Tevhid dinin başı ve sonudur

Tevhid, dinin başı ve sonudur. Çünkü Resulullah (s.a.v.) ilk önce insanları, Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik (tanıklık) etmeye davet etmiştir.

Bir keresinde şöyle buyurmuştur:

“Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik (tanıklık) edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.” (Buhari, İman, 17; Müslim, İman, 32-36)

Bir gün Muaz'a şöyle demişti:

“Sen ehl-i kitaba mensup bir kavme gidiyorsun. Onları ilk çağırdığın şey:

“La ilahe illallah. Muhammedun resulullah” (Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına, Muhammedin Allah’ın elçisi olduğuna şehadet (tanıklık) etmek) olsun. ” (Buhari, Zekat, 1; Müslim, İman, 29; Nesai, Zekat, 1-46; İbnu Mace, Zekat, 1)

Yine emirlerini de tevhidle noktalamış ve Müslimin Osman’dan aktardığı sahih bir rivayette şöyle demiştir:

“Bir kimse, Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, İman, 43)

Müslimin Ebu Hureyre’den aktardığı sahih bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

“Ölmek üzere olanlara “la ilahe illallah” demelerini telkin edin.” (Müslim, Cenaiz, 2)

Sünen kitaplarında belirtildiğine göre Muaz, peygamberimizden (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:

“Son sözü ‘la ilahe illallah’ olan kimse cennete girer.” (Buhari, Cenaiz, 16; Ebu Davud, Cenaiz, 1)

El-Müsned’de şu hadise yer verilir:

“Bir söz biliyorum ki, ölmek üzere olan kimse bunu söylediğinde ruhunu hoş bir koku sarar.” (Ahmed, 1/28-37)

Bu, peygamberimizin (s.a.v.) ölmek üzere olan amcası Ebu Talib’e telkin ettiği “la ilahe illallah” (Tevhid) sözüdür.

Buna göre yüce Allah gece ve gündüzü; düşünmek, Allah’ı zikretmek veya şükretmek isteyenler için birbirinin ardından gelecek, birbirinin yerini alacak şekilde yaratmıştır. Ki insanlar ilâhî bilgiyi kanıtlayan ve iman etmeye önayak olan ayetler üzerinde düşünsün.

İnsan Allah’ın nimetlerini bilip tanıyınca, bu nimetlerinden dolayı O’na şükreder.

Çünkü bilmekle şükretmek birbirinden ayrılmaz, birbirini gerektiren olgulardır.

Şükreden kimse, ancak Allah’a hamdetmek, O’na itaat etmek ve emrettiklerini yerine getirmek şeklinde şükredebilir.

Bunun yolu da;

Allah’ın ayetlerinin delalet ettikleri isimleri, dile getirdikleri övgüleri, emir ve yasakları üzerinde düşünüp O’nun bahşettiği hayırları anarak O’nu övmek, emirleri bağlamında O’na itaat etmektir.

İşte şükür budur.

Bundan önce düşünüp anlama çabasının olması bir zorunluluktur. Düşünme eylemi sonucunda Allah’ın ayetleri anlaşılıp kavranınca, bunların içerdikleri ilâhî nimet ve ihsan da gözlemlenir. Çünkü Allah’ın ayetleri O’nun bütün mahlûkat

ını kapsar, bunlar da bütünüyle hayırlardan, nimetlerden ve ihsandan ibarettirler.

Buradan hareketle anlıyoruz ki, Allah’ın yarattığı her şey, kulları için bir nimettir, hayırdır. Zaten hayır da O’nun elindedir. O’nun elinden gelir hayır. Kunut duasında “Her türlü hayırdan dolayı seni överiz.” (Kenzu’l-Ummal: 21969) şeklinde bir ibare vardır.

İstiftah (namaza başlama) duasında şöyle diyoruz:

“Hayır senin elindedir. Şerrin sorumluluğu ise sana ait değildir.” (Müslim, Musafirin: 201; Nesai, İftitah: 17)