Hz. Nuh ve Hz. Musa'nın bedduaları

Hz. Nuh’un (a.s.) yeryüzündekilerin tümünün helâk edilmesi için dua etmesine gelince, bu, Allah’ın ona, kavminden iman edenlerden başka kimsenin iman etmeyeceğini ona bildirmesinden sonraki bir durumdur.

Bununla beraber, sahih bir kaynakta yer alan şefaat hadisinde Hz. Nuh’un (a.s.) kıyamet günü:

“Ben, yeryüzü ehline, böyle bir emir almadığım halde beddua ettim.” diyeceği rivayet edilmiştir. (Müslim, İman, 327)

Gerçi Hz. Nuh’a bu yasaklanmamıştı, ama emredilmemişti de. Çünkü uygun olanı, vacip veya müstehap olarak emredilen duadan başkasını yapmamaktır.

Dua, ibadetlerden biridir.

Kul, Allah’a, vacip veya mustehap olarak emredilenden başka şekilde ibadet edemez.

Şayet bu, emredilen bir şeyse, bu, Nuh peygamberin (a.s.) şeriatında olan bir hükümdür. Bunun için kendi şeriatımıza bakmamız lazım, neshedilmiş mi, edilmemiş mi? diye.

Hz. Musa’nın (a.s.):

“Ey Rabbimiz! Elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler diye, onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver.” (Yunus, 88) şeklindeki duasına gelince.

Şayet bu, ona emredilen bir dua ise, bizim şeriatımıza uygun olup olmadığına bakılır.

Bizim şeriatımızda temel kural şudur:

- Bir dua, eğer vacip veya müstehap ise, bu duadan dolayı, dua eden kişi sevap alır.

- Şayet insanların kanlarını heder etmek gibi haram bir şeyle ilgili olursa, bu dua günahtır, masiyettir.

- Mekruh olan bir şeyle ilgili olursa, kişinin derecesini eksiltir.

- Şayet iki tarafın ortasında mübah bir şeyle ilgili olursa, lehinde ve aleyhinde hiçbir şey olmaz. Bu böyle.

Yine de doğrusunu Allah herkesten daha iyi bilir.