Makalenin daha önce yayımlanan ilk sayısında “IV. İç Denetim Faaliyeti ve İç Denetçilik Mesleği” başlıklı bölümde son olarak “1-İç Denetimin Tanımı ve Amacı” ile “2-İç Denetimin Özellikleri” başlıklı konuları incelemiş idik. Bu sayıda kaldığımız yerden devam ederek yine “IV. İç Denetim Faaliyeti ve İç Denetçilik Mesleği” başlığı altında; iç denetim faaliyetinin kapsamı ve uygulama alanı, iç denetçilik mesleği ve iç denetçiler, iç denetçilerin mesleki güvenceleri, atama ve görevden almaya ilişkin düzenlemeler, iç denetim faaliyetinin/biriminin yönetimi gibi önemli bazı konular ele alınacak ve bu konulara ilişkin değerlendirmelerimize yer verilecektir.
3. İç Denetim Faaliyetinin Kapsamı ve Uygulama Alanı
İç denetim faaliyeti, idarelerin yönetim ve kontrol yapıları ile risk yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uygun olarak gerçekleştirilen bir faaliyettir. İç denetim faaliyetinin kapsamı yalnızca harcamalar/ödemeler ile gelir işlemleri (gelir, gider, taşınır ve taşınmaz mallara, haklara ilişkin tüm mali iş ve işlemler) olmayıp, idarelerin tüm faaliyet ve işlemleri, süreçleri denetim kapsamındadır. Teşkilat bakımından da idarelerin merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatına dahil tüm birimlerinin faaliyet ve işlemleri iç denetim kapsamına dahildir. İç denetimin sadece mali iş ve işlemlere yönelik bir faaliyet olduğu yargısı uluslararası iç denetim standartlarına ve pratiğine aykırı olduğu kadar ulusal mevzuat normları olan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu (bundan böyle KMYKK) ve ilgili Yönetmelik hükümleriyle de açıkça çelişmektedir.
Bu yargı, kısmen iç denetim konusunun yeterince bilinmemesi, konuya ilişkin standartların ve mevzuat düzenlemelerinin gereği gibi etüt edilmemesinden, esas olarak da iç denetime yönelik olarak takınılan muhalif tutum nedeniyle kamuda, varlığını sürdüren teftiş ve denetim birimleri karşısında iç denetçiliğin cazip bir meslek hale gelmesini engellemek için bilinçli olarak yapılan saptırmalardan kaynaklanmaktadır. Halbuki KMYKK ve buna istinaden yürürlüğe konulan mevzuat düzenlemeleri açıktır. Aynı şekilde kamu iç denetim standartları da bu konuda sarih düzenlemeler içermektedir. Bu düzenlemeler gereğince iç denetim faaliyetinin idarelerin münhasıran mali iş ve işlemlerine yönelik bir denetim faaliyeti olduğu söylenemez.
İç denetimin kapsadığı alanlar mevzuatta detaylı bir şekilde düzenlenmiş olup[1], bunların burada tek tek sayılması lüzumlu görülmemiştir. Yalnızca şu kadarını belirtmekle iktifa edelim: İç denetim; kamu idarelerinin iç kontrol sistemleri ve risk yönetim süreçleri/metodolojileri ile kaynak kullanımında etkililiği, ekonomikliği ve verimliliği sağlamaya yönelik performans uygulamalarının yeterlilik ve etkinliğinin incelenmesi/değerlendirilmesi ve idarelere bu konularda önerilerde bulunulması; idarelerin faaliyet ve işlemlerinin mevzuata, önceden belirlenen hedef ve politikalara uygunluğunun denetlenmesi; muhasebe kayıtları ile mali tabloların, doğruluğu ve güvenilirliği ile üretilen bilgiler ile kamuoyuna açıklanan her türlü rapor, istatistik ve mali tabloların doğruluğu, güvenilirliği ve zamanındalığının incelenmesi; elektronik bilgi sistemleri ve e-Devlet hizmetlerinin yönetim ve sistem güvenilirliğinin gözden geçirilmesi alanlarını ihtiva eder. Bu alanları içeren iç denetim uygulamaları beş farklı yönden gerçekleştirilir.[2] Bunlar; 1) Uygunluk denetimi, 2) Performans denetimi, 3) Mali denetim, 4) Bilgi teknolojisi denetimi ve 5) Sistem denetimi.
KMYKK ve buna istinaden yürürlüğe konulan ikincil mevzuatla denetim uygulamaları gelişmiş denetim uygulamaları doğrultusunda yeniden tanımlanmış ve yapılandırılmıştır. Bundan böyle, denetim kaynaklarının tümünün uygunluk denetimine tahsis edilmesi, uygunluk denetimlerinin de salt harcamaların mevzuata uygunluğunun değerlendirilmesi ve fazla veya yersiz ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilmesi söz konusu olmayacaktır. Denetim faaliyetleri denetimin amacı ve konusu paralelinde farklı denetim türleri uygulanarak yürütülecektir. Duruma göre, birden fazla denetim uygulamalarının bir arada kullanılması da mümkündür. Diğer yandan, iç denetim risk odaklı olarak gerçekleştirileceğinden denetim faaliyetlerinin teşkilat/birim bazında yürütülmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Riskli görülen birimler denetim kapsamına alınabileceği gibi tüm birimlerin muayyen faaliyet veya konuları da denetim konusu olarak belirlenebilir.
İç denetim faaliyeti kapsam olarak kamu idarelerinin merkez, yurt dışı ve taşra teşkilatı dahil tüm birimlerinin faaliyet ve işlemlerini kapsamaktadır.[3] KMYKK öncesi teftiş ve denetim uygulamalarında olduğu üzere merkez teşkilatlarının denetim dışı bırakılması ve denetimin sadece merkez dışı birimlere yönelik bir faaliyet olarak icra edilmesi söz konusu olmayacaktır. Böyle bir durum yeni denetim yaklaşımıyla bağdaşmayacağı gibi, yasal düzenlemelere ve denetim standartlarına da açık aykırılık oluşturacaktır. Bu şekilde mevzuata aykırı bir uygulamanın varlığı halinde İç Denetim Koordinasyon Kurulu ve dış denetim organı olarak Sayıştay’ın, dolaylı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girmesi söz konusu olacaktır.
Diğer taraftan, iç denetim faaliyeti tüm faaliyet ve işlemleri kapsamakla birlikte, bu husus, idarelerin yapmış olduğu bütün faaliyet ve işlemlerin mutlaka denetleneceği anlamına gelmemektedir. Çünkü denetim risk odaklı bir yaklaşımla icra edilecektir. Hem denetimin makro düzeyde planlanması (üç ve bir yıllık plan ve programlar) hem de denetim faaliyetlerinin mikro düzeyde planlanması ve bireysel denetim görevlerinin yürütülmesi sırasında risk değerlendirmesi yapılacaktır. Ayrıca denetim görevlerinin yürütülürken çeşitli denetim metodolojileri/araçları (istatistiki yöntemler gibi) kullanılacaktır. İç denetim sonuç itibariyle makul bir güvence verir. Tüm faaliyetlerin/işlemlerin tek tek doğrulanması veya uygunluğunun tespit edilmesi zaten mümkün değildir. Bu itibarla, denetim kaynakları riskli alanlara yoğunlaştırılacak, ancak zamanla diğer alanların da denetime alınması söz konusu olabilecektir.
Sonuç olarak, denetim kaynakları (zaman, bütçe, insan kaynağı gibi) kısıtlı olduğundan bu kaynaklardan azami verimin sağlanması ve denetim faaliyetlerinin etkin bir şekilde yerine getirilmesi bakımından riskli alanlara yoğunlaşılması gerekmektedir. Denetlenecek faaliyetler İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenecek denetim stratejisi ve iç denetim birimlerinin denetim plan ve programlarıyla belirlenecektir. Gerek denetim faaliyetlerinin kurumsal düzeyde planlanmasında gerekse de bireysel denetim görevlerinin yürütülmesinde analize dayalı risk değerlemeleri esas alınacaktır. Böylelikle, denetim kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanımı ve denetim faaliyetlerinden azami faydanın elde edilmesi sağlanmış olacaktır.
4. İç Denetçilik Mesleği ve İç Denetçiler
İç denetçilik mesleğinin mahiyeti ve hususiyetlerine ilişkin değerlendirmelere aşağıda kısaca yer verilmiştir. Ayrıca, bunla bağlantılı olarak kamuda iç denetime geçiş sürecinde yaşananlar ve mesleğin geleceği hakkında kısa bir analiz yapılmıştır.
a) Genel Değerlendirme
KMYKK’ya göre iç denetim faaliyeti, iç denetçiler tarafından yapılır. İç denetçilerin, nitelikleri ve atanma usulü, görevleri, yetkileri ve sorumlulukları KMYKK ve ilgili mevzuatla açıkça düzenlenmiştir.[4] İç denetçilik sertifikasyona dayalı kariyer bir denetim mesleğidir. Mesleğe giriş, görevden ayrılma, başka görevlere atanma gibi konularla görevin yürütülmesinde uyulacak mevzuat, standartlar ve etik kurallar açıkça belirlenmiştir. İç denetçilerin görev, yetki ve sorumlulukları KMYKK ve ilgili mevzuatla tadadi olarak düzenlenmiştir. KMYKK’nın iç denetçilerin görevlerine ilişkin hükümleri ile ikincil ve üçüncül düzey mevzuattaki düzenlemeler arasında bazı farklılıklar ve çelişkiler bulunmakla beraber, bu konunun ayrı bir çalışmada kapsamlı bir şekilde incelenmesi uygun olacaktır. Bu nedenle, konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin tekrar edilmesi lüzumlu bulunmamıştır.
İç denetim faaliyeti ve iç denetçilik mesleği, kamu idarelerinin iç denetim sistemlerini izlemek ve KMYKK ile verilen görevleri yürütmek üzere teşkil edilen ve iç denetim alanında merkezi uyumlaştırma fonksiyonunu üstlenen İç Denetim Koordinasyon Kurulu[5] tarafından yapılan düzenlemeler çerçevesinde icra edilecektir. Ayrıca, ulusal mevzuat ve kamu iç denetim standartları yanında gerektiğinde uluslararası iç denetim standartları da uygulanacaktır. İç denetim kişi ve idarelere göre farklı değil aynı kriter ve metotlar uygulanmak suretiyle gerçekleştirilmiş olacaktır. Kamu idarelerinin tüm iç denetim birimlerinin referansları, kaynakları ve bu çerçevede uygulayacakları denetim metodolojileri yönünden tekdüzelik sağlanacak ve bu bakımdan kamuda uygulama birliği tesis edilmiş olacaktır. İdarelerin yapısından, görev alanından kaynaklanan özel ve teknik konularda yapılacak çalışmalarda KMYKK, kamu iç denetim standartları ve diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılabilecektir. Bu gibi faaliyetler iç denetim birimleri tarafından hazırlanacak iç denetim birim yönergesinde düzenlenmek suretiyle yürütülebilecektir.
İç denetçilik mesleğinin bir diğer yönü mesleğin kamuda olduğu gibi aynı standartlar, etik kurallar ve denetim metodolojisi çerçevesinde özel sektör kuruluşlarında da icra ediliyor olmasıdır. İlk olarak özel sektörde ortaya çıkan iç denetim uygulamaları beli bir gelişme süreci sonrasında yaygınlık kazanmış ve kamu sektörünü de etkilemiştir. Bugün birçok ülkede özel sektör ve kamu sektöründeki kuruluşların iç denetimi sertifikalı iç denetçiler tarafından yürütülmektedir. Sertifikasyona dayalı iç denetçiliğin hem kamu sektöründe hem de özel sektörde icra ediliyor olması mesleki dayanışma bakımından önemli olduğu kadar, özel sektörden kamuya kamudan özel sektöre geçişler konusunda da yeni imkanlar sağlayacaktır. Keza, uluslararası geçerliliği bulunan iç denetçi sertifikasına sahip olan iç denetçilerin bu mesleği farklı ülkelerde icra edebilmeleri de mesleğin evrenselliğinin bir sonucudur.
Öte yandan, iç denetçilik mesleğinin tüm kamu idarelerinde, aynı standartlar, mevzuat ve metodoloji çerçevesinde yürütülmesi, iç denetçilerin özlük haklarının genel olarak birbirine yakın bir şekilde düzenlenmesi, kurumlar itibariyle ayrıcalıklar oluşturulmaması, denetim uygulamalarının merkezi uyumlaştırma birimi tarafından izlenmesi, denetim faaliyetlerinin oluşturulması öngörülen kalite güvence programı kapsamında iç ve dış değerlendirmelere tabi tutulacak olması gibi unsurlar iç denetçilerin mesleki dayanışmalarını güçlendiren ve mesleğin önceden belirlenen kalite standartlarına uygun olarak yürütülmesine olanak sağlayan faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar da, kamu idarelerin iç denetim birimlerinin teftiş kurulları ve diğer denetim birimleri arasında yaşanan çatışma ve gerginliklerden uzak bir şekilde aynı amaçlar doğrultusunda hareket etmelerine ve mesleğin geliştirilmesi, denetim faaliyetlerinin etkinliğinin arttırılması konularında ortak hareket etmelerine zemin hazırlayacaktır. Çatışma ve haksız rekabetten uzak bir şekilde icra edilecek denetim faaliyetlerinin kurumsal düzeyde ve kamu ölçeğinde etkinliği ve katma değeri artacaktır.
Yukarıda belirtilen hususlardan başka iç denetçilik mesleğinin birçok farklı yönü bulunmaktadır. Sözgelimi geçiş süreci sonrasındaki süreçte iç denetçiliğe yapılacak atamalar belli bir hizmet/kariyer geçmişi olan sertifikalı kamu görevlileri arasından atanacaktır. Eskiden olduğu gibi yükseköğrenimi tamamlamış ve hiçbir iş tecrübesi olmayan kişiler arasından iç denetçiliğe atama yapılamayacaktır. Kuşkusuz, bunun neden olacağı bazı olumsuzluklar da olabilir. Ancak, kamuda belli bir süre görev yürütmüş ve çeşitli alanlarda uzmanlaşmış kişilerin belli eğitim ve sınavları geçtikten sonra iç denetçi olmalarının da önemli yenilikler ve faydalar sağlayacağı da göz ardı edilmemelidir. Keza, iç denetçilerin tüm kamu idarelerinde KMYKK’da üst yönetici olarak tanımlanan yöneticilere bağlı olarak görev yapacak olması, tüm idarelerde aynı atama usulünün uygulanması, aynı unvanın kullanılmasının öngörülmesi de getirilen yeniliklerden birisidir. Böylece, idareler arasında denetim elemanların bağlı olduğu merci bakımından tekdüzelik oluşturulmuş ve unvan, bağlı olunan, atama usulü gibi konulardaki farklılıklara son verilmiştir.
Tüm bunlar kamu ve özel sektörde uygulaması olan ve evrensel düzeyde geçerliliği bulunan iç denetçilik mesleğinin çok kısa zamanda tüm kamu idarelerinde kurumsallaşacağını ve cazip bir kariyer meslek halini alacağını göstermektedir. İç denetimin/iç denetçiliğin yasal dayanağının güçlü olması, Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifi ve bu yöndeki güçlü iradesi, geleneksel teftiş ve denetim uygulamalarındaki sorun ve yetersizlikler, bundan kaynaklanan kamuoyu baskısı, yeni denetim yaklaşımının yaygın bir kabul görmesi gibi hususlar da yeni mesleğin ve denetim yaklaşımının bu niteliğini belirleyici unsurlar olmaktadır.
b) İç Denetime Geçiş Sürecinde Yaşananlar ve Mesleğin Geleceği
KMYKK’nın hazırlanması, yasalaşması ve yürürlüğe girmesi safhalarında statüko taraftarlarıyla (bunları 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununu kutsallaştıranlar ve hala 1930’lı yıllarda yaşayanlar olarak da adlandırmak mümkündür) reformistler arasında açık ve gizli olarak yaşanan çetin mücadeleler herkesçe bilinmektedir. Bu mücadelenin en önemli boyutu teftiş/denetim sisteminin yeniden yapılandırılması bağlamında yaşanmıştır. Gerçekten, Türkiye’de yıllardır uygulana gelen teftiş ve geleneksel denetim uygulamalarının uluslararası gelişmeler ve iyi uygulamalar paralelinde yeniden yapılandırılması ve bu amaçla kamuda iç denetime geçilmesi yönündeki çalışmalar kamuda teftiş ve denetim birimlerinin, meslek örgütlerinin büyük bir tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu tepkiler ve yapılan eleştiriler, getirilmek istenen yeni sistemin eksikliklerinin giderilmesi yönünde yapılan müspet tenkit ve önerilerden çok “yeni hiçbir şey istemezük” şeklinde tezahür eden klasik çıkar odaklı ve zamanında elde edilmiş gücün/mevkilerin korunmasına dayalı tepkisel ve yıkıcı bir yaklaşım şeklinde ortaya çıkmıştır.
Teftiş ve geleneksel denetim uygulamalarından çağdaş bir denetim uygulaması olan iç denetime geçişte yaşanan sorunların/sıkıntıların azalarak da olsa devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu sıkıntılar en başta KMYKK’nın yazım sürecinde başlamış ve hala devam etmektedir. Statükocu güçler, KMYKK’nın hazırlanmasını engellemeye çalışmış, ancak bunda başarılı olamamıştır. Bunun üzerine, hazırlanan kanun taslağındaki bazı müessese ve düzenlemelerde olduğu gibi iç denetime ilişkin hükümlerde de bazı çarpıtmalar yapılmıştır. Maalesef bunda başarılı olunmuş ve kuruluş aşamasında sıkıntı ve sorunlarla malul bir denetim fonksiyonu tasarlanmıştır. Bu aşamada esasında reformu tasarlayan ve hayata geçirenlerin de dolaylı olarak bilerek veya bilmeyerek rol alması ve buna zemin oluşturmaları da işin ilginç bir yanı olmuştur.
Diğer yandan, sürecin devamında Kanunun yürürlüğe giriş süreci geciktirilmiş ve gerek mali yönetim sistemi gerekse de denetim uygulamaları bakımından eskiye dönüş hülyaları kurulmuş ve bu yönde kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak, bu konudaki beklentiler boşa çıkmış ve 2006 yılı itibariyle KMYKK bütün müessese ve hükümleriyle uygulamaya geçmiştir. Bununla birlikte, kamu yönetimini yeniden düzenleyen reform kanununun (Kamu Yönetimi Temel Kanunu) Cumhurbaşkanınca veto edilmesi nedeniyle reformun bir ayağı eksik kalmış ve kamu yönetiminde özellikle denetim bakımından çarpık bir yapı ortaya çıkmıştır. İç denetçi atamalarının başlaması sonrasında, mesleğe yönelişin kırılması hedeflenmiş ve çeşitli araçlar kullanılarak iç denetim birimlerinin kurulmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Fakat bunda da başarılı olunamamış ve iç denetçi atamaları büyük bir hızla gerçekleştirilmiş ve birçok idarede iç denetim birimleri kurulmuştur.
Buna karşın, aşağıda detaylı bir şekilde ele alınacağı gibi denetim faaliyetinin/birimlerinin yönetimi konusu boşlukta bırakılmış ve bu suretle zayıf, güçsüz bir iç denetim tasarımı yapılmıştır. Kanunun ilk halindeki boşluklar 5436 sayılı Kanunla kısmen giderilmiş ve yönetim sorununun KMYKK’ya istinaden çıkartılan yönetmelikle çözülmesi öngörülmüştür. Bu yaklaşım sonucu oluşturulan yönetmelik taslağında (İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik Taslağı) yer alan denetim biriminin yönetimine ilişkin hükümler sonradan taslaktan çıkartılmış ve denetimin yönetimi konusu iç denetçiler arasında koordinasyonun sağlanması biçiminde düzenlenmiştir. Ayrıca, iç denetim birimlerine ayrı bir bütçe verilmemesinin öngörülmesi ve idareler itibariyle istihdam edilmesi gerekli iç denetçi sayılarının yetersiz bir şekilde belirlenmesi suretiyle de iç denetimin zayıflatılması ve denetim alanındaki reformun akamete uğratılması amaçlanmıştır.
Tüm bunlara rağmen, olması gerekenle yapılanlar arasındaki çelişki ve farklılıklar gün be gün ortaya çıkmakta ve değişim yönündeki güçlü irade ve bu iradeyi destekleyen talepler nedeniyle mevzuatta ve uygulamadaki hata, eksiklik ve kasti çarpıtmaların giderilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. İlk başlarda iç denetim birimlerinin ayrı bir bütçesinin olmayacağı/olamayacağı belirtilmesine karşın, daha sonra, birim kurulan idarelerde iç denetim birimlerine ayrı bir bütçe verilmesinin benimsenmesi bu meyanda bir misal olarak verilebilir.
Geçiş sürecinde yaşanan sıkıntıların, karşılaşılan tepkilerin ve kısmen maruz kalınan haksızlıkların yeni mesleğin doğumundaki sancılar olduğu unutulmamalıdır. Her reform, her yenilik ve her doğum sancılıdır. Bunlar geç de olsa güç de olsa mutlaka aşılacaktır. Yeter ki bunun için gerekli irade ve aksiyon ortaya konulsun. Önemli olan mesleğin gereğinin yerine getirilmesi, benimsenen yeni denetim yaklaşımının ortaya konulması ve dirayetle sürdürülmesi, denetim görevlerinin sorumluluk şuuruyla hakkıyla ifa edilmesidir.
Görev yürütülen idarelerde teftiş ve denetim birimleriyle çatışmaya ve mücadeleye girilmesi yerine, iç denetim faaliyetinin en iyi şekilde icra edilmesi yönünde gayret sarf edilmesi, gündelik ve basit çıkar çatışmalarının dışında kalınarak meseleye uzun vadeli bir perspektifle yaklaşılması ve kişisel/birimsel/kurumsal çıkar hesapları yerine kamumun/ülkenin menfaatlerinin ön plana alınması halinde, tüm sorun ve sıkıntıların aşılacağı açıktır. Ayrıca, zamanla idarelerce/yöneticilerce yeni denetim yaklaşımının faydalarının görülmesi, iç denetimin oluşturacağı katma değerin anlaşılması sonrasında iç denetim ve iç denetçiler kamuda geriye dönülmez bir şekilde yerini almış olacaktır. Bunun gerçekleşebilmesi ise büyük ölçüde, iç denetçi olmayı seçenlere bağlıdır.
5. Mesleki Güvence, Atama ve Görevden Alma
İç denetçilerin mesleki güvenceleri KMYKK ve buna istinaden yürürlüğe konulan mevzuatla hukuki alt yapıya kavuşturulmuştur. KMYKK’ya göre, iç denetçiler bakanlıklar ve bağlı idarelerde, üst yöneticilerin teklifi üzerine Bakan, diğer idarelerde üst yöneticiler tarafından sertifikalı adaylar arasından atanır ve aynı usulle görevden alınır.[6] Atama ve görevden almaya ilişkin bu düzenleme kamuoyu ve denetim elemanları arasındaki temel tartışma konularından birisini oluşturmaktadır. Bu madde çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve bundan dolayı hatalı değerlendirmeler yapılmaktadır. Kimi zaman da, iç denetçilikte mesleki güvencenin bulunmadığından bahisle iç denetçi olmak isteyenleri tereddüde sevk etmek ve bu suretle yeni mesleğe yönelişin kırılması yönünde kullanılmaktadır. Halbuki gerçek, anlatıldığı ve yanlış anlaşıldığı gibi değildir.
Çünkü Kanunun söz konusu maddesi, atama ve görevden alma usulünü düzenleyen bir usul hükmü olup, iç denetçilerin görevden alınmasına dayanak teşkil edilen ve üst yöneticilere/bakanlara bu konuda genel bir yetki veren bir düzenleme değildir. İç denetçi olarak atanmak isteyenlerin veya atananların bu maddeye atıfta bulunmak suretiyle denetim bağımsızlığının sağlanamadığı, iç denetçilerin her an ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin üst yöneticilerce/bakanlarca görevden alınabileceklerinin dile getirilmesi konunun yanlış anlaşıldığını göstermektedir. Keza, bu yargının arkasında yatan diğer iki temel neden; idarelerin üst yönetimlerine duyulan güvensizlik ve yetersiz bir hukuk bilgisidir (idare hukuku, personel hukuku).
Öncelikle belirtelim ki, KMYKK’nın 65 inci maddesinde iç denetçilerin atanmaları ve görevden alınmalarına ilişkin düzenleme idare hukukunun genel bir prensibi olan usulde paralellik ilkesinin kanuni yansımasıdır. Bu ilke gereği, atamalarda uygulanan usul aynı şekilde görevden alınmada da uygulanır. Bu nevi bir hüküm ilk defa iç denetçiler için yasalarımızda yer almış değildir. Zannederiz ki, iki misal konuyu izah etmek için kafi gelecektir. Örneğin, üniversite rektörlerinin, fakülte dekanlarının, yüksekokul ve enstitü müdürlerinin ve bunların yardımcılarının atama usulü 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda düzenlenmiştir. Ancak, aynı Kanunun ek 1 inci maddesinde aynen şu hüküm yer almıştır: “Üniversite rektörleri, fakülte dekanları, enstitü ve yüksekokul müdürleri ile bunların yardımcıları ve bölüm başkanları, gerektiğinde bu Kanunda belirtilen süreleri dolmadan tayinlerindeki usule uygun olarak görevlerinden alınabilirler.” Hatta bu hüküm doğan boşluğu doldurmak için 2547 sayılı Kanuna daha sonra yapılan bir değişiklikle eklenmiştir.
İkinci olarak şu örnek verilebilir. Bilindiği gibi, Başbakanlık ve bakanlıklarla, bunlara bağlı kuruluşlarda atama ve nakillere ilişkin usuller 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunla düzenlenmiştir. Bu Kanunda (md. 2), Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılacağı hükme bağlandıktan sonra, bunların nakilleri (naklen bir başka göreve atama) ve görevden alınmalarının da aynı usule göre olacağına yer verilmiştir. Sözgelimi, bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde gösterilen bakanlık müfettişleri bu göreve müşterek kararla atanmaktadırlar. Görevden alınmaları da aynı şekilde müşterek kararla yapılmaktadır. Örneklendirmek amacıyla verilen söz konusu yasal düzenlemelerden yola çıkılarak üniversite rektörlerinin, fakülte dekanlarının veya bakanlık müfettişlerinin yahut 2451 sayılı Kanuna ekli (1) ve (2) sayılı cetvellerde gösterilen görevlere atananların sözünü ettiğimiz düzenlemelere istinaden hiçbir gerekçe gösterilmeksizin görevden alınabileceğini söylemek mümkün değildir. Böyle bir yargı idare hukukunun genel ilkeleri, yargı içtihatları ve personel mevzuatıyla da örtüşmemektedir.
Şu halde, KMYKK’da yer alan hüküm genel bir prensibin iç denetçiler için kanuna yazılmasından başka bir şey değildir. Aksi halde, iç denetçilerin görevden alınmalarının yorumlanması konusunda çeşitli ihtilaflara düşülmesi söz konusu olabilecek idi. Ayrıca, böyle bir düzenlemenin bulunmaması iç denetçilerin hiçbir şekilde görevden alınamayacakları şeklinde yorumlanabilecek idi. Netice itibariyle KMYKK’nin 65 inci maddesindeki hüküm sadece atama ve görevden alma konusunda uygulanacak usulü düzenlemektedir. Atamalarda aranacak kriterler ve iç denetçilerin görevden alınabileceği haller ise diğer hükümlerle ayrıca belirlenmiştir.
KMYKK ve ilgili mevzuat incelendiğinde iç denetçilerin mesleki güvencelerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmiş olduğu görülmektedir:
İç denetçiliğin sona ereceği haller Yönetmelikle tadadi olarak belirlendiğinden, görevden almalarda veya görev değişikliklerinde bu düzenlemelere uyulması gerekmektedir. Buna göre iç denetçilik görevi iç denetçinin; a) Kendi isteğiyle ayrılması, b) Başka bir göreve atanması veya seçilmesi ve c) İç denetçilik mesleğiyle bağdaşmayan hareketlerde bulunması nedeniyle sertifikasının iptal edilmesi durumlarında sona erer. Yönetmeliğe göre iç denetçiler Yönetmeliğin 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, hiçbir şekilde istekleri dışında başka bir göreve atanamazlar. Ayrıca, iç denetçilere Yönetmelik ve kurumların iç denetim birim yönergelerinde belirtilen görevler dışında hiçbir görev verilemez ve yaptırılamaz.[7] Bundan başka, iç denetçiler vekaleten başka bir göreve atanamazlar.[8]
Şu halde, iç denetçiler ancak, iç denetçilik mesleği ile bağdaşmayan hareketlerde bulunmaları halinde görevden alınabilecektir. Bunun için de iç denetçilik mesleğiyle bağdaşmayan hareketlerde bulunulduğunun rapora bağlanması ve bu raporun İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından görüşülmesi ve ilgilinin iç denetçi sertifikasının iptal edilmesi gerekir. Bu durumda olanlar, talepleri aranmaksızın kurumlarında, kariyerlerine veya mesleklerine uygun kadrolara atanırlar ve yeniden iç denetçi olamazlar.
Bu da göstermektedir ki, iç denetçilik mesleki güvenceye dayalı bir denetim mesleğidir. Bu yönden müfettişlik, kontrolörlük veya denetmenlik unvanlarıyla icra edilen görevlerle iç denetçilik arasında bir fark bulunmamaktadır. Hatta iç denetçilerin mesleki güvencelerinin hukuki alt yapısının daha açık ve net bir şekilde düzenlendiğini söylemek gerekir. Pratikte, iç denetçilerin KMYKK ve buna istinaden yürürlüğe konulan düzenlemelere uyulmaksızın mevzuata aykırı bir biçimde görevden alınabileceği öne sürülebilir. Ancak, bu gibi hukuki olmayan tasarruflar üzerine haksız yere görevden alınan iç denetçilerin idari yargı mercilerine başvurmak suretiyle görevlerine tekrar dönecekleri tartışmasızdır. Bu şekildeki gayri hukuki tasarruflar sadece iç denetçiler için değil, tüm kamu yönetici ve çalışanları için söz konusu olabilmektedir, olmaktadır.
Bu tür hukuka aykırı tasarruflar karşısında diğer kamu görevlileri için olduğu gibi iç denetçiler açısından da yargıya gitmekten başka çare bulunmamaktadır. Denetim elemanlarının veya bürokratların hiçbir şekilde görevden alınamayacağını yasal hüküm haline getirmek çözüm olmadığı gibi, bu tür bir düzenlemenin de çeşitli olumsuz sonuçları olabilecektir. Sonuç itibariyle, mesleklerle ilgili değerlendirmeler yapılırken bu nevi istisnai durumlar yerine daha objektif kriterlerin esas alınması gerekmektedir. Hukuki temeli olmayan, subjektif gelecek okumalarının çoğu zaman yanlış sonuçlara varılmasına neden olacağı unutulmamalıdır.
6. İç Denetim Biriminin Yönetimi
KMYKK’da iç denetimin iç denetçiler tarafından yapılacağı öngörülmekle beraber bu düzenlemenin iç denetim faaliyetinin yönetimi için denetim birimi oluşturulamayacağı yahut iç denetçilerin her birisinin mutlaka doğrudan üst yöneticiye bağlı olarak görev yapacağı şeklinde anlaşılmamalıdır. KMYKK’ya göre, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun uygun görüşü üzerine, doğrudan üst yöneticiye bağlı iç denetim birimi başkanlıkları kurulabilecektir. Kurul, iç denetçi sayısı beş ve üzerinde belirlenen (atanan iç denetçi sayısı esas alınmaktadır) idarelerin iç denetim birimi başkanlığı kurmalarına genel uygunluk görüşü vermiştir.[9] Buna, göre, atanan iç denetçi sayısı 5 veya üzerinde olan idarelerde iç denetim birimi başkanlığı kurulabilecektir. Bu konudaki, takdir yetkisi Kurulun uygun görüşü doğrultusunda idarelere verilmiştir.
KMYKK’daki söz konusu düzenlemeye karşın, Yönetmelikte çelişkili düzenlemeler yer almıştır. Yönetmeliğe göre, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun uygun görüşü üzerine, doğrudan üst yöneticiye bağlı iç denetim birimi kurulabilir. İç denetçi sayısının beşten fazla olması halinde, üst yönetici iç denetçiler arasından birini koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirir. Kanunda “iç denetim birim başkanlıkları” kurulmasında söz edilirken ve KMYKK’nın 63 üncü maddesindeki yetkiye istinaden yapılan düzenlemeyle İç Denetim Koordinasyon Kurulunca kamu idarelerine iç denetim birimi başkanlığı kurulabilmesi için objektif bir ölçüt belirtilmek suretiyle başkanlık kurulabilmesine uygun görüş verilmesine karşın, Yönetmelikte başkanlık yerine birim ibaresine yer verilmesi ve başkan yerine koordinatör görevlendirileceğinin öngörülmesi normlar arasındaki çelişki ve aykırılığı açıkça göstermektedir.
Yönetmelikte “koordinatör” ibaresi geçmemekle birlikte, “…. üst yönetici iç denetçiler arasından birini koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirir.” biçimindeki hükümden, üst yönetici tarafından görevlendirilen iç denetçinin yönetim yetkisini haiz olduğunu söylemek çok güçtür. Bilindiği gibi, işletme ve yönetim biliminde yönetimin; planlama, koordinasyon, denetim gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Koordinasyon yönetim fonksiyonlarından sadece birisidir ve esas olarak birim veya kişiler arasında eşgüdümü sağlama, bunları aynı hedefe yöneltme ameliyesidir. Bu yönüyle bakıldığında Yönetmelikteki düzenlemenin iç denetim biriminin yönetiminden ziyade, üst yöneticiye bağlı olarak görev yürüten iç denetçiler arasında eşgüdümün sağlanmasını öngördüğü/düzenlediği anlaşılmaktadır. Uluslararası standartlar gereği esas olarak denetim birimi yöneticisine/başkanına verilmesi gerekli bazı görev ve yetkilerin Yönetmelikle[10] üst yöneticiye verilmiş olması da bunu kanıtlayıcı niteliktedir.
Bu düzenlemeler iç denetim faaliyetinin yönetimi konusunun ulusal mevzuatta düzenleniş biçiminin hem uluslararası iç denetim standartlarına aykırı olduğunu göstermekte, hem de iç denetimin amaçlarına ulaşılmasını engelleyici ve denetim bağımsızlığını zedeleyici nitelikte olduğunu ortaya koymaktadır. Denetim faaliyetinin yönetiminin önemi tartışmasızdır. Bu faaliyetin etkin bir şekilde sevk ve idare edilebilmesi için gerekli asgari koşulların yokluğu halinde denetim faaliyetlerinin standartlarda ve ilgili mevzuatta öngörüldüğü biçimde ifa edilebilmesi güçleşecek, hatta bazı kurumlarda/durumlarda imkansız hale gelebilecektir. Ayrıca, denetimin etkinliği de bundan olumsuz etkilenecektir.
İç denetim faaliyetinin yönetimine ilişkin ulusal ve uluslararası iç denetim standartları denetim yönetimin işlevine ve vazgeçilmezliğine işaret etmektedir. Denetim etkinliğinin sağlanması ve beklenen fonksiyonların yerine getirilmesi denetim faaliyetinin yönetimiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye uygulamasında yönetim araçlarıyla donatılmayan denetim birimlerinde uygulamada yaşanan sıkıntı ve sorunlar konunun ehemmiyetini açıklamak için yeterlidir. Yönetim olmadan etkin bir planlama yapılabileceği, planlanan faaliyetlerin öngörüldüğü şekilde uygulanacağı ve sonuçların tam ve zamanında izlenebileceği, faaliyetlerin eşgüdüm içerisinde ve belirlenen ortak hedefler doğrultusunda yürütülebileceğini söylemek imkansızdır. Tabii ki, burada sözü edilen iç denetim faaliyetinin meslek mensubu bir iç denetçi tarafından yönetilmesidir. Yoksa üst yöneticilerce yönetilmesi değil.
Denetim faaliyetinin yönetimi fonksiyonunun/görev ve sorumluluğunun üst yöneticilere verilmesi denetimin özü ve niteliğiyle bağdaşmamaktadır. Keza, bu yönetim fonksiyonunun, iç denetçiler arasından seçilen ve koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirilen bir iç denetçi tarafından yeterli ve etkili bir şekilde üstlenebileceğini düşünmek de gerçekçi değildir. Denetim faaliyetinin yönetiminin, görev ve yetkileri ile sorumlulukları açıkça tanımlanmayan, üst yönetici-iç denetim birimi başkanı, iç denetim birimi başkanı-iç denetçiler arasındaki görev-yetki-sorumluluk düzeyi ve ilişki biçimi belirlenmeyen, hukuki olarak iç denetçiler üzerinde hiçbir yetkiye sahip olmayan ve bundan dolayı da uygulamada etkinliği olmayacak bir koordinatöre verilmesinin yönetim sorununu çözmekten ziyade, bilakis başkaca ciddi sorunlara neden olacağı ve işi içinden çıkılmaz bir noktaya getireceği değerlendirilmektedir.
Esasında mevzuata bakıldığında, yukarıda da belirtildiği üzere koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirilecek iç denetçiye, iç denetim biriminin yönetimi görevinin değil iç denetçiler arasında koordinasyonu sağlamak şeklindeki dar bir görevin verilmek istendiği/verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yönetim görevi idarelerin üst yöneticilerinin uhdesinde tutulmuştur. Böylece, denetim faaliyetinin/biriminin yönetimi konusu üst yönetici ile üst yönetici tarafından görevlendirilecek iç denetçi arasında paylaştırılmıştır. Bu da, yönetimden çok, üst yönetici ile koordinasyonu sağlamakla görevlendirdiği iç denetçi, koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirilen iç denetçi ile Kanunda doğrudan üst yöneticiye bağlı oldukları düzenlenen iç denetçiler arasında çatışma yaşanmasına neden olabilecektir. Yönetilemeyen bir faaliyetin/birimin bünyesinde bulunduğu kamu idaresini etkin ve yeterli bir şekilde denetleyebileceğini söylemek güçtür.
Yapılması gereken denetim biriminin yönetimine ilişkin görev, yetki ve sorumluluğun iç denetim birimi yöneticisine/başkanına verilmesidir. İç denetim standartları ve mevzuat uyarınca iç denetim biriminin bağlı olduğu merciin (üst yönetici) onayının alınması öngörülen hallerde ise bu onayların üst yöneticiden alınacağı açıktır. Gerçekten, iç denetim birimi yöneticisinin statüsü denetimin etkinliğini ve bağımsızlığı belirleyici bir keyfiyete haizdir. İç denetim faaliyetinin planlanmasından yürütülmesine, denetim sonuçlarının raporlanmasından sonuçların izlenmesine, mesleki gelişimin sağlanması ve korunmasından denetim biriminin kaynak ihtiyaçlarını zamanında ve tam olarak karşılanabilmesine, iç denetçilerin çalışmalarının değerlendirilmesinden denetimin standartlara ve mevzuata uygun olarak yürütülmesinin sağlanmasına kadar birçok noktada denetim faaliyetinin yönetimi konusu önem arz etmektedir.
Statüsü belirsiz, konumu zayıflatılmış, etkinliği olmayan ve maddi ve manevi yönden yeterli motivasyonu sağlanmamış, yönetmekten ziyade koordinasyonla görevlendirilen bir iç denetçinin, kamuoyunda müstehzi bir edayla söylendiği üzere “üst yönetici tarafından iç denetçiler arasından görevlendirilen birinin” iç denetim faaliyetini etkili ve yeterli bir şekilde yönetmesini/yönetebilmesini beklemek imkansızı istemekten başka bir şey değildir. Böyle bir talep ve beklenti büyük bir haksızlık olacaktır. Statü, özlük hakları ve motivasyon bakımından yukarıda zikredilen durumda olan bir iç denetçinin gerekli araçlarla donatılmaksızın denetim faaliyetlerini etkili bir şekilde planlaması, planlanan faaliyetlerin öngörüldüğü biçimde yürütülmesini sağlaması, uygulamayı izleyip değerlendirmesi ve gerekli tedbirleri alıp denetim faaliyetlerini geliştirilmesi mümkün değildir. Birkaç yıllık uygulamayla bunun imkansız olduğu anlaşılacaktır. Esas olan fonksiyondur, makam, özlük hakları, birim kurulması gereksizdir, denilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bir fonksiyonunun öngörüldüğü biçimde ve etkin bir şekilde yerine getirilebilmesi, bu fonksiyonu üstlenecek kişilere/birimlere gerekli mali ve yönetsel araçların tam ve zamanında tanınmış olmasına bağlıdır. Gerekli araçlar/mekanizmalar ve yetkilerle donatılmaksızın kağıt üzerinde kalan tanımlamalarla, mevzuatta öngörülen fonksiyonların gereği gibi yerine getirilmesine yetmeyeceği açıktır, tartışmasızdır. Bunun ötesi, çeşitli saiklerle yapılmak istenmeyen düzenlemeler için gerekçe oluşturulmasından başka bir şey değildir.
Bu nedenle, yapılması gereken denetim birimi yönetiminin, görev ve yetkileri ile sorumlulukları kanun ve diğer mevzuatta açıkça tanımlanan, özlük hakları iç denetçilerden ayrı olarak belirlenen ve kurum içi hiyerarşi içindeki konumu/statüsü sarih bir şekilde gösterilen, etkin bir iç denetim faaliyetinin tasarım ve uygulanabilmesine imkan verecek araçlarla güçlendirilen “İç Denetim Birimi Başkanları”na verilmesi ve bu göreve atanma ve görevden alınmaya ilişkin objektif kriterlerin de önceden düzenlenmesidir. Bu amaçla KMYKK ve ilgili mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması gereklidir. Bu kapsamda, KMYKK’da iç denetim faaliyetinin düzenleniş mantığı bakımından da bazı değişiklikler yapılması gerekmektedir.
Kanun iç denetim faaliyetini tanımlayıp düzenlediği halde bu fonksiyonu bir birime değil de üst yöneticiye bağlı şahıslara (iç denetçilere) vermiştir. İç denetim faaliyeti fonksiyon odaklı olarak ortaya konulmak yerine, esas olarak iç denetçilerin görev ve yetkileri bağlamında düzenlenmiştir. Esasında doğru olan, iç denetim faaliyetinin amacının, fonksiyonunun ve kapsamının müstakilen düzenlenmesi, bu fonksiyonunun/faaliyetin idarelerin iç denetim birimleri tarafından yürütüleceğinin öngörülmesi (küçük idarelerde iç denetim faaliyeti olarak iç denetçiler tarafından) ve iç denetçilerin görev ve yetkilerinin de bu çerçevede ayrıca düzenlenmesidir. Yani kişi/denetçi odaklı bir tanımlama ve tasarım yerine fonksiyon/faaliyet/görev odaklı bir çerçeve çizilmesi ve bu kapsamda iç denetçilerin görev, yetki ve sorumluluklarının, kısaca rollerinin belirlenmesidir.
Burada temas edilmesi gerekli bir diğer nokta da iç denetim birimi yöneticisinin/başkanının atanmasına ve görevden alınmasına (özlük hakları, statüsü ayrıca düzenlenmiş ve atamayla gelen iç denetim birimi başkanı varsayımıyla) ilişkin esas ve usullerin, kriterlerinin açıkça düzenlenmesi ve bu kapsamda başkanlık görevinin makul bir süreyle (örneğin 3 veya 5) sınırlandırılması ve bu süre sonunda başkanın yenileneceğinin öngörülmesidir. Aksi takdirde mevcut teftiş kurullarındaki teftiş kurulu başkanlığı görevinde olduğu gibi iç denetim birim başkanlığı da bir defa atanıldıktan sonra yaş haddinden emekliye ayrılmaya veya başka nedenlerle görevle ilişiği kesilene kadar yürütülebilen/yürütülen bir makam/görev olarak algılanacaktır.
Yasal düzenlemelerde objektif kriterler belirtilmeksizin yapılacak görevden almaların yargı kararıyla iptal edileceği/edilebileceği göz önünde bulundurulduğunda böyle bir açık düzenleme yapılmasının doğru olacağı anlaşılmaktadır. Diğer yandan, yönetim konusundaki bu sistem hem iç denetçilerin çalışma motivasyonunu artıracak hem de bazı denetim elemanlarının fiilen iç denetçilik yapmaktan/saha görevleri yürütmekten uzaklaşmalarını engelleyecektir. Keza, çeşitli yollarla elde edilen süresiz bir başkanlık görevinin iç denetçiler üzerinde bağımsızlığı zedeleyecek bir tahakküm aracı olarak kullanılabilmesi de bir yönüyle engellenmiş olacaktır. İlaveten belli dönemlerde yenilenen yönetimler üst yöneticiler ile iç denetim birimi başkanları arasındaki rollerin de yıpranmasını, zarar görmesini ve denetim bağımsızlığının, tarafsızlığının ihlal edilmesini zorlaştıracaktır.
Sonuç olarak şunu söyleyelim: Denetimin yönetimi konusunun öneminin küçümsenmesi ve bu konunun önemsiz görülmemesi gerekmektedir. Çünkü etkili bir şekilde yönetilemeyen bir faaliyetin amaçlarına ulaşması mümkün gözükmemektedir. Aksi halde, amaç ve hedef birliği olmayan, planlama boyutu zayıf, denetçiler arası ilişkilerde sorun yaşanan, kurumsallaşma yerine münferit hareket eden denetçilerden oluşan, üst yöneticilerin keyfi talep ve muameleleri karşısında zayıflatılmış, denetim için gerekli kaynakların temin edilmesi yönünden çeşitli güçlükler yaşayan, denetlenen birimler karşısında yeterli etkinlik ve prestije sahip olamayan ve nihayet yürütülen denetim faaliyetleri konusunda yeterli kalite güvencesini veremeyen bir iç denetim faaliyeti/birimiyle karşılaşılması mukadder olacaktır. Bu da, iç denetimin faaliyetinin idareye ve üst yöneticiye beklenen güvence ve danışmanlık hizmetlerini verebilmesini olumsuz etkileyecektir.
Mevzuat düzenlemelerinin arka planına inildiğinde, çeşitli saiklerle iç denetim birimlerinin zayıf kurulmalarının istendiği ve mevzuatın bu amaç doğrultusunda düzenlendiği anlaşılmaktadır. Geçmişte teftiş kurulları örneğinde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle tepkisel bir yaklaşımla benimsenen bu tutum, kısa vade doğru gibi gözükse bile uzun vadede sonuçları itibariyle böyle olmayacaktır. Belli bir zaman sonra, yönetilemediğinden işlevselliğini yitirmiş denetçi topluluklarıyla karşılaşıldığında yapılan yanlışın mahiyeti ve sonucu bedeli ödenmek suretiyle anlaşılacaktır. Umuyoruz ki, meselenin ehemmiyeti bu tür olumsuzluklar yaşanmadan anlaşılacak ve henüz kuruluş aşamasında olan iç denetim faaliyeti bu tür hatalı yaklaşımlar üzerine bina edilmeyecektir. KMYKK ve diğer ilgili mevzuatta en kısa zamanda gerekli değişiklikler yapılmak suretiyle konunun çözüme kavuşturulması en doğru karar olacaktır.
(Devam edecek…)
Notlar:
[1] KMYKK, md. 63, 64.; İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (bundan böyle Yönetmelik olarak anılacaktır.), md. 6, 7. ; Kamu İç Denetim Birim Yönergesi (bundan böyle KİDBY olarak anılacaktır.), md. 5, 11.
[2] KMYKK, md. 63, 64.; Yönetmelik, md. 8.; KİDBY, md. 11, 30.
[3] KMYKK, md. 63, 64.; Yönetmelik, md. 6, md. 53.; KİDBY, md.5, 39.
[4] KMYKK, md. 63, 64, 65, 66, 67, geçici md. 5; İç Denetçi Adayları Belirleme, Eğitim ve Sertifika Yönetmeliği, md. 5 ve devamı. ; İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, md. 14, 15, 16, 17.
[5] KMYKK, md. 68, 69.; İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, md. 4 ve devamı.
[6] KMYKK, md. 65.
[7] Yönetmelik, md. 27.
[8] KİDBY, md. 38.
[9] İç Denetçi Atamalarında Uyulacak Esas ve Usuller Hakkında Tebliğ.
[10] Yönetmelik, md. 12.