Vesile

Hamd, Allah içindir. O'ndan yardım diler, günahlarımızın bağışlanması için O'na yalvarırız. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötüsünden O'na sığınırız. Allah kimi hidâyete kavuşturursa, onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa, onu hidâyete kavuşturacak yoktur.

Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O, yalnızdır; ortağı yoktur.

Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Onu bütün dinlere üstün kılsın diye hidâyet ve hak dinle göndermiştir. Şahid olarak Allah yeter.

Allah onu, kıyametin kopmasına yakın müjdeleyici ve uyarıcı, Allah'ın izniyle O'nu davetçi ve aydınlatıcı bir fener olarak gönderdi. Onunla sapıklıktan hidâyete erdirdi. Körlükten kurtarıp görür kıldı. Sapıklıktan kurtarıp doğruluğa yol gösterdi. Onunla âmâ gözleri, sağır kulakları ve kapalı kalbleri açtı. Risâleti tebliğ etti. Emaneti yerine getirdi. Ümmete doğruyu gösterdi. Allah yolunda hakkıyla çalıştı. Rabbinden kendisine yakın (ölüm) gelinceye kadar Rabbına ibadet etti. Allah'ın salât ve selâmı onun ve âlinin üzerine olsun.

Hak ile bâtılı, hidâyetle sapıklığı, doğrulukla eğriliği, cennet ehlinin yoluyla cehennem ehlinin yolunu, dostlarıyla düşmanlarını biribirlerinden ayırdı. Helâl, Allah ve Resulünün helal kıldığı; haram, onların haram kıldığı; din de, onların çizdiği yoldur.

Allah onu sakaleyne, yani cinlere ve insanlara göndermiştir. Herkesin ona ve getirdiğine inanması, hem bâtın ve hem de zahir hususlarda ona uyması gerekir. O'na iman etmek ve tâbi olmak Allah'ın yolu ve dini; Allah'a ibadet ve itaattir. Allah dostlarının yolu budur. Allah'ın: «Ey inananlar, Allah'tan korkun. O'na (yaklaşmaya) vesile arayın» (5 Mâide 35 ) sözüyle emrettiği vesile de budur. Allah'a yaklaşmaya vesile aramak, ancak Allah'a iman eden, Muhammed'le ve Muhammed'e tâbi olmakla tevessül eden içindir.

Resûlüllah'a inanmak ve ona itaat etmekle gerçekleşen bu tevessül, bâtın olarak ve zahir olarak ResûlüIIah (s.a.v)'in hem hayatında ve hem de ölümünden sonra, hem huzurunda ve hem de gıyabında herkese farzdır. Gerçek delilleriyle isbat edildikten sonra hiçbir durumda ve hiçbir mazeret karşısında hiç kimsenin üzerinden ona iman ve ona itâatla gerçekleşen tevessül kalkmaz. Allah'ın ikram ve rahmetine giden, aşağılanmasıyla azabından kurtaran yol, ancak ona iman etmeye ve ona itaata tevessüldür.

Aleyhissalâtu vesselam, yaratıkların şefaatçisi, evvelkilerin ve sonrakilerin gıpta ettiği övülmüş makamın sahibidir. O, değerce şefaatçilerin en büyüğü ve Allah katında itibarca en üstün olanıdır. Allah Teâlâ, Hz. Musa hakkında: «O, Allah yanında vecih (itibarlı) idi» (33 Ahzâb 69 ). Hz. İsa hakkında: «Dünyada ve âhirette vecih (itibarlı) idi» (3 ÂI-İ İmrân 45 )buyurmaktadır. Muhammed (s.a.v.) ise, bütün nebi ve resullerin en itibarlısıdır. Ancak onun şefaat ve duasından, yalnız kendisinin şefaat ettiği ve kendisi için dua ettiği kimse yararlanır. ResûlüIIah, kimin için dua ve şefaat etmişse, o kimse, şefaat ve duasiyle Allah'a tevessül eder. Sahabenin, onun duası ve şefaatiyle Allah'a tevessül etmeleri ve kıyamet günü herkesin, yine onun dua ve şefaatiyle Allah'a tevessül etmeleri gibi. Allah'ın salât ve selâmı onun ve âlinin üzerine olsun.