Fiil ile yapılmış, yaratma ile yaratılmış arasında fark yoktur

Öte yandan bunlardan bir gruba göre de Allah’ın kendisi ile kaim olan bir fiili yoktur. Allah katında fiili ile yapılmış arasında, yaratması ile yaratılmışı arasında bir fark olmaz.

Oysa büyük çoğunluk bunları (fiil ile yapılmış, yaratma ile yaratılmışı) birbirinden ayırır ve şöyle derler:

Şu Allah tarafından yaratılmış ve yapılmıştır, ama bu yaratılan ve yapılan şey Allah’ın fiilinin kendisi değildir. Kula gelince, onun tarafından yapılan ve edilen şeyler onunla kaim olan fiilleridirler. Eğer fiil ile yapılan şey kast edilirse, bunlar aynı zamanda onun tarafından edilmiş şeylerdirler. Şu halde yüce Allah açısından fiil ile yapılmışı birbirinden ayırmayan bir kimse:

Bunlar Allah’ın fiilleridir, dediği zaman, onun nazarında Allah’ın fiilinin iki anlamı söz konusu olmaz. Böyle bir durumda, ilk elden kulun fiili de kul tarafından edilmiş bir şey de söz konusu olmaz.

Bunlardan bazıları:

Bunlar hem Allah’ın, hem de kulun fiilleridir, demişler, böylece iki fail arasındaki edilmişler konumuna getirmişler.

Mutezile mezhebinin mensuplarının büyük bir kısmı, Allah

’ın fiilinin ancak O’nun tarafından yapılmayı ifade ettiği hususunda bunlarla hem fikirdirler. Bununla beraber, Mutezile mezhebinin mensupları kul açısından fiil ile edilmişi birbirinden ayırırlar. Bu nedenle tartışma gittikçe büyümüş, iki grup açısından da mesele içinden çıkılmaz bir müşkül haline gelmiş ve bunun neticesinde de şaşırıp kalmışlar.

Allah’ın yaratması mahlûkatının kendisi değildir, diyenlerse şu görüştedirler:

Kulların fiilleri, diğer mahlûkat gibi yaratılmışlardır. Diğer yapılmışlar gibi Allah tarafından yapılmışlardır. Bununla beraber- Bunlar Allah’ın fiilinin ve yaratmasının kendisidirler de demiyorlar. Bilakis, bunlar kulun fiilinin kendisidirler, diyorlar. Böylece şüphe de ortadan kalkmış olur. Çünkü şöyle denilir:

Yalan ve zulüm gibi çirkin nitelikler, kimin fiili iseler, onun niteliği olurlar. Kulun bunları yapması ve bunların kul ile kaim olmaları gibi. Ama bunları yaratan yüce Allah, bir başkasına nitelik olsunlar diye yarattığı zaman, mahlûkatı oldukları Allah’ın sıfatı olarak değerlendirilmezler. Nitekim yüce Allah başkalarında yarattığı tatlar, renkler, kokular, şekiller, ölçüler ve hareketler gibi vasıflarla da nitelendirilmez. Allah bir insanda bir renk yaratmışsa, kendisi bu renkle renklenen değildir. Kötü bir koku veya acı bir tat ya da çirkin bir surat gibi tiksinti veren, yergiyi hakkeden ve çirkin karşılanan bir şeyi yaratmışsa, bu çirkin, yerilesi ve tiksinti veren mahlûkatla ve bu çirkin fiillerle kendisi nitelenmez. Çünkü bunların çirkin olmalarının anlamı; failleri açısından zararlı olmaları, faillerinin yerilmelerine ve cezalandırılmalarına neden olmaları, acı ve azap çekmelerine yol açmalarıdır. Bunlarsa kendisiyle kaim oldukları faile dönen hususlardır, başkasının fiili olmaları için onları yaratan yaratıcıya değil.

Daha sonra, Allah’ın alemde yarattığı çirkin, zararlı ve eza verici şeylerin de bir hikmeti vardır, diyenlerin bu sözleri üzerine de şunları söylemişlerdir:

Allah’ın yarattığı ve failleri için çirkin ve zararlı sayılan bu fiillerde de büyük bir hikmet vardır, tıpkı Allah’ın yarattığı hastalıklarda ve tasalarda büyük hikmetlerin olması gibi. Allah’ın fiillerinin illetleri olmaz diyenlerse, bunu da öbürünü de bir illete dayandıramazlar.

Bunun açıklaması da şöyledir:

Yüce Allah bir insanda körlük, bir hastalık, açlık, susuzluk, bir dert veya bir sakatlık gibi bir şey yarattığı zaman hasta, aç, susuz olan ve acı çeken kuldur. Bu gibi mahlûkatın zararı, bunların verdikleri eziyetler ve hoşnutsuzluklar kula dönük olurlar, Allah’a hiçbir şekilde dönük olmazlar. İnsanda yarattığı yalan, zulüm ve küfür gibi olgular için de aynı durum geçerlidir. Çünkü bunlar da hoşnutsuzluk nedeni ve eziyet verici olgulardır. Bunların kötülük ve çirkin olmalarının anlamı da budur. Yani bunlar kişiye kötülük ederler ve ona zarar dokundururlar. Bunlarla başkasına da kötülük dokundurur ve zarar da verirler. Tıpkı bir insanın hastalığının, kötü kokusunun başkasına kötü gelmesi ve zarar vermesi gibi.

Kaderiyecilerin, Allah’ın cezalandırma maksadıyla kulda küfür, fısk gibi olguları yarattığını kabul etmiş olmaları da bunu açıklayan bir husustur.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“O’na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz.” (Enam, 110)

“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır.” (Bakara, 10)

“Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı.” (Saf, 5)

Sonra bu mahlûkat, Allah tarafından yaratıldıkları halde, kulun fiili ve kazancı olurlar ve kul bunlardan dolayı yergiyi ve cezayı hakkeder. Dolayısıyla ispat ehline göre, yüce Allah’ın kulları için ilk kez yarattığı fiiller için söylenecek söz, bu gibi fiilleri onlar için birer ceza olarak yaratmasıyla ilgili olarak söylenecek sözden farklı değildir. İlk kez yarattığı fiillerle, ceza olarak yarattığı fiillerin farklılığı, bu açıdan değil, ama başka bir açıdan söz konusudur, onlara göre. Bunlara göre, bu fiilleri, şu Allah’a aittir, şu da O’na ait değildir, şeklinde bir ayırıma tabi tutmanın imkânı yoktur. Yalnızca şunu söylüyorlar:

Allah’ın yarattığı bu fiil, Allah açısından güzeldir, çünkü kula ceza olarak yaratmıştır. Fakat ilk kez kul için yarattığı şu fiilse O’nun açısından güzel değildir, çünkü kula zarar vermektedir. Onlara göre, önceden işlediği bir suç yoksa veya onun yerine geçecek başka bir durum söz konusu değilse, ilk kez bir canlıya zarar verecek bir şeyi var etmesi Allah açısından güzel değildir.

Kaderi ispat edenler içinde bazı gruplar vardır ki, bunlar mahlûkları birbirinden ayırmazlar.

Çoğunluğu oluşturan ve bütün mahlûklarda bir hikmetin olduğunu düşünenler ise, şunu söylüyorlar:

Allah’ın canlılara eziyet eden şeyleri yaratmasında büyük hikmetler vardır, tıpkı yarattığı başka şeylerde büyük hikmetleri olduğu gibi.

Biz Allah’ın hikmetini sevap ve karşılıkla sınırlandıramayız. Çünkü bu durumda Allah’ı herhangi bir insanla mukayese etmiş oluruz. Allah’ın hikmetini ve adaletini herhangi bir insanın hikmetiyle ve adaletiyle örneklendirmiş oluruz.