Üçüncü mesele

Soruyu soran kişinin, Allah

’ın kaza ve kaderine rıza göstermekle ilgili olarak aktarılan haber ve rivayetler bağlamında dediği:

“Eğer günahlar Allah’ın kaza ve kaderi dışında oluyorlarsa, böyle bir şey muhaldır ve tevhid inancı açısından büyük bir kusurdur. Eğer Allah’ın kaza ve kaderiyle oluyorlarsa, bunlardan ikrah etmek ve buğzetmek Allah’ın kaza ve kaderinden ikrah etmek, buğzetmek anlamına gelir” sözüne gelince;

Ona şöyle cevap verilir:

Ne Allah’ın kitabında, ne de Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetinden, kullara, kulların fiillerinden iyi veya kötü takdir edilen ve hükme bağlanan her şeye razı olmalarını emreden bir tek ayet, bir tek hadis yoktur.

Bu, üzerinde dikkatle durulması gereken temel bir prensiptir.

Ancak insanların, Allah’ın emrettiklerine razı olmaları gerekir. Hiç kimse Allah’ın emrettiğine buğzedemez.

Bu hususla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)

“Bunun sebebi, onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 28)

“Eğer onlar Allah ve Resulü’nün kendilerine verdiğine razı olup,

“Allah bize yeter, yakında bize Allah lütfundan verecek, Resulü de. Biz yalnız Allah’a rağbet edenleriz.” deselerdi...” (Tevbe, 59)

Bu son ayette Resulün de zikredilmesi gösteriyor ki, verme olayı dinsel ve şeri (yasama) niteliklidir, kevni ve kadersel değil.

Sahih bir hadiste peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan ve peygamber olarak Muhammed’den razı olan imanın tadını almıştır.” (Müslim, İman, 56)

Günah nitelikli olmadığı sürece, bir insanın, Allah tarafından takdir edilip başına gelen musibetlere rıza göstermesi gerekir.

Yoksullukla, hastalıkla, zelillikle ve halkın eziyetiyle imtihan edilmesi gibi.

Çünkü musibetlere karşı sabretmek vaciptir. Bunlara rıza göstermekse meşrudur.

Ancak bu rızanın gösterilmesi vacip midir yoksa müstehap mıdır?

İşte İmam Ahmed’in arkadaşlarından her iki görüş de rivayet edilmiştir. Bu görüşlerin en doğrusu, müstehap olduğunu öngörenidir, vacip olduğunu öngöreni değil.

Bilindiği gibi imanın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.

Yüce Allah, bize marufu emretmemizi, onu sevmemizi, ondan razı olmamızı ve onun ehline muhabbet beslememizi emretmiştir.

Aynı şekilde münkeri yasaklamamızı, ondan nefret etmemizi, ondan hoşnut olmamamızı, onu işleyenleri buğzetmemizi, onunla elimizle, dilimizle ve kalbimizle mücadele etmemizi emretmiştir.

Böyleyken mahlûkat içinde nefret edeceğimiz, buğzedeceğimiz bir şey yoktur, denebilir mi!

Yüce Allah münker olan bazı şeyleri zikrettikten sonra şu değerlendirmede bulunuyor:

“Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir.” (İsra, 38)

Bunları takdir eden Allah onları sevimsiz buluyor, onlardan nefret ediyorsa, Allah’ın onlardan nefret et, buğzet diye emrettiği insan nasıl onları sevimsiz bulamaz, onlardan nefret edemez?!

Değil mi ki yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurat, 7)

“Bunun sebebi, onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 28)

“Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık.” (Zuhruf, 55)

“Allah onlara gazap etmiş, lanetlemiştir.” (Fetih, 6)

“İnsanlardan gizler de Allah’tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O’nun razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber idi.” (Nisa, 108)

Bu ayette de, söylenen bazı sözlerden razı olunmadığı anlatılıyor.

“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını vaadetti.” (Nur, 55)

“Sizin için din olarak İslâmı beğendim.” (Maide, 3)

“Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder.” (Zümer, 7)

Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki, yüce Allah, emrettiği dininden razıdır. Şayet Allah herşeyden razı olsaydı, özel olarak dinini razı olunmuş olarak zikretmesinin bir anlamı olmazdı.

Buhari ve Müslim’de peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Erkek kulunun ve kadın kulunun zina etmesinden daha çok Allah’a ağır gelen, O’nu gazaplandıran bir davranış yoktur.” (Buhari, Küsuf, 2; Müslim, Küsuf, 1)

Bir diğer hadiste de şöyle buyuruyor:

“Allah da gayrete gelir, mü’min de. Allah’ın gayrete gelmesine neden olan şey, kulunun, kendisine haram kılınan şeyi yapmasıdır.” (Müslim, Tevbe, 36; Tirmizi, Reda’, 14)

Gayrete gelmenin temelinde öfkeyi ve gazab

ı gerektiren bir şey olduğu kuşku götürmez. Bu oldukça geniş bir konudur.