Kulların fiillerinin daha önceden takdir edilmesi

Fillerin Allah’ın kaderi olduğunu ileri sürerek tezini kanıtlamaya çalışana ise şunları söyleriz:

Kader, lafzıyla hem takdir, hem de takdir edilen kast edilir. Eğer, kulların fiillerinin, Allah’ın, ilmi, kelâmı ve dilemesi gibi sıfatlarından ibaret olan, takdir etmesinin kendisi olduğunu söylemek istiyorsan, bu, yanlış ve batıl bir görüştür. Çünkü kulların fiilleri hiçbir şekilde Allah’ın sıfatları değildirler. Şayet bununla, fiillerin Allah tarafından takdir edildiklerini söylemek istiyorsan, bu sözün, gerçeğin ifadesidir. Çünkü diğer tüm mahlûkat takdir edilmiş olduğu gibi, kulların fiilleri de takdir edilmişlerdir. Nitekim sahih bir hadiste, yüce Allah’ın, gökleri ve yeri yaratmadan elli bin sene önce mahlûkatın kaderlerini takdir ettiği belirtilmiştir. Bu takdir edilen şeylerin tümü yaratılmışlardır.

Buhari ve Müslim

’de Abdullah b. Mesud’dan şöyle rivayet edilir:

Doğru sözlü ve her dediği tasdik edilen Resulullah (s.a.v.) bize anlattı:

“Sizden birinizin yaratılışı şöyle gerçekleşir: Anasının karnında kırk gün nütfe halinde kalır. Sonra bunun gibi kırk gün kan pıhtısı halinde kalır. Sonra kırk gün bir çiğnem et halinde kalır. Sonra onun yanına iki melek gönderilir ve bunlara şu dört söz emredilir ve denilir ki: Rızkını, ecelini, amelini, mutsuz veya mutlu olacağını yaz. Sonra içine ruh üflenir.” (Buhari, Bed’ul Halk, 6; Müslim, Kader, 1)

Şu halde Allah, kişinin amelini takdir ettiği gibi, rızkını ve ecelini de takdir etmiştir. Bilindiği gibi, kişinin yediği rızık takdir edilmiş olmasına rağmen mahlûktur. Ameli de öyle. Mutluluğu ve mutsuzluğu da. Ki bunlar, amelin sevabı ve cezası olarak belirginleşirler. Bunların tümü takdir edilmişlerdir. Rızkın takdir edilmiş olduğu gibi. Takdir edilen her şey de mahlûktur.

“Ameller şeriatların kapsamındadırlar. Şeriatlar ise mahlûk değildirler” şeklindeki sözlerine gelince, buna cevap olarak şöyle denir:

Şeriat lafzıyla, Allah’ın dini yasalaştırdığı kelâmı kast edildiği gibi, meşru olarak hükmedilen, yasalaştırılan ameller de kast edilir. Çünkü bu gibi kelimelerle masdar anlamı kast edildiği gibi, mef’ul anlamı da kastedilebilir. Halk ve benzeri lafızlarda olduğu gibi.

Eğer deseniz ki:

Kulların amelleri, Allah’ın kelâmı anlamında şeriattır. Bu sözünüz kesinlikle batıldır.

Şayet, ameller, Allah’ın emriyle yasalaştırılmışlardır, demek istiyorsanız, bu dediğiniz doğrudur. Fakat Allah’ın emri mahlûk değildir. Fakat emredilen, Allah’ın emriyle olan veya Allah’ın emriyle yerine getirilen şey kesinlikle mahlûktur. Emre muhatap olan kul mahlûk olduğu gibi.

Emir sözcüğüyle masdar anlamı kast edildiği gibi, mef’ul anlamı da kast edilir. Mef’ul (yapılmış) olan bir şey de mahlûktur.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın emri gelmiştir.” (Nahl, 1)

“Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek...” (Ahzab, 38)

Burada, emredilen şey kast edilmiştir, Allah’ın kelâmı olan emri değil. Bunların kanıt olarak ileri sürdükleri bu ayet de şeriat anlamını kapsıyor, bu ise emir ve kader demektir. Bu konuyla ilgili olarak iki grup sapmıştır:

Birinci grup, Allah’ın kelâmı mahlûktur, diyen Cehmiyecilerdir. Bunlar:

“Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek...” ayetini kanıt gösterirler. Diyorlar ki:

Makdur, yani güç yetirilen olan bir şey mahlûktur. Bunlar, sapık hululiyecilerdir. Ki Allah’ın emri ve kaderidirler diye kulların fiillerini kadim kılarlar. Böyle olunca da Allah’ın emrine ve kaderine mahlûk denemeyeceği için kulların fiillerine de mahlûk denemeyeceğini ileri sürerler. Emir, şer' ve kader kavramlarının açıklanması