Kulun kadere iman etme gerekliliği

Kul, kadere iman etmeli, ama kaderi Allah’a karşı bir kanıt olarak kullanmaya yeltenmemelidir.

Çünkü kadere iman etmek hidayete ermekse, kaderi, kötülükleri işlemenin gerekçesi olarak Allah’a karşı bir kanıt olarak kullanmak da sapıklıktır, azgınlıktır.

Tam tersine, kadere iman kulu, sabırlı ve şükreden biri yapar. Musibetler karşısında sabretmesini, bolluk ve rahatlık karşısında da şükertmesini sağlar.

Kadere iman eden kimse bir nimete kavuştuğunda bunun Allah katından olduğunu bilir ve Allah’a şükreder. Kavuştuğu bu nimetin, işlediği güzel bir fiil olması veya çalışmasıyla elde ettiği bir hayır olması bu bakımdan fark etmez. Çünkü güzellikleri işlemeyi kolaylaştıran, güzelliklere karşılık ödül verme lütfunda bulunan O’dur. Bunların tümünden dolayı hamd Allah’adır.

Başına bir musibet gelse, kadere iman eden kişi, sabreder. Bu musibet, bir başkasının eliyle başına gelmiş olsa da. Çünkü bu başkasını başına musallat eden, onun fiillerini yaratan, bu olayın kulun başına gelmesini yazan Allah’tır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye.” (Hadid, 22-23)

“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. ” (Teğabun, 11)

Müfessirlere göre, burada, başına bir musibet geldiğinde, bunun, Allah katından olduğunu bilip rıza gösteren ve teslim olan kimse kastedilmiştir.

Kul, bir günah işlediği zaman, istiğfar etmek ve tevbe etmek durumundadır. Kaderi bir bahane ve gerekçe olarak ileri sürüp:

“Benim ne günahım var! Bu günah ta ezelden benim için takdir edilmiş!” dememelidir. Aksine günahı işleyenin, günah işlediği için asi durumuna düşenin kendisi olduğunu bilmelidir. Bütün bunlar Allah’ın ezeli ön tasarımı (kaza), kaderi ve dilemesiyle olsalar da. Çünkü Allah’ın dilemesi, takdiri ve yaratması olmadan hiçbir şey olmaz. Ama haramı yiyen, hayasızlığı işleyen kuldur. Bu hareketleri gerçekleştiren O’dur. Bu hadiseleri o kesbeder. Kazandığı hayır kendi lehine ve işlediği şer de kendi aleyhinedir. Bunun ve başka şeylerin yaratıcısı ise yüce Allah’tır. Ve bunların gerisinde Allah’ın eksiksiz bir hikmeti, sonsuz kudreti ve her an yürürlükte olan etkin dilemesi vardır.

“Sabret; şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir ve günahın için bağışlama dile.” (Mü’min, 55)

Kul, musibetler karşısında sabretmek, işlediği kusurlardan dolayı da mağfiret dilemekle yükümlüdür.

Allah hayasızlığı emretmez, kullarının küfre sapmalarına razı olmaz, bozgunculuğu (fesadı) sevmez.

O, her şeyin yaratıcısı, Rabbi ve sahibidir. O’nun istediği olur, istemediği asla olamaz. Allah’ın doğru yola ilettiği bir kimseyi saptıracak hiç kimse yoktur. O’nun saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez. Kulun hayra ve şerre yönelik dilemesi mevcuttur. Çünkü kulun hayrı ve şerri dilediği görülmektedir. Kul, hayrı da şerri de işleme gücüne sahiptir. Öte yandan kul, hayrı da şerri de işlemektedir. İşte bütün bunların yaratıcısı, rabbi ve sahibi de Allah’tır. O’ndan başka yaratıcı ve O’ndan başka rab yoktur. O’nun istediği olur, istemediği kesinlikle olmaz.