermiştir:

Yüce Allah kendisiyle ilgili olarak da gelmekten söz etmiş ve:

“Onlar meleklerin veya rabbinin ya da rabbinin bazı ayetlerinin kendilerine gelmesinden başkasını bekliyorlar?” (En’am, 158)

“Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman...” (Fecr, 22) buyurmuştur.

Buna rağmen, bu ifadelerin, Allah’ın mahlûk olduğunun kanıtı olamayacağı hususunda görüş birliği vardır. Bilakis, O’nun emri geldi, demektir, denebilir. Nitekim, Kur’an’ın mahlûk olduğunu söyleyen Mutezile mezhebi de bu görüştedir. Onlar, bu ayeti, Allah’ın gelişinden maksat, emrinin gelmesidir, şeklinde yorumlamışlardır. Şu halde neden Kur’an’ın gelişi de sevabının gelişi şeklinde yorumlanmasın ki?

Dolayısıyla peygamberimizin (s.a.v.) Bakara ve Al-i İmran surelerinin gelmesinden söz ederken, onların sevaplarının gelmesini kast etmesi pekala mümkündür. Zaten sevapları da mahlûktur.

Bu anlamı birçok kişi dile getirmiş ve şu açıklamayı yapmışlardır:

Peygamberimizin (s.a.v.) Bakara ve Al-i imran sureleri ... gelir.

” sözünden maksat, bu surelerin sevaplarının gelmesidir...

Bunu söylerken de, Kur’an’ın gelmesinden söz edilmiş olmasını, onun mahlûk oluşunun kanıtı olarak değerlendiren Cehmiye mezhebine cevap vermeyi amaçlamışlardır. Eğer, bulut veya genç insan sûretinde gelen sevap da mahlûk olmuyorsa, bu hususta Kur’an ile sevap arasında bir fark olmaz. Dolayısıyla: gelen onun sevabıdır, demeye de ihtiyaç olmaz. Üstelik Cehmiyeye verdikleri cevap da sahih olarak değer kazanmaz. Bilakis, Cehmiye:

Siz Kur’an’ın mahlûk olmadığını söylüyorsunuz, dolayısıyla sevabı da mahlûk değildir, cevabını verir. O zaman da sizin cevabınızın size bir yararı olmaz.

Ehl-i sünnet ulemasının ve Cehmiye mezhebinin, Kur’an okumanın sevabının mahlûk olduğu hususunda görüş birliği içinde oldukları bilinmektedir. Böyleyken neden başka amellerin sevabı da aynı durumda olmasın?

Bu husus son derece açıktır. Çünkü sevap ve azap yüce Allah’ın kulları için, amellerinin karşılığı olarak öngördüğü cezalardır. Sevap, cennet ve içindeki nimetlerdir. Azap da cehennem ve içindekilerdir. Cennet ve içindekiler mahlûk olduğu gibi, cehennem ve içindekiler de mahlûktur.

İmam Ahmed “er-Redd ala’z-Zenadike ve’l Cehmiye” adlı eserinde bu kanıtı zikretmiş ve şöyle demiştir: İmam Ahmed'in cevabı