Kur'an-ı Kerim
FIKIH USULÜNDEKÎ YOLU
İçtihat Ve Taklit:
328- İbn Hazin, Kimseyi Taklit Etmez:
İbn Hazm, Zahiriye Mezhebini seçti. Çünkü bu mezhebte taklit olunan ve taklit eden yok. Bu taklit tanımayan bir mezhebtir. Bu Kitap, Sünnet ve sahabe icmaına uyan bir mezheb, bunda kimse kimseyi taklit etmez. Şüphesiz ki, bu haliyle bu mezheb, düşünceli İbn Hazm'ın tutumuna uygun düşer. Zira o, önünde duracak hiçbir fikir engeli tanımaksızın Kitap ve Sünnet semasında kanat açıp uçmak ister, sonra bir de sahabe icmamı alır. Çünkü Allah'ın Kitabından ve Hz. Peygamberin Sünnetinden bir delil ve sened olmaksızın ashabın icma etmesi mümkün değildir. Zira onlar, dini Hz. Peygamber'den almışlardır. Dinde bizzarure bilinmesi gerekli şeyler hakkında, muteber yol budur. İbn Hazm da bu yolu tutar ve kimseyi taklit etmez. İslâm'ın bedihi olan usulü budur. Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetini delil olarak almayı sapıklardan başka kimse inkâr edemez. Vakıa bir zamanlar, Sünnetin delil olmasını tanımayanlar bulunmuş ise de Kureyş'in büyük imamı Muhammed b. İdris Şafii onlara gerekli cevabı vermiştir. Onlar düşünceleri sakat kimseler olup onların muhalefetine itibar edilmez. Çünkü o gibiler, dinde zarureten bilinen bir şeyi inkâr etmiş oluyorlar.
329- Taklidi Bid'at Sayar:
ibn Hazm, fıkıhta bu usulü kabul etti ve ona davet etti. Çünük taklidi yasaklıyor, dinin her sahasında taklide şiddetle karşı çıktı ve taklidi bid'at saydı. O şöyle demektedir: "Taklit haramdır, delilsiz başkasının kavlini almak kimseye helal değildir."[1][1]
Buna şunu delil gösterir: İster inanca dair olsun, ister amele dair olsun, dinde taklit haramdır. Kitap, Sünnet ve icmada bunun delilleri vardır. Ehl-i ilmin sözleri de bunu gösterir.
Kitaptan delil şudur: "Rabbinizden size indirilene tabi olun, ondan başka dostlara uymayın, ne az düşünüyorsunuz." (el-Araf, 7/3), "Onlara: Rabbinizin size indirdiğine tabi olun denildiği zaman, biz babalarımızdan gördüklerimize uyarız derler." (el-Bakara, 2/170) Bu âyette ise, taklit etmeyen kavim övülmektedir. "Sözü dinleyip de en güzeline tabi olan kullarımı müjdele, işte bunlar Allah'ın hidayete ulaştırdıklarıdır ve aklı başında olanlar da bunlardır." (ez-Zümer, 39/18) "Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a ve Peygamberine bırakın. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yapın." (en-Nisa, 4/59)[2][2]
Bu âyetlerde Allah Teala, bize indirdiklerine uymamızı emrediyor. Dostlara tabi olmamızı yasaklıyor. Taklit eden başkasına uyuyor demektir.: Müşrikler: Babalarımızdan gördüklerimize uyarız, dedikleri için onları ayıplıyor. Kulları tartıp en güzeline uyanları taklit etmeyenleri övüyor. Bu âyetin sonunda da, ihtilafa düşülen işi veya sözleri Allah'ın Kitabına götürmemizi, ona arzetmemizi, böylece ona yakın olana uymamızı emrediyor.
330- Ashab-t Kiram Taklidin Yasak Olduğunda İcma Etmiştir:
Bundan sonra Ashab-ı Kiram'ın taklidin yasak olduğunda icma ettiklerini anlatıyor: "Baştan sonuna kadar bütün âshab-ı kiram ve tabiin icma etmiştir ki, bir kimsenin başka birisinin bir insanın kavlini taklid etmesi yasaktır. Kendinden önceki bir kişinin kavlini almak yasaktır." Yani ashab ve tabiin icma etmişlerdir ki, bir kimsenin bir âlime gelip, onun bütün dediklerini alıp onu taklit etmesi caiz olamaz. Onun kavillerini ölçüp tartmadan o âlimi taklit etmesi caiz olamaz. Onun kavillerini ölçüp tartmadan onun mezhebine giremez, böylece o mezheblere tabi olanları şöyle yermektedir: "Ebu Hanife'nin bütün kavillerini veya İmam Mâlik'in kavillerinin hepsini, İmam Şafii'nin bütün kavillerini, Ahmed b. Hanbel'in bütün kavillerini (Allah onlardan razı olsun) kendisi incelemeye kaadirken alan ve onlara tabi olmayı bırakmayan kimse bilsin ki o icmaı ümmete muhalefet etmiş sayılır, mü'minlerden başkasının yoluna uymuş olur. Bu dereceye düşmekten Allah'a sığınırız." ,
O, bu yerindeki sözüyle şunu demek istiyor ki; nazar ve idrak ehlinden olup da içtihad şartlarına haiz ol an, kim s enin bir imamın her dediğini kabul edip taklit etmesi caiz olmaz. Delili delil ile tercih etmesi gerekir. Bu caiz olan bir şeydir. Böyle yapmaksızın birine tabi olursa, dört imamın kendi kavillerine muhalefet etmiş olur. Çünkü bu dört imam delillerini bilmeden kendi kavillerini almaktan menetmişlerdir. Ve yine bu büyük zatlar hem kendilerini ve hem de başkalarını taklit etmekten nehiy etmişlerdir. Taklit eden kimse, onlara karşı gelmiş.olur.
331- Mezheb İmamları Gibi Ashabın Uluları Neden Taklit Olunmaz:
İbn Hazm, bir de sadece dört imamın taklit edilmesine, keza Şia'nın da yalnız kendi imamlarını taklit etmelerine şaşıyor ve şöyle diyor: "Ebu Ha* nife'nin, Şafii'nin, Maliki'nin ve Ahmed'in taklit edilip de Ebu Bekir, Ömer, Ali, İbn Mes'ud, İbn Abbas gibi sahabelerin ve kendilerinden bir çok meseleler hakkında fetvalar nakil olunan diğer fakih sahabelerin taklit edilmemesine sebeb nedir? Zira bu dört imamı taklid etmek lazımsa, EmirÜ I* mü'minin Hz. Ömer'in, Ali b. Ebu Talib'in, îbn Abbas'm, mü'minlerin ana'sı Hz. Aişe'nin taklit olunması daha gereklidir. Eğer taklit caizse, Ebu Ha-nife, Malik, Şafii, Ahmed ve bunlara mensup oldukları iddiasında bulunanlardan onlar taklide daha layıkdırlar..."[3][3]
332- Ona Göre Avam da Taklit Edemez:
îbn Hazm'm bu sözleri, içtihad şartlarına haiz olan ve delilleri mukayese edecek bilgisi olan kimseler hakkında doğrudur. Bir sözü delilsiz kabul etmek olmaz. İbn Hazm bu kadarla yetinmiyor, avamdan birinin taklit etmesine izin vermiyor. Bir kavli ancak delili ile alır, diyor, taklit konusunda avamdan biri ile âlim birdir, herkes kudretine göre nasibini alır, diyor. Buna göre, avamdan biri, dört imamdan birini taklit edemez. Ona düşen şudur: "Herhangi bir dini mesele karşısında kaldı mı, herbangi bir kişiyle mukayyed olmaksızın bilen bir kimseye sorar, onun cevabının delilini bilmeksizin o söze tabi olmaz. Böylece o kimseye değil, delile tabi olmuş olur...
Onun bu sözünden anlaşılan şudur: Hakka, hak olduğu için tabi olmak gerekir. Allah Teala'nın indirdiğine uyuyor, arada başka vasıtaya başvurulmaz, bu hususta naslar umumidir, avamdan başka yalnız ulemaya mahsus değildir. Âlim ile avam arasındaki fark şudur: Âlim eğer içtihad şartlarına haiz ise hükmü doğrudan naslardan alır, yoksa başka bir bilene sorar. Avam ise her vakit bilene sorup öğrenir.
Avam daima taklit eder, diyenlere şöyle cevap verir: "Avam için taklidi caiz görenlere deriz ki; kimi taklit edecek? Bunu söyle! Memleketin âlimini derse, biz de deriz ki; eğer memleketinde muhtelif iki âlim varsa, ne yapar? Dilediğini alırsa, bu yeni bir din olur. Haşa bir mesele hakkında iki muhtelif hüküm olamaz, Allah indinde, haram, helal beraber olamaz."[4][4] Endülüs'de oturan avam İmam Malik'i taklid eder, Yemen'deki Şafii'yi, Horasan'daki de Ebu Hanife'yi taklid eder, halbuki fetvaları birbirine aykırı! Allah'ın dini böyle mi? Yemin olsun ki, Allah bize böyle bir şey asla emir buyurmamıştır. Din birdir, Allah'ın hükmü birdir. Allah hükmünü beyan etmiştir. Başkasından olsa onda ihtilaf olunur." Avamdan biri veya Gana'dan gelen bir siyahi ve benzerleri müslüman olunca, kabul ettiği İslâm dinini elbette öğrenir. Allah'dan başka ilah olmadığına inanır. Hz. Muham-
d'i O'mın Peygamber'i olduğunu tasdik eder. Böylece Hz. Muham- (as) getirdiği dine girmiş olur.[5][5]
333- Avam İçtihada Değil, Sorup Öğrenmeye Mecburdur:
Böylece İbn Hazm, avamın taklit etmesinin caiz olmadığı neticesine varır. Bu görüş eleştiriye muhtaçtır. Ulemadan bir çoğu onu eleştirmiştir turauz merhum Zahid Kevseri (Allah ondan razı olsun) bu konuda şövl h "Zahiriyenin taklid hakkındaki bu görüşü, kulların dünya maslahatlarını bozar. Ümmeti halkın eskiden beri görmediği bir şeye sürükler. Nasslar dan bildirilen o dur ki; âlim bildiğiyle amel eder, bilmeyen de bilene s"" öğrenir. Kur'an-ı Kerim şöyle der: "Bitmiyorsanız bilenlere sorun " (en-Nahl:16/43)[6][6]
Bu söz gösteriyor ki, içtihad şartları bulunan kimseyi taklitten men ettiklerinden dolayı Zahiriye tenkid edilemez. Avama gelince, onu içtihada zorlamakla dünya işlerini bırakmak vardır. Eğer öyle yapılırsa, halk dinin hükümlerini Öğrenmek için işlerini bırakacak, bunda ise imar ve gerekli işleri ihmal vardır. Gerçekte İbn Hazm böyle birşey demiyor.
Ona göre avam hakkında memnu olan iki şeydir:
1. Belli bir imamı taklid etmek, çünkü bu imamı taklid eden onun mezhebine tabi olup din olarak onu alıyor demektir. Halbuki Allah'ın dini Kitap ve Sünnette olandır.
2. Allah'ın Kitabına ve Peygamberin Sünnetine istinad etmeyen fetvayı kabul edip almak. Fetvayı veren: "Bu Allah'ın hükmüdür" demeli, şayet; "bu filanın mezhebi" derse, o zaman avam; "bu Allah'ın hükmü" diyene gitmeli, yoksa Malik'in mezhebi, Şafii'nin mezhebi, Ahmed'in veya Davud'un, Cafer Sadık'm mezhebi diyene değil. Buna göre şöyle diyebiliriz ki: İbn Hazm, avamdan takatları olmayan bir şeyi istiyor değil, yani dini hükümleri Kur'an'dan almaya zorlamıyor. Allah'ın hükümlerini Kitap'tan ve Sünnetten almaya uğraşıp da bu yüzden hayat ve imar işleri boş kalsın istiyor değil. Onun için şöyle diyor: Allah Teala avama şunu farz kılmıştır: Müftü ona bir fetva verirse, ona şöyle diyecek: Allah'ın ve Peygamberin emri böyle mi? Eğer müftü evet derse, onu kabul etmek lazımdır. Eğer müftü, hayır der, veya susar ve azarlarsa, veyahud Peygamberden başka bir kimsenin adım söylerse, o zaman daha iyi bilen başka birine sorar. Ona da: Peygamber'den bu sahih midir? diye sorar. Eğer daha iyi bilmek isterse senedini, mevsuk mu diye sorar ve diğer kavilleri de delilleri de sorar. Böylece etraflıca öğrenir."[7][7]
334- İbn Hazm'ın Avamın Taklidinin İzahı:
Görüyoruz ki İbn Hazm, avamı derecelere ayırıyor: Birinci derecede olana fetvayı verenin: "Bu Allah'ın hükmüdür" demesi yeterli. Anlayışı dana ziyade olan hadisin metnini, senedini sorar. Senedlerin derecelerini, u manın kavillerini sorar.
çoğunluğun teşkil eden bu birinci sınıf, müftünün: "Allah'ın hükmü budur,demesi kâfi olur. Demek İbn Hazm, avamı içtihada zorlayıp güç yetmez bir şey istemiyor, güçleri yetecek bir şey istiyor ki o da, sormalarıdır.
Bu ise dünya işlerini aksatacak bir şey sayılmaz. Onun istediği şudur:
Avamla Allah'ın dini arasına vasıta girip imamların kavillerinin din itibar edilmemiş olacak avam, bilenlere soracak, cevabın Allah'ın hükmü olduğunu anlayacak, imamın kavlini değil.
Böylece İbn Hazm, şunu kabul ediyor demektir: İnsanlar iki kısımdır, bir kısmı kendini din ilimlerini öğrenmeye verir, Allah'ın Kitabından ve Pey-gamber'in Sünnetlerinden hüküm alacak dereceye ulaşır ki, bunlar din imamlarıdır. Bir kısmı ise, kendilerini böyle dini ilimlere verip okuyamazlar, fakat din meselelerini bilmek isterler, öyleyse onlara düşen din meselelerini Öğrenmeye kendini vermiş olan ulemaya sorup Öğrenmektir. Bunun ölçüsü bilmeleri gerekeni sormaktır, Allah'ın hükmünü öğrenmektir, yoksa bir mezhebin hükmünü değil. Bulundukları ülkelerdeki ulemanın en büyüğüne sorup öğrenmektir.
Böyle olunca îbn Hazm ile taklidi caiz gören ulema arasındaki fark, o kadar büyük değildir, temelde fark yoktur. İbn Hazm diğer ulema ile şu noktada birleşir: Avam bir hükmü Allah'ın Kitabından ve Peygamber'in Sünnetinden öğrenmekle mükellef değildir. Çünkü bu uzun çalışmayı gerektirir. Şayet her insan bununla mükellef olsa, o zaman insanların maslahatları bozulur, işler harap olur. Halbuki insanlar arasında işler taksim edilmiştir. Bir kısım insanlar dünya işlerini yapıp imar ederler. İbn Hazm bunda diğer ulema ile ittifak halindedir. Ancak imamlar, avamın mezhebi tabi olduğu imamın, müftünün mezhebidir, derler, müftü, soran kimseye bu filanın mezhebidir der. İbn Hazm ise şöyle diyor: Hayır bu Allah'ın hükmüdür, demesi lazımdır ve müftünün müçtehid olması şarttır. Müftü hükmü bir mezhebde aramaz, Allah'ın hükmünü arar. Eğer avamın biraz bilgisi varsa hadisi sorar, senedini sorar...
335- Zahiriye Mezhebinin Yolu:
İbn Hazm'ın tuttuğu bu yol, Zahiriye Mezhebi'nin yoludur, onlar içtihad apıSıni) yukarıda beyan ettiğimiz gibi geniş tutarlar. Çünkü o kuvvetini 1 apı ve Sünnetten alan bir mezhebdir, te'vil yolunu tutmaz, kelimelerin , ırı manasına alır, ahkamı sebeb göstermeye kalkışmaz, illet aramaz, nıu lafızla manasından alır, zahiri manayı aşmaz, zahiri manaya sapır kalır. Onun için Zahiriye Mezhebinin kendilerine özgü bir tutumu ve ayışı vardır. İslâm'ın yüksek kaynaklarından hüküm almakta onun u. diğer müçtehid imamların, ulemanın yoluna uymaz.
Böyle olunca, İbn Hazm'ın Kur'an'dan, Sünnetten hüküm almaktaki metodunu, İmam Şafii'ye biraz yakın ve İmam Ahmed'e uygun bir tarzda ic-mai anlayışını beyan etmemiz gerekiyor. Onun için bu üç ana kaynağı anlatacağız, sonra da kıyas ve hükümlerin sebebinden bahsedeceğiz. İçtihad ve rey hakkındaki görüşlerini, delil namı verdikleri ile kıyas arasındaki farkı beyan edeceğiz.
Bunları izah etmeden önce belirtelim ki, İbn Hazm mutlak bir müçtehid-dir. O, herhangi bir mezhebe bağlı değildir. Çünkü Zahiriye uleması kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar, onların mesleği: Hükmü naslardan almak ve fıkhı; Kitap, Sünnet icmadan almaktır. Bunda Davud ile İbn Hazm arasında bir fark yoktur. İbn Hazm, Davud Zahiriye tabidir denemez. O bir mezhebe bağlı değildir, mutlak müçtehittir.
Şimdi İbn Hazm'ın Kur'an'a bağlılığını ve onu delil almasını, Sünnet ve nesh hakkındaki görüşlerini beyana başlayalım:
[1][1] el-Nübez, s. 54
[2][2] Aynı kaynak
[3][3] Aynı kaynak, s. 55
[4][4] Bu şu demektir: İki âlimden biri helal, diğeri haram derse avam bunlardan birini delilsiz alırsa bir meselede iki zıt hüküm toplanmış olur.
[5][5] en-Nübez, 56
[6][6] Zahid Kevseri, Nübez Haşiyesi, s. 54
[7][7] İbn Hazm, en-Nübez, 56