İstishab

438- İstishab Nedir1?

İstishabı, kıyası reddeden usulcu Şevkani şöyle anlatır: Geçmişte sabit olan bir şeyin, şimdi de ve gelecekte baki olmamış bir kelime musahabeden alınmadır. Bir işin, hilafına delil olmadıkça eski halinin devam etmesidir. Geçmişte olan her şey, değiştiği sabit olmadıkça var olmaya devam ediyor, demektir.

İbn Kayyım ise istishabı şöyle tarif eder: "Sabit olan bir şeyin devamı veya olmayanın reddidir." Yani durumun değiştiğine delil olmadıkça, o şe­yin hükmünün bakî olmasıdır, devam ettiğine delile gerek yoktur.

Bu iki tarifi, İbn Hazm'dan sonra gelen iki âlim yapmıştır. Onlar usûl-cülere göre istishabı böyle anlatıyorlar. Usûlcülere göre istishab, gerekli de­ğil, zorunlu bir delildir. Çünkü bir şeyin bulunduğu halde kalması, değiş­mediğine delildir. Böylece o, zorunlu olduğundan fukaha ona en son olarak başvururlar. Şevkani'nin İrşadu'I-Fuhul'de nakline göre, Harezmi, o fet­vanın son dayanağıdır, demiş. Çünkü müftüye bir şey sorulduğunda onun hükmünü Önce Kitapta, sonra Sünnette, sonra icmada, sonra kıyasda arar, onlarda bulamazsa, o zaman istishab deliline başvurur. Eğer zevalinde te­reddüt varsa, asıl olan bekasıdır, sübutunda tereddüt varsa, asıl olan ba­kî olmamasıdır."[1][1]

439- istishabı Az Veya Çok Kullananlar:

Şu da var ki, fıkıhta çok delil kullanan fukaha, istishaba çok başvurmaz­lar, az delil kullananlar, istishab kapısını geniş tutarlar. İmam Şafii, istih-sam ve mesâlih-i mürseliyi dinde delil olarak almaz, delil olarak nass ve kıyasla nass üzerine hamlî aldığından istishab çok almak zorunda kalmış­tır. Ahmed b, Hanbel'in metodu da böyledir. İmam A'zam Ebu Hanife ile imam Malik rey ve kıyası geniş ölçüde delil saydıklarından, istishaba o ka­dar çok başvurmazlar.[2][2]

440- İstishabın Tarifi:

İbn Hazm, istishabı şöyle tarif eder; nassla sabit olan asıl hükmün, de­ğiştiğine delil olmadıkça, onun bakî kalmasıdır. Kur'ân ve Sünnetten her­hangi bir iş hakkında hüküm gelmiş ise, biri de kalkıp zamanın, mekanın veya ahvalin değişmesiyle bu hükmün kalktığını iddia etse, Kur'ân veya sa-kit olan Sünnetten bu hükmün değiştiğine ve kalktığına bir delil getirme­disi lazımdır. Eğer böyle delili getirirse, iddiasında haklıdır, yok getiremez­se iddiası batıldır, çürüktür. Herkese farz olan, nassla sabit olan bir hük­mün sabit ve baki olduğuna inanmaktır. Çünkü yakîn olan budur, değiş-diği iddiası, nassdan olmadıkça yalandır, reddolunur.[3][3]

441- Eşyada Asıl Olan Mubah Olmaktır:

Görüldüğü üzere istishâb, nassla sabit hükmün devamıdır, mücerred as­lın bekası değildir. Ve bunda asıl olan nassa dayanmış olmasıdır. Mücer­red aslında mubah olmak kaidesine bağlanmak değil. İbn Hazm'a göre, eş­yada asıl olan mübahlık değildir. Dini bir nass bulununcaya kadar onda te­vakkuf yani hüküm vermemektir. Bu geçmiş dinlerden de olabilir. Çünkü insanlar daima dine bağlıdırlar.

Fakat o, bu tavakkuf hükmünde durmuyor ve eşyaya asıl olan mubah olmaktır görüşüne geliyor. Hz. Adem kendi nesline Allah tarafından gön­derilmiş bir peygamberdir, Cenab-ı Hakk; eşyada asıl olan mubah olmak­tır. Ancak haram kıldıkları bunun dışında olduğunu bildirmiştir. Sözü kendisine verelim: "Hz. Âdem yeryüzünde peygamber idi. Onu yeryüzüne indirdiği zaman Allah Teala şöyle buyurdu: "Siz belirli bir süre yeryüzün­de yerleşip yaşayın." (el-Bakara, 2/36) Cenabı Hak bu kavliyle onlara yer­yüzündeki eşyayı mubah kıldı. Sonra dilediğini yasakladı ve bunlar dinle oldu."[4][4]

Ayet-i kerime uyarınca, eşyada asıl olan mubah olmaktır, başka bir de­lil onu ya haram veya helal kılar. Ancak bu akılla değil nassla bilinir, ibn Hazm ile diğer ulema arasındaki fr.rk şudur: Onlara göre eşyanın mubah olması akılla sabittir, İbn Hazm'a göre ise bu Hz. Âdem'e gelen hitap ile ya­ni nassla sabittir.

İbn Hazm istishabı her ne kadar nassla takyid ettiyse de, "siz belirli bir süre yeryüzünde yerleşip yaşayın" (el-Bakara, 2/36) âyeti umumî olduğuna göre yeryüzündeki eşya mubahtır, ancak başka delil ile haram veya helal kılınır. Mutlak olunca mubahtır.

Böylece diyebiliriz ki, İbn Hazm, istishâb kaidesine göre eşyada asıl olan mubah olmaktır, diyor. İstishâb kaidesince bu kapıyı geniş tutmuştur. Diğer kıyasçı ulema mubah kapısını daraltırken o bir çok şeylerde mubah kapısını açmıştır, Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur: "Dillerinize yalan dolayıp bu helaldir, bu haramdır demeyin, Allah'a iftira etmiş olursunuz." (en-Nahl, 16/116)

442- Bir Şeyin Eski Hali, Ancak Delil ile Değişir:

İbn Hazm'a göre istishâb kaidesi, delile ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. Fıkıh ehli bunları kabul etmiştir, her şey sabit bir asıla göredir. O şöyle diyor: "Peygamberlik iddia edene deriz ki: Biz seni peygamber olma­yarak gördük, peygamberliğini isbat edinceye kadar sen yalancısın. Biri şöy­le bir iddia yaparsa: Filan kimse dininden döndüğü veya zina işlediği için kanı helaldir, derse: Biz de deriz ki, biz onu temiz biliyoruz, öyle tanıdık. İddianı delille isbat edinceye kadar ona dokunulmaz. Keza; filanca adildi, fasık oldu, veya filan fasıktı, şimdi adil oldu, filan sağdı ama şimdi öldü, filan kadın evlendi, filan adam karısını boşadı, filan mülkünü sattı, filan mülk aldı gibi iddalar da böyledir. Bunları istishâb delili gereğince biz es­ki halinde biliriz, hilafı delili ile isbat ister.”[5][5]

Böylece her şey aslı üzere kalır, değişiklik delil ister. Değişince hüküm de değişir. İsmin değişmesi ile hüküm de de.ğişir. Mesela şarap sirke olun­ca, haram olmaktan çıkar, helal olur. Mevcut olan şeyi hayvan yer ve ot-larsa, haram olmaz. Eski ismine göre haram olan şey, yeni ismiyle helal ola­cağından onu da haram sayan hatadadır. Allah'ın koyduğu sınırı aşan, ken­dine yazık etmiş olur. [6][6]

443- İstishâb Delili:

Ona göre, istishabı delil kabul edip onun hükmünü almak gerekir. Bu­na delil şudur: Kâfir, mümin herkes söyler ki, İslâm dinini Hz. Peygamber getirmiştir. O son Peygamber'dir, hayatta olan herkesin onun dinine inan­ması lâzımdır. Kıyamete kadar yeryüzündekiler bunu tanımalı. Bunda zamanın, mekânın, ahvalin değişmesinin bir etkisi yok. Zamanlara ve mekanlara göre bir hükmün değişmesi ancak nassla olur. Yani Hz. Peygam-ber'in risaleti devam ederken olur. Hali üzere bakıyor. Bu hususta temel nassdır. Nass varsa, hüküm vardır. Nass yoksa hüküm olamaz. Bir şey hak­kında hüküm yoksa, o mubah olur, eşyada asıl olan mubah olmaktır.

444- istishâb, Eski Hakları Korur Ama Yeni Hak İsbat Eder mi?

İbn Hazm'a göre, istishâb her haliyle delildir. Hanefiler ve bir bakıma Malikiler gibi onun sade bir yönünü almadı. Onlara göre, istishâb müda­faa delilidir. İsbat delili değildir. Şöyleki, o sabit olan hakları korur, onla­rın devamını sağlar, fakat eskiden sabit olmamış bir hakkı isbat edemez. Misali şudur: Bir kimse ortadan kaybolur, öldü mü, hayatta mı bilinemi­yor. Mekfüd denen (kaybolan) bu kişi Hanefilere göre onun malları öylece durur, kimse alamaz, Öldüğüne hüküm olununca mirasçılara kalır. Fakat o ölümüne hüküm verilmeden önce dahi başkasına mirasçı olamaz k hakkında hayattadır, başkaları hakkında ise Ölüdür. Demek malı hakkında sağdır, fakat başkalarının malları hakkında sağ sayılmaz. Bir kimseden miras alamaz. İstishab, müdafa delilidir, isbat delili değildir demek budur.

Şâfiiler ve Hanbelilere göre, istishab hem müdafaa hem isbat delilidi Yani eski hakları korur, yeni hakları verir.

445- Zan Üzerine Malikilere Çatması:

İbn Hazm, Zahiriye gibi istishabı tam delil sayar, hem müdafaa hem is­bat delili kabul eder. Arada fark gözetmez. O, bu istishab kaidesine göre şöyle der:

a. Yakînen sabit olan bir şey, şek ile zail olmaz. Bir kimse abdestli iken abdestinde şüphe etse, bu şüpheyle abdest bozulmaz, abdesti vardır, namazım kılar. Bir kimse hanımım boşadığından şüphe etse boş olmaz. Çün­kü nikah şüphesizdir. Bir kimse hanımlarından birini boşasa hangisi oldu­ğunu unutsa da şüpheye düşse, hiçbirisi boş düşmez. Halbuki Malikiler hep­si boş olur, diyor.

Bu işlerde şüpheye itibar eden Malikilere sert bir dille çatar. Onlar şüp­heyle abdest bozarlar. Hanımların hepsi boş olur, derler... Bu haksızlıktır. Boşamadığı hanımı nasıl boş olur? Sonra boşamadığı halde bu kadınlar baş­ka bir adamla evlenirse, başkasının hanımıyla yatmış olur, bu haramdır. Malikilerin bu görüşüne göre: Bir katil bir cemaat arasına karışırsa, onu ayniyle tanımazlarsa, diğerleri hakkında zan üzerine hepsini cezalandıra­caklar mı? Zina yapmış biri bir topluma karışırsa, zan üzerine hepsini mi recm edecekler? Bir şehir halkı için katıl, zâni, hırsız karışırsa, kim oldu­ğu tanımasalar, zan üzerine hepsine mi ceza verecekler? Bir yerde haram bir yiyecek bulunsa, diğerleri de haramdır zanni ile bütün yiyecekleri ha­ram mı edecekler? İçlerinden zina yapan var diye dünyadaki bütün evlile­ri recm mi edecekler? Bir kimse malından zekat verse, ne kadar verdiğim unutsa, bütün malını zekat olarak mı verecek? Bu gibi misaller çoktur. On­ların zannı üzerine hüküm vermelerinin batıl olduğu meydandadır.[7][7]

Malikiler bunları cevapsız bırakmıyorlar. Namaz için seksiz abdest la­zım, diyorlar. Boşamaya da yol buluyorlar. Bu ikisi dışındaki diğer katıl, zâni, hırsız meseleleri abartılmıştır, çünkü bunlara verilen cezalar da as­la şüphe olmayacaktır, zaten bunlar şüpheyle yapılmaz. İbn Hazm’ın yukarıdaki sözlerinin bir kısmı yerinde, fakat bir kısmı yerinde değil.

446- Bazı Acaib Sözler:

îbn Hazm'm istishaba dayanan garip bir iddiası var, bir şeyin helal olduğu sabit olunca, o ancak bir delil ile haram olur. Meselâ murdar bir şey

düşse veya temiz bir sıvıya karışsa, o pis olmazmış! Ancak vasfı de- jhşirse pis olur diyor. Şöyle ki: "Su, zeytin yağı, yağ, gül suyu, bal, çorba,koku gibi şeylere necis, murdar bir şey düşse, yahut haram bir şey karış- eğer o şeyin rengi, tadı ve kokusu bozulmamışsa, onu yemek, içmek, kul­lanmak helaldir. O suyla abdest helaldir, gusül yapılır. Satılması helal olan çatılır Ancak durgun bir suya bevleden kimsenin o sudan abdest alması ve eusül etmesi haramdır. Başka su bulamazsa teyemmüm eder. Bu sudan onun ve başkasının içmesi ise helaldir.[8][8]

Görüyoruz ki, o suya pis bir şey karışırsa, rengi, tadı, kokusu bozulur­sa ancak o zaman onun pis olduğuna hüküm ediyor. Bunda nassa bakıyor. Su hakkında nass var. Hadis: Bir insanın durgun suya bevletmesini men eder ve bevlettikten sonra ondan abdest almasını yasaklar.

447- Akidlerde İlzam Olmaz:

İbn Hazm'ın istishab deliline dayanarak ileri sürdüğü bir şey de akidler­de ilzam ancak nassla olur. Her akde şart, tarafların sözleriyle değil, nas-sın delaletiyle olur. Şahıslar kendileri bir hususu ilzam etmekle olmaz. Bu hususta bir nass olmalıdır. O diyor ki: Bir kimse beş vakitten başka al­tıncı bir vakit namazı zorunlu tutsa, bu ibadet olamaz. Mekke'den başka bir yere hacca gitse olmaz. Akidlerde de taraflar bir hususu zorunlu edemezler.

448- Domuzun Artığını Temiz Sayan Zahiriyeci:

Görülüyor ki, İbn Hazm, istishabı bazen daraltıyor ve akidlerde yapılan şartları batıl sayıyor, ancak nassda olan şartları muteber sayıyor. Nassda olmayan şartlar ona göre batıldır.

Diğer yandan istishaba dayanarak bir çok yerlerde yeni ictihadlar yapı­yor. Başkalarının yapamadığını söylüyor. Bütün hayvanların, hatta domu­zun bile artığı temizdir, diyor. Ancak köpeğin artığını pis sayıyor. Çünkü onun arkında yedi defa yıkamak emri var. Yine ona göre abdest alman ve gusül yapılan su temizdir, tekrar bir, iki defa kullanılabilir. Çünkü eşyada asıl olan mubah olmaktır, bunlar kullanılınca pis olur diye nass yokmuş!

449- Zahiriyenin Delilleri

işte Zahiriye ile birlikte İbn Hazm'm kullandıkları deliller bunlardır. ss (Kitap, Sünnet), icma ve delil. Onların delili kıyasdan başkadır, ui uleması onların delil dediklerine nassın delaleti, mefhumu muhalefet derler. Şimdi de diğer fukahamn kullandıkları delilleri görelim: İbn Hazm bunlara itimad etmiyor, onları tanımıyor. Bunları almayı dine rey ile ilave etmek akılla din yapmak kabilinden sayıyor. Din; Kitap ve Sün­nete ve onlara bağlı icmaya dayanır.

[1][1] Şevkânî, İrşadu l-Fuhül, s. 208

[2][2] İhkam, c. V, s. 2. Bu, yazarın Ahmed b. Hanbel kitabında açıklanmıştıı.

[3][3] el-îhkâm, c. V, s. 2

[4][4] Aynı kaynak, s. 59

[5][5] Aynı kaynak, c. V, s. 3

[6][6] Aynı kaynak, c. V, s. 6

[7][7] Aynı kaynak, s. 5

[8][8] İbn Hazm, el-Muhalla, c. I, s. 135.