Delil

428- Delil ve Kıyas Bir midir?

İbn Hazm'ın ve Zahiriye Mezhebinin hüküm alırken Kitap, Sünnet ve icmadan sonra kullandıkları dördüncü kaynak delildir. Muhaliflerinin de­dikleri gibi: Zahiriye Mezhebine mensub kimseler kıyası delil olarak kabul etmediler, fakat fer'i meseleleri hükme bağlarken, reddettikleri şeyi ka­bul etmek zorunda kaldılar ve ona "kıyas" yerine "delil" adım verdiler. Ha-tib Bağdadî, Davud Zahiri Tarihi 'nde bunu böylece söylemiştir. Fakat za­hiriye bunu kabul etmez. Delil, onlarca nassm dışına taşan bir şey değildi. İbn Hazm, diğer ulemanın zahiriye hakkında bu söylediklerini, o sert di­liyle şöyle reddeder:

"Bilmeyen bir kısım var ki, bizim delil dediğimizi nass ve icma dışında bir şey sanıyor. Diğer bir takımı da delil ve kıyası aynı şey sanıyor, bunlar çok fahiş bir hatadadırlar. Biz inşallah delil olduğunu güzelce anlatacağız."

Ona göre delil: İcma veya nassdan alınmış bir şeydir, onlardan doğma­dır, onların delaletinden anlaşılmış bir şeydir. Onların sebeplerine baka­rak alınmamıştır, onların kendisinden alınmıştır. Böylece o kıyasdan baş­kadır. Çünkü kıyasın temeli nassdan sebebi almaktır. Bu müşterek sebe­bin bulunduğu her şeye aynı hükmü vermektir. Delil ise nassdan doğrudan alınan bir şeydir.

429- Delilin Nev'ileri:

İbn Hazm nassdan alınan delili yedi kısma ayırır: Onları görelim: a. Nassda iki mukaddime vardır ve netice de terk olunmuştur, nassda bildirilmemiştir. Neticenin iki mukaddimeden çıkarılması işte delil budur. Bunun misali şu hadis-i şeriftir: "Her sarhoşluk veren şarapdır, ve her şa­rap haramdır." Bu iki mukaddimeden her sarhoşluk verenin haram olma­sı, kıyas yoluyla değil, bu nassdan alınmış olur. Çünkü neticeler, daima mu­kaddimeye göre olur. Meselâ: Her canlı iradesiyle hareket eder, insan da canlıdır, öyleyse insan da iradesiyle hareket eder, neticesi mantık yoluy­la çıkar...

Zahiriye bu delili alırken, nassdaki öncüllere dayanıyor, burada netice zikredilmediğinden diğer fukaha, bunu kıyas yoluyla yapıyor demişlerdir. Evet burada illet müşterektir, bu doğrudur, onlar illetin bulunduğu nas-sı tatbik ediyoruz, diyorlar ve bunu kıyas saymıyorlar.

430- Nev'ilerin Misalle İzahı:

b. Delilin ikinci nev'i, nassdaki şartın genelini almaktır.

"Eğer vazgeçerse, geçmiş günahları af olunur" (el-Enfal, 8/28) Âyette ol­duğu gibi. Buna göre, gerek müşriklerden olsun, gerek diğerlerinden olsun günahtan vazgeçip tevbe eden af olunur, bu da nassdan alman bir hüküm­dür. Ayet müşrikler hakkında iken, bütün insanlara tatbik olunuyor. Bu lafzın delaletidir, kıyas değil.

c. Nassın delalet ettiği mana, o lafzın manasının reddettiği bir manaya havi olur. "Şüphesiz ki İbrahim çok niyaz eden ve çok halim selim bir in­sandı." (et-Tevbe, 9/114) Bu onun akıllı olduğuna da delalet eder. Keza: "Anaya, babaya öf deme, onları azarlama." (el-İsra, 17/26) âyeti de böyle­dir. Bundan dövmeninde haram olduğu çıkar. Dövmek anaya babaya iyi­lik emriyle bağdaşmaz. Bazı ulema, zahiriye açık kıyası alıyor, demişler. Çünkü bu çeşit delalet, açık kıyas sayılır.

d. Bir şey hakkında nassda haram veya helal diye bir hüküm bulunmaz. O nassla haram edilmemiş ki, işlemek günah olsun, veya nassla farz kılın­mamış ki,*yapmak farz olsun. Nassla böyle bir hüküm verilmediğinden o şey mubah olur. Doğrusu bu bir nevi istishabdır. Çünkü eşyada asıl olan mubah olmaktır. Bunu ileride istishabdan {hükmünün kaldırıldığını bilme­den bir şeye devam etmesi) söz ederken göreceğiz.

431- Diğer Üç Nev 'i Delalet:

Nasslarda bulunan delilin dört nevi bunlar. Diğer üç nevi var ki, onlar da mantık delillerinden alınmışa benzer. İbn Hazm, bunlara basamaklı hü­küm adım verir. Mesela Ebu Bekir, Ömer'den efdaldır, deriz. Ömer, Os­man'dan efdaldir. Netice de Ebu Bekir, Osman'dan da efdaldir, deriz. İki mukaddimeyi söyledikten sonra bu netice elbette çıkar.

Diğeri aksi hüküm adını verdiğidir. Mesela her sarhoşluk veren haram­dır, deriz. Bu hükmü ters çevirir, mahmulü fhaml olunan hali gösteren fi­il) mevzu yaparız, mevzu (asıl konu) mahmul olur. Bazı haramlar, sarhoş­luk verir, deriz. Bu da nassdan anlaşılır. Bunların yedincisi de şudur: Nassdaki kelimeden bizzat kasdettiği mananın gereği olan lazım bir mana da anlaşılır. Mesela: Ali yazıyor, deyince onun yazdığını anladığımız gibi onun sağ olduğunu, elini hareket ettirdiğini de anlarız. Bu da işaret yoluy­la anlaşılan bir manadır. Mantıkçılar buna tezammuni delalet [1][1]derler.

İbn Hazm bu nevi delaletleri böyle sıraladıktan sonra işte biz bunları kul­lanırız, bunlar nasslardan anlaşılır, onların dışında, kıyas değildir.[2][2]

Biz bunların nasslardan anlaşıldığında İbn Hazm'a katılırız, ancak ön­celikle delaletini kıyasdan sayanlar da vardır.

432- Bunlar Kıyasdan Ayrıdır:

Fakat, madem ki bu delaletler nassa dayanır, lafızların delaletidir, ne­den onları nasslardan ayrı bir bölümde zikretti ve onlara "delil" adını ver­di. Neden nasslarla beraber yazmadı.

Bunun cevabı şudur: İbn Hazm zahiridir, zahiri fıkhı manayı nassın za­hirinden alır, onu böyle dolaylı yolla yommlamaz, nasları zahirine göre çı­karılmış manalar değildir. İşte zahirilerin bu görüşü açısından bunlara baş­ka bir ad vermek gerekir, onlar da onlara "delil" dediler. Çünkü bunlar nas-sm zahirine göre değil, onların delaletinden alınmış manalardır. İlk bakış­ta göze çarpmaz, biraz düşündükten sonra lafzın zahirine göre anlaşılırlar.

Birisi: Kıyas da böyledir, o da bir nassa dayanır, derse, aralarında fark vardır. Kıyas nassa hamletmektedir, müşterek sebeb aranır, sebeb dolayı­sıyla asıldan teferruata hüküm geçirilir. Kıyas kelimenin manasından al­mak değildir, İbn Hazm'm delil dedikleri ise, nassdan dolaylı çıkarılan de­lalettir.

433- İcmaa Dayalı Dört Delil:

Bunlar, nasslardan alman delildir. Bir de icmadan alman delil var ki, İbn Hazm'a göre, onlar dörttür. Onlar da: Ekal, mâkîl, istishâb, herhangi bir kavli terk, müslümanlarm hükmü bir olur.

Bunlardan üçüne kısaca işaret edelim, istihâbı ise ayrıca ele alalım.

434- Hususa Hitap, Umumî Sayılır, Hüküm Birdir:

Bunların dördüncüsü ile başlayalım: Müslümanlarm hükmü birdir; hu şu demektir. Müslümanların bir kısmına hitap, bütün müslümanlara hi­taptır, çünkü hepsi denktir, ancak nassda hususi bir taraf varsa o başka. Hz. Peygamber zamanından başlayarak müslümanlarm bu hususta ıc-maı vardır, Bir kişi hakkındaki hadis umuma şâmildir. İbn Hazm'm bu ko­nudaki görüşünü, umum ve hususdan bahsederken nakil ettik. Hz. Peygam­ber, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa gönderilmiştir. Nass hususi ise de, hüküm umumidir. Hz. Peygamber'in risaleti umumidir, bütün müs~ lümaniar hükümlerde eşittir. Biri şöyle derse: Neden bu hüküm, icmam ken­disinden çıkmıyor da ondan alınmış sayılıyor? Ona şöyle cevap verilir: Burada hükmün kendisi icma mevzuu değil, bu hüküm ve anlayış ihtilafi olaylar (burada süt emme meselesi örnek veriliyor). İşte müslümanlarm hep­si hükümde eşittir, delili böyle.

435- İhtilaflı Kavilleri Terk:

Üçüncüsü: Müslümanların bir kavli terk etmeleri; delili ise şudur. Bu hususta türlü kaviller olur, bu konuda bir kavli terketmekte Müslümanlar icma eder, bu onun bâtıl olduğuna delildir. Bu, onu terk etmekte bir icmâ sayılır. Ashab, dedenin mirasında ihtilaf ettiler, baştan miras verdiler, son­ra da terkettiler. Bir kısmı onu baba yerine koydu, onun aldığını alır de­di, bir kısmı baba gibi saymadı...

436- Ekall Mâkîl Delili (En Az île Fazla Olanın Durumu):

Ebu Muhammed İbn Hazm'm icmaya dayalı bir delili de Ekall Mâkîl de­diği delildir. İhkâm kitabında buna ayrı bir bölüm ayırmıştır. Orada bu ko­nunun başkasının kavli olduğunu söyler. Ve şöyle der:

"Bir taife bunu icmadan saydılar. Cenab-ı Hakk icmaya ve nassa uyma­yı bize farz kıldı. İnsanlar bir şeyde ihtilaf eder de bir taife az bir miktarı farz görür, diğerleri daha çok miktarı farz görürse, o az da ittifak Var de­mektir. Zekat, nafaka miktarları böyledir. Böylece o azda icma var demek­tir, icmayı almaya borçluyuz, ziyadede ihtilal vardır, onu iddia edene de­lil gerekir."

İbn Hazm bu sözleri bir kısım ulemaya nisbet ediyor ve onu kabul ede­rek delil arasına sayıyor...

İbn Hazm bunları delil olarak alıyor ve nassîara dayanıyor. Şunu da be­lirtelim ki, İbn Hazm, nassm delalet ettiği amelin en azını yapmakla emir yerini bulur, diyor. Bir kimse sadaka vermekle emir olunsa, her neyi sada­ka olarak verse, emri tutmuş olur...

437- Dedenin Mirası:

İbn Hazm, bu nevi de icmayı itimad kabilinden sayar. Çünkü bunu di­yen, nassa göre söylemiyor. Mesele de icmada yok ama, onun şartına ben­zer. Mesela bir miktar da ihtilaf varsa da, az miktarda icma var demektir. Çünkü çokta az dahildir. Mesela Ashabı Kiram, dedenin mirasında üç kavli olmak üzere ihtilaf ettiler, hepsinin sözünde en az miktar olan 1/6 var, demek bunda birleşiyorlar. Bundan az vermek caiz olamaz. Buna muhalif olan her kavil, icmaya muhalif sayılır.

Artık en kuvvetli delil olan istishabdan bahsedelim, İbn Hazm onu da icmaya itimad edenlerden saymış.

[1][1] Bir sözün verildiği tümün bir parçasına delalet etmesi

[2][2] İbn Hazm, el-îkkâm, c. V, s. 106