Allah zulmeder mi?

Cehmiye, kelâmcılar, fıkıhçılar ve hadisçiler gibi kaderi olumlayanlardan ilk kuşak ve son kuşak alimlerden oluşan bir grup şu görüşü dile getirmiştir:

Allah açısından zulüm bizzat imkânsızdır. Çünkü O’nun kudretinin kapsamına giren her türlü mümkünü yapması zulüm sayılmaz. Diyorlar ki:

Zulüm, başkasının mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaktır.Ya da itaat edilmesi gerek kimseye itaat etmemektir.Bu ikisi de Allah hakkında imkânsızdır.

Ehl-i sünnetten, hadisçilerden ve kelâmcılardan birçokları şöyle demişlerdir:

Zulüm, bir şeyi ait olmadığı yere koymaktır. İhsan sahibi olan birinin, iyiliklerinden bazılarının eksiltilmesi veya başkalarının kötülüklerinin ona yüklenmesi de bu kapsama girer.Yüce Allah’ın kendisini bu tür zulümden tenzih ettiğini görüyoruz:

“Her kim, mü’min olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.” (Taha, 112)

Selef alimlerinden birçoğu şöyle demiştir:

Hakkının çiğnenmesi, kişinin iyiliklerinin ortadan kaldırılmasına, zulüm de kötülüklerinin arttırılmasına denir.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Yoksa, Musa’nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim’in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi? Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”(Necm, 36-39)

“Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim! Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.”(Kaf, 28-29)

Tirmizi ve başkalarının rivayet ettikleri ve hasen olduğunu belirttikleri ve Hakim’in de sahihinde rivayet ettiği “yafta” hadisinde peygamberimizin (s.a.v.)şöyle buyurduğu belirtilir:

“Kıyamet günü ümmetimden bir adam getirilir ve bütün mahlûkatın göz önünde sorgulanır. Amellerinin kayıtlı olduğu doksan dokuz sicil defteri açılır. Her bir sicil defteri göz alabildiğine uzun olur. Sonra Allah ona şöyle der: Burada yazılı olanlardan bir şeyi inkâr ediyor musun? Hayır, ya rabbi, der. Allah der ki: Bir mazeretin veya işlediğin bir iyilik var mı? Adam korkar ve şöyle der:

Hayır, ya rabbi. Bunun üzerine yüce Allah şöyle der:

Bilakis, bizim katımızda senin iyiliklerin olduğu kayıtlıdır. Ve sana zulmedilmeyecektir. Böylece ona ait bir yafta çıkarılır. Üzerinde şöyle yazılıdır: Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammedin Allah’ın resulü olduğuna şahitlik ederim.” Adam der ki:

Ya rabbi! Bu yaftanın bu koca sicil defterlerinin yanında ağırlığı ne olabilir ki! Allah: Sana zulmedilmeyecek, der. Derken sicil defterleri terazinin bir kefesine, bu yafta da bir kefesine konur, sicillerin bulunduğu kefe yukarıda kalırken, yaftanın bulunduğu kefe ağır basar.” (Tirmizi, İman, 17; İbni Mace, Zühd, 35; Ahmed, 2/213)

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bu gün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.” (Mü’min, 17)

“Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.” (Zuhruf, 76)

“Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler.” (Hud, 101)

Buna benzer ayetler çoktur. Bilindiği gibi yüce Allah bununla, iki karşıt şeyi bir arada bulundurmak gibi, varlık kabul etmeyen imkânsızı olumsuzlamıyor. Çünkü hiç kimse böyle bir şeyin var olabileceğini vehmetmez. Bunun salt olumsuzlanmasıyla da hitabın maksadı hasıl olmaz. Çünkü maksat, Allah’ın adaletini, hiç kimseye zulmetmediğini açıklamaktır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf, 49)

Bilakis, insanları yaptıklarıyla cezalandırır. Somut ve kesin kanıtı ortaya koymadan da onlara azap etmez. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edecek değiliz.” (İsra, 15)

“Ki insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın!” (İsra, 165)

“Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezi-ne göndermedikçe, o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişiz.” (Kasas, 59)

Sahih bir hadiste peygamberimizden (s.a.v.) şöyle rivayet edilir:

“Hiç kimse Allah’tan daha çok mazeret kabul etmeyi sevmez. Bu yüzden peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir.” (Buhari, Tevhid, 20; Müslim, Tevbe, 35)

Buna benzer nasslar çoktur. Bu nasslardan açıkça anlaşılıyor ki, yüce Allah’ın kendisini tenzih ettiği zulüm, ne Kaderiyecilerin ne de Cebriyecilerin ve onlara tabi olan başka grupların kast ettikleri zulüm değildir. Bu konuyla ilgili yeterli açıklamayı başka yerlerde sunmuştuk. Orada bu konuyla ilgili Allah’ın hikmetini ve adaletini açıklamıştık. Çünkü bu, ilk ve son kuşak alimlerden birçoklarının sarsıldığı büyük bir meseledir. Bütün grupların bu konuyla ilgili görüşlerini en ayrıntılı biçimde açıklamak, kanıtlara dayalı olarak gerçeği ortaya koymak, karşı çıkanlara cevap vermek şeklinde uzun bir açıklama sunmak, bir beyite verilecek cevab açısından gereksizdir. Zaten yerinde bütün ayrıntılar sunulmuştur.

Müslim sahihinde Ebu Zer’in peygamberimizden (s.a.v.) şöyle rivayet ettiğini belirtir:

“Allah buyurdu ki:

Ey kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram ettim. Bunu sizin aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyin.

Ey Kullarım! Hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz yoldan çıkmışsınız. Şu halde benden hidayet dileyin, size doğru yolu göstereyim.

Ey kullarım! Doyurduklarımın dışında, hepiniz açsınız. O halde benden yiyecek isteyin, sizi doyurayım.

Ey kullarım! Giyindirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız, o halde benden sizi giyindirmemi isteyin, sizi giyindireyim.

Ey kullarım! Gece gündüz hata işlersiniz. Ben de bütün günahları bağışlarım. O halde benden bağışlanma isteyin, sizi bağışlayayım.

Ey kullarım! Siz, bana zara verecek güce erişemezsiniz ve bana menfaat de sağlayamazsınız.

Ey kullarım! Şayet öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, en üst düzeyde takva duygusuna sahip bir kalbin düzeyinde takvalı olsanız, bunun benim mülküme bir katkısı olmaz.

Ey kullarım! Eğer öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz içinizdeki en günahkâr insanın kalbi düzeyinde günahkâr olsanız, bu da benim mülkümde bir azalmaya neden olmaz.

Ey kullarım! Eğer öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz hep birlikte yüksek bir yerde toplansanız ve benden isteseniz, ben de her insana bütün istediklerini versem, bu, ancak bir iğnenin ucunun denizden eksilttiği kadar benim mülkümde bir azalmaya yol açabilir.

Ey kullarım! Sizin amellerinizi sizin için kaydedip sayıyorum. Sonra onların karşılığını eksiksiz olarak size vereceğim. Kim hayır bulursa, Allah’a hamdetsin. Kim de bundan farklı bir manzarayla karşılaşırsa, sadece kendi nefsini kınasın.” (Müslim, Birr, 55)

Said der ki:

Ebu İdris el-Havlani, bu hadisi rivayet ettiği zaman iki dizinin üzerine çökerdi.