HAYIR ŞER, TEKVİNÎ KADER, ŞER’Î EMİR

Ebu’l Abbas b. Teymiye’ye, hayır, şer, tekvinî kader ve şer’i emir ve nehiy hakkında soruldu.

Şöyle cevap verdi:

Allah’a hamd olsun.

Biliniz ki, Allah her şeyin yaratıcısı, rabbi ve sahibidir. O’ndan başka Rab, O’ndan ayrı bir yaratıcı yoktur. O’nun dilediği olur, dilemediği de olmaz. O’nun her şeye gücü yeter. Her şeyi bilir.

Kul, Allah’a itaat etmekle, Allah’ın elçisine itaat etmekle yükümlüdür. Allah’a ve elçisine karşı gelmesi yasaklanmıştır. Eğer itaat ederse, bu, Allah’ın ona bahşettiği bir nimettir. Allah’ın lütfü ve rahmetiyle ecrini ve sevabını alır. Karşı gelirse yergiyi ve cezayı hakkeder. Allah’ın ona karşı kesin, eksiksiz delili vardır; ama hiç kimsenin Allah’a karşı ileri sürebileceği bir delili yoktur. Bütün bunlar Allah’ın ezeli ön tasarımı, takdiri, dilemesi ve kudretiyle olur.

Öte yandan Allah itaat edilmesini sever ve bunu emreder. İtaat ehlini itaatlerinden dolayı ödüllendirir ve onlara ikramda bulunur.

Günah ve masiyete buğzeder ve bunu yasaklar. Günah ve masiyet ehlini yaptıklarından dolayı cezalandırır, alçak düşürür.

Kulun karşısına çıkan her nimeti Allah ona bahşetmiştir.

Kulun başına gelen her kötülüğün menşei de işlediği günahlar ve masiyetlerdir.

Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinzle işledikleriniz yüzündendir.” (Şura, 30)

“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisa, 79)

Sana isabet eden bir bereket, zafer ve hidayet, Allah tarafından sana bahşedilmiş bir nimettir. Başına gelen kuraklık, zillet ve kötülük de senin günahlarından ve hatalarından kaynaklanır. Her oluşum, Allah’ın dilemesi, kudreti ve yaratmasıyla gerçekleşir. Bu yüzden kulun, Allah’ın ezeli ön tasarımına ve planlamasına (kader) iman etmesi gerektiği gibi, Allah’ın şeriatına ve emirlerine de inanması bir zorunluluktur.

Dolayısıyla bir kimse salt kader gerçekliğini göz önünde bulundurur, ilâhî emir ve yasakları, vaad ve tehditleri gözardı ederse müşriklere benzemiş olur.

Emir ve yasakları dikkate alırken kaza ve kaderi yalanlayan ise mecusilere benzer.

Ama her ikisine de inanan, bir iyilik yaptığında Allah’a hamd eden, bir kötülük işlediğinde ise, Allah’tan bağışlama dileyen, bunların tümünün Allah’ın kaza ve kaderiyle olduğunu bilen kimse de mü’mindir.

Çünkü:

Adem (a.s.) günah işlediğinde derhal tevbe etti. Rabbi de onu seçti ve ona doğruyu gösterdi.

İblis ise, işlediği günahta ısrarcı oldu ve kaderi bir bahane, bir kanıt olarak ileri sürdü. Bu yüzden Allah onu lanetledi ve dergahından uzaklaştırdı.

Dolayısıyla günahtan pişmanlık duyup tevbe eden kimse Ademcidir.

Günahta ısrar edip işlediği günahın gerekçesi olarak kaderi ileri süren kimse de İblisçidir.

O halde mutlu olanlar ataları Adem’e uyarken, mutsuz bedbahtlar da düşmanları olan İblis’e uyarlar.

Ulu Allah’tan bizi dosdoğru yola, iletmesini diliyoruz.

Nimet verdiği peygamberlerin, sıddıkların (doğruların), şehidlerin ve salihlerin dosdoğru yoluna...

Allah herkesten daha iyi bilir.