İhsan ve İslâm

İhsan'a gelince, o, özü itibariyle daha genel, fakat ihsana sahip kimseler açısından imandan daha özel bir anlamı ifade eder. İman ise özü itibariyle daha genel, fakat ona sahip olan kimseler açısından İslâm'dan daha özel bir anlam ifade eder. İman ihsan'ın kapsamına girdiği gibi, İslâm da imanın kapsamına girer.

Fakat muhsin (ihsan edici) ler, mü'minlerden daha özel, mü'minler de müslümanlardan daha özeldir.

Bu risâlet ve nübüvvet hakkında söylenenlere benzer.

Nübüvvet, risaletin kapsamı içerisindedir. Risâlet de özü itibariyle daha genel, fakat risalete sahip kimseler açısından ise daha özeldir. Her rasul bir peygamberdir, fakat her peygamber rasul değildir. Peygamberler daha çoktur, nübüvvet ise özü itibariyle risaletin bir parçasıdır. Risâlet, nübüvvetin aksine, nübüvveti ve başka şeyleri kapsamına alır. Nübüvvet ise risaleti kapsamına almaz.

Peygamber (s.a.v) sınırları belli, tanımı yapılan, belirli şeyle ilgili tanımlarında olduğu gibi, İslâmı ve imanı da açıklamıştır. Mesela:

"Şu nedir?" diye sorulunca, "şu ve şudur" diye cevap verilmesi bunun gibidir.

Nitekim şu sahih hadiste de durum böyledir:

"Ona, "Gıybet nedir" diye sorulunca: Kardeşini, onun hoşuna gitmeyecek bir şekilde anmandır" (Tirmizi,Birr, 23) diye cevap vermiştir.

Bir başka hadiste de:

"Kibir, hakka karşı gelmek ve insanları da hakir görmektir." (Müslim, İman, 147) buyurmuştur.

Hakka karşı gelmek, onu inkâr edip reddetmek, insanları küçük görmek ise, onları hakir ve aşağı görmektir.

Allah'ın izni ile Peygamber Efendimizin cevaplarının birkaç tür olmasının ve hepsinin de hak oluşunun sebeplerini de açıklayacağız.

Burada açıklamak istediğimiz şey, Hz. Peygamber'in:

"İslâm beş şey üzere kurulmuştur" sözü, "İslâm beş şeyin kendisidir" anlamına gelir.

Nitekim Cebrail hadisinde de söz konusu edilen budur, İslâm birkaç bölümden meydana gelir ve bunların toplamı, yine bu bölümler üzerinde yükselir, İslâm işte bu temeller üzerinde korunur. Allah'ın izniyle bu beş şeyin özel olarak niçin İslâm diye adlandırıldığını, İslâm'ın neden bunlar üzerinde yükseldiğini ve diğer farzlar arasından özellikle niçin bunların seçildiğini de açıklayacağız.

Abdülkays heyeti ile ilgili hadis-i şerifte iman, burada İslâm hakkında yapılan açıklamalar doğrultusunda açıklanmıştır. Ancak orada hacdan söz edilmemektedir. Bu hadis de Buhari ile Müslim tarafından ittifakla rivayet edilmiştir.

Buna göre Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:

"Ben size bir ve tek Allah'a iman etmenizi emrediyorum. Bir ve tek Allah'a iman etmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz?" Onların: "Allah ve Rasulü daha iyi bilir" demeleri üzerine Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ibadete layık ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, ele geçirdiğiniz ganimetlerin beşte birini de (müslümanların beytü'l maline) vermektir." (Buhârî, İman, 40; Eşribe, 4,8; Müslim, İman, 23, 25, 26, 28 vs.)

Bu hadisin diğer bazı rivayetlerinde:

"Allah'a iman ve Allah'tan başka ilah olmadığına şehâdet etmektir" denilmiştir. Ancak birinci rivayet daha meşhurdur.

"Ebû Said'in rivayetinde ise şöyle denilmiştir:

"Ben size dört şeyi emrediyor ve dört şeyden de nehyediyorum: Allah'a ibadet edeceksiniz, ona hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız."

İmanın şubeleriyle ilgili hadislerde iman, bu şekilde ve başka şekillerde açıklanmıştır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"İman altmış küsur veya yetmiş küsur şubedir. Bunun en faziletlisi 'la ilahe illallah' sözü,en aşağısı da yoldan rahatsızlık veren şeyleri gidermektir. Haya da imanın bir şubesidir." (Müsned 3-135)

Hz. Peygamberin: "Haya imanın bir şubesidir" sözü İbn Ömer, İbn Mes'ud ve İmran b. Husayn'dan değişik yollarla bize ulaşmıştır.

Yine o şöyle buyurmuştur:

"Sizden herhangi bir kimse beni çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz." (Buhârî, İman, 8; Eyman, 3; Müslim, İman, 69-70)

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Sizden hiç biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olamaz." (Müslim, İman, 71, 72; Buhârî, İman, 7)

"Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz." buyurdu. Ona: "Kim ey Allah'ın Rasulü?" diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Vereceği sıkıntılardan komşusunun emin olmadığı kimse." (Buhârî, Edeb, 29; Müslim, İman, 73)

"Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin. Bu ise imanın en zayıf noktasıdır."(Müslim, İman, 78)

"Allah ne kadar peygamber gönderdiyse, mutlaka onun ümmeti arasında onun hidayetiyle hidayet bulacak, sünnetine uyacak bir topluluk bulunur. Daha sonra bunların arkasından öyle birtakım kimseler gelir ki, yapmadıkları şeyi söyler, emrolunmadıkları şeyi yaparlar. Bu gibi kimselere karşı eliyle cihad eden kimse mü'mindir, diliyle cihad eden kimse mü'mindir, kalbiyle cihad eden kimse mü'mindir. Bunun ötesinde ise, imandan bir hardal danesi kadar bile eser yoktur." (Müslim, İman, 80)

Bu hadis-i şerif Müslim'in tek başına rivayet ettiği hadislerdendir.

Yine Müslim'in tek başına rivayet ettiği hadislerden birisi de şudur:

"Nefsim elinde olana yemin ederim, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, İman, 93)

Buhârî ile Müslim tarafından ittifakla rivayet edilen Ebû Hureyre'den gelen hadis ile, Buhâri'nin İbnAbbas'tan rivayet ettiği hadis-i şerife göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Zina eden kişi, zina ettiğinde mü'min olarak zina etmez. Şarap içen de onu içtiği zaman mü'min olarak içmez. Hırsızlık yapan, mü'min olarak hırsızlık yapmaz, insanların gözleri önünde başkasının malını talan eden kimse de, bu işi mü'min olarak yapmaz." (Buhârî, Mezâlim, 30; Eşribe, 1; Hudûd, 1; Müslim, İman, 100; Nesaî, Eşribe, 42)