Tevessül

«Tevessül» lâfzı, sahabe örfünde bu anlamda kullanılıyordu. Dua ve şefaatiyle tevessül, ancak ona imanla fayda sağlar. Kâfir ve münafıklara kıyamet gününde hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecektir.

İşte bu nedenle Resûlüllah (s.a.v.), amcasına, babasına ve diğer kâfir ve münafıklara mağfiret dilemekten nehyedilmiştir. Bu konuda şöyle buyuruluyor:

«Onlara (Allah'tan) mağfiret dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır» (63 Münâfikûn 6). Lâkin nasıl iman ehli iman hususunda derece derece ise, kâfirler de küfürde derece derecedir.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

«Nesi' (haram ayların yerlerini değiştirmek) küfürde daha ileri gitmektir» (9 Tevbe 37) .

Kâfirler içinde, Peygamber (s.a.v.)'e yardımcı ve destek olmaları nedeniyle küfrü hafifleyen kimseye, azabının hafifletilmesi hususunda Peygamberin şefaati fayda verir. Lâkin azabını tümden kaldırmaz. Nitekim Müslim'in Sahih'inde Abbas b. Abdilmüttalib 'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: «Ya Resûlâllah, Ebû Talib'e herhangi bir yararın dokundu mu? Çünkü o seni koruyor ve sana zarar vermeye kalkışanlara karşı koyuyordu, dedim. ResûlüIIah (s.a.v,) :

«Evet, o ateşin sığ bir yerindedir. Ben olmasaydım, ateşin en dibinde olurdu» (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 40, Edeb 115; Müslim, iman , 357)buyurdu. Rivayetin diğer bir varyantı şöyledir: «Ebû Tâlib seni koruyor, yardım ediyor ve sana zarar vermek isteyenlere karşı koyuyordu» dedim. «Evet, onu büyük alevler içerisinde buldum ve sığ bir yere çıkardım» buyurdu. Yine Ebû Tâlib'le ilgili olarak Ebû Said'den gelen bir rivayette şöyle denilmektedir: ResûlüIIah (s.a.v)'in yanında amcası Ebû Tâlib'ten sözedildi ve bunun üzerine ResûlüIIah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

«Umulur ki, kıyamet günü şefaatimin ona bir yararı olur. Ateşin, ayaklarının topuklarına ulaştığı sığ bir yerine konur. (Ama yine de) hararetinden beyni kaynayacaktır» (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 40, Rikâk 51; Müslim, îman 360).

Yine şöyle buyurmuştur:

«Cehennem ehli içinde azabı en hafif olan, Ebû Talib'tir. O, ateşten iki takunya giyecektir ki ondan beyni kaynayacaktır» (Müslim, İman 332; Ahmed İbn Hanbel I l l / 27, 78) .

Aynı şekilde henüz dünyadayken azaba uğramamaları konusunda da duasının onlara yararı olur. Nitekim Peygamber (s.a.v.), Peygamberlerden birinin, kavmi tarafından dövülürken: «Allah'ım, kavmimi affet, onlar bilmiyorlar» diye dua ettiğini nakletmiştir. O peygamberin duasında: «Allah'ım, onları affet, henüz dünyadayken onları azaplandırma» dediği de rivayet edilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

«Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor» (35 Fâtır 45) ,

Yine kâfirlerden kimisine, Allah'ın onu hidâyete erdirmesi, ya da rızık vermesi için dua edebilir. Nitekim Ebû Hüreyre 'nin ' annesine dua etmiş ve nihayet Allah onu hidâyete kavuşturmuştur. Yine, Devs kabilesine dua etmiş ve: «Allah'ım, Devs'i hidâyete kavuştur ve onları müslüman kıl» buyurmuştur. Ebû Dâvud'un bir rivayetine göre de, müşriklerden bazısı, yağmur yağması için dua etmesini istemişler ve kendisi de onlar için yağmur duasında bulunmuştur. Aslında bu, onlara bir ihsandır ve böylece kalblerini İslama ısındırmak istiyordu. Nitekim başka şeylerle de bunu sağlamaya çalışıyordu.

Müslümanlar, Allah katında yaratıkların itibarca en üstününün Resûlüllah (s.a.v.) olduğu konusunda birleşmişlerdir. Allah katında, ondan daha itibarlı hiç kimse yoktur. Fakat peygamberlerin duası ve şefaatleri, onlara iman ve ibadet etmek gibi değildir, Çünkü onlara iman ve ibadet, âhiret mutluluğunu ve hem mutlak, hem de genel olarak azaptan kurtulmayı gerektirir. Her kim Allah'a ve Resulüne inanarak ve onlara itaat ederek ölürse, kesinlikle mutluluğa ulaşmışlardır. Kim de Resûlüllah'ın getirdiğini inkâr ederek ölürse, kesinlikle cehennemliktir.

Şefaat ve duaya gelince, kulların ondan yararlanmaları birtakım şartlara bağlıdır. Birtakım engelleri de vardır. Küfür üzere ölen kâfirlere cehennemden kurtulmaları için şefaat etmenin ve günahlarının bağışlanması için dua etmenin onlara bir yararı olmayacaktır. -İsterse şefaatçi, itibarca en büyük olan olsun- Muhammed (s.a.v.)'den daha büyük şefaatçi yoktur. Onun arkasından Hz. İbrahim gelir.

«Kıyamet günü İbrahim, babası Âzer ile karşılaşacaktır. Babasının yüzü simsiyah toz, toprak içindedir. İbrahim ona: 'Bana âsî olma dememiş miydim?' diye soracak ve babası da: 'İşte bugün sana âsi olmayacağım» diyecektir. O zaman İbrahim: 'Rabbim, insanlar yeniden diriltildiğinde beni zelil ve rüsvay etmeyeceğini vâdetmiştin Şimdi (Allah'ın rahmetinden) uzak olan babamın durumundan daha rüsvaylık ne olabilir?' diyecektir. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle: 'Ben cennetimi kâfirlere haram kıldım' buyuracaktır. Daha sonra İbrahim'e: 'Ayaklarının altına bak, altlarında ne var?' denilecektir. İbrahim bakınca bir de ne görsün, ayakları altında kana bulanmış bir sırtlan (babasının sureti). Ardından o sırtlan, ayaklarından yakalanıp cehenneme atılacaktır» (Buhârî, Enbiyâ 8, Tefsiru Sûre 26/1).

Görüldüğü gibi Hz. İbrahim ona mağfiret dilemiş, ama müşrik olarak öldüğünden dolayı mağfiret dilemesinin bir yararı olmamıştır. Oysa Hz. İbrahim'in Allah katında itibarı çok büyüktür. Yüce Allah, mü'minlere hitaben şöyle buyurmaktadır:

«İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: 'Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkâr ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke baş göstermiştir'. Yalnız İbrahim'in, babasına: 'Andolsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez sözü bu Örneğin dışındadır. Rabbimiz! Bizi inkâr edenlerle deneme; bizi bağışla, doğrusu sen, güçlü olan, Hakim olansın» (60 Mümtehine 4).

Hz. İbrahim, kendi babası için dua etmiş ve ona mağfiret dilemiştir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, ondan söz ederek şöyle buyurmaktadır :

«Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, beni, anamı-babamı ve müminleri bağışla» (14 İbrahim 41).

Resûlüllah (s.a.v.) de Hz, İbrahim'e uyarak Ebû Tâlib 'in bağışlanması için mağfiret dilemek istemişti. Yine bazı müslümanlar kimi akrabalarına mağfiret dilemek istiyorlardı. Bunun üzerine şu âyet indi:

«Akraba bile olsalar cehennemlik oldukları belli olduktan sonra müşrikler için mağfiret dilemek ne Peygamberin, ne de inananların yapacağı bir iştir» (9 Tevbe 118.).

Allah, daha sonra Hz. İbrahim'in mazeretini belirterek şöyle buyurmaktadır:

«İbrahim'in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürüydü. Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim çok içli ve yumuşak huyluydu. Allah bir kavmi doğru yola eriştirdikten sonra sakınacakları şeyleri onlara açıklamadıkça onları sapıklığa düşürmez» (9 Tevbe 114-115).

Buhârî'nin Sahih'inde, Ebu Hureyre'den naklettiği bir rivayette Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğu aktarılmaktadır:

Yüce Allah mü'minlere, Hz. İbrahim'in babasına: «Senin için mağfiret dileyeceğim» sözü hariç onu ve onunla beraber olanları örnek edinmelerini emretmiştir. Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez.

Şefaatçilerin en büyüğü Muhammed (s.a.v)'in durumu da öyle. Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre'den yapılan bir rivayete göre Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

«Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi» (Müslim, Cenâiz 105, 108; Ebû Dâvud, Cenâiz 77) .

Bir rivayette de şöyle denilmektedir:

Resûlüllah (s.a.v.) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu:

«Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır» (Ebû Dâvud, Cenâiz 77; İbn Mâce, Cenâiz 49) .

Enes'ten nakledilen sahih bir rivayette de şöyle anlatılmaktadır: Biri: Ya Resûlâllah, babam nerededir? diye sordu. Resûlüllah (s.a.v.):

«Cehennemdedir» buyurdu. Adam, arkasını dönüp gidecekken, Resûlüllah (s.a.v.) onu çağırdı ve: «Benim de, senin de baban cehennemdedir» (Müslim, İman 347)buyurdu. Ebû Hüreyre'den nakledilen diğer sahih bir rivayette de şöyle denilmektedir: «En yakın akrabalarını uyar» (26 Şuarâ 214) âyeti indiğinde, Resûlüllah (s.a.v.) Kureyş'i topladı ve hem genel olarak herkese, hem de özel olarak isim sayıp şöyle buyurdu:

«Ey Ka'b b. Lüeyy oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız! Ey Mürre b. Ka'b oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız! Ey Abdu Şems oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız! Ey Abdu Menâf oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Abdülmuttalib oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız! Ey Fâtıma, kendini cehennem ateşinden kurtar! Allah katında size bir yararım olamaz. Ancak akrabalık bağı vardır. (Dünyadayken) gereğini yapacağım» (Ahmed İbn Hanbel l l / 360).

Ebû Hüreyre'den nakledilen diğer bir rivayet ise, şöyledir:

«Ey Kureyş topluluğu, Allah'tan kendinizi satın alın. Çünkü Allah katında size bir yararım olmaz. Ey Abdülmuttalib oğulları, Allah katında size bir yararım olmaz. Ey Abdülmuttalib'in oğlu, Abbâs Allah katında sana bir yararım dokunmaz. Ey -halam - Safiye, Allah katında sana bir yararım dokunmaz. Ey Resûlüllah'ın kızı Fatıma, malımdan iste, dilediğini vereyim. Ama Allah katında sana bir yararım dokunmaz» (Dârimî, Rikâk 23) Bu konuda Hz. Âişe'den gelen rivayet de şöyledir:

«En yakın akrabalarını uyar» âyeti indiğinde Resûlüllah (s.a.v.) kalktı ve: 'Ey Muhammed'in kızı Fâtıma, ey Abdülmuttalib'in kızı Safiyye, Allah katında size bir yararım dokunmaz. Malımdan isteyin, dilediğinizi vereyim» (Müslim, İman 350; Tirmizî, Zühd 7, Tefsîru Sure 26/1)buyurdu.

Ebû Hüreyre 'den yine şöyle bir rivayet nakledilmiştir: «Resûlüllah (s.a.v.) bir gün bize bir hutbe okuyarak hıyanetten söz ve hıyanetin ne kadar büyük bir kötülük olduğunu anlattı. Sonra şöyle buyurdu:

«Kıyamet günü sizden biriniz böğüren bir deveyi omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur yardım et!' derken görmeyeyim. Çünkü ona: 'Sana yapabileceğim birşey yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim' diyeceğim. Kıyamet günü sizden biriniz, kişneyen bir, atı omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur yardım et!» derken görmeyeyim. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim birşey yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim' diyeceğim. Kıyamet günü sizden biriniz, meleyen bir koyunu omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur bana yardım et', derken görmeyeyim. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim diyeceğim. Kıyâmet günü sizden biriniz, hışırdayan kumaş parçaları omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur bana yardım et!' derken görmeyeyim. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim bir şey yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim' diyeceğim. Yine sizden birinizi, altın ve gümüş omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur bana yardım et' derken görmeyeyim. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim birşey yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim' diyeceğim». (Bu hadîsi Sahihayn rivayet etmiştir). Müslim'de ek olarak şu kısım da bulunmaktadır: «Kıyamet günü sizden birinizi, bağırıp çağıran birini omuzlamış ve: 'Ya Resûlâllah, ne olur bana yardım et!' derken görmeyeyim. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim birşey yoktur. (Dünyadayken) sana tebliğ etmiştim' diyeceğim» (Müslim, İmâre 24;Ebû Dâvud, İmâre 12; Ahmed İbn Hanbel l l / 426.).

Buhârî, yine Ebu Hüreyre'den Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediğini nakletmektedir:

«Kıyamet günü sizden biriniz, meleyen bir koyunu omuzlamış ve: 'Aman ya Muhammedi' deyip bana gelmesin. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim bir şey yoktur. (Dünyadayken) tebliğ etmiştim' diyeceğim. Yine kıyamet günü sizden biriniz, böğüren bir deveyi omuzlamış olarak ve: 'Aman ya Muhammed!' deyip bana gelmesin. Ben de ona: 'Sana yapabileceğim bir şey yoktur. (Dünyadayken) tebliğ etmiştim' diyeceğim» (Buhârî, Zekât 3; Nesâî, Zekât 6.).

Sallâllahü aleyhi ve sellem'in burada: «Sana yapabileceğim bir şey yoktur» sözü, Hz. İbrahim'in babasına: «Elbette senin için istiğfar edeceğim, ama senin için Allah'tan hiçbir şeye gücüm yetmez» (60 Mümtehine 4.) demesi gibidir.

Mü'minlere şefaat ve dua etmesine gelince, müslümanların ittifakiyle hem dünyevî, hem de dinî konularda yararlıdır. Aynı şekilde kıyamet günü mü'minlere, sevaplarının artması ve mertebelerinin yükseltilmesi konusunda şefaatinin yararlı olacağı müslümanlar arasında ittifak edilen mes'elelerdendir. Ancak bid'at ehlinden bazılarının bunu kabul etmedikleri nakledilmiştir.