İcma

416- Sözü Neden Uzattık?

Nasslara dair sözü uzattık. Çünkü nasslar, Zahiriye fıkhının temel di­reğidir. Ve nassları zahiri üzere anlamak zahiriye uleması ile cumhur fu-kaha arasındaki ihtilafın esasıdır. Zira İslara tukahası arasında zahiri almak, Zâhiriyenin özelliğidir. Başkaları kıyası almakta onlara katılmış-larsa da zahiri almakta katılmamışlardır. Onun için âmm, hâs, emir ve ne-hiyler bahsini Zahiriye açısından biraz uzattık. Umarız ki, bu tafsilattan sonra okuyucuya nassslan anlama hususunda Zahiriye Mezhebi hakkın­da açık bir fikir vermişizdir. Böylece bu mezhebin en önemli temeli anla­şılmış olur. İkincisi de kıyas kabul etmeyip reddetmeleri, nassları talil yap­mamalarıdır.

417- Tema Ve Nevileri:

Şimdi, Zahiriye fıkhının Kitap ve Sünnet'ten sonra üçüncü delili olan ic-ma bahsine gelelim. İbn Hazm'a göre, icma; icmaen kabul edilmiş bir de­lildir. Sünnilerden buna muhalif olan yoktur. Biz ve muhaliflerimizin ek­serisi ittifak halindeyiz ki, İslâm uleması arasında icma delildir ve bu ke­sindir. İbn Hazm'ın icma'a dair sözü üç temel etrafında döner dolaşır. Biz icma'a delil olduğunu isbata girişmeyeceğiz, yalnız icmanın bu üç temel nok­tasını anlatacağız: Onlar da icmanın hakikati, icmanın yapılması dayana­ğı yani usul ulemasının icmanın senedi dedikleri şey üçüncüsü olarak da icmanın asrı yani kimlerin icmai muteberdir.

418- İmanın Hakikati:

İbn Hazm, icmanın hakikatim tarif etmeden, dinin kaynağı olan delil­leri taksim ile işe başladı. Şöyle ki: Dinî hükümler iki şeye dayanır: Ya mus-hafta toplanmış olan vahiyler ki Kur'an'dır veya mushafta olmayan Hz. Pey-gamber'in hadisleri. Sonra bu iki kaynaktan alınan hükümleri üçe taksim eder.

a. Ümmetin asırdan asra nakil ettikleri şeyler: İman, namaz, oruç, hac ki bunlarda icma vardır. Bu kısımdakilerden icma olmayanı yoktur.

b. Tevatür yoluyla nakil olunan bir çok sünnetler vardır. Hz. Peygam-ber'in oturarak namaz kılması, Hayber arazisini mahsulün yarısını vermek şartıyla Yahudilere vermesi gibi.

c. Mevsuk kimselerin nakil ve rivayet ettikleri şeyler ki, bunların bazı­sında icma vardır, bazısında da ihtilaf vardır.[1][1]

Buna göre gerçek icma ümmetin asırdan aşıra nakil ettikleridir. İman, namaz, namaz vakitleri ve rekatleri, oruç, hac vakitleri gibi dinde zaruri olarak bilinenlerdir.

422- Ibn Hazm, Şafii'nin Görüşünü Almıştır:

İcma hakkında İbn Hazm'ın sözlerinden bu anlaşılır. Böyle bir tarifi Şa­fii de yapmıştır. Bunu kitabında söylemiştir. Şâfîi icmaya karşı olanla tartışırken, muhalifi ona:

- "İcma var mıdır?" diye sormuş, o da:

- "elhamdülillah var, hem de çok" demiş. Bütün bu farzlarda icma var­dır, bunu kimse inkar edemez, kimse bunda icma yok, diyemez. İcma var diyenlerin yolu budur..."[2][2]

İmam Şafii'nin sözleri böyle. Bunlar, İbn Hazm'ın dediklerine uygundur. Hatta, okuyucu İbn Hazm bu düşünceleri Şafii'den almış sanabilir. Bun­da bir sakınca da yoktur. Çünkü usul ilminin ilk temellerini atan Şafii'dir. Usul ilmine dair yazanların çoğu ondan birçok şeyler almışlardır. Bu çığı­rı açmak fazileti ona aittir, sonra gelenler onun kaynağından almışlardır. Evet, İbn Hazm burada İmam Şafii ile birleşiyorsa da gayede ayrılıyor. İbn Hazm, icmayı buna hasreder, Şafii ise, icma olaylarını araştırma yoluyla bu görüşe varır. Onun için Risalesinde icmadan ve icmanm şartlarından ba­his açmıştır. İcmanm kurallarını kurmuştur, o icmayı yalnız bir asra münhasır kılmaz.

İbn Hazm'a göre, icma böyledir. Fakat icnıayı kimler yapar, icma nasıl oluşur? İbn Hazm, bu konuda zâhiriyenin görüşünü söyler ve bunu mezhe­bin başı olan Ebû Süleyman Dâvud Zahiriye nisbet eder. Onlara göre, muteber olan icma, sahabenin icmaldir. İcmanın hakikatine uyan da bu­dur. Madem ki icma Hz. Peygamber'den tevatüren nakil olunan kesin ilimdir, böyle bir icma ancak sahabe devrinde olabilir. Onlardan sonra ge­lenlerin icması ise, onların icmasına tabi olur. Onun için şöyle demektedir: "Zâhiriyeci Ebu Süleyman ve bizim arkadaşlarımızın çoğu icma; ancak sahabenin icmasıdır, demişlerdir. Ashab-ı Kiram, onlar Hz. Peygamber'in yanında bulunmuşlardır. Sonra onların hepsi çok kâmil müsl umanlar dır, imanları tamdır, başkalarına benzemezler. Bu vasıfta olanların icmaı ke­sindir, bütün müminlerin icmaı olur. Onlardan sonra gelenlerin icmaı ise, bir kısım müminlerin icmaldir, tüm müminlerin değil. Bir kısım mümin­lerin icmaı ise tam müminlerin icmaı gibi olamaz. Bir de ashab bir yerde idi, yerleri, sözleri belliydi, sonra gelenler ise dağınıktır, onlar gibi tesbit olunamaz."[3][3]

Ibn Hazm bu üç delili, Dâvud Zahirinin sözü olarak nakil eder. Dayana­ğı şudur: icma Hz. Peygamber'in talimi ve tasdiki ile olur. Bu da ashabda vardır. Sonra onlar bir yerde bulunduklarından icmaları mümkündür, ve onlar kâmil müminlerdir.

420- Başka temalar Delil Olamaz:

Ibn Hazm, bu görüşü şöyle yorumlar: İcma kıyamete kadar bütün asır­ların icmaı olur veya asırlardan bir asrın icması olur. Birinci caiz olamaz, çünkü bütün asırlar geçmeden o nasıl icma yapılacak? Öyleyse sadece bir asrın icması kalır ki, o da ashabın icmaıdır. Çünkü icma şartları o asırda vardır ve bu muteberdir.

a. Bu icmada ihtilaf yoktur. Ashabın hepsinin icma ettikleri bir şeyde iki müslümanm ihtilaf ettikleri olmamıştır. Bu kesin bir icmadır, sahih ic­ma budur, buna muhalefet etmek helal olmaz.

b. Doğrusu din tamam olmuştur. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Bu gün sizin dininizi tamamladım, size olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslâm'ı seçtim." (el-Maide, 5/3)

Öyleyse ondan sonra icma yoluyla bir şey ziyade edilemez, Hz. Peygam­ber'in ashabından başkasının icmaı, muteber olmaz.[4][4] Sahabenin iemamın muteber olmasına gelince; onların ihtilaflarında icmaı muteber olamaz. As­habın ihtilaf ettikleri bir hususda, sonra gelenler icma ederse, bu da mu­teber olmaz. Çünkü ashabın ihtilaf ettikleri bir şeyde, sonra gelenlerin ic­ma etmeleridir ki bu kimseyi bağlamaz. Ashabdan sonra gelenlerin sayıl­ması mümkün değil, ashab ise bir yerde olduklarından bellidirler, icmala­rı mümkündür. Böylece ashabın ıcma'ı makbuldür. Diğerleri icma sayıl­maz.[5][5]

421- İcma'a Bir sened Lazımdır:

Ibn Hazm'ın incelemesine göre; hakikatte icma, dinde zarureten bilinen bir şeyde, Hz. Peygamber'e tevatüren varan bir icma'dır ve bu da nassdan, senede bağlıdır. Bu ashabın icma'ı olup Hz. Peygamber'in talimine daya­nır. Bir nassa dayanmayan icma muteber değildir. îcmanın senedi nassdır. Nassdan bir senede dayanmayan, icma düşünülemez. Kesin olarak şöyle der; "Nassız icma yoktur. Bu nass, ya Hz. Peygamber'in sözü, veya fiili olup on­dan sahih surette nakil olunmuştur. Bir de ikrar ve tasdiki olup o da sağ­lam surette nakil olunmuştur. Bunlardan başka suretle icma idda edenin, davasını isbat etmesi gerekir."[6][6]

Demek tasdik bir senede dayanmayan icma, batıldır, bu icma sayıl­maz. Çünkü icma, Hz. Peygamberin talimine dayanır, bu da nassla olur. Nassdan bir delil olmayınca, sened yok demektir. Çünkü sened nassdan olur. O bu konuda deliller getirir.

422- İbn Hazm'ın Delilleri:

Şimdi bu delillere bakalım, onun fıkıhdaki yüksek derecesini görelim.

a-Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: "Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka dostlara uymayın."fel-Araf, 7/3) Nass olmadan çıkarılan hü­küm, Rabbimizin indirdiğine uymamaktadır.

b- Cenab-ı Hakk: "Bugün sizin dininizi tamamladım" (el-Maide 5/3) buyurmuştur. Öyle ise her icmanın Hz. Peygamber'in asrında yapılmış ol­ması lazımdır. Yoksa, din asn saadette tamaml-anmamış demek olur. Hal­buki Allah tamamladığını haber veriyor. O asırdan sonra icmayla ziyade yapılamaz. Bu iki delil onun görüşüne göredir. Nasslardan başka delille­ri, kıyası muteber yapanlar, nassları ta'lil ederek illete göre hüküm verir­ler, aynı sebep aynı hükmü alır dediler. Bu kıyaslar da nasslara dayanır. Bunlar nasslara hami olunur. Bu dinin tamam olmasına aykırı olmaz. Her hükmün bir hikmeti vardır. Olaylar sonsuzdur, hikmete göre hüküm verilir...

423- Bu Halde İcma Nasıl Mümkün Olur?

İbn Hazm, Zahiriye görüşüne göre başka deliller de getiriyor: Müslüman­ların, Hz. Peygamber'den sonra nass olmayan bir meselede icma etmeleri­ni akıl mümkün görmez. Çünkü Ashab-ı Kiram, fetih olunan ülkelere da­ğıldılar. Sonra daha çok genişlediler. İş öyle bir hâle geldi ki, bunların bir iş hakkında birleşmelerim, icma yapmalarını insanın aklı almıyor. O bu­nu imkansız görüyor ve şöyle diyor: "Akıl ve müşahadeye dayanarak biz, böyle bir durumda İslâm ulemasının nass olmayan bir meselede de icma yapmaları mümkün müdür diye sorarız. Bunların bir yerde, bir mesele hak­kında birleşmeleri olur mu? Ashab dağılmadan bu mümkün, fakat dağıl­dıktan sonra nasıl olur? Eğer mümkün derse, bu inattan başka bir şey de­ğildir. Düşünün: İslâm uleması dağılmışlar, kimisi Yemen'de, kimisi Am­man'da, kimisi Bahreyn'de, kimisi Taif de, kimisi Mekke'de, kimisi Endü-lüs'de Kurtuba'da, kimisi Arabistan Yarımadası'ndadır. Daha sonra ise iyi­ce genişlemişler, kimisi Fas'da, Endülüste, kimisi Berberi sahillerinde, Ye­men kıyılarında Kafkas hududlarına kadar yayılmışlar... Doğrusunu söy­lemek gerekirse, buna ilk işaret eden İmam Şafii olmuştur."[7][7]

424- İnsanların Tabiatları Değişiktir:

İbn Hazm, nass olmadan icmanın mümkün olmayacağını söylemekle ye­tinmiyor, insanların düşünceleri, tabiatları çeşitli olduğundan bunu imkan­sız görüyor ve şöyle diyor:

"Kesin bilinen bir şey vardır; insanların himmetleri, iradeleri, görüşle­ri tabiatları farklıdır. Birinin hoşlandığından diğeri nefret eder, kaçar. Bu ayrılıklar çoktur ve çetindir. Biri yumuşak kalplidir, acır, diğeri katı kalb-lidir, sert davranır. Biri güçlü kuvvetlidir, azimlidir, hayırlıdır. Biri zayıf­tır, kolaya kaçar. Biri zevk ve safaya düşkündür, biri serttir, kabadır. Bi­ri mutedil olup her şeyde ortada kalır, biri öfkeli olup şiddet gösterir, biri yumuşak huyludur. Böyle olunca bunların bir hükümde birleşmeleri imkan­sızdır. Bunlar ancak duyguyla kavradıkları, akılla bildikleri yani hisse ve akla dayanan şeylerde birleşirler. Halbuki din Hükümleri bunlar kabilin­den değildir. Öyleyse icma imkansızdır, bu kesin bir delildir.[8][8] Böylece îbn Hazm, nass olmadan icma olmayacağım tanımlıyor bunlar da mantıkma uyuyor, ona göre icmanın hakikati nassa dayanmadan yapılamayacağıdır. Hatta Peygamber'in talimi olmadan icma olmaz. Onun için sahabinin icma-smdan başkası muteber değildir, diyor.

Medine Halkının İcmaı Meselesi:

425- Medmelilerin İcmaı Delil Olamaz:

Söylediğimiz gibi, İbn Hazm'a göre, Hz. Peygamber'in talimine uygun olarak bütün ulemanın tevatüren sabit olunan icmanın muteber olduğun­da, bir kısım halkın icmaı, icma sayılamaz. Onun içindir ki, o, Medine eh­linin icmamı icma saymaz, bu dinde bir delil olamaz, çünkü bu, muteber olan delillerden değildir. Onlar nass, icma ve onlardan alınan delildir.

Medine ehlinin fazileti olduğundan onların icmamı delil tutanlar, yanı­lıyor diyor. Evet onlar vahyin nüzulünü gördüler, fakat fazilet basıca, de­lil saymak başkadır. Sonra o fazilet hep sürmez. Nasıl ki bugün Medine hal­kı bozulmuştur, orada aşırı giden Şia Rafızi var... Bir de vahiy inerken bu­lunan sahabeler onlardan sonra gelen Medine halkı başkadır. İmam Leys b. Sa'd, Medine ehlinin amelini delil saymadığından İmam Malik onu kı­namıştı, Leys, İmam Malik'e karşı ayni delille cevap vermiştir.[9][9]

Dört halifeden üçü; Ebu Bekir, Ömer ve Osman Medine'de idiler. Müs­lümanlara dini anlattılar, Medine halkını diğerlerinden üstün tutmadılar. Dini halka anlatmakta kusur ettikleri asla düşünülemez. Allah onları böyle şeylerden korusun.

426- İmam. Maliki Diğer İmamlardan İleri Tutmak İsteyenler:

İbn Hazm burada, Şâfi'nin de daha Önce değindiği bir meseleyi ele alı­yor: Medine halkını, kendilerinden önceki sahabilerin icma ettikleri bir me­selede ancak icma ederler. Bu da sahabe icması olur, onların değil. Eğer di­ğer İslâm şehirlerindeki ulemanın icma ettikleri meselede icma ederlerse onlara katılmışlar demektir.[10][10]

İbn Hazm, sadece bununla kalmıyor, Medine ehlinin icmasmı delil sa­yanlar, İmam Malik'i diğer imamlardan daha çok taklid etmeğe layık gös­termek için bu iddiaya kalkıştıklarını da ileri sürüyor. Ashabın ve tabile-rin meşhur Medine fukahasının hepsi bir meselede icma etsin de diğer şe­hirler onlara muhalif olsun, böyle bir şey olmaz.

427- Icmaa Sened Arar:

İşte İbn Hazm'ın icma hakkındaki görüşü böyle. Gerçekte o, nassa da­yanıyor, her şeyden önce, icmanın senedinin nass olmasını şart koşuyor. Sonra icmanın tevatüren nakil yoluyla Hz. Peygamber'e ulaşmasını istiyor. Bİr de icmanın Peygamber'in sözü, fiili ve takririyle tastİk edilmesini ile­ri sürüyor. Doğru yolu gösteren Allah'dır.

KAYNAK:

[1][1] îhkâm, c. IV, s. 142

[2][2] Şafii, Umm, s. 357

[3][3] İbn Hazm, el-îhkam, c. IV, s. 147.

[4][4] en-Nübez, s. 9

[5][5] Aynı kaynak, s. 11-12.

[6][6] el-İhkâm, c. IV, s. 136

[7][7] Şafii, el-Umm, c. VII, s. 256

[8][8] İbn Hazm, el-İhkâm, c. IV, s.138

[9][9] Leys'in bu mektubu, yazarın imam Malik adlı eserinde vardır, (müt)

[10][10] Bu hususta İmam Şafii kitabına bakınız.