Îbn Hazm'dan Sonra Zahiriye Mezhebi
599- İbn Hazm'ın Toplum içindeki Konumu:
İbn Hazm, hayatı boyunca Zahiriye mezhebini savunma yükünü sırtında taşıdı ve bu yolda nice zorluklarla karşılaştı. Hatta zamanın insanları onu tanımadılar, ona eza ve cefa ettiler. İbn Hazm, onların arasında çamura düşmüş cevher gibi idi. Onlar ise, onu dışladılar ve ona karşı cahilce davranışlarda bulundular. Belki de İbn Hazm'ın, o insanlar arasındaki en belirgin vasfı, Âlimler Risalesi 'nde bahsettiği âlimin kendi halkı ve ehli arasındaki durumudur. Bu âlimin kendi halkı ve ehli arasındaki halini anlatırken kendisini anlatmaktadır:
"Bizim durumumuz şuna benzemektedir: İnsanlar kendilerinin içinden çıkan âlimlere itibar etmezler. İncil'de İsa'nın (as) şöyle dediğini okudum: «Nebiler kendi memleketlerinde hürmet göremezler.» Rasulullah (sav) Kureyş'den neler çektiğini öğrenmekle bunu daha iyi anladık. Halbuki Kureyş en halim ve en akıllı insanlardır. Ayrıca en mübarek beldede oturuyorlar ve en güzel suyu içiyorlar. Allah (cc), diğer insanlardan ayırarak Evs ve Hazrec'e de fazilet verdi. Allah fazileti dilediğine verir. Bizim En-dülüsümüz de böyledir. Oradan çıkan ve kendilerinden daha mahir olan âlimi çekemediler. Onların yaptıklarını yapmadığı için iyiliklerini kötülük zannettiler. Onun kusurlarını aradılar. Hayatı boyunca gördüğü muamele bu oldu. Güzel bir şey yaptığında; «o çapulcu bir hırsızdır, mal düşkünüdür» dediler. Orta yolu takip ettiğinde; «soğuk huylu, zayıf, düşmüş biridir,» dediler. İlimde herkesi geçtiği zaman; «ne zaman böyle oldu? Bunları ne zaman öğrendi? Bu kadar şeyi ne zaman okudu?» dediler... Nihayet bu fakire karşı harp kızıştı da kızıştı. Onların her türlü sözlerine hedef oldu. Dilleri ile ona ok atıp yaraladılar. Söylemediğini söyledi dediler, ağzına bile almadığı, inanmadığı şeyleri ona isnad ettiler... İlmi ile amel etmek isteyenlerin ve ilim sahiplerinin nasibi böyledir."[1][1]
600- ibn Hazm'ın Mücadelesi:
Bu anlatılanlar, onun ülkesindeki âlimlerin tasviridir. Aynı zamanda bu tasvir, İbn Hazm'ın kendi ülkesindeki halinin tasviridir. Fakat o, kendisini onların eline teslim etmedi. Onlarla tartıştı ve onlara karşı en sert kelimeleri kullandı. Onu ülkenin emirine şikayet ettiler, hatta kitaplarını bile yaktılar. Fakat o, yılmadan davasına devam etti. Nihayet köyüne çekilmek zorunda kaldı. Alimler ona saldırdılar, o da onlara saldırdı. Acaba savunma yükünü taşıdığı mezheb, İbn Hazm'ın bu çetin kavgasından ne kazandı? Şüphesiz mezheb, bu meselesiyle eskisinden daha kötü bir hale gelmiş değil. Çünkü mezheb doğuda etkinliğini kaybetmişti. îbn Hazm, onu batıda diriltmek ve yaşatmak istedi. Fakat kavmine sert davrandı. Onlar da ona sert davrandılar. İbn hazm gibi, İslâm ilimlerine vakıf, kuvvetli bir âlimin bu girişimleri bekleneni vermedi. İbn Hazm'ın yaşadığı dönemde ve ondan sonraki dönemde Zahiriye Mezhebi Endülüs'te kabul görmedi. Fakat iki şey mezhebin parlak bir netice elde etmesini sağladı.
Birincisi: İbn Hazm köyünde sürgün hayatı yaşarken, evine talebeleri gelirler ve ondan ilim alırlardı. Bu ihlaslı talebeler onun fıkıh, hadis ve diğer İs-lâmî ilimlere dair düşüncelerini aldılar. Bunların sayıları azdı ve büyük âlimlerden değillerdi. Ancak ihlasları onları çoğunluktan uzaklaştırdı.
İkincisi: O, mezhebin görüşlerini derleyerek düzenli bir şekilde yazdı. Mezhebin usulünü ve delillerini tesbit ederek onu en kuvvetli şekilde savundu. Bu çalışmaların sonucunda isteyenler, ondan istifade edebilmektedir. Bunun delili ise şudur: Mısır ve Suriye yeni vasiyet kanunlarının hazırlanmasında bu mezhebin görüşlerinden istifade etmişlerdir.
601- el-Hamidi'nin Mezhebin Yayılmasına Katkıları:
İbn Hazm'ın ölümüyle Zahiriye Mezhebi ölmedi. Onun yolunu takip eden talebeleri onun ölümünden sonra bu görevi üstlendiler. Kitaplarını neşrederek onu ve onun görüşlerini insanlara tanıttılar. İslâm coğrafyasında, bu mezhebe tabi olanlar olmasa da ulema arasında onun ilmi yayıldı, tanındı ve onun görüşlerini alanlar oldu.
Doğu ülkelerinde onun ilmini ilk yayan Buhari ve Müslim'i toplayıp derleyen talebesi Hamidi olmuştur. Hamidi, İmam İbn Hazm'ın ölümünden sonra Endülüs'ten kaçıp doğuya gitmiştir. Orada yazdığı kitaplar vasıtasıyla mezheb doğuda yayılmıştır.
Ebu Abdullah Muhammed b. Ebu Nasr el-Hamidi hicri 420 yılında doğmuş, 488 yılında vefat etmiştir. Tarih ve hadis ilimlerine vakıftır. îbn Hazm'ın talebesidir. Sahip olduğu ilimlerin birçoğunu ondan öğrenmiştir. Onun kitaplarını kendisinden okumuştur ve daha sonra bu kitapları doğuda neşretmiştir. Her şeyi silip götüren zamandan geriye sadece eserleri kaldı. Bu eserler de onun ışığını gelecek kuşaklara taşıdı el-Hamidi, Buhari ve Müslim'i toplayarak derlemiştir. Cuzuvve el-Muktabas ve el-Emani es-Sadık isimli kitaplarında batı ve Endülüs hakkında birçok bilgi vardır. Ayrıca bu kitaplar kendisinden sonrakilere kaynak teşkil etmektedir.
602- Ebu Hattab'ın Mezhebe Katkıları:
İbn Hazm'ın talebelerinin ve kitaplarının yayılması sayesinde mez-hebde tanındı ve yayıldı. Her nesilde Zahiriye mezhebini tanıyanlar mevcuttur. Hanıidi'nin öğrencisi Ebu Fazl Muhammed b. Tahir Makdisi, ondan Zahiriye fıkhını öğrenmiş ve bu mezhebi doğuda yaymıştır.
Endülüs'te her çağda zahiri fakihleri bulunmuştur. Ebu Hattab b. Dih-ye adıyla anılan Ebu Hattab Mecdüttin b. Ömer b. Hasan bunlardandır. Bütün Endülüs'ü dolaşıp hocalardan ders aldı. Sonra batıya geçti, oradan da Eyyubiler devrinde Mısır'a gelerek yerleşti. Hicri 633 yılında Kahire'de vefat etti. Makkari, onun hakkında şöyle der: "Allah kendisine rahmet etsin. Batıda, Mısır'da, Şam'da, Irak'da ve İran'da hadis okuttu. Hadis toplamak için dolaştı ve bu hususta birçok kitap yazdı."
Bu kitaplarından bir tanesi "Kitab el-Tenvi Fi Mevlid es-Sırâc el-Mü-nir"dir. Bu kitabını hicri 604 yılında Horasan'a giderken Erbil şehrine ulaştığında kaleme aldı. Her yıl Rabiul Evvel ayında mevlid töreni düzenleyen Erbil hükümdarı Muzafferüddin Gökberi, bunu görünce çok beğendi. Onun "el-Ayat el-Beyyinat" adlı eseri ve daha nice eserleri mevcuttur. Onun hakkında bilgiye sahip olanların hepsi Zahiriye mezhebinden olduğu noktasında birleşmişlerdir.
Onun yaşadığı bu çağda Muvahhidler devletinin üçüncü hükümdarı olan Ebu Yusuf Yakub b. Yusuf b. Abdülmümin, Endülüs'de ve Mağrib'de insanları Zahiriye mezhebi ile amel etmeye çağırmıştır.
603- Muhiddin Arabi ve Zahiriye Mezhebi:
İslâm düşüncesinde ayrı bir yeri olan seçkin âlimlerden Muhiddin b. Arabi de ibadetlerde Zahiriye mezhebine uymuştur. Ebu Hattab b. Dihye ile aynı çağda yaşamışlardır. Hicri 560 yılında doğup 638 yılında vefat etmiştir, Burada onun ilminden ve görüşlerinden bahsedecek değiliz. Ancak şunu belirtmeliyiz ki, o da fıkhi meselelerde Zahiriye Mezhebinin görüşlerini kabul etmiştir ve İbn Hazm'ın kitaplarını okumuştur. Makkari, onun hakkında şöyle der:
"İbadetler hususunda Zahiriye mezhebinden idi. İtikadda ise Batıniye görüşünü benimsemiştir."
Muhiddin Arabi, Muvahhidler devletinin Endülüs ve Mağribte Zahiriye mezhebini yaymaya çalıştıkları devirde yaşamıştır.
604- Zahiriye'ye Davet ve Maliki Mezhebinin Kitaplarının Yakılması:
Altıncı asrın sonu ile yedinci asrın başlangıç tarihleri arasında Zahiriye mezhebinin en parlak olduğu devirdir, derler. Hicri 580-595 yılları arasında devlet başkanlığı yapan Yakub b. Yusuf b. Abdülmümin'in Zahiriye mezhebine göre amel edilmesini ilan etmesi, Kuzey Afrika ve Endülüs gibi ülkelerde bu mezhebe göre amel edenlerin sayısını artırdı. Yaygınlık kazandı. el-Mucib fi telhis ahbar el-Mağrib isimli kitabın müellifi Ya-kub b. Yusuf un insanları Sünnete, Maliki mezhebini terketmeye ve Allah'ın Kitabı ve Peygamberin Sünneti ile amel etmeye çağırdığını; bunların dışında hiçbir şeye itibar etmemelerini istediğini, hatta Maliki Mezhebinin fıkha dair kitaplarını yaktırdığını ifade etmektedir. Bu müellif sözlerine şöyle devam ediyor:
"Hükümdar Yakub b. Yusuf devrinde, füru ilminin kaynakları kesildi. Fakihler bundan endişe ettiler. Hükümdar, içindeki hadisler ve Kur'an âyetleri çıkarmak kaydıyla Maliki mezhebine ait kitapların yakılmasını emretti. Diğer ülkelerde de bunların çoğu yakıldı. Bunlar, Sahnun'un Müteven-nes'i, İbn Yusuf un kitapları, İbn Ebu Zeyd'in Nevadırı ve bunun muhtasarı, Kitab el-Tehzib, İbn Habib'in Vazıhası ve daha birçok kitap. O zaman ben Fas şehrinde idim ve bunları gözlerimle gördüm. Bu kitapları hamallarla getirttirip bir kenara yığıyorlar ve ateşe atıp yakıyorlardı.[2][2]
605- Hükümdarın insanları Rey ve Ictihaddan Men Etmesi:
İbn Hazm zamanında, Zahiriye mezhebine ait kitapların yakıldığı gibi bu devirde de Malikiye mezhebinin kitapları yakılmıştır. Her ikisi de mazur görülecek bir davranış değildir.
Yakub b. Yusuf, bu kitapları yaktırdıktan sonra insanları rey ve içtihadı terk edip Kitap ve Sünnetin zahiri ile amel etmeye çağırdı. Mu'cib'in müellifi bu durumu şöyle dile getiriyor: "İnsanlardan rey ilmi ile meşgul olmamalarını, bu gibi şeylere rağbet göstermemelerini istedi. Bu emre uymayanları ceza vermekle tehdit etti. Kendisini tesvib eden âlimlere ve muhaddislere şu on kitabtaki hadisleri toplamalarını emretti. Buhari, Müslim, Tirmizi, Muvatta, Ebu Davud, Nesai, Bezzar, Ebu Şeybe'nin Müs-nedi, Darukutni, Beyhaki Sünenleri, Bu hadis kitaplarından namaz ve benzeri konuları Muhammed b. Tümert'in [3][3]taharete ait hadisleri topladığı tarzda topladılar Bu hadislerden oluşan mecmua bütün mağribe yayıldı. Avam ve havas olmak üzere, her türlü insanlar bunu ezberlediler. Ezberleyenlere .güzel yiyecekler ve mallar verilirdi. Onun bütün maksadı, Maliki Mezhebini mağribten tamamen silmek ve halkı Kur'an ve Hadis'in zahirine uymaya sevketmekti."[4][4]
606- Zahiriye Görüşüne Mensub Ulemanın Yetiştirilmesi:
Hükümdar Yakub b. Yusuf, bunlarla da yetinmeyerek Zahiriye mezhebi üzere bir talebe grubu yetiştirmek istedi. Böylelikle bu mezhebin metodunu gelecek nesillere aktarmış olacaktı. Muhaddislerden hadislerden hüküm çıkarmalarını istedi ve onlara bol bol ihsanlarda bulundu. Mucib yazarı bunu şöyle anlatır: "Hadis talebeleri babaları ve dedelerinin devirlerinde görülmeyen bir mevki ve ihsana sahip oldular. Hatta Muvahhidlerden olanlar, onun talebeyi kendisine bu kadar yaklaştırmasını ve onlara bu kadar itibar etmesini çekemediler. Bunlar Yakub'un kulağına geldi ve birgün bütün Muvahhidlerin huzurunda şöyle dedi: al?,y Muvahhidler! Sizler kabile kabilesiniz. Sizlerden birinin başına bir şey geldiğinde hemen kabilesine sığınır ve derdini anlatır. Halbuki bu talebelerin sığınacakları bir kabileleri yok, onlar için ben varım. Başı darda kalan bana sığınır, onların koruyucusu benim." Bu konuşmadan sonra hadis talebesinin itibarı arttı ve Muvahhidler de onlara iyilik ve ikramda bulunmaya başladılar."[5][5]
Görüldüğü üzere, bu hükümdar, Kitap ve Sünnetin zahirine göre amel eden, zahiriyeci bir kitle meydana getirmek ve böylece Zahiriye Mezhebini yaşatmak istemiştir. Ayrıca rey ve içtihada yer veren mezhebleri ortadan kaldırmak suretiyle de gelecek kuşaklara sadece Zahiriye Mezhebini aktarmak niyetindeydi.
607- Zahiriyenin Devlet Eliyle Yayılması:
Yakub b. Yusuf dan Önce de Muvahhidler devletinde hakim olan düşünce, Kitap ve Sünnetin zahiri ile amel etmekti. Babasının dedesi Abdül-müminin görüşleri de böyleydi. Hatta insanları Muvahhidler devletine katılmaya çağıran Muhammed b. Tümert'in tutumu da böyleydi. Ancak bu düşünceyi ilk ilan eden ve açıkça hükümet kuvvetiyle halkı bu görüşü kabullenmeye zorlayan Yakub olmuştur. Bu hususta İbn Hazm şöyle demiştir: "İki mezheb hükümet kuvvetiyle yayılmıştır: Mağrib'de Maliki mezhebi, doğuda Hanefi mezhebi," şayet yaşamış olsaydı da Yakub'un yaptıklarını görmüş olsaydı, kendi mezhebinin de hükümet kuvvetiyle yayıldığını görürdü. Hatta sadece kuvvetle değil, halkı zorlamakla ve Maliki mezhebinin kitaplarını yakmakla yayıldığını görüp üzülecekti.
608- Muvahhidler Devletinin Mezhebi:
Yukarıda Yakub'un izlediği bu zahiriyeci metodun babası Yusuf ve dedesi Abdülmümin metodu, yani Muvahhidler devletinin metodu olduğunu söylemiştik. Bizi bu düşünceye sevkeden şu iki durumdur:
a. Mu'cib isimli kitapta şöyle geçer: "Onlar tarafından ilk yazılan kitap namaza dair olup, bu da İbn Tümert'in teharet kitabının benzeridir." Buradan anlaşılan bu yönde ilk çığır açanın İbn Tumert olduğudur. O, Muvah-hidler Devletinin propagandacısıdır. Murabıtlar devletini yıkıp Muvahhid-ler devletinin kurulmasına zemin hazırlayan Ibn Tumert'dir. Bu da gösteriyor ki, yalnız Kitap ve Sünnetten hüküm çıkarmak Muvahhidler devletinin kurulma aşamasında mevcuttu. Çünkü bu metod propaganda aracı idi.
b. Mu'cib'in yazarı Yakub'un babası Yusuf dan bahsederken şöyle diyor: "Ebu Bekir şöyle dedi: Müminlerin emiri Yusufun yanma ilk gidişimdi. Önünde İbn Yusufun kitabını gördüm. Bana şöyle dedi:
"Bu kitaplarda Allah'ın dini hususunda sonradan çıkarılan bir çok dağınık görüşler görüyorum. Sen ne dersin? Bir meselede dört, beş ayrı görüş var. Hak olan bu kavillerin hangisi? Mukaliddin bunlardan hangisini alması gerekir?
Ebu Bekir diyor ki, ona müşkil görünenleri açıklamaya başladım, fakat sözümü keserek bana şöyle dedi:
- "(Mushafa işaret ederek) ancak bu (sağ yanında duran Sünen-i Ebu Davud'u işaret ederek) veya bu veyahut da kılıç."[6][6]
Görüldüğü gibi, hükümdar Yakub'un yaptıkları, babasının ve dedesinin de yapmak niyetinde oldukları şeylerdi. Yakub, zihinlerdeki bu niyeti yapma fırsatı bulunca onların görüşlerini ilan etmiştir.
[1][1] Nefhut-Tıb, c. II, s. 13. Hayriye Tab'ı
[2][2] el-Mucib, s, 278
[3][3] îbn Tumert, 6. asırda Berberi hükümdarı olup böyle bir tutumu vardı, Berbericeye Kur'an'ı tercüme etmiştir.
[4][4] el-Mucib, s. 280
[5][5] el-Mucib, s. 280
[6][6] el-Mucib s.279