Masiyet, füsûk, küfür kelimeleri

Masiyet, Füsûk ve Küfür kelimeleri de bu şekildedir. Mutlak olarak Allah'a ve Rasûlüne masiyetten söz edildiği takdirde, küfür ve füsûk da bunun kapsamına girer.

Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi:

"Kim Allah'a ve Rasûlüne isyan ederse, hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır. Orada ebedi kalacaktır." (Cinn, 23)

Bir başka yerde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İşte Ad kavmi. Rablerinin ayetlerini bilerek inkâr ettiler, peygamberlerine asi oldular, inatçı her zorbanın emri ardınca gittiler." (Hud, 59)

Burada Ad kavmi, peygamberleri Hûd'a isyan ettikleri için, onların isyanları mutlak olarak ele alınmış ve tür olarak rasullerin tümünü yalanlamak masiyeti şeklinde değerlendirilmiştir. Bu bakımdan, tür olarak rasullere karşı gelen kimsenin isyanı, şu sözleri söyleyenlerin masiyetlerini andırmaktadır:

"Fakat biz o peygamberi yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik" (Mülk, 9)

Yine bütün rasulleri yalanlayan kimselerin masiyeti, yalanlayıp yüz çeviren (tevelli eden) kimsenin masiyeti gibi değerlendirmiştir.

Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Ona hakkı yalanlayan ve yüz çeviren (tevelli) bedbahttan başkası girmez." (Leyl, 15-16)

Yani oraya hayrı kabul etmeyen ve emre itaatten yüzçeviren kişiler girecektir, insanlar, rasullarin verdikleri haberleri tasdik etmek ve emirlerine itaat etmekle yükümlüdürler. Firavun hakkında da şöyle buyurmuştur:

"O, yalanladı ve isyan etti." (Naziat, 21)

Tür olarak bütün kâfirler hakkında da şöyle buyurmuştur:

"Ne doğruladı, ne de namaz kıldı. Fakat yalanladı, döndü (tevelli)" (Kıyamet, 31-32)

Burada tasdik etmemekten amaç, peygamberin verdiği haberi yalanlamak, yüz çevirmekten amaç da verilen emirlere iltifat etmemektir. Halbuki iman, rasullerin verdiği haberleri tasdik etmek ve emrettikleri şeyleri yerine getirmektir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu türdendir:

"Nitekim biz Firavun'a da bir peygamber göndermiştik. Firavun o peygambere isyan etti." (Müzzemmil, 15-16)

İtaattan yüz çevirmek anlamındaki "tevelli" sözcüğü, Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi, Kur'an-ı Kerîm'de birkaç yerde tekrarlanmıştır:

"Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız, onlarla ya dövüşürsünüz, yahut onlar (savaşsız) müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz size güzel bir ecir verir. Eğer bundan önce yüz çevirdiğiniz (tevelli) gibi yüz çevirecek olursanız, size acıklı bir azab ile azab eder." (Feth, 16)

Kur'an-ı Kerîm'de birkaç yerde yüz çeviren kimselerin yerilmiş olması, Allah'a ve Rasûlüne itaatin farz olduğunun delilidir. Çünkü mutlak emir, itaatin şart olduğunu ifade eder. Yüce Allah mutlak olarak masiyeti yerdiği gibi, itaattan yüz çevirmeyi de yermiştir. Mesela:

"Firavun peygambere isyan etti" (Müzzemmil, 16) buyruğunda masiyet mutlak olarak yerilmenin sebebi olarak zikredilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de sonsuza kadar cehennemde olmak, sadece kâfirlere yapılan tehditlerde söz konusu edilmiştir, işte bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Kim bir mü'mini kasten öldürürse, onun cezası orada ebediyyen kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanet etmiş ve ona pek büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa, 93)

Miras hususunda haksızlık yapan kişiler hakkında da şöyle buyurulmaktadır:

"Kim de Allah'a ve Rasûlüne isyan eder, sınırlarını çiğneyip geçerse, onu da orada ebedi kalmak üzere ateşe koyar. Onun için hor ve hakir kılıcı bir azab vardır." (Nisa, 14)

Burada masiyet, konulan sınırı aşmak şartına bağlanmış ve mutlak olarak zikredilmemiştir. Yüce Allah'ın:

"Adem Rabbine isyan etti de şaşırıp kaldı" (Tâ-Hâ, 121) buyruğunda söz konusu edilen masiyet ise özel bir türdür. Yüce Allah'ın:

"Nihayet sevmekte olduğunuzu size gösterdikten sonra isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emir hususunda çekiştiniz" (Al-i İmran, 152) buyruğunda da belirli ve ortaya çıkmış bir masiyetten söz edilmektedir.

Bu masiyet ise (Uhud gazvesinde) tepeye yerleştirilen okçuların Peygamber (s.a.v)'in emrine itaat etmemeleridir. Çünkü onlara, müslümanların zafer kazandıklarını görseler bile, yerlerinden ayrılmamalarını emretmiş fakat aralarından birtakım kimseler bu emre itaat etmemişti. Kâfirler bozguna uğrayıp okçulardan bazıları ganimetlere yönelince, başlarındaki komutanın verdiği ayrılmama emrine de itaat etmemişlerdi.

Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu türdendir:

"Küfrü, fâsıklığı ve isyanı size çirkin gösterdi." (Hucurat, 7) Burada isyanın üç ayrı mertebesinden söz edilmektedir. Bir başka yerde:

"Ve sana hiçbir iyi işte karşı gelmemeleri hususunda" (Mümtehine, 12) buyruğunda masiyet, kayıtlı olarak söz konusu edilmiştir. Bu bakımdan buradaki masiyet, kadınların ölülere ağıt yakması şeklinde tefsir edilmiştir. Bunu İbn Abbas söylemiştir.

Bu açıklama merfu olarak da rivayet edilmiştir. Aynı şekilde Zeyd b. Eşlem de şöyle demektedir:

(Marufta ona isyan etmemenin manası) Helak ile beddua etmemeleri, yüzlerini ağıt yakıp yırtmamaları, saçlarını çözüp dökmemeleri ve elbiselerini parçalamamaları için söz vermeleri demektir. Bazıları da şöyle demiştir:

Burada maruftan amaç, Rasullah (s.a.v)'ın getirdiği İslâm şeriatının bütün emirleridir.

Nitekim Ebû Süleyman ed-Dımaşkî böyle söylemiştir. Ayet-i kerîmenin lafzı ise, ona biat eden kadınların maruf olan hiçbir konuda Hz. Peygamber'e isyan etmemeleri konusunda genel bir lafızdır. Onun masiyeti ise ancak emrettiği iyiliklere karşı gelmekle sözkonusu olur. Çünkü o, münkeri zaten emretmez. Ancak bu ifadede, ulu'l-emre itaatin gereğine de bir emir vardır. Onlara ise, ancak iyiliklerde itaat gerekir.

Nitekim Sahih'te Rasûlullah (s.a.v)'ın:

"İtaat ancak maruftadır" (Buhari, Ahkâm, 4; Ahâd, 1; Megâzî, 59; Müslim, İmâre, 39-40; Ebû Dâvûd, Cihâd, 87; Nesâî, Bey'at, 34) buyurduğuna yer verilmiştir.

Yüce Allah'ın şu buyruğu da, az önce verdiğimiz ayete benzemektedir:

"Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah'ın ve Rasûlünün çağrısına uyun." (Enfal, 24)

Esasen Allah'ın Rasulü bundan başka bir şeye çağırmaz. Buradaki kayıtlamanın anlamı, onun zıddının anlaşılmasıdır ki, o da hayat vermeyen şeye davet etmenin söz konusu olamayacağıdır.

Çünkü Allah'ın Rasulü zaten başka bir şeye çağırmaz ve maruf olmayan bir şeyi emretmez. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

"Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın." (Nur, 33)

Buradaki kaydın anlamı, eğer kaçınmak istemiyorlarsa, sizin de zorlamanız gerekmez şeklindeki bir anlam değildir. Bu tür kayıtlar, hükme uygun niteliği açıklamak içindir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da buna benzer:

"Kim Allah ile beraber, varlığını ispat edecek hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı Rabbinin yanındadır. Muhakkak ki kâfirler felah bulmaz." (Mü'minun, 117)

Yüce Allah'ın: "... onlar haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı" (Bakara, 61) buyruğunda da durum böyledir.

Bütün bu buyruklarda getirilen kayıtlar, açıklama ve belirtme olup, başka nitelikte ortaya koymak için değildir, işte bundan dolayı bazı gramerciler şöyle demiştir:

Marifelerde sıfatlar tahsis için değil, tavzih içindir. Nekrelerde ise tahsis içindir. Bundan maksadı ise tahsise gerek duymayan marifelerdir.

Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

"Rabbinin yüce adını teşbih et. O ki, yaratıp, düzene koydu." (A'la, 1-2)

Yüce Allah'ın şu buyrukları da böyledir:

"Onlar yanlarındaki Tevrat'ta ve incil'de yazılı bulacakları ümmî peygamber olan o rasule tabî olanlardır..." (A'raf, 157)

"Hamd alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah'a mahsustur." (Fatiha, 1-2)

Nekrelerdeki sıfatlar eğer temyiz olursa yine tavzih (açıklama getirmek) için olur. Bununla birlikte Yüce Allah'ın şu buyruğunda masiyet, küfür ve fâsıklık üzerine atfedilmiştir:

"Küfrü, fâsıklığı ve isyanı size çirkin gösterdi." (Hucurat,7)

Fasığın aynı zamanda âsi olduğu ise bilinen bir husustur.