Allah'ın kudretinin her şeyi kapsaması

        Allah’ın her şeye gücü yeter. Hiçbir şey bu genelliğin dışında değildir. Fakat, varlığı tasavvur edilebilene “şey” adı verilir. Fakat özü itibariyle imkânsız olan ise, aklı başında herkesin ittifak ettiği üzere “şey” olarak değerlendirilemez.

Zıt olan şeyleri yaratma kudreti, bunları alternatifli olarak yaratma kudretidir. Allah, kulunu hareket eden yapmak istediği zaman, yapar. Onu hareketsiz yapmak istediğinde de, yapar. İman, küfür ve başka hususlar için de bu kural geçerlidir. Fakat kulun, aynı anda zıt olan iki şeyle vasfedilmesi mümkün değildir. Hem Allah’ın muttaki velilerinden sadık bir mü’min olması hem de Allah’ın düşmanı münafık bir kâfir olması gibi. Bununla beraber kul da, imandan bir şube ile nifaktan bir şubenin bulunması mümkündür.

Kulun bilmesi gerekir ki, Allah’ın bilgisi, kudreti, hikmeti ve rahmeti eksiksizdir, mükemmeldir, bundan daha fazlası tasavvur edilemez. Daha doğrusu, eksiksiz kemal tasavvur edildikçe, bu, yüce Allah açısından vacip olur. Bazı kullar, Allah’ın bazı hikmetlerini bilirler. Allah’ın gizlediği bazı hikmetler de onlardan gizli kalır.

Allah’ın hikmetini, rahmetini ve adaletini bilme bakımından insanlar birbirlerinden üstün olabilirler. Kulun varlıkların hakikatine dair ilgisi arttıkça, Allah’ın hikmetine, adaletine, rahmetine ve kudretine dair bilgisi de artar. Bilir ki, Allah işlediği güzel ameller ve bu amellerin sevapları itibariyle kendisine nimet bahşetmiştir. Yine bilir ki, işlediği günahlardan dolayı başına gelen azap da Allah’ın adaletinin bir göstergesidir. Günahın kendisinden sadır olması, Allah’ın takdirinin bir parçası olsa da, kendi nefsinin yetersizliğinin, acizliğinin ve bunun bir sonucu olan cahilliğinin sonucudur. Kendisinde bulunan iyilikler de Allah’ın fiilidir. Bunların varlığını Allah bahşetmiştir. Allah, nefsi yaratmış ve ona şekil vermiştir. Ona günahını da takvasını da ilham etmiştir. Günah ve takvanın ilham edilmiş olması, sınırsız bir hikmetin göstergesidir. Şayet Adem oğullarının öncekileri ve sonrakileri içindeki bütün aklı başındaki kimseler, bundan daha mükemmel bir hikmet bulmak için toplansalar, bulamazlar.

Fakat Allah’ın hikmetini tüm ayrıntılarıyla bilmek, insanların aciz oldukları bir şeydir. Bir kısım hikmeti de vardır ki, melekler de dahil olmak üzere bütün mahlûkat bunları bilmekten acizdir. Bu yüzden yüce Allah:

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediğinde, melekler: “yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?” diye cevap verince, Allah şöyle buyurmuştur:

“Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim.” (Bakara, 30)

Dolayısıyla melekler açısından, mücmel bir bilgi ve genel bir iman yeterli olmuştur, bu bağlamda.

Yüce Allah, insanlardan, hidayet, doğruluk, dünya ve ahiret maslahatı, mağfiret ve rahmet gibi ihtiyaç duydukları her şeyi kendisinden istemelerini emretmiştir.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) de sahih bir hadiste şöyle buyuruyor:

“Allahım! Senden, hidayet, takva ve zenginlik istiyorum.” (Müslim, Zikir, 72; Tirmizi, Daavat, 72; İbni Mace, Dua, 2; Ahmed, 1/ 389)

Bir diğer hadiste şöyle buyurmuştur:

“Allahım! Nefsime takvasını ve arınmasını bahşet. Nefsi en iyi arındıran Sensin. Sen onun velisi ve mevlasısın.” (Müslim, Zikir, 73; Nesai, İsti’aze, 13; Ahmed 4/371)

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle derdi:

“Allahım! İşlerimin günahlardan uzak kalmasının garantisi olan dinimi benim için ıslah et. Hayatımı sürdürdüğüm dünyamı benim için ıslah et. Döneceğim yer olan ahiretimi benim için ıslah et. Hayatı benim için her hayrın bol olacağı şekilde kıl. Ölümü benim için her kötülükten kurtulacak bir vesile kıl.” (Müslim, Zikir, 71)

Bu hadislerin tümü sahih kaynaklarda yer alırlar.

Müslim’in sahihinde belirtildiğine göre, peygamber efendimiz (s.a.v.) geceleyin ibadet maksadıyla kalktığında şöyle derdi:

“Allahım! Ey Cebrail’in, Mikal’in ve İsrafil’in rabbi. Göklerin ve yerin yoktan yaratıcısı. Görünmezi ve görüneni bilen. Sen, ihtilaf ettikleri şeylerde kulların arasında hükmedersin. İzninle, beni insanların ihtilaf ettikleri şeylerde hakka ulaştır. Sen dilediğini dosdoğru yola iletirsin.” (Müslim, Salatü Musafirin, 200)

Yüce Allah namazda şöyle dememizi emretmiştir:

“Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!” (Fatiha, 6-7)

Bu, kullar açısından duaların en faziletlisi ve en vacip olanıdır.

Bu duayı hakkını vererek, gereklerini yerine getirerek okuyan kimseyi, yüce Allah, hidayet ve doğruluk ehlinden kılar. Kuşkusuz O, duaları işitir ve O, sözünden dönmez.

Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.