Şer'i hükümlerin emir ve neyhi

Alimler “şeri hükümlerin, emir ve yasakların illetleri” hakkında çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Tıpkı tevhidi, doğruluğu, adaleti, namazı, zekâtı, orucu ve haccı emretme, şirki, yalanı, zulmü ve çirkin hayasızlığı yasaklamanın gerekçeleri üzerinde çeşitli görüşler ileri sürdükleri gibi.

Acaba bütün bunların emredilmesi bir hikmete ve maslahata mı dayanıyor?

Bir illet mi bunları gerektirmiştir?

Yoksa salt ilâhî meşiyetten ve iradeden mi kaynaklanmışlardır?

Acaba şeriatın illetleri gerektirici sebep ve sürükleyici etken anlamına mı gelirler? Yoksa birer belirti ve işaret midirler?

Acaba (varsayalım ki) Allah’

ın tevhidi, doğruluğu, adaleti yasaklaması; şirki yalanı ve zulmü emretmesi gibi bir durum ortaya çıksaydı, bu hikmete sığar mıydı?

Bütün kelâm ekolleri yüce Allah’ın zulümden münezzeh olduğunu söylüyorlar. Acaba Allah zulme güç yetirir olduğu halde mi ondan münezzehtir, yoksa zulüm kendisi açısından imkânsız mıdır ve zulmün O’ndan vaki olmasına imkân yok mudur?

Ayrıca yeryüzünde meydana gelen küfür, fısk ve günah ile ilgili olarak da yoğun bir tartışma yaşanmıştır. Acaba Allah, başka şeyleri istediği ve sevdiği gibi bunları da istiyor ve seviyor mu?

Yoksa bunlar O’nun kudreti ve dilemesi dışında mı meydana geliyorlar?

Allah sapığı doğru yola iletmeye ve doğru yolda olanı da saptırmaya güç yetiremez mi? Yoksa sapma ve doğru yola girme olguları onun kudreti ve iradesi dışında mı gerçekleşiyor?

Acaba gerçek şu mudur:

O’nun mülkünde istemediği bir şey olmaz. Bütün yarattıklarının temelinde O’nun yüksek hikmeti yatmaktadır. Allah yukarıda sayılan hususlara buğz eder, onlardan hoşlanmaz ve bunları işleyenleri cezalandırır. Fesadı sevmez, kullarının kâfir olmalarını istemez. Hoşnutluğunun ve sevgisinin göstergesi olan dini irade anlamında bunları istemez, sadece kaderinin ve kazasının kapsamında olan tekvini iradeyle ister. Üzerinde durmak istediğimiz bu meselenin daha birçok ayrıntısı vardır. Ancak bunları teker teker saymak bu bölümün hacmini aşar.