Allah'ın, Resulünün ve Kitabı'nın işaret ettiği anlam

Allah'ın isimleri, kitabının isimleri ve dininin isimleri ile aynı türdendir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Gerek Allah diye dua edip çağırın, gerekse Rahman diye dua edip çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler yalnız onundur." (İsra, 110)

Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde ona bunlarla dua edin. Onun isimlerinde eğriliğe sapanları terkedin." (A'raf, 180)

"Allah O'durki, ondan başka ibadete layık hiçbir ilâh yoktur. Gizliyi de, aşikârı da bilendir. O Rahman'dır, Rahim'dir. Allah O'dur ki, ondan başka ibadete layık hiçbir ilâh yoktur. Mutlak hakimdir. Kuddüs'tür (her türlü eksiklikten uzak), Selâm'dır (mü'minleri korktuklarından emin kılan), Mü'mindir (her şeyi gözeten), Müheymindir (hükmünde mutlak galip olan) Aziz'dir (büyüklük ve azamette eşsiz olan), Mütekebbir'dir. Allah koşmakta oldukları her ortaktan münezzehtir. Allah O'durki, her şeyi yaratandır. Yoktan var edendir, suret verendir. En güzel isimler yalnız onundur. Göklerde ve yerde ne varsa onu tesbih ederler. O Aziz'dir, Hakim'dir." (Haşr, 22-24)

Bütün isimleri onun mukaddes zatına işaret etmek noktasında birleşmektedir. Diğer taraftan her isim onun sıfatlarından bir anlama işaret eder ve bu bir diğer ismin işaret ettiği anlamdan başka bir anlamdadır. Meselâ:

"Aziz" adı, izzetiyle birlikte kendi zatına işaret etmektedir.

"Halik"de,yaratmasıyla birlikte zatına işaret eder.

Onun zatı ise bütün sıfatlarını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla her bir isim onun zatına ve ona özgü niteliğe -mutabakat yoluyla- işaret ediyor demektir. Tazammun yoluyla da onlardan birisine, nüzul yoluyla da diğer sıfata işaret etmektedir.

Kitabının isimleri olan Kur'ân, Furkân, Kitâb, Hüdâ, Beyân, Şifâ, Nûr ve buna benzer diğer isimler de bu seviyededir.

Yine onun Rasulü'nün isimleri olan Muhammed, Ahmed, Mâhî, Haşir, Mukaffî, Rahmet Peygamberi, Tevbe Peygamberi isimleri de böyledir. Her isim, yüce Rasûlün övgüye değer niteliklerinden birisine ve diğerinden farklı bir niteliğe işaret etmektedir.

Kur'an-ı Kerîm'de tekrarlanan Hz. Musa ve diğer kıssaların durumu da aslında böyledir. Bunlardan amaç, gece sohbeti için bir malzeme olmaları değil, aksine bunların birer ibret olmalarıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Gerçekten onların kıssalarında tam akıl sahipleri için bir ibret vardır." (Yusuf, 111)

Kendisi bir tek şey olduğu halde, birçok sıfatı bulunan ve hakkında çeşitli ibareler kullanılan herşey, sıfat ve ibareleri dolayısıyla geniş bir anlama sahip olan şey demektir. Bu, bir tekrardan ibaret değildir.

Şanı Yüce Allah'ın emrettiği ve Rasûlüne buyurduğu dininin isimleri de böyledir.

Ona iman, birr, takva, hayır, din,salih amel, sırat-ı müstakim ve benzeri isimler verilir.

Özü itibariyle bunların hepsi birdir, fakat her isim diğerinden farklı bir niteliğe işaret etmektedir. Bu nitelik, lâfızda asıl olur, diğerleri ise ona tabi ve ona lâzım olur. Buna bağlı olarak da tazammum yoluyla ona işaret etmiş olur.

İşte iman da aslı itibariyle kalpte olan şey hakkındadır ve bunda iki şeyin bulunması kaçınılmazdır:

1 - Birisi kalbin tasdiki,

2 - Diğeri bunun ikrar edilmesi ve bilinmesidir, işte buna kalbin kavli de denilir.

Cüneyd b. Muhammed der ki:

Tevhid kalbin kavli, tevekkül kalbin amelidir.

O bakımdan imanda, hem kalbin kavli, hem de ameli kaçınılmazdır.

Daha sonra da bedenin kavli ve ameli gelir. Bunda da kalbin ameli kaçınılmazdır.

- Yüce Allah'ın ve Rasûlünün sevgisi,

- Allah'tan korkmak,

- Allah'ın ve Rasûlünün sevdiklerini sevmek,

- Allah'ın ve Rasûlünün buğzettiklerine buğzetmektir.

- Amelin ihlâslı olarak sadece Allah için yapılması,

- Kalbin sadece Allah'a tevekkül etmesi gibi,

- Allah'ın ve Rasûlünün imandan kabul ettiği diğer kalbî ameller hep böyledir.