Nefse zulüm

Nefse zulüm de bu türdendir. Mutlak olarak kullanıldığı takdirde bütün günahları kapsar. Çünkü:

Günah: kulun kendi kendisine yaptığı bir zulümdür.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bu sana anlattıklarımız, o şehirlerin haberlerindendir. Onlardan kimi halâ ayakta, kimi biçilmiş ekin gibi olmuştur. Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. Rabbinin emri gelince, Allah'tan başka çağırdıkları ilahlar, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı ve onların ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı." (Hûd, 100-101)

Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Hani Musa kavmine, 'Ey kavmim! Siz gerçekten buzağıyı mabud edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Yaradanınıza tevbe ediniz...'demişti." (Bakara, 54)

Hz. Musa'nın bir adamı öldürmesiyle ilgili olarak da şunları söylediği belirtilmiştir:

"Rabbim, nefsime zulmettim, beni bağışla" (Kasas, 16)

Belkıs de şöyle demişti:

"Rabbim ben nefsime zulmetmişim, (artık) Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml, 44)

Adem (a.s) ele şöyle demişti:

"Rabbimiz biz nefislerimize zulmettik. Eğer bize mağfiret ve merhamet etmezsen, herhalde zarara uğrayanlardan oluruz." (A'raf,23)

Diğer taraftan nefse zulmetmek bazı günahlarla birlikte de söz konusu edilebilir.

Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

"Çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman..." (Al-i İmran, 135)

Yüce Allah'ın şu buyruğunda da böyledir:

"Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı mağfiret edici ve çok merhametli bulur." (Nisa, 110)

"Mutlak Zulüm" kelimesinin kapsamına ise, küfür ve diğer günahlar da girer.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Toptan o zalimleri, onların eşlerini ve Allah'tan başka taptıklarını. Onları cehennemin yoluna götürün ve durdurun onları. Çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir." (Saffat, 22-24)

Ömer b. Hattab (r.a) burada sözü geçen "onların eşlerini" ifadesiyle ilgili olarak ve "onların benzer ve denklerini" şeklinde açıklama yapmıştır. Aynı açıklama ondan merfu olarak da rivayet edilmiştir.

İbn Abbas da:

"Onlara benzer olanları" şeklinde açıklamıştır.

Katade ve Kelbi de şöyle demiştir:

"Yani onların amellerine benzer amel işleyen herkesi toplayın. İçkicileri içkicilerle, zina ehlini zina ehliyle birlikte toplayın."

Dahhak ile Mukatil ise:

"Yani şeytanlardan onlarla birlikte bağlanacakları hasredin. Çünkü her kâfirle şeytanı bir arada zincire vurulacaktır. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir:

"Nefisler çift çift eşleştirildiği zaman..." (Tekvir,7)

Ömer b. Hattab (r.a) şöyle demiştir:

Facir facir ile, salih salih ile birlikte.

İbn Abbas der ki:

Bu insanların üç gruba ayrılacağı zaman olacaktır.

Hasen ve Katade de şöyle demiştir:

Her kişi kendi türünden olanlarla bir araya getirilecektir. Yahudi yahudilerle, hristiyan hristiyanlarla birlikte.

Rabi b. Haysem der ki:

Kişi kendisi gibi amel işleyenle birlikte hasredilir. Bu Sahih'te sabit olan şu rivayete benzemektedir:

"Peygamber (s.a.v)'e: Bir kavme yetişmediği halde onları seven kişinin durumu ne olur? diye sorulunca, şöyle cevap vermiştir:

"Kişi sevdiği ile beraberdir." (Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Bin, 165; Tirmizî, Zühd, 50)

Bir başka hadisinde de şöyle buyurmuştur:

"Ruhlar kafile kafiledir. Bunlardan birbirlerini tanıyanlar, birbiriyle kaynaşır, biribirini tanımayanlar ise uzaklaşırlar." (Buhârî, Enbiyâ, 2; Müslim, Bin, 159, 160; Ebû Dâvûd, Edeb, 16)

Yine Hz. Peygamber bu doğrultuda şöyle buyurmuştur:

"Kişi arkadaşının dini üzeredir. O bakımdan her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin." (Tirmizî, Zühd, 4 )

Bir şeyin eşi, onun benzeri demektir. Aynı sınıf ve türe de, birimlerinin benzerliği dolayısıyla zevç (eş) adı verilir. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi:

" Onlar yeryüzünü görmezler mi ki, orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirdik" (Şura, 7)

" Her şeyden de çifter çifter yarattık. Olur ki iyice düşünürsünüz " (Zariyat, 49)

Birçok müfessir de şöyle demiştir:

Birbirinden farklı iki tür ve iki sınıf yarattık:

Sema ile arz, güneş ile ay, gece ile gündüz, kara ile deniz, ova ve dağ, yaz ve kış, cin ve insan, küfür ve iman, mutluluk ve mutsuzluk, hak ve batıl, erkek ve dişi, karanlık ve aydınlık, tatlı ve acı gibi. "Olur ki iyice düşünürsünüz" de bütün bu çiftleri yaratanın bir ve tek Allah olduğunu bilirsiniz.

Bununla anlatılmak istenen, eşlerin de mutlak olarak onlarla birlikte haşredileceği husus değildir.

Çünkü salih bir kadının kocası facir, hatta kâfir olabilir. Firavun'la hanımı gibi.

Salih erkeğin durumu da böyledir. Onun da hanımı facir ve hatta kâfir bir kadın olabilir. Lût ve Nuh Aleyhisselamların hanımı gibi.

Ancak kadın kocasının dini üzere ise, bu durumda o da genel olarak "eşler" kelimesinin kapsamına girer. Bu bakımdan:

Hasan-ı Basrî: O müşriklerin müşrik olan hanımları, onlarla birlikte haşredilir demiştir.

Bu ayet-i kerîmenin, akışının da işaret ettiği üzere, kâfirleri kapsadığında hiç şüphe yoktur. Az önce geçen müfessirlerin açıklamalarında belirtildiği üzere, zina edenler zina edenlerle birlikte, içkiciler de içkicilerle birlikte ateşe gireceklerdir. Şu rivayette de böyledir: (İbn Teymiyye burada sahabe, ya da tabiînden birisinden gelen rivayet anlamında kullanılan "eser" terimini kullanmıştır.)

Kıyamet günü olduğunda şöyle denilir:

"Zalimler ve yardımcıları -veya benzerler- nerede? Bütün bunlar ateşten tabutlarda bir araya getirilir ve ateşe atılırlar."

Seleften birçok kişi de, zalimlerin yardımcılarının onlara en ufak bir şeyde bile olsa, yardımcı olanlardır. Onlara bir mürekkep hokkasını uzatması, yahut bir kalem açmış olması bile yardımdır.

Seleften kimileri de şöyle derdi:

"Onların elbiselerini yıkayanlar bile, onların yardımcıları arasındadır. Onların yardımcıları ise, onların ayet-i kerîmede söz konusu edilen eşleri cümlesindendir. Çünkü iyilik ve takva üzere yardımcı olan kimse, o işin ehli olduğu için bunu yapmakta, günah ve düşmanlık üzere yardımcı olan da, bu işin ehli olduğu için bunu yapmaktadır. "

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Kim güzel bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir payı vardır. Kim de kötü bir işe aracılıkta bulunursa, ondan kendisine de bir pay vardır." (Nisa, 85)

Şefaat eden kimse ise başkasına yardımcı olup da daha önce o kişi tek başına iken yardım ettiği kimse ile birlikte "şef'i" yani çift olandır. O bakımdan:

"Güzel şefaat": cihadda mü'minlere yardımcı olmak;

"Kötü şefaat" ise: mü'minlerle savaşta kâfirlere yardımcı olmak diye tefsir edilmiştir.

Böyle bir açıklama İbn Cerir ile Ebû Süleyman tarafından yapılmıştır.

"Güzel şefaat" insanın bir başkasına bir menfaat sağlamak üzere yaptığı iltimas olarak veya bir sıkıntıdan kurtarmak için yaptığı iltimas olarak da yorumlanmıştır.

Hasen, Mücahid, Katade ve İbn Zeyd, bu görüştedir. Buna göre:

"Güzel şefaat": Allah'ın ve Rasûlünün sevdiği faydaya layık olan kimseye fayda sağlamak, sıkıntının giderilmesine layık olan kimsenin üzerinden de sıkıntıyı gidermek için yardımcı olmaktır.

"Kötü şefaat" ise: kişiye Allah'ın ve Rasûlünün hoşlanmadığı bir şey konusunda yardım etmektir. Başkasına zulmü gerektiren yahut layık olduğu iyiliği engelleyen şefaat gibi.

Güzel şefaat mü'minlere dua, kötü de onlara beddua olarak da tefsir edilmiştir.

Yine güzel şefaat iki kişinin arasını bulmak şeklinde de açıklanmıştır.

Bütün bunlar doğru açıklamalardır. Şefaatte bulunan, kendisi için şefaat yapılanın eşidir. Çünkü kendisine şefaat için başvurulan kişi ya iyilik ve takva üzere, ya da günah ve düşmanlık üzere ona yardımcı olacaktır.

Peygamber (s.a.v) de, bir ihtiyacının karşılanması için kendisine gelen ashabına şöyle derdi:

"Şefaat ediniz, size ecriniz verilecektir. Allah da peygamberinin dili ile istediği hükmü verecektir." (Buhârî, Zekât, 21, Edeb, 36, 37, Tevhid, 31; Müslim, Birr, 145; Ebû Dâvûd, Edeb, 117)

Sözün geri kalan kısımları, ayet-i kerîmenin -küfrü sebebiyle zalim olan kimseleri de kapsamına almakla birlikte- bundan daha aşağı durumdaki zulümleri de kapsadığını açıklamaktadır. Eğer:

"Ve Allah'tan başka ibadet ettikleri şeyleri...." (Saffat, 22-23) ifadelerinin de yer aldığı söylenecek olursa, Sahih'te Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu hatırlatırız:

"Dinara kul köle olanın burnu yere sürtülsün. Dirheme kul köle olanın burnu yere sürtülsün. Kadifeye kul köle olanın burnu yere sürtülsün, güzel elbiseye kul köle olanın bur nü yere sürtülsün. Burnu yere sürtülsün ve baş aşağı devrilsin. Ayağına bir diken batarsa da kimse yardımına koşup çıkarmasın." (Buhârî, Cihâd, 70; Rikâak, 10, İbn Mâce, Zühd, 7)

Yine Sahih'te Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"(Dünya hayatında mal mülk yığıp biriktirerek) hazineler sahibi olan herkese, biriktirdiği o mal kıyamet gününde oldukça vahşî bir yılan olarak gösterilir. Bu yılan çeneleriyle onu yakalar ve 'ben senin malınım, ben senin malınım' der." (Buhârî, Zekât, 3; Nesâî, Zekât, 20; İbn Mâce, Zekât, 2)

Hadisin bir diğer rivâyetinde de şöyle denilmektedir:

"Kıyamet günü malı ona, korkunç bir yılan şeklinde gösterilir. O, yılandan kaçarken yılan da onu kovalar. Sonunda onun boynuna dolanır." (Buhârî, Zekât, 3; îbn Mâce, Zekât, 3)

Rasûlullah (s.a.v) şu ayeti kerimeyi de okudu:

"Cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına bir halka olarak dolanacaktır." (Al-i İmran, 180)

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmaktadır:

"Kıyamet günü malı kendisine vahşi bir yılan şeklinde gösterilir. Sahibi nereye giderse, o da onun peşinden gider. Ondan kaçıp dururken (ona şöyle denilir): 'Bu, senin (dünyada iken) cimrilik edip infak etmediğin malındır.' Sonunda ondan kurtuluş olamayacağını görünce elini ağzına sokar, o da erkek devenin ısırması gibi onun elini ısırıp kopartır." (Müslim, Zekât, 28, Nesâî, Zekât, 9)

Bir diğer rivayet de şöyledir:

"Bu yılan onun arkasını bırakmaz ve sürekli onu izler. Sonunda elini ona kaptırır ve onu ısırarak koparır. Daha sonra da vücudunun diğer kısımlarını ona kaptırır." (Nesâî, Zekât, 6)

Yüce Allah bir başka ayet-i kerîmede de şöyle buyurmaktadır:

"Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele. O gün cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılır, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır, 'îşte nefisleriniz için yığdıklarınız' yığdıklarınızı tadınız!' (denir)" (Tevbe, 34-35)

Yine Sahih'te ve başka kaynaklarda Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğu geçmektedir:

"Zekâtını ödemeden mal biriktiren herkes için o yığıp biriktirilen mal mutlaka cehennem ateşinde kızdırılır ve parçalar haline getirilerek alnı ve böğürleri dağlanır. Her birinin uzunluğu, sizin saydığınız yıllarla elli bin yıl olan bir günde, Allah kulları arasında hükmedinceye kadar bu böyle sürüp gider. Ancak ondan sonra ona gideceği yol gösterilir, ya cennete veya cehenneme." (Müslim, Zekât, 24,26)

Ebû Zerr'in rivayet ettiği hadiste de şöyle denilmektedir:

"Mal yığıp biriktirenlere haber ver: O mallan cehennem ateşinde kızdırılmış taşlarla kızdırılacak (kızdırılan) bu mal onlardan herhangi birisinin meme ucuna konulacak bu kolundan çıkıncaya kadar sürdürülecek, arkasından kolunun üzerine bırakılacak meme ucundan çıkıncaya kadar sürdürülecek, o kişi sarsıntı geçirecek (O malla) alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak, hararet, karın boşluklarında toplanıncaya kadar devam edecek" (Buhârî, Zekât, 4, Müslim, Zekat, 34)

İşte bu ifadeler Kur'an-ı Kerîm'de anlatılanlara benzemektedir. Ayrıca bunun, cehenneme girildikten sonra gerçekleşeceğine işaret edilmektedir. Böyle bir azab, hesap yerinde önce kendisine bu şekilde azab yapılıp da cehenneme girecek kimseler için olacaktır. Bu şekilde zalim olan kişi kendisine benzer kimselerle ve Allah'ın dışında kul olduğu (kölelik ettiği) malı ile birlikte hasredilecek, o malı ile ona azab edilecektir. Böyle bir kimse, sonsuza kadar cehennemde bırakılacak, Allah'a ortak koşanların en büyüklerinden olmamakla birlikte, onların gördüğü azabı görecektir, işte bundan dolayı hadisin sonlarında:

"Sonra ona yolu gösterilir, ya cennete veya cehenneme" denilmiştir.

Bu ise, bizim bildiğimiz elli bin yıllık bir azabtan sonra olacak ve ancak ondan sonra cennete girebilecektir.