Nassların Nedenini Bulmak
460- Nasslardan Umumi Kaideler Alınmıştır:
Zahiri fukahası ile cumhur fukaha arasında ikinci bir ayrılık noktası da nasslarm ta'lili meselesidir. Cumhur fukahaya göre, nasslar ta'lil olunur, yani hikmet ve sebebi aranır. Hükümlerin bir maksad ve gayesi vardır. Din ve dünyaya dair hükümler bir maksada göredir. İnsanlar onların gösterdiği bu doğru yolda fazilet üzere giderler. Bu nasslarm genelinden umumî kaideler çıkarılır, diğer cüzi meseleler dinin ruhuna uygun bir şekilde onlara bağlanır. Bu kaidelere göre yeni olaylar hakkında hüküm verilir. Birçok nasslar bu kaideleri anlatır, bazıları da işaret eder. Dinde güçlük 3rok-tur kaidesi "Allah size dinde güçlük kılmadı" (el-Hac, 22/78) âyetinden alınmıştır. Zaruret kaidesine "Mecbur olunca aşırı gitmemek şartıyla günah yoktur" (el-Bakara, 2/173), "Zor altında kalınca..." (en-Nahl, 16/106) âyeti işaret eder. Zerâyi kaidesine "Allah'dan başkasına yalvaranlara sövmeyin..." (el-En'am, 6/108) âyetini işaret eder. Cenabı Hak putlara sövmeyi yasaklıyor, bu, alemlerin Rabbine onlara tapanların sövmesini önlemek içindir.
Bu kaidelerle din kavillerin her haline ve olaylara kolayca uyar. Çünkü nasslar mahduddur, fakat olaylar bitip tükenmez. Nasslarm hikmetini bilelim ki onlara göre kıyas yapalım. Nasslarm delalet ve işaretlerinden alarak bir takım umumî kaideler çıkarılmalı ki, nass bulunmayan hususlarda onların ışığı altında dini hükümler bulmak mümkün olsun. Cumhur fukahanın görüşü budur.
461- Zahiriyenin Görüşü:
Zahiriyeye göre, naslarm manaları akla uygundur, onlar insanların maslahatmadır, fakat her nass kendi mevzuunda kalır, fakat onlar da dm ve dünyaya ait maslahatlar varsa da, onda saklıdır, başkasına geçmez, bunda sebeb ve illet aranmaz. İbn Hazm bunu şöyle anlatır: "Biz demiyoruz ki, dini hükümlerin hepsinin bir sebebi olur. Bize göre, ancak nassda Delirtilen sebeb vardır. Diğerlerinde Allah, dilediğini yapar, biz, bir şey he-aldır, haramdır diyemeyiz, böyle yaparsak ziyade ve noksan yaparız. Ancak Rabbimizin ve Peygamberimizin dediğini deriz. İşte halis din budur. Bu-na muhalefet kimseye helal olmaz. Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: "O, yapağından sorulmaz, onlar ise sorumludurlar." (el-Enbiya, 21/23) Rabbizim "e onun arasında elbette böyle fark vardır. Allah'ın fiillerine bu niçin? diye sorulmaz, neden oldu, denilmez. Öyleyse bütün sebebler batıl olur, illetler ortadan kalkar, ancak nasslarda belirtilenler bunun dışındadır...[1][1]
462- Nassların Hikmetini Aramanın Faydaları:
İbn Hazm, nassların illetini aramayacağını böyle beyan ediyor. O, "Allah yaptığından sorulmaz," âyetine dayanıyor. Nassların illetinden bahis olunmaz diyor, fakat bu söz tartışılır. Evet Allah fiillerinden sorumlu olamaz, O'na kimse bir şey soramaz. Allah varlığın hakimidir. Fakat bu nassların illetini aramaya mani midir? Allah'ın fillerinin illetim aramak onun maksat ve hikmetini aramak demektir. Mesela şarabın haram olmasının sebebleri var. Küçüklerin mallarına vasi ve veli tayin etmenin sebebi var. Fukaha ribanm haram olmasının illetini araştırmışlardır. Böylece nassların maksad ve hikmetleri anlaşılır. İlleti aramak, bu hükümden maksad nedir, hikmeti nedir, onu bilmektir. Dinin ruhunu anlamaktır. İbn Hazm'm dediği Allah'ın emir ve nehiylerini sormak demek değil.
463- İki Tarafın Görüşleri;
Böylece cumhurun ve İbn Hazm'ın görüşlerini izah etmiş oluyoruz. Daha doğrusu cumhur ulema, dünya işlerini düzene koymak için olayları rey yoluyla hallederek, nass olmayan yerlerde hüküm vermeği gerekli görmüşler ve nassları sebeb göstermişlerdir. Zahiriye ise, buna gerek görmemiş, sadece nassları tatbik etmişler, bunu başka bir şeye rey yoluyla geçirmemi ş ler dir. Bize bu iki tarafın görüşlerini açıklamak düşer. Böylece İslâm hukuku daha anlaşılmış olur.
464- Cumhurun Yolu Doğrudur:
Cumhur ulema, nass olmayan yerde reyle hüküm vermek için bir takım umumi kaideler vaz ederler. İstihsan, mesalih-i mürsele ve kıyas gibi. Onlar diyorlar ki: Din, insanların maslahatlarını korumak için gelmiştir. Dinin ruhunu teşkil eden maksad ve gayeler vardır, mal, can emniyeti, dini, aklı ve namusu korumak gibi, bunlara beş maksad denir. Dinin diğer hükümleri, emir ve yasakları hep bu beş maksad ve gaye etrafında döner dolaşır. Nassları incelemek bu gayeye götürür, bunu göremeyenler, dini anlamayanlardır. Dikkatle araştıran kimse nasslardaki hükümlerin bu beş maksadı sağlamak için olduğunu görür.
Madem ki dîn bu gayelere yönelmiştir, nassların esas gayesini anlamak gerekir. Cenab-ı Hak Kur'andaki bir çok âyetlerde bu hükümlere işaret eder.
Hz. Peygamber'in hadisleri de böyledir.
465- İlleti Beyan Eden Naslar:
a. Hükümlerin illetini beyan eden nass, bütün dinlerde olan kısas âyetidir. Adamın iki oğlundan biri kardeşini öldürmüştür. Bundan dolayı yani insan öldürmeği önlemek için haksız yere öldüren kaatil de kısas yoluyla öldürülür. Kur'an-ı Kerim: "Kısasda sizin için bir hayat var" (el-Baka-ra, 2/179) buyurur.
b. Hz. Peygamber, evlatlığı Zeyd, Zeyneb'i boşadıktan sonra onunla evlenmiştir. Bu da insanlara kolaylık göstermek içindir. Evlatlığının karısını almıyorlardı, demek hükümlerin bir hikmeti var.
c. Kur'an-ı Kerim, ganimet malından Beytülmal'a, Peygamber'e yakınlarına, yoksullara, yolda kalmış gariplere hisse veriyor ve bunun sebebi de servet sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın, fakirler de ondan pay alsm diyedir.
d. Kur'an-ı Kerim, yahudilerin yaptıkları zulümlerden dolayı bazı temiz ve güzel şeyleri onlara haram kıldığını bildiriyor. Demek İsrailoğullarma ceza olarak, bazı temiz şeyler haram kılınmıştır, bunun sebebi de haksızlıklarıdır.
466- Hadisler de İlleti Beyan Eder:
Kur'an-ı Kerim'in bu âyetleri, nassların sebeb gösterileceğini, her birinin bir hikmeti bulunduğunu göstermektedir. Böylece bunu müslümanla-ra öğretiyor. Nassların sebeb göstermesi nasla sabit oluyor.
Hadis-i şeriflerden bunun misali, kurban etlerini saklama yasağıdır. Baştan yasaklandı, sonra izin verildi, çünkü o sene, Medine'ye çok fakir gelmişti. Onları doyursun diye Hz. Peygamber yasakladı, sonra etleri biriktirmeye izin verdi. Çünkü hüküm illete göredir. Yine bu nevi hadislerden biri de şudur: Hz. Peygamber buyuruyor: "Evlere girerken izin istemek, gözün yasak bir şey görmemesi içindir." Demek ki yasağın illeti yabancı eve giren kimsenin, görmesi yasak olan ayıp bir şey görmesin diyedir.
Bu, iki hadis ve diğerleri bize öğretiyor ki, nasslar ta'lil olunur. Her iki hükmün bir illeti vardır. Bunları bilmekle sarinin ne gibi maksad ve gayeler murad ettiği anlaşılır, nasslar daha geniş surette uygulanır, nassdan illeti çıkaranlar işte buna uyuyorlar demektir.
467- Nasslar İki Nevidir:
Cumhur ulemanın görüşü işte budur. Şu da var ki, onlar nassları iki kısma ayırır: Bir kısım nasslar taabbüdidir, sebebleri aranmaz, namaz, oruç, gibi ibadetlerin miktarı, keffaret orucunun üç veya 60 gün olması, Hz. Peygamber'e özel olan nasslar bunlardandır. İkinci kısım naslar var ki, bunlar sebeb gösterilir, hükmün illeti aranır. O illete göre hüküm başka meseleye tatbik olunur. İşte reyi reddedenlerle reyi kabul edip kıyas yapan cumhur ulema arasında ihtilaf bunlardadır. Bu fıkıhda zaruri bir şeydir, fakat reyi reddedenler, bunu kabul etmeyerek kıyas gibi faydalı bir şey almadılar, istihsan, mesalih, zerayi ve örf gibi umumi kaideleri reddettiler.
468- Bir Sebeb, Başkasına Geçirilemez:
İbn Hazm, rey ulemasının getirdiği delillerin hepsini rivayete ve bunlar nassların sebepleridir, illet değildir. Biz nassları ve onların hükümlerini olduğu gibi alırız, o hükümleri başkasına geçiremeyiz, onları başkasına uygulamak, Allah'ın izin vermediği bir sebeb icad etmektir, der.
Böylece zahiriye nassları ta'lile gerek görmez, bunlar sebebtir, hükümleri başkasına geçmez diyorlar. Çünkü sebeb yalnız o nassm sebebidir. Allah Teala, bir şeyi bir hüküm için sebeb yaparsa, o yalnız ona sebeb olur, başkasına geçmez.[2][2]
469- içki Ve Kumarın İlleti:
îbn Hazm, işte böylece, cumhurun nassların talil hususundaki delillerini reddediyor, cumhurun delil getirdiği âyetleri birer birer.reddediyor, sonra da içki ve kuman haram kılan âyetteki "Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı zikirden ve namazdan alıkoymak... ister" (el-Maide, 5/91) beyanını ele alarak cumhur ulemaya cevap veriyor, onun diğer cevaplarına örnek olsun diye bunu alalım:
"Bu, onların lehine değil, aleyhine delildir. Çünkü mal kazanmak, mevki peşinde koşmak Allah'ı zikirden daha çok alıkor, araya düşmanlık ve kini daha çok sokar. Böyle iken onlar yasak değil, demek bunlar yasak illeti değil. (İbn Hazm içki ve kumarın kavga ve kine illeti olmadığını bazı sarhoşun merhametli olduğunu, ağladığını, pişman olduğunu bile söyleyerek bunu illet olmaktan çıkarıyor, içki İslâm'dan 16 yıl helal kaldı, öyle olsaydı baştan haram edilirdi, kumar da öyle, bunlar illet olamaz diyor.[3][3]
470- îbn Hazm'ın Yanlış Tutumu:
Cumhur ulamanın delil olarak getirdikleri âyetleri, İbn Hazm bu yolda reddetmeye kalkıyor. Onun bu red yolu doğru değil mi? Yoksa mezheb taassubu ile mi böyle? Hiç güzel olmayan bir ifade yolu mu tuttu? Bunu incelemek bizim hakkımızdır. Onun redlerini birer birer alalım. Cumhurun iddası şöyle: Her hükmün bir illeti vardır, içki ve kumarın haram olmasının illeti de bunlar düşmanlık ve kin doğurur, onun için haramdır.
İbn Hazm diyor ki, düşmanlık ve kin vermesi, haram olmağa illet olmaz. Çünki ticaret, mevkii bunlar da düşmanlık doğurur, fakat bunlar haram değil. Burada biraz duralım : Ticaret ve çok mal düşmanlık doğurmaz. Nice tüccar var ki, birbiri ile dosttur, yardımlaşırlar. Evet bazen rekabet olur, fakat bu düşmanlık değildir. Ticaret memleketin ma'murluğu için lazımdır, nasıl olurda yasaklanır.
471-Kumar Hakkındaki Sözü de Yanlıştır:
îbn Hazm, kumarın, haram edilmezden önce düşmanlık vermediğini id-da ediyor. Onun gibisinden bu idda çok gariptir. Kur'an düşmanlık ve kin doğurur diyor, o doğurmazdı diyor. Bugün kumarın haneleri söndürdüğünü görüyoruz. Cinayetler yapılıyor. İbn Hazm'ın bu konudaki sözleri, ona yakışan şeyler değil, mezheb taassubu şevkiyle buna sürüklenmiştir. Ne yazık ki taassup insanı kör, sağır yapar...
472- İçkinin Azı da Haramdır:
Üçüncü olarak; "içkinin azı sarhoş yapmaz, düşmanlık da doğurmaz, bazı sarhoşlar merhametli olur" demesidir. Allah'ın bu âyette beyanı hikmet doludur, hikmet ie illeti karıştırmamak içkinin azı da, çoğu da haramdır. Bazı sarhoşlarda görülen hal, ağlamaları, şuur altından gelir...
473- İçki Tedricen Haram Kılındı:
Dördüncü olarak içki 16 yıl sonra haram kılındı, diyor. Ondan önce içenler olmuş. Demek illet bu değilmiş, bunu da görüyoruz. Ayette zikir olunan, hikmettir. Hikmet yerine ve icabına göredir... Hz. Ömer, içkinin zararlarını gördü ve onun haram olmasını diledi. İçki tedricen haram kılındı. Önce rızıklar arasında zikir edildi, sonra namaza zararı faydasından çok denildi. Sonra sarhoş durmak yasaklandı, son olarak kesin haram kılındı.
474- İsabetsiz Görüşler:
İbn Hazm'ın, cumhur ulemanın delillerini reddetmesi bu yolda bunların ne kadar tutarsız olduğu meydana çıkartıyor. Bu.onun taassubunu gösterir. Bu, redlerinde hiç de isabetli değildir.
Bu konuda sözü bırakmadan, İbn Hazm'm ve Zahiriyenin bu rey ve illet hususundaki görüşlerini anlatmak isteriz. Çünkü onların fıkıhdaki görüşlerinin temeli odur. Buna dayanarak reyi reddeder, kıyası, mesalihi, istihsanı delil olarak almazlar.
475- ibn Hazm'ın Delilleri:
îbn Hazm, ta'lilin batıl olduğunu şöyle iddia eder:
a. Allah, fiilinden sorumlu olmaz. Ta'lil ise sorumluluk içindir. Biz yukarıda söyledik ki, ta'lil nassın hikmetini bulmak içindir, sorumluluk aramak için değildir.
b. İblis, ateşten yaratıldığı için Adem'den üstün olduğunu söyledi. Adem balçıktan yaratılmıştır. Eğer ta'lil makbul olsaydı, ba doğru olurdu. Adem yasak meyveyi yemekte mazur olurdu, çünkü yasak sebebini bilmiyordu.
c. Eğer sebeb kılma doğru olsaydı, müşriklerin fakirlere yiyecek vermemeleri mazur sayılırdı. Onlar: "Allah'ın doyurmadığını biz mi doyuracağız" (Yasin, 36/48) dediler. Demek ta'lil makbul değildir.
d. Ta'lilin batıl olduğunu şu da gösterir: Yahudilerin zulümleri yüzünden bazı temiz yiyecekler onlara haram kılındı, eğer ta'lil doğru ise, her zulüm edene helal olan temiz yiyeceklerin haram olması gerekir.
İbn Hazm'ın delilleri bunlar, birinciye yukarıda cevap verdik. Çünkü ta'lil Allah'ın fiilleri için değil, nasların illetlerini bulmak için.
476- Bunlara Cevap:
ikinci ve üçüncü deliller yerinde değildir. Çünkü îblis'in kıyası fasiddir, fasid olan ta'lil elbette makbul olmaz. İblis üstünlüğü, yaratılış maddesinde arıyor. Halbuki üstün kılmak Allah'tandır, Adem'i, İblis'e üstün kılan Allah'dır. Müşriklerin fakirleri doyurmasına gelince, onlar vermemek için bahane arıyorlar, zengin olunca vermenin bir borç olduğunu bilmiyorlar.
Dördüncü delile gelince; bunun dayanağı şudur: Bu, hilafına nass olan bir yerde hükmü isbat için bir sebeb bulmadır. Yani haram kılmanın sebebi zulümdür. Helal olan temiz yiyecekler, zulümleri yüzünden haram kılınmıştır.
Bununla beraber bu ümmet ile İsrailoğulları birbirine benzetilemez. Ce-nab-ı Hak bize Kur'an-ı Kerim'i verdi, kıyamete kadar o bize rehberdir. Bu ümmet içinde mürşidler olacaktır, Hz. Ali'nin dediği gibi, yeryüzü hak mürşidlerden hali kalmaz. Hz. Peygamber de her yüz sene başında bu ümmete dinini tazeleyecek mürşidler gönderir. Böylece temiz şeyleri haram kılarak bizi ıslaha gerek kalmaz. Bu ümmet içinde öyle salih kimseler bulunur ki, helalden istifadeyi bile ölçüyle yapar. Zevk sefadan uzak kalır, sade haramdan değil, şüpheli şeylerden bile sakınırlar.
477- Reyi Alanlar, Almayanlar:
Nassı olmayan yerde rey ile içtihadı gerekli gören fukaha ile reyi reddeden, zahiriye uleması arasında ayrılık böyle. Zahiriye; içtihadı dinde ziyade kılmak, haddi aşinak ve Allah'a bir nevi iftira saydılar. Onlara göre ictihad yapanlar, "Dilinizi yalana alıştırıp bu helal, şu haram demeyin, Allah'a yalanla iftira etmiş olursunuz." (en-Nahl, 16/116) âyetinin yasağına düşerler.
Bu iki grup arasında ihtilaf noktası: Nasların t.a'liVİdir. İşi dar tutan Zahiriye ta'lil yapmazlar, kıyası, istihsanı, mesalih-i mürseleyi ve zerai delilini almazlar. Geniş tutan cumhur fukahası ise ta'lil kapısını geniş tutarlar. Taabbüdi olmayan nasları ta'lil ettiler, illeti bulup tatbik ettiler.
Bu bölümü biraz uzattık, çünkü ihtilafın temeli budur.
478- İctihad İslâm Fıkhını Zenginleştirmiştir:
Şüphe yokki, eğer nassların sebeblerinin araştırılması olmasaydı, İslâm hukuk ufukları bu kadar genişlemez, insanların müşkillerini böylesine çözemez, bir çok meseleleri çözen bu fıkıh kaidelerini çıkaramazdı. Bu sayede, umumi naslardan çıkan illetlerle feri meseleler arasında bir bağlantı koyarak onları çözüyor. Fıkhın gözünü açan ta'lil olmuştur, hatta denebilir ki, fıkıh ta'lildir, fıkhın özü odur. Ta'lil kapısını kapayanlar, bizzat fıkhın kapısını kapıyorlar demektir. Çünkü o kapıyı kapayınca, onun yerini tutacak başka bir şey bulamıyorlar, işi istishab kaidesine bırakıyorlar. Halbuki bunun bazı sakatlıkları var. Dediğimiz gibi ta'lilden maksad, nassların maksad ve hikmetini öğretmektir/öğrenmektir. Bunu yasaklayan, geniş olanı daraltmış olur ve akılları taşlaştırıp nasslara dayalı bir surette Allah'ın dinini olaylara tatbik etmeyi düşünmeye mani olur. Bu nasslar Kur'an ve Hadis ile sahabe eserleridir, ashab da Hz. Peygamber'den almışlardır. Bizi böyle düşünüp incelemeye Çenab-ı Hak davet eder. Kur'an-ı Kerim diyor ki: "Yerde ve gökte olanlara bakın." (Yunus, 10/101) Kur'an-ı Ke-rim'de böyle âyetler bizi varlıktaki âyetlere bakmaya davet ettiği gibi» daha çok da Kur'an'daki âyetlere, nasslara bakmaya davet eder. Umumî ve hususi gayeleri anlamaya çağırır. Fıtrat dini olan İslâm bunu gerektirir.
Rey taraftarı olan cumhur fukaha ile reyi reddeden zahiriye arasında ayrıcalık sınırını böylece beyan ettikten sonra, muhtelif reylere dair İbn Hazm'ın görüşlerini beyan edelim ki onlar da kıyış, istihsan, mesalih-i mür-sele ve zerayi delilleridir.
[1][1] Aynı kaynak, c. VIII, s. 102
[2][2] el-ihkam, c. VIII, s.90.
[3][3] Aynı kaynak s. 89