Tavku'l-Hamame

TAVKU'L-HAMAME (Güvercin Gerdanlığı)

203- Eser Ne Zaman Yazıldı?.

İbn Hazm'ın aşk ve sevgiyi konu olarak işlediği, insan davranışlarını ele aldığı ikinci eseri budur. Bunu bir dostunun isteği üzerine Şatıba'da yazdı. Çünkü bunu Almariya'daki dostunun ona Şatıba'ya gönderdiği mektup üzerine yazdığım söyler. Eserin yazıldığı yer belli, fakat ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmiyorsa da 417 H. yılından sonra yazıldığı muhakkak. Çünkü eserde bu yıl vukubulan olaylardan bahis var. Hayran âmiri ile Muvaffak Ebu Hasan Mücâhid arasında 417 yılı Rabiulahir ayındaki çarpışma anlatılıyor. Şöyle ki: Almariya'da evi olan bir dostun ihiyaçları dolayısıyla Şatıba'ye geldi. Burada bulunduğu müddetçe benim evimde kaldı. Almariya'da işleri karışıktı, ondan dolayı çok kederli idi, bu­raya geleli hiç iyi günü olmadı.

Cezayir hakimi Muvaffak ebu Hasan Mü-cahid'in orduları Almaria hakimi Hayran'ın askerleri çatışma halinde bu savaş sebebi ile yollar kapandı, ulaşım kesildi. Denizde donanma bak-liyor, dostum dönmeye yol bulamayınca üzüntüsü çok arttı. Teessüründen eridi.[1][1] Bu satırlar bu eserin bu sene yazıldığını gösteriyor ki o zaman ya­şı otuzüçü aşkındı.

204- Eserdeki Satırlar Kırk Yaşlarında Yazdığını Gösterir:

Anlaşıldığına göre, onu gençlik sonlarında, olgunluk çağına geldiği zaman yazmış. Eser, yazarının hayat dolu, fakat gençlik ateşinin geçtiği bir yaşta olduğunu gösteriyor. Eseri yazdığı zaman, ilmi şöhret kazanmış, fıkıh hadiste yeri olan bir kişidir. Bunu şunlardan anlıyoruz:

a.Kitabın başında, onun görüşlerine ve tutumuna muhalif olan kişiler onun hakkında kötü konuşmuşlar bununla beraber o, onlara yine de vefalı davranmış: "Ben vefah olmakla iftihar ederim. Buna dair uzun bir kaside yazdım.Bunu yazmama sebep şudur: Muhaliflerimden bir grup bana dil uzattılar yüzüme karşı kötü konuştular, bana delillerimle batılı kuvvet­limi söylediler, beni itham ettiler. Hakkı ve hak taraftarlarını müdafaa eden sözlerime cevapdan aciz kalınca, hasetlerinden böyl tilar."

b. Aşk ve sevenlere dair böyle bir eser yazmaktan dostundan özür dil" yor, çünkü bu bir nevi gönül eğlencesidir, diyor: Arzunu yerine getiriyorum sen istemeseydin bu işi yüklenmezdim... Bize düşen bu kısa ömrümüzde va' racağımız yerde huzur umarak, yarın için iyi hazırlanmaya sarfetmeliyiz Her ne kadar Ebu Derda şöyle demişsede: Günülerinizi biraz batılla dinlen­dirin, hakka yardımcı olsun. Selef-i Salih'in de bir sözü vardır: Gençliğini iyi geçirmeyen, korunmayı da iyi yapamaz, yani eserde şöyle denir: "Gönül­lerinizi dinlendirin, çünkü demirin paslandığı gibi onlar da paslanır"[2][2]

Bunu gençliğinden sonra yazdığını, eserin sonundaki gurbet hayatından bahsetmesi de gösterir: "Geçmişi hatırlamak, geçmişi düşünmek, benim ha­tıramı sarstı, şaşırttı. Bildiğin gibi uğradığımız ahval dolayısıyla benim zih­nim karışık, kalbim muzdariptir. Memleketten ayrılık, ahvalin bozulması, günlerin alt üst olması, servetin tükenmesi, eski yeni malların elden çık­ması, babalardan atalardan kalma kazancın kesilmesi, yadellere sürünmek, mal ve mevki kaybetmek. Aileyi ve çocukları koruma kaygusu, aile ocağı­na dönememek tasası, zamanla boğuşmak, kaderin nereye sürükleyeceğini gözlemek, bütün bunların içinde; çaresiz bir hayat... Halimizi ancak Allah'a arzediyoruz.[3][3] Bize fazl ve kereminden hayırlısını versin, O her şeye kadirdir, gidenden daha çoğunu verir."

Bu sözler eserin ehlinden ve vatanından ayrılıp gurbetteyken yazıl­dığını göstermeye şüphesiz ki, gençliğinden sonradır ve her halde kırk yaşlarına doğrudur.

205- Eserin Kaynakları:

Biz, burada eserdeki gazelleri ve aşka dair şeyleri tahlil edecek değiliz-Zira bunlar, bu gibi şeyleri araştıranların işidir. Biz, burada eserin kayna­ğının, onun malumatı ve metodu ne olduğuna işaretle yetineceğiz. Nasıl bundan önce Müdavatü'n-Nüfus eserinde de öyle yaptık. İbn Hazm, bu ese rinde de istikra ve araştırmaya istinad ettiği gibi, bildiği kadar Yunan sefesine de yer verdiği anlaşılıyor.

206- Sevgiyi Anlatması:

İbn Hazm,aşkı ve sevgilileri anlatırken felsefenin etkisi görülmektedir,İnsanlar aşkın mahiyetinde ihtilaf halindedirler, uzun boylu tartışırlar. "bana göre;o iki gönlün birleşmesidir... Biliyoruz ki, mahlukatta birleşme dlasmanın sırrı birleşme ve ayrılmadır. Şekil daima benzerine uyar. Misli misliyle sükunet bulur. Bu hisle görülen bir şeydir. Zıdlar da birbirlerinden nefret eder. Bu bizim aramızda böyledir. Saf bir âlimde olan ne-f de böyledir. O, yücelmek isteyen bir cevherdir. Onun aslı, meyli ittifa­kı şevki, şehvet ve nefreti kabule hazırdır. Bu, insanın fıtratında malum bir şeydir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "O sizi bir nefisten yarattı. Ve hu­zur bulsun diye ondan eşini de yarattı" (en-Nisa, 4/7). Huzur bulmanın se­bebi kadının ondan yaratılmasıdır. Eğer sevginin sebebi cesed güzelliği, su­ret olsaydı, o zaman sureti güzel olmayanlar, kusurlular beğenilmez di. Bir çokları var ki öylelerini tercih eder, gönlünü ona kaptırır. Eğer mesele sa­dece huy uygunluğu olsaydı, o takdirde, uygun olmayanı sevemezdi. Anlı­yoruz ki aşk ve sevgi gönülde olan şeydir, o bambaşka bir şeydir. Bir çok sebeblerle olabilir, o sebebin ortadan kalkmasıyla yok olur. Seni bir şeyden ötürü seven, o şeyin bitmesiyle, bırakıp gider."[4][4] Görüldüğü üzere, o fel­sefeyle İslâm nasslarım yanyana yürütüyor, önce felsefeyle tarifini yapı­yor, sonra da Kur'an-ı Kerim'den nasslarla onu süslüyor.

207- Sevgi Ruhlar Arasındadır, Ve Bir Gönül İşidir:

O, sevginin temelinin bedende değil, yücelerden gelen ruhların uyuşma­sı olduğunu söyledikten sonra, bazı itirazlar ve cevaplarla bunun tahlili­ni de şöyle yapıyor: Böylece sevginin ruhani bir beğeniş, kalbi bir uyuşma olduğu anlaşılıyor. Biri çıkıp da: Eğer böyle olsaydı, yani sevgi cisimlere iş­lemezden önce nefislerin birbirine benzemesi ile ulvi bir tarzda ülfet olsay-ı, o zaman sevgi aralarında müsavi olurdu. Çünkü iki cüzü müşterek ve atları da bir. Buna cevap şudur: Evet, bu doğru bir itirazdır. Fakat, biri sevip de diğerinin sevmemesi, bunun bir çok sebeplerle de çeşitli yönleri bu-nur... Sevgi mıknatıs gibidir. Mıknatıs demiri nasıl çekerse sevgi de öy-

Ki enın "Öyle olduğunu şu da gösterir: Birbirini seven iki kimsenin, la annin ^birine uygun olduğunu görürsün. Tabiatları barışıktır. Huy-se , ymuştur- Birbirlerine benzerlik arttıkça sevgi kuvvetlenir, dikkat edersen bunu açıkça görürsüna. Hz. Peygamber'in şu hadisi de bunu teyid eder: rus ' araya toplanmış neferlerdir, birbiri ile tanışanlar uyuşur, taşımayanlar tepişir." Sarihlerden biri şöyle demiştir: "Müminlerin ruhla-ıru tanır. Hipokrat'a, bir kimsenin vücut kusurlarını anlattılar ve onu sevdiğini söylediler.[5][5]

208- Tecrübe ve Gözleme Dayanan Bilgiler:

Onun bu eserinde, dayandığı birinci kaynak böyle olup bu eskilerden ge­len bir felsefedir. İkinci kaynak tümevarım ve araştırmalar olup, bu da eser­de açıkça görülür. Verdiği her hüküm ve karara, görüp tecrübe ettiği olay­lardan veyahut duyduğu doğru haberlerden şahit göstermektedir. Böyle­ce tecrübe ve gözlemleri bu eserin ana direğini teşkil eder. Başlangıçta şöy­le der: "Bu kitabımda gördüklerim ve güvenilir kimselerden duyduklarım sınırında durmaya kararlıyım. Arapların haberlerini, geçmişlerin hikaye­lerini bir yana bırak. Benim yolum onlardan ayrıdır. Onların haberleri bol. Fakat ben, başkasından alman emanet ata binmedim, başkasından iğre­ti alman zinet takmam."[6][6]

Eserinin sonunda da şöyle demektedir: "Bu eserimde, başka türlü olma­sına imkan bulunmayan malum hakikatlere dayandım. Bu kabilden birçok şeyler zikrettim, bunlar yeter sanırım."

2

10- Sevginin Dereceleri ve Nev'ileri:

Şimdi de kitaptakilere örnek olmak üzere üç bahis aktaralım:

a. Sevginin dereceleri ve nev'ileri

b. Sevgi ile şehvet arasındaki fark

c. İffet ve namusun tarifi

Sevginin dereceleri ve nev'ileri hakkında şöyle demektedir: "Biliyoruz ki sevgi, türlü türlüdür. En efdalı Allah için birbirini sevmektir. Buna Hub-billah denir. Bir işde gayret göstermek, din ve mezhebte birlik, ilim fazi­letinden dolayı sevmek böyledir. Sonra akrabalık sevgisi, ülfet ve dostluk, müşterek dile gelir. Arkadaşlık ve marifet, yardım ve hayır işlerinde bir­leşmek, sevgili bir yeri arzu etmek, sır tutmasını sevmek, bir zevke ve mak­sada erişmek, aşk sevgisi bütün bunlar sebepler kalkınca ortadan yok olur. Sebepler artınca sevgi de artar; azalınca azalır. Yakın olunca kuvvet­lenir, uzak olunca gevşer. Ancak gerçek aşk sevgisi böyle değildi. O, ancak Ölümle söner. Sen yaşlanmış, ömrünün sonuna gelmiş bir kimseye, bunu hatırlattığın zaman, bu hoşuna gider, eski günlerini anar, sevinir, onun öz­lemini çeker, hasretle duygulanır"[7][7]

Gördüğün gibi o, sevginin devamını ve kesilmesini daha önce kararlaştı­rıp bildirdiği üzere aşkın esası, ruhların birbirini tanıyıp ülfet etmelerine ağlamaktadır. Biz, onun bu görüşünü red veya kabul yollu ele alacak de-guız. Bizim maksadımız; bu konuda onun neler düşündüğünü arzetmektir, yoksa onu tartacak değiliz. Bunun da bir yeri var, bu mevzuun da uzman­ları var, biz onlardan değiliz.

211- Sevgi ve Şehvet Arasındaki Fark:

Şimdi onun görüşlerine örnek olarak seçtiğimiz ikinci kısma gelelim; tecrube ve mahiyet bakımından bunlar farklıdır. Şöyle ki: "Yüce alemden gelen ruh bu dünyada bir takım perdelerle kaplanır Bir takım â'raz onu

Onu arzın, toprağın tabiatları kuşatır. Onun birçok sıfatlarının, vasıflarını örter. Safiyetini bozar. Hakikate vasıl olmak, nefsini terbiye edin ruhu hazırlamaya bağlıdır. Nefsi; uygun bilgi ile donatıp korumak gerekir Sevgiye layık olacak hale gelmek, muhabbete ehil olmak lazımdır... O za man, ancak sevgiye kavuşur. Sevgi ruhi bir meseledir. Bazı beden güzel­liğine kapılıp da ilk görüşte beğenip birine meftun olmak, buna nef&ani ta­biat duyguları da karışırsa, bu; kişiyi şehvetin esiri yapar. Bu, nezih aşk olmaktan çıkar. Bu aşk konusunda çok yanılmalar olmuştur.

İbn Hazm'ın sevgi ve aşkı dile getiren Tavku'l-Hamame kitabından anlıyoruz ki, o, sevgi ile istek ve arzuyu birbirinden ayırmaktadır, sevgi nefis yeryüzüne inmeden önce var olan ruhani bir bağdır. Arzu ve şehvet ise; yeryüzünde olan cesedin bir alakasıdir. Sevgi zahiri bir beğenme ve ül­fet ile de başlayabilir, sonra ruhani olan yüce bir bağ ortaya çıkar.

212- İffet ve Namus Tarifi;

İbn Hazm'ın bu değerli risalesinde, en ince bir tarzda beyan ettiği ko­nu, iffet ve namusu tarif etmesidir. Bu beliğ tarifi okuyucuya nakledelim. O şöyle diyor:

"Baktım ki insanlar, bu kelimenin yani salih kimse - iyi kişi olmasının manasında - çok büyük hataya düşüyorlar. Bunun gerçek manasının yoru­mu şöyledir: Kadınlardan saliha olan odur ki; kendine hakim olur, nefsi­ni kötülükten tutar. Fırsat varken bile kötülükten uzak kalır. Saliha olma­yan fasık kadın ise; kendine hakim olmaz, nefsini kötülükten korumaz, kö­tülüğe götüren sebeplere engel çıkıp ona mani olunsa bile, o zaman da hi­leli yollardan kötülüğe ulaşmak ister, düzen kurar. Erkeklerden salih olan kişi, iyi kimse de o dur ki, nefsine hakim olup fısk ve fücur ehli ara­sına karışmaz. Nefsin kötü isteklerini uyandıran şeylere bakmaz, bedi'i şe­kilde yapılmış suretlere gözünü dikip bakmaz.[8][8]

Fasık kimse ise; olgun ol­mayan kişilerle düşüp kalkar. Bedi şekildeki yüzlere göz diker. Eza veri­ci şeylere kalkışır. Tenha yerlerde tehlikeli oyunları sever! Kadın ve erkek­lerden salih olanlar, küle gömülü ateş gibidirler. Etraflarındakini yakmaz­lar, ancak kurcalayınca başka! Fasık olanlar ise, alev alev yanan ateş gi­bidirler. Herşeyi yakarlar, başıboş kalan kadınla saldırgan erkek her iki­si de mahv ve helak olmuşlardır. Bu yüzden ecnebi bir kadının tahrik edi­ci nağmelerini dinleyip, onunla zevk almak, müslümana haram kılınmış tır. İlk bakışlara günah yoksa da ikinci bakış senin aleyhinedir. Hz. rey gamber şöyle buyurmuştur: Bir kimse, oruçlu halinde bir kadını; ten içi deki kemiklerini görürcesine gözü önüne getirse, orucu bozulur."[9][9]

213- İffet ve Namusu Korumak:

Gördüğün gibi o, saliha kadını, kötülük yollarını kaparsan, sebeplerden klastırırsan, nefsinin arzusuna uyup kötülük yapmaz diye tarif ediyor. Salih adamı ,iyi kişiyi de: İnsanı kötü arzulara esir edecek sebeplerden yüz en kimse, diye tarif ediyor. Buna göre: Hak yolundan sapan kimse, kendinden sorumlu olur. Çünkü kötülükten koruyan sebepleri tanımamıştır:Kendini kötü arzulara teslim etmiştir. Saliha olan bir kadın da doğru yol-A n saparsa, kendisi sorumludur. Çünkü kötü arzulara götüren şeylerden kınmamıştır. Kadının bazı zaafları vardır, onun iffeti kendini erkekler­den korumakla olur. Hz. Fatıma'nın şöyle dediği rivayet olunur: "Kadının iffeti, bir erkeğe bakmaması ve bir erkeğin onu görmemesidir." İbn Hazm, erkeklere karşı kadınların zaafını şöyle anlatır:

"Sana şunu açıkça söyleyeyim ki, ben hiçbir kadın görmemi simdir ki, kendini gören bir erkek bulunduğunu veya onun hareketini duyduğunu his­setsin de kendisinin orada varlığını duyuracak bir harekette bulunmasın, veyahutta gereksiz yere bir söz söyleyip de dikkat çekmek istemesin... Erkekler de böyledir. Kadın hissettiler mi, süslü, şık görünmek isterler, yü­rüyüşlerini bile değiştirirler, çalım satarlar, kadının gözüne girmeye çalı­şırlar... Bu her yerde güneş gibi aşikar bir şeydir."[10][10]

214- Eserin içindekiler:

İbn Hazm'ın, manası güzel hikayeleri, güzel haberleri, güzel şeylerle do­lu kitabından bazı Örnekler sunduk. O, bunları kolay sözler, doğru ibare­ler, muntazam bir tertib halinde ifade etmiştir. Bu örnekler, bu değerli ese­rin içindekiler hakkında açık bir fikir vermeye yeter. Eser de, aşıkların ru­hi hallerini, gönül alemlerinin güzel tahlilleri var. Yine eserde çok iyi ah­lakı bölümler var, vefa, doğruluk, keşf-i esrar hakkındaki sözleri, bunlar­dandır. Bunların hepsinin üstünde eser, tecrübeli bir hakim edibin kale­minden ç!kma ibret alınacak şeylerle ve Öğütlerle doludur.

[1][1] İbnHazm, Tauku'İHamame, s. 86, Kahire baskısı

[2][2] Aynı kaynak, s. 2

[3][3] Aynı kaynak, s. 154

[4][4] Aynı kaynak, s. 6

[5][5] Aynı kaynak, s. 4

[6][6] Aynı kaynak, s. 3

[7][7] Aynı kaynak, s. 8

[8][8] Bu sözler, Muzir Neşriyat aleyhtarlarına hak veriyor

[9][9] İbn Hazm, Tauku'l-Hamame, s. 124

[10][10] Aynı kaynak, s. 125

Bu eserde, onun metodu bu, ve kaynakları da bunlar. Eser çok dikkat­le yazılmış ve gayet güzel tertiplenmiştir. Bence bu onun en güzel tertip­lenmiş ve sıraya konmuş eseridir. Ayrıca eserin üslubu gayet akıcıdır, üu konuda, bundan daha güzel üslupla ve daha kıvrak ve ince ifade ile yazı -mış başka bir eser bulunduğunu hiç sanmam. O, üslubun akıcılığı ile gon le doluyor, kelimelerin birbiri ile uyuşarak sıralanması ile de muntaza dizilmiş bir inci dizisini andırıyor. Hepsinden ince bir ruh tahlili ve mu mel bir araştırma var. Üstelik hepsini dini bir ruhla da söylüyor; bütün tapda bu güzel hava var. Bu yazarın gönül maceralarını incelikleri ı mekle beraber, bu konuda iffet ve nezahatını da bize gösteriyor. O, se nin kaynaklarını görüntüsünü, hal ve devrelerini, şekillerini tanıyo cak helal olandan başkasına el uzatmış, pis ve kibirli işlere asla bulaş mıştır. Aşk ve sevgiye dair yazmakla beraber, asla iffet ve nezahet perdesini yırtmamış vakar ve şerefe yakışmayan bir şey yapmamıştır.İnce duygulu bir arkadaşlıktan öte geçmemiş kendisini günah şaibesi ile asla lekelememiştir.Bu konuda şunları söyler:

Her şeyi bilen Allah biliyor ya benim alnım temiz yüzüm ak paktır.üzerimde tek bir leke yoktur.Allah’a en büyük yemini ederim ki ben harama asla uçkur çözmüş değilim.Harama katiyen el sürmedim.Rabbim,bana zina suçunu sormayacak ;ergenlik çağımdan bugüne kadar böyle bir suçum olmamıştır.”

209- O Sevgiye Dair Yazdığı Halde, Son Derece Nezih Yaşamıştır: