Hayır ve şer de birer nimettirler

Eğer denilse ki: “Yüce Allah hikmet sahibidir, merhametlidir, her şeyin yaratılışını güzel yapmıştır. O merhametlilerin en merhametlisidir. Hayır O’nun elindedir. Şerde O’nun bir sorumluluğu yoktur. Ancak hayır yapar. Bazı canlılara acı veren şeyler yaratması, kimi yerilen davranışları varetmesi de gerisinde büyük bir hikmet ve muazzam bir nimet barındırmaktadır.”

Bu söz haktır ve yüce Allah’a yönelik övgü olur.

Fakat:

“Hiç bir hayrı olmayan, kimseye yararı dokundurmayan, hikmet ve rahmetten eser bulunmayan şerri yaratır. Günahsız insanlara azap eder” denilse, bu, Allah’a yönelik bir övgü olmaz, aksine yergi olur. Cehennemin, İblis’in ve kötülüğün yaratılmasının hikmetiyle, bunlarla birlikte tecelli eden rahmetle ilgili açıklamalarda bulunmuştuk. Ama bilemediklerimiz daha da büyüktür.

Yüce Allah zatı olarak hamdı, sevgiyi ve hoşnutluğu hakkeder. Bu ihsanından dolayı da O’na hamdolsun, şükürler olsun. İşte bu, mutlak hamddır.

Bu kitabımızın dışında başka yerlerde, Allah her neyi yaratmışsa, o bir nimettir ve bundan dolayı Allah’a şükretmek gerekir. Her yaratılan şey, O’nun bir nimeti ve bir işaretidir. Bu yüzden Necm suresinin sonunda şöyle deniyor:

“Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinden şüpheye düşersin.” (Necm, 55)

Rahman suresinde:

“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak” (Rahman, 26) ve benzeri ifadeler kullanıldıktan sonra:

“Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz.” buyuruluyor.

Bir grup müfessir şöyle demiştir -lafız Bağavi’ye aittir-:

“Onlar, cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar.” (Rahman, 44)

Yüce Allah her nerede:

“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak” benzeri bir ifade kullanmışsa, bu, öğüttür ve bir nimettir. Çünkü insanı günahtan alıkoyucu bir özelliği var. Aralarında ez-Zeccac ve İbn-i Cevzi gibi isimlerin bulunduğu bazı kimseler de, “Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayetleri hakkında şöyle demişlerdir:

“Bu ayetlerde işaret edilen varlıkların tümü, sizi Allah’ın birliğine ileten deliller olmaları hasebiyle nimettirler. Sonra sizin ayakta durmanızı sağlayan şeyleri rızık olarak sunması da sizin için bir nimettir.”

Adı geçen zatların Rahman suresine ilişkin değerlendirmeleri budur. Necm suresinde yer alan:

“Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinden şüpheye düşersin.” (Necm, 55) ayetiyle ilgili görüşleri de şöyledir:

Rabbinin birliğine delalet eden nimetlerinin hangisinden şüphe edebilirsin. Bazıları:

“Hangisinden şüphe edip tartışma konusu yapabilirsin” şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.

İbn-i Abbas:

“Hangisini yalanlayabilirsin...” diye aç

ıklamıştır.

Benim kanaatime göre,

“şüpheye düşmek” yalanlama anlamını da içerir. Bu yüzden, kelimeye bir “ta” harfi daha eklenerek geçişli kılınmıştır. Çünkü bu kelimenin aslı “el-Mera” masdarının “tefaul” veznine uyarlanmış şekli olan “temara” dır. “Temareyna fi’l hilali= Hilalin görünüp görünmediği hususunda kuşkuya düştük.” demek gibi. Kur’an hakkında kuşkuya düşmekse küfürdür. Bunun nedeni yalanlama ve kuşku duyma olabilir. Bazı müfessirlere göre hitap çoğunluğa yönelik olduğu için “tetemara= Yani, şüpheleniyorsunuz” denilmiş ve “temteri” denilmemiştir. Çünkü “tefaul” kalıbı iki kişi arasında cereyan eden eylemlerle ilgilidir.

Bazı müfessirlere göre bu ayette kastedilen kişi:

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 39) ayetinde de işaret edilen Velid b. Muğire’dir. Yüce Allah:

“Yoksa, Musa’nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim’in sahifelerinde yazılı olanlarkendisine haber verilmedi mi? Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.” (Necm, 36-38)

Buyurduktan sonra, ona dönüyor ve:

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 39) buyuruyor.

Nitekim başka bir yerde de şöyle buyurmuştur:

“Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. Cinleri öz ateşten yarattı. O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman, 14-16)

Şu halde Allah’ın yarattığı her şey kullarına yönelik bir ihsandır ve bundan dolayı Allah’a şükredilmesi gerekir. Yarattığı her şeyde kendisine dönük bir hikmet vardır ve bu hikmetten dolayı zatı için O’na hamdedilmesi gerekmektedir.

Bundan da anlıyoruz ki bütün mahlûkatta Allah’ın kullarına yönelik bir inam vardır. Tıpkı aşağıdaki ayette iki ağırlıklı topluluğa (cinlere ve insanlara) hitaben buyurduğu gibi:

“Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz.”

Çünkü bütün mahlûkat birer ayet, birer alamet konumundadır. Bunlar aracılığıyla kullar doğru yolu bulurlar. Bunlar, Allah’ın birliğine delalet eden, peygamberlerinin doğruluğunu ortaya koyan kanıtlar, işaretler, alametler konumundadırlar. Bu yüzden söz konusu ayet ve alametler zikredildikten sonra şöyle buyurulmuştur:

“Bu, ilk uyarılardan bir uyarıcıdır.” (Necm, 56)

Bazı müfessirlere göre, bununla Hz. Muhammed, bazısına göre Kur’an kastedilmiştir. Ama Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Kur’an birbirinden ayrı düşünülemez. Yüce Allah şunu demek istiyor:

“Bu, önceki elçilerin ve kitapların uyardıkları şeyle insanları uyaran bir uyarıcıdır.” İlk uyarılardandır...”

Yani, onlarla aynı türdendir. Şu halde nimetlerin en faziletlisi iman nimetidir. Dolayısıyla bütün mahlûkat, bu iman nimetinin elde edilmesini sağlayan ayetler, alametler olmaları itibariyle nimettirler.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Andolsun, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” (Yusuf, 111)

“Gönülden boyun eğip Allah’a yönelen her kul için bir basiret ve uyarıdır.” (Kaf, 8)