Güç yetirilmeyenin emredilmesi

     Güç yetirilmeyenin emredilmesi iki kısımdır:

Birincisi:

Acziyetten kaynaklanan karşıtı bulunduğu için güç yetirilmeyen bir şeyin emredilmesi.

Yatalak olana ayağa kalkmasının, kör olana yazı yazıp, yazıya noktalama işaretlerini koymasının emredilmesi gibi. Böyle bir şeyin teklif edilmesi caiz değildir. Bu hususta icma vardır. Çünkü böyle bir şeye güç yetirememe, imkânsızlıktan, muhal oluştan kaynaklanıyor. Bu yüzden, güç yetirilen şeyler kapsamından çıkarılması gerekir. Benzerlerinin emredilmiş olması da imkânsızdır.

İkincisi:

Acziyetten kaynaklanan karşıtı bulunduğu için değil, başka bir nedenden dolayı güç yetirilmeyen şeyin emredilmesi.

Emre olumlu karşılık vermeyeceği Allah tarafından önceden bilinen Firavun, Ebu Cehil gibi kâfirlere bir şeyin emredilmiş olması. Böylelerine bir yükümlülüğün emredilmiş olması caizdir. Mutezile, güç yetirilmeyenin emredilmesinin caiz olmadığı görüşündedir. Bu mesele, Mutezile açısından bu konunun esası gibidir.

Bana göre, bu icma, fukahanın ve ilim ehlinin icma’ıdır. Çünkü bazı kelâmcılara göre, bizzat imkânsız olan bir şeyin emredildiğinin örnekleri mevcuttur şeriatta. Bu, Razi’nin ve ondan önce ortaya çıkan bir grubun görüşüdür. Onlar, Ebu Leheb gibi kimselerin yükümlü kılınmış olmaları buna örnektir. Çünkü Ebu Leheb, kendisinin iman etmeyeceğine dair haberi de kapsayan haberleri tasdik etmekle yükümlü tutulmuştur... Bu çıkarsama yanlıştır. Çünkü, peygamberin (s.a.v.) iman etmeye davet etmesinden sonra, yüce Allah’ın iman etmeyeceğini ve cehenneme atılacağını haber verdiği, dolayısıyla hakkında azap sözü kesinleşen kimse, ölüm anında meleği bizzat gören kimse konumundadır. Bundan sonra artık elçi açısından iki karşıt emirle muhatap sayılmaz.

Aynı şekilde:

“O gün işler güçleşir ve secdeye davet edilirler; fakat güç yetirmezler.” (Kalem, 42) ayetine dayanarak aciz kimseye yönelik yükümlülüğün kesin olarak vakî olduğunu söyleyenler de, yukarıda işaret ettiğimiz icma ile çelişkiye düşmektedirler.

İcmanın mahiyeti, böyle bir şeyin, şeriatta yer alamayacağı yönündedir. Aynı şekilde, bu tür bir hitap, ceza mahiyetinde, aciz bırakmalarını sağlamaya yöneliktir. Onlar, sağlam oldukları bir sırada secde etmeyi terk etmişlerdi. Şimdi ise, aciz oldukları bir sırada, yapabiliyorken ibadeti terk etmelerinin cezası olarak, secde emrine muhatap oluyorlar. Yani, onlara yönelik bir tür cezadır bu. Ceza ve azap amaçlı hitaplar, varoluşsal hitaplar gibidirler, bunun için muhatabın gücünün olması şart değildir. Çünkü istenen şey, onu yapması değildir. Türler ve kısımlar belli olduğuna göre, konuyla ilgili karışıklıklar ve kapalılıklar da ortadan kalkmıştır demektir. Kadericiyelerin Sınıfları