Cebriyecilerin Kaderiyecilerle bir olması

Bilindiği gibi, Allah’a ve Resulü’ne iman eden herkes şunu kabul eder ki, ilâhî emir ve yasakları, vaad ve azap tehditlerini kabul eden Kaderiyeci Mutezile ve şia mezhebinin mensupları, mü’minle kâfiri, iyi ile günahkârı, gerçek peygamberle yalancı peygamberi, Allah’ın dostları ile düşmanlarını birbirine eşit düzeyde gören, bu anlayışını da tahkikin amacı ve tevhidin son noktası olarak savunan kimselerden daha iyidirler. Bunlar, ilk kuşak müslümanların (selef) yerdiği “Kaderiyeciler”dir. Hatta bunlar, Mutezile ve benzeri gruplardan çok daha fazla yerilmeyi hakketmektedirler. Ebu Bekir el-Hallal’ın, Kaderiyeci anlayışa ve Allah kullarını günah işlemeye zorlar, demelerine reddiye maksadıyla kaleme aldığı “Kitabu’s Sünneh” adlı eserinde söylediği gibi. Bu eserde el-Mervezi’den şöyle nakleder:

Ebu Abdullah’a (İmam Cafer es-Sadık) dedim ki:

Bir adam, Allah kullarını zorlar, diyor. Ebu Abdullah:

Sen öyle söyleme, dedi ve bu anlayışı hoş karşılamadı. Ardından şu ayeti okudu:

“Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.” (Müddesir, 31)

Adı geçen müellif Mervezi’den şöyle nakleder:

Bir adam, Allah kullarını günah işlemeye zorlamaz, dedi. Biri de ona karşı çıkarak, Allah kulları zorlar, dedi. Bunu söylerken kaderi ispat etmekti amacı. Bu hususta Ahmed b. Hanbel’in görüşünü sordular. Ahmed b. Hanbel her ikisinin dediğini de hoş karşılamadı, zorlamayı ileri sürenin de, zorlama olmadığını söyleyenin de... Nihayet tevbe ettiler de, o, onlara şu ayeti okudu:

“Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.” (Müddessir, 3)

Ayrıca Abdurrahman b. Mehdi’den şöyle nakleder:

“Süfyan es-Sevri “cebir = Allah’ın kulları zorlaması” fikrine karşı çıktı ve dedi ki:

Allah kulları, cibiliyete sahip olarak yaratmıştır...

Mervezi der ki:

Burada Süfyan es-Sevri peygamber efendimizin (s.a.v.) El-Eşecc Abdulkays’a söylediği şu sözü kast ediyor:

“Sende Allah’ın sevdiği iki huy (yaratılış) var. Biri hilm, öbürü de tevazudur.

Dedi ki: İki yaratılışla mı yaratıldım, yoksa iki cibiliyete mi sahip kılındım? Buyurdu ki:

“İki cibiliyete sahip kılındın.” Dedi ki:

“Beni sevdiği iki cibiliyete sahip kılan Allah’a hamd olsun.” (Ahmed, 4/206)

Mervezi, İbni İshak el-Fuzari’den şöyle nakleder:

Evzai bana dedi ki:

İki adam bana geldiler ve kaderle ilgili bir takım sorular sordular. İstedim ki, onları sana getireyim de sen onlara cevap veresin. Dedim ki: Allah sana rahmet etsin. Sen benden daha iyi cevap verirsin. Derken Evzai yanında iki adamla birlikte bana geldi ve adamlara:

Konuşun, dedi. Adamlar dediler ki:

Kadercilerden bazı adamlar bize geldiler ve bizimle tartıştılar, biz de onlarla tartıştık. Sonunda hep beraber şunu dedik:

Allah, bize yasakladığı şeylere bizi zorlar. Bu sefer de karşımıza bize emrettiği ve bizi haram kıldığı şeylerle rızıklandırması gibi bir durum çıktı. Dedim ki:

Be hey adamlar! Size gelen adamların size sundukları fikirler uydurdukları, ortaya attıkları bir bid’attı. Ama görüyorum ki, siz de onların çıktıkları bid’ata benzer bir bid’ata çıkmış bulunuyorsunuz. Evzai dedi ki:

Doğru, hem de güzel söyledin, ey Ebu İshak!

Bakiye b. Velidin şöyle dediği anlatılır:

Zübeydi’ye ve Evzaiye “cebir = Allah’ın kullarını zorlaması” ile ilgili bir soru sordum. Zübeydi dedi ki:

Allah’ın emri ve kudreti zorlamadan ve baskıdan yücedir. Sadece hükmeder, takdir eder, yaratır ve kulunu sevdiği cibiliyet üzere meydana getirir.

Evzai de şöyle dedi:

Kur’an ve sünnette cebir anlayışına temel oluşturacak herhangi bir şey bulamıyorum. Diyelim ki bunu söyledim. Fakat kader, yaratma ve cibiliyet sahibi kılma vardır. Bunları Kur’an’dan ve peygamberin (s.a.v.) hadisinden öğrenmek mümkündür.

Mutarrif b. Şıhhir şöyle demiştir:

Kadere yaslanmayız, sadece ona doğru gitmekteyiz.

Damre b. Rebia da şöyle demiştir:

Kadere yaslanmamız bize emredilmiş değildir. Sadece kadere doğru gitmekteyiz.

Sahih bir hadiste peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Sizden her birinizin cennetteki ve cehennemdeki oturağı bilinmektedir. Orada bulunanlar dediler ki: Ya resulallah! O halde ameli bırakıp bu yazılana ma güvensek!? Buyurdu ki: Hayır, amel edin, çünkü kişi hangi akibet için yaratılmışsa ona götürücü ameller onun için kolaylaştırılmıştır.” (Buhari, Tefsir, 92. Sure: 4, 5, 7, Kader, 4, Tevhid, 54, Tirmizi, Kader, 3, İbni Mace, Mukaddime, 10, 25; Ahmed, 4/67)

Aslında bu, alabildiğine geniş bir konudur.