Yaratma ve kazanç arasındaki fark

Konuyu yaratma ve kesp kavramları arasındaki farkın sebebine ilişkin kısa bir açıklamayla noktalıyoruz ve diyoruz ki:

Yaratma kavramı iki anlamı içerir.

1 - Birincisi, yoktan meydana getirme, var etme.

2 - İkincisi, takdir etme, tasvir etme.

Yarattı, denildiği zaman, ölçülü, planlı, bir kader dahilinde yoktan meydana getirdi... anlamının kast edilmesi kaçınılmazdır.Yüce Allah, bütün varlıkları yoktan var ettiği ve her şey için bir kader belirlediği için, mutlak bir söz olarak yaratmanın O’na izafe edilmesi doğru olur. Mahlukat açısından takdir gereklidir. Çünkü takdir, varlığın sınırlandırılması ve kaderle kuşatılması demektir. Bu ise, bütün varlıklar için gerekli bir durumdur. Yoksa bazılarının ileri sürdüğü gibi, yaratma (....) yer kaplayan şeyler içindir. Bunlar da cisimlerdir. Şeklinde bir durum söz konusu değildir.Bunu söyleyenlerin maksadı, yaratma ve emretmeyi birbirinden ayırmaktır.Oysa bu batıl bir sözdür. Bid’attır.

İlk kuşak alimlerin de söylediği gibi, emir Allah’ın kelâmıdır. Yaratma ise şöyle açıklanmıştır. (.....) Yaratmayı zihin içi şekilleri var etmenin, takdir etmenin karşısına koyar. (....) adlandırması da buradan gelir.(.....) Bu bir ihtilaftır. Çünkü bu zihin içi bir şekildir ve zihin dışında bir hakikati yoktur ve (.....) yaratmayı, yoktan var etme anlamını göz ardı ederek sadece takdir etme anlamına almak... Ki demiştir(....) Süddi:

Ben yaratmadım, demiştir. Ali de yaptığı bir timsal için:

Onu ben yarattım, demiştir. Farka gelince(....) ilki, bu şeklin, yoktan var edilmesi açısından. Bir söz olur (....) Allah’tan başka. Dolayısıyla yüce Allahı, her şeyin yaratıcısı olarak vasf etmek sahihtir.

Kesbe gelince, daha önce, bu kavramla ilgili olarak kişinin fiili işlediği mahal üzerindeki etkisinin göz önünde bulundurmak gerektiğini belirtmiştik. Bu etkiyi meydana getirecek kudreti olmasa dahi, etkisi belirleyicidir. Hatta denilir ki:

Elbise, gidilen yolun kokusunu kesbeder. Mescid ibadet edenlerin amellerinden hürmet kesbeder. Cilt mushafı sarmasından dolayı hürmet kesbeder. Meyve renk, koku ve tat kesbeder. Dolayısıyla etkin bir şeyden, uygun veya uyumsuz etkilenen her mahal için, etkilenmesi, değişime uğraması, halden hale geçmesi nedeniyle kesp niteliği kullanılabilir. İnsan kendi isteğiyle gerçekleştirdiği fiillerden etkilenir. Mecbur kaldığı fiillerden ise etkilenmez. Ama her iki durumda da onun üzerinde ahlâk ve durum olarak bir iz kalır. Hatta insanın bütün fiillerini cebir kapsamında görenlerin görüşüne göre dahi bu böyledir. Çünkü insan, isteğe bağlı fiillerin kendi nefsi üzerindeki etkilerini özümser. Ama mecburen işlediği fiillerin etkisini özümsemez. Ancak mecburi fiillerin insanın nefsinde bir olguyu gerektirmiş olması başka. O zaman bu da ihtiyarı bir fiil mahiyetine bürünür.

Şunu da bil ki,mecburi fiil,insanın bedeni açısından söz konusudur,kalbi açısından değil.Bu da ya hastalık ve sakatlık gibi Allah’ın fiili sonucu olur.Ya da bağlama ve hapsetme gibi kulların fiili sonucu olur. İnsanın içine üflenen ruhunun fiillerine gelince, bunlar, insanın elini hareket ettirdiği zaman, tümüyle ihtiyari fiil mahiyetini kazanırlar. Ama başka bir açıdan da bunların tümünün mecburi fiiller olduklarını açıklamıştık.Şu halde insanın bu bağlamda mecbur olması, (....) aynısıdır. İsteği ise ancak mecburiyetle olur.

Mecbur olmanın hakikati şudur:

Mecburluk (....) bir açıdan sevilir, bir başka açıdan da nefret edilir. Ama bütün bunlar yükümlülüğün varid olmasına, sevap ve cezanın gerekli olmasına engel değildir.

Böyle bir durumda yazılması mümkün ve kolay kılınan budur.

“Allah gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.” (Ahzab, 4)

Hamd tek ve ortaksız olan Allah’a özgüdür.