EVLENMEK KURALLARI

Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı

Nasruddin Elbani

Arslan Yayınları

YAYINCIDAN

Çağımızın büyük muhaddislerinden olan Nasiruddin Elbanî'nin, "Hadis-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı'' adlı eserini, yıllar önce Arslan Yayınları olarak müslüman kardeşlerimizin istifadesine sunmuştuk. Sürekli talepler karşısında tükenen bu eserin (birkaç kez bonlmiş olmasına rağmen) pi­yasada mevcudu kalmamıştı. Özellikle genç müslümanlann î el kitabı niteliğindeki bu eserin, sahasındaki önemli kaynaklardan biri olmasını göz önüne alarak, yeniden neşrine karar vermiş bulunuyoruz.

Ancak eserin bu baskısı,"yeniden gözden geçirilerek, redakte edilmiş ve daha önce baskı sırasında meydana gelen hatalar düzeltilmiştir. Müracaat kolaylığı açısından, eserin sonundaki kaynaklar listesi, alfabetik olarak düzenlenmiş, bu baskıda hadislerin arapça metinleri de verilmiştir.

Müellifin ifadesiyle "Nebevi dumurları" ihtiva eden bu eserin, Hz. Peygamberin Sünneti'ne uygun yasamak isteyen  müslümanlara faydalı olacağını ümit ederiz.

"Muhakkak ki sizin için A ilah Rasûlti 'nde git:el bir ör­nek vardır". (Ahzab: 21)[1]

ÖNSÖZ

Kendileriyle sükûnet bulmanız için size nefislerinizden eş­ler yaratan, aranızda sevgi ve rahmet kılan (Rum:21) Allah'a hamdolsun!

"Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin ki ben Kıya­met Günü'nde çokluğunuzla iftihar edeyim diyen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a), Âli'ne ve Ashabı[2] salât ve selâm olsun!

Bilinmelidir ki İslâm dini, evlenmek isteyen müslümanlara, bu meşru' işin yapılması için birçok kurallar getirmiş, çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Ne var ki, insanların çoğu buna güçleri yettiğince kulluk görevlerini yapmaya çalışan günümüz müslümanları da dahildir İslâm dininin evlilik hak­kındaki kurallarını, tavsiyelerini bilmemektedirler. İşte eli­nizdeki eseri, bu kuralları bilmeyen ve fakat öğrenmek işti­yakı ile dolu olan kardeşlerimi düşünerek hazırladım. Böy­lece, İslâm'a uygun olarak evlenmek isteyen müslüman kar­deşlerim, teşebbüs ettikleri bu işte peygamberimiz ve önde­rimiz Hz. Muhammed'in (s.a) izinden gidebilsinler ve bu hususta kendisinden gelen emirlere itaat ederek dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşabilsinler!

Bu risalede zikredilen her Hadîs-i Şerifin ardın­dan, günümüzde bazı evli kardeşlerimizin düştükleri ha­talara işaret etmeyi uygun bulduk. Rahim olan Allah Teâlâ'dan, emeğimizi zayi etmemesini ve çabamızın ya­rarlarını umumi kılmasını dileriz!

Evlenme'nin, gelindamat olmanın birçok örf ve âdetleri olduğunu hepimiz biliriz. Ancak biz (o örf ve âdetlere iltifat etmeyerek), bu risaiede sadece Hz. Pey-gamber'in (s.a) sünneti ile sabit olan ve kesinliğinde kuş­ku bulunmayan kural ve tavsiyelere yer verdik ki bu ri­saleyi okuyan kardeşlerimiz, tam bir güven içinde; "Okuduğum düsturlar bana Peygamberimden gelmiştir" diyebilsinler ve öğrendiklerini kalp huzuruyla hayatlarına geçirebiisinler.

Evlilik hayatına Hz. Peygamber'in (s.a) emir ve tav­siyelerine uygun olarak başlayan her müslüman genç için hiç kuşkusuz büyük mükâfatlar ve mutluluklar vardır. Elbette Allah Teâlâ böyle davranan gençleri; "Ey Rabbimiz Bize, eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak kimseler ihsan et ve bizi muttakilere önder yap" (Furkan: 74) diyen mümin kulların sa­fına dahil edecek ve onları cennetine koyacaktır.

Allah Teâlâ'nin buyurduğu gibi, sonuçta zafer ve mutluluk mutlaka muttakilerin olacaktır.

"Muttakiler, gölgeler altında, çeşmelerin başında ve diledikleri meyveler içindedirler. (Dünyadaki) amellerinizden dolayı afiyetle yeyin içini Biz iyilik yapanla­rı işte böyle mükâfatlandırırız" (Mürselat: 41-44)

İşte size o kural ve tavsiyeler!... [3]

Nâsırüddin Elbanî 

HADÎS-İ ŞERİFLERE GÖRE EVLENME ÂDABI

1. Gerdek Gecesi Geline ikram Etmek

Her müslüman erkeğin gerdeğe girdiği gece geline bir şeyler ikram etmesi müstehabdır.

Yezid kızı Esma (r.a ) şöyle anlatmaktadır:

Ben Aişe validemizi, Rasûlullah (s.a) için süsledim ve süsleme işi bittikten sonra, gidip, gelini görmesi için Rasûlullah'ı davet ettim. Hz. Peygamber (s.a) gel­di ve Aişe validemizin yanına oturdu. O sırada Hz. Peygamber'e büyükçe bir kap içinde süt getirildi. O sütten kendisi içti ve Hz. Aişe'ye uzattı. Hz. Aişe utanarak ba­şını önüne eğince ben; "Rasûlullah'in elindekini alsanal" diyerek onu ikaz ettim. O da aldı ve biraz içtikten sonra Hz. Peygamber (s.a); "Arkadaşına da versene" dedi. Bunun üzerine ben; "Ey Allah'ın Rasûlü! Onun

elinden almak istemiyorum. Siz ondan alın, biraz içtik­ten sonra bana verin ki sizin artığınızı içmiş olayım" deyince, Hz. Peygamber (s.a), süt kabını Hz. Aişe'nin elinden aldı ve biraz içtikten sonra bana uzattı. Otur­dum, süt kabını dizlerimin üzerine koydum ve Hz. Pey-gamber'in dudaklarının değdiği yere değmesi için du­daklarımı kabın kenarlarında gezdirerek içtim. Sonra Hz. Peygamber, kabı yanımda oturan diğer kadınlara vermemi söyledi. Kadınlar; "İştahımız yok, biz içmeyelim" deyince Hz. Peygamber; "Yalan ile açlığı birarııya getir neyin!" diye buyurdu.[4]

2. Gelinin Başına El Koyup Ona Dua Etmek

Temas vaktinde veya daha önce erkeğin gelinin al­nına el koyup besmele çekmesi ve bereketli olması için dua etmesi gerekir.

Hz. Peygamberin (s.a ) şu hadisteki duası okun­malıdır:

Biriniz evlendiğinde veya cariye edindiğinde, onun alnına elini koyarak şöyle dua etsin: "Ey Allahım! Senden bu hanımın ve üzerinde yaratılmış olduğu ahlâkın hayrını talep eder, onun ve ahlâkının şerrinden sana sığınırım". Eğer bir kimse, bir deve (veya başka bir hayvan) satın alırsa, hörgücüne tutunup aynı duayı yapsın.[5]

3. Gerdek Gecesi Eşlerin Birlikte Namaz Kılmaları

Gerdek gecesi, gelin ile damadın birlikte iki rekât namaz kılması müstehabdır. Bu hususta Selef-i Salibin den iki eser[6] nakledilmektedir.

a) Ebu Useyd'in azadlısı olan Ebu Saîd şöyle an­latmaktadır:

Köle iken evlendiğimde, İbn Mesud, Ebu Zer ve Huzeyfe de dahil olmak üzere bazı sahabîleri davet et­tim. Namaz vakti geldiğinde Ebu Zer imam olmak is­teyince, diğer sahabîler; "Ey Ebu Zer! Sen dur" dedi­ler. Ebu Zer; "imamlığı ev sahibi mi yapacak?" dedi ve ben köle olduğum halde, onlara imam oldum. Na­mazdan sonra gerdekle ilgili olarak bana tavsiyelerde bulunup, şöyle dediler: "Gelin, içeri girdiğinde iki re­kât namaz kıl. Namazı kıldıktan sonra sana gelenin Al­lah'tan hayrını iste, şerrinden O'nasığın. Duadan son­ra bildiğin gibi hareket et![7]

b) Şakîk şöyle anlatmaktadır:

Ebu Harız adlı birkimse İbn Mesud'a geldi ve; "Bakire bir kızla nişanlandım. Fakat beni beğenmiye-ceğinden endişeleniyorum" ûtd\. Bunun üzerine İbn Me­sud kendisine şöyle tavsiyede bulundu: "SevgiAllah' tandır. Nefret ise, Allah'ın size helâl kıldığını haram gös­termek isteyen Seylan'dandır. Bunun için, hanımın sa­na geldiğinde ona, sana uyarak iki rekât namaz kılma­sını söyle (bir diğer rivayette) ve şöyle dua et: Ey yüce Allahıml Beni ehlime, ehlimi de bana bereketli kıl. Ha­yırlı olduğu sürece bizi bir arada tut. Ayrılmak her iki taraf için de daha hayırlı olduğu zaman bizi ayır.[8]

4. Birleşme Anında Ne Denir?

Müslüman bir erkek, hanımıyla birleşeceği zaman ;. şöyle demelidir: "Allah'ın adıyla başlarım. Ey yüce Al­lahıml Bizi şeytandan uzaklaştır, bizi koru ve bize ih-:: san edeceğini de şeytanın şerrinden emin kıl51. Hz. Pey-.   gamber (s.a); "Bu duayı okuyan kimseye, Allah bir ço­cuk verirse, şeytan o çocuğa hiçbir zarar veremez" di­ye buyurmuştu. [9]

5. Eşlerin Münasebeti Nasıl Olmalıdır?

Erkek, normal yoldan (çocuğun geldiği yerden) olmak kaydıyla istediği şekilde hanımiyla temas edebilir. Nitekim, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza di­lediğiniz şekilde gelebilirsiniz" (Bakara: 223) buyurulmuştur. "Dilediğiniz şekilde"; yani yüzüstü, sırtüstü, yan yatarak veya ayakta... (Hangi şekilde olursa olsun, ilişki normal yoldan olmalıdır. Aksi takdirde Livata fiili işlenmiş olur ki bu büyük günahlardandır. Nitekim Al­lah Teâlâ Lut kavmini bu cürmü işledikleri için helak etmiştir).

Bu hususta birçok hadîs varsa da, biz sadece iki ianesini nakletmekle yetineceğiz. Tevfik Allah'tandır. Çünkü herşey O'nun kudreti dahilindedir.

a) Hz. Cabir Şöyle Anlatmaktadır:

Yahudiler kişinin, haramıyla onu yüzüstü yatı­rarak temas etmesi haiinde -ki bu çocuğun geldiği yol­dan olsa bile- doğacak çocuğun şaşı olacağına inanıyor­lardı. Onların bu uydurmasın! reddetmek maksadıyla; "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şe­kilde gelebilirsiniz" (Bakara: 223) ayeti nazil oldu. O zaman Hz. Peygamber (s.a); "Normalyoldan olduk­tan sonra, dilediğiniz şekilde hanımınıza yaklaşabilirsiniz" buyurmuştur.[10]

b) İbn Abbas Şöyle Anlatmaktadır:

Ensar daha önce putperest idi. Yahudiler ise Ki­tap Ehli olduklarından kendilerini Ensar'dan (Evs ve Hazrec kabilesinden) daha bilgili görürlerdi. Nitekim bu nedenle Medineİiler de birçok işlerinde onlara uyar­lardı. Yahudiler hanımlarıyla onları bir yana yatırarak münasebette bulunurlar ve kadının mahrem yeri örtü­lü olurdu. Nitekim Ensar da bunu onlardan öğrenmişti. Kureyşliler ise hanımlarını açık-saçık bir şekilde ya­tırır; sırtüstü, yüzüstü ve mümkün olan her şekilde te­mas ederlerdi. Muhacirler, Medine'ye geldiklerinde, mu­hacirlerden bir müslüman, Ensar'dan bir kadınla evlendi ve kendi âdetlerine uygun olarak münasebette bulun­mak istedi. Ancak hanımı bu âdeti hoş görmeyerek iti­raz etti ve ona; "Bizim âdetimiz yanüstüdür. Sen de ya böyle yaparsın ya da benden uzaklaşırsın'' dedi. Bu me­sele, Hz. Peygamber'in (s.a) kulağına gidecek kadar bü­yüdü. İşte bunun üzerine, "Kadınlarınız sizin tarlanız-dır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde gelebilirsiniz" (Baka­ra: 223) ayeti nazil oldu.[11]

6. Normal Yolun Dışındaki Münasebetin Haram Olması

Bir önceki bölümde zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi, kişinin hanımıyla normal yolun dı­şında bir şekilde temas kurması kesinlikle haramdır. Böyle bir temasın haram olduğunu bildiren bazı hadis­leri nakledelim!

a) Müminlerin Annesi Ümmü Seleme Şöyle Anlat­maktadır:

Muhacirler Medine'ye geldiklerinde Medineli ka­dınlarla evlendiler. Kureyşli kadınlar kocalarının arzu­larına uyarak, ellerini yere koyarlardı. Oysa Medineli kadınlarda böyle bir âdet yoktu. Muhacirlerden biri, Medineli (Ensar'dan) olan hanımına ellerini yere koya­rak münasebette bulunmayı teklif edince; hanımı bu me­seleyi Hz. Peygamber'e sorduktan sonra, kendisinin tek­lifine uyabileceğini söyledi. Allah Rasûlü'ne geldi ve fa­kat utandığı için bir türlü söyleyemedi. Bunun üzerine meseleyi bana açtı ve ben de onun namına Resûlullah'a sordum. İşte o zaman "Kadınlar sizin tarlanızdır..." ayeti nazil oldu ve Hz. Peygamber, normal yoldan ol­mak kaydıyla hertürlü şeklin caiz olabileceğini söyledi.[12]

b) İbn Abbas Şöyle Anlatmaktadır:[13]

Hz. Ömer, Rasûlullah'a (s.a); "Ey Allah'ın Rasülü! Ben helak oldum" deyince,Hz. Peygamber, "Se­ni helak eden nedir?" diye ona sordu. Hz. Ömer, "Ihı gece yükümü değiştirdim (hanımımı yüzüstü yatırarak münasebette bulundum)" diye cevap verdi. Bunun üze­rine Rasûlullah, "Kadınlarsizin iarlamzdır... "ayeti na­zil oluncaya kadar, Hz. Ömer'e cevap vermedi. Sonra normal yoldan olmak kaydıyla islediği şekilde müna­sebette bulunabileceğini söyledi.

c) Huzeyme B. Sabit Şöyle Anlatmaktadır:

Biri Hz. Peygamber'e (s.a) gelip, normal olma­yan yoldan kadınlarla münasebet etme hakkında sor­du. Hz. Peygamber, helâl olduğunu söyleyince adam dönüp gitti. Biraz uzaklaştıktan sonra, Hz. Peygamber adamı yanına çağırdı ve ona şöyle dedi: "Sen bana nasil sormuştun ? Eğer sorun 'Hangi yoldan yapılabilir?' şeklindeyse, ancak normal yoldan yapılabilir. Diğeri caiz .değildir. Binaenaleyh Allah, hakkı söylemekten hiçbir zaman çekinmez. Kadınlarınızla normal olmayan yo­lun dışında sakın birleşmeyin!.[14]

d) "Allah hanımı ile normal yolun dışında müna­sebette bulunan kimsenin yüzüne bakmaz. [15]

e) "Hayız halindeki hammıyla (bunu helâl bilerek) münasebette bulunan, hanimıyla normal yolun dışın­da temas eden ve kâhine gidip, onun dediklerine ina­nan kimse, Muhcmmed'e nazil olan Kur'an'a inanma­mış demektir. [16]

7. İki Münasebet Arasında Abdest Almak

Meşru' yoldan yapılan münasebetten sonra, yeniden temas etmek isteyen kimse, Hz. Peygamberdin şu emri nedeniyle abdest almalıdır:

"İçinizden biri hanımıyla temasta bulunduktan sonra, tekrar temas etmek isterse, iki temas arasında abdest alsın. (Bir rivayete göre; Namaz abdesti aldığı gibi abdest alsın).[17]

8. Gusül Abdesti Almak Daha Makbuldür

İki münasebet arasında gusül almak (yıkanmak), abdest almaktan daha evlâdır.

Ebû Râfî şöyle anlatmaktadır. Hz. Peygamber (s.a) hanımlarının odalarına gittiğinde, her odada ayrı ayrı guslederdi. Bir gün ben kendisine; "Ey Allah'ın Rasûlül Niçin bir gusül ile yetinmiyorsun?" diye sordum. Hz. Peygamber; "Gusül yapmak daha uygun ve daha temizdir" buyurdu. [18]

9. İki Eşin Birarada Yıkanması 

İki eşin, birbirlerinin mahrem yerlerini görseler bile- bir yerde yıkanmaları caizdir. Nitekim bu hususta birçok hadis varid olmuştur.

a) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Rasûlullah ile birlikte aynı kaptan su alarak yı­kanırdık. O mübarek elini çıkardığında ben, ben çıkar­dığımda ise o elini sokardı. Rasûlullah benden daha ça­buk davrandığı için, ben; "Bana da bırak, bana da bırak" diye bağırırdım. Biz bunu (yıkanmayı) yanyana oturarak yapardık.[19]

b) Hayde oğlu Muaviye (r.a) şöyle anlatmaktadır:

Ben Hz. Peygamber'e; "Ey Allah'ın Rasûlü! Avret yerlerimizin ne kadarını gösterebilir, ne kadarım örtebiliriz?"diye sorduğumda, Hz. Peygamber, "Av­ret yerini hanımın ve cariyen dışında herkesten gizle" buyurdu. Bunun üzerine ben; "Ey Allah'ın Rasûlü! Her­kes birarada bulunduğu için örtünmek zor olursa, na­sıl davranmak gerekir?" dıye sordum. Hz. Peygamber (s.a), "Elinden geldiğince herkesten gizlemeye çalış" di­ye cevap verdi. Ben tekrar, "Ey Allah'ın Rasûlü! Tek başımıza ve tenha bir yerde olursak, yine avretimizi aça­bilir miyiz?" sorunca, Hz. Peygamber; "Allah, in­sanlardan daha çok utanılmaya layıktır" dedi.[20]

10. Cünup Olan Kimsenin Uyumadan Önce Âbdest Alması

Cünub olan eşler, ancak abdest aldıktan sonra uyu­yabilirler. Nitekim bu konuda birçok hadis varid ol­muştur.

a) Hz. Aişe şöyle demektedir:

Hz. Peygamber (s.a) cünup iken yemek veya uyumak istediğinde, avret mahallini yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı.[21]

b) İbn Ömer şöyle rivayet etmektedir:

Babam (Hz. Ömer), Hz. Peygamber'e; "Cünup olarak uyuyabilir miyiz? diye sorduğunda, Hz. Pey­gamber; "Evet, abdest aldığınız takdirde uyuyabilirsi­niz (Bir rivayete göre; Abdest al, avret mahallini yıkas sonra uyu)" diye buyurdu. [22]

Diğer bir rivayette: "Evet, abdest aldıktan sonra, istenilirse gusledene kadar uyunabilir" denilmektedir.

Bir başka rivayette ise: "Evet, uyunabilir, isteni­lirse abdest de alınabilir" diye buyurulmaktadır.

c) Ammar b. Yasir şöyle rivayet etmektedir:

Hz. Peygamber (s.a) üç sınıf insana meleklerin yaklaşamayacağını söylemiştir: "Kâfir bir kimsenin le­şine, bedenine kadınlara mahsus -heluk- diye adlandı­rılan kokuyu sürene ve cünup iken abdest almadan yatana.[23]

11. Bu Abdestin Hükmü

Cünup iken alınan abdest şer'an vacip değildir. Sa­dece müekked olan müstehab davranışlardandır. Nite­kim Hz. Ömer; "Cünup iken uyuyabilir miyiz?"diye sorduğunda, Hz. Peygamber (s.a), "Evet, uyuyabilir­siniz, dilerseniz abdest de alabilirsiniz" diye cevap ver­miştir.[24]

Bu abdestin müstehab olduğunu, Hz. Aişe'nin ri­vayet ettiği bir hadis teyid etmektedir. [25] (Fakat yuka­rıdaki 19 nolu hadiste buyurulduğu gibi takvayı göze­ten bir kimse hiç olmazsa ya abdest almalı ya da teyem­müm etmelidir).[26]

12. Cünup Olan Bir Kimsenin Abdest Yerine Teyemmüm Alması

Eşler abdest yerine bazen teyemmüm alarak da ya­tabilirler. Nitekim Hz. Aişe; "Rasûlullah cünup iken uyumak istediğinde abdest alır ya da teyemmüm ederdi" buyurmuştur. [27]

13. Uyku Öncesinde Gusül Almak Daha Makbuldür

Eşlerin uyumadan önce yıkanmaları daha iyidir. Nitekim Abdullah b. Kays, Hz. Aişe'ye, "Rasûlullah cünup iken ne yapardı; yıkanmadan önce mi uyurdu, yoksa uyumadan önce mi yıkanırdı?'"diye sorduğunu ve Hz. Aişe'nin şöyle cevap verdiğini bildirmektedir:

"Her iki şekilde de olurdu, Bazan yıkandıktan son­ra uyur, bazen de abdest alarak uyurdu!" Bunun üzerine Abdullah b. Kays şöyle der: "Bu hususta Ümmet-i Muhammed'e genişlik ihsan eden yüce Allah'a hamdolsun.[28]

14. Hayızlı Kadınla Temas Etmek Haramdır

Hayızlı bir kaçına, kocasının yaklaşması haram­dır. Çünkü Allah Teâlâ, Kur'an'da şöyle buyurmakta­dır:

"Sana hayzın durumunu sorarlar. De ki: O (ka­dınlar a )Gziy et veren bir şeydir. Hayızlı iken kadınlar­dan uzak durun, temizlenene kadar onlara yaklaşma­yın. Temizlenince Allah'ın emrettiği yoldan onlara yak­laşın. Kuşkusuz ki Allah tevbe edip, temizlenenleri sever" (Bakara: 222).

Bu hususla ilgili olarak birkaç hadîs zikredeiim:

a) "Hayızlı olan hanımına yaklaşan veya normal olmayan yoldan münasebette bulunan veya kâhine gi­dip, onun sözlerim tasdik eden kimse Muhammed'e in­dirileni inkâr etmiş demektir.[29]

b) Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır:

Yahudiler hayız olan kadını evden dışarı çıka­rırlardı. Onunla birlikte yemez, içmez ve birarada otur­mazlardı. Hz. Peygamber'e yahudilerin bu durumu so­rulduğunda, Bakara: 222. ayeti nazil oldu. Hz. Peygam­ber (s.a); "Onlarla birarada oturabilir, cinsi münase­bet dışında herşeyi yapabilirsiniz"diye buyurunca, yahudiler, "Bu adam hiçbir âdetimizi beğenmiyor ve hep­sine muhalefet ediyor" dediler.

Useyd b. Hudayr ile Ubbad b. Bir adlı iki sâhabî gelip, Hz. Peygamber'e, "Ey Allah'ın Rasûlül Yahu­diler şöyle şöyle diyor. Bizde hayızlı kadınlara dokun­mayalım mı?" diye sorunca, Hz. Peygamtaer'in mübarek yüzü öyle kızardı ki biz o ikisine kızdığını sandık. Onlar da, bu hâli görünce hemen dışarı çıktılar. O es­nada Hz. Peygamber'e hediye olarak süt getirildi. Hz. Peygamber onların ardından birini göndererek geri ça­ğırttı. Huzura geldiklerinde, kendilerine biraz önce ge­len sütten ikram etti. O zaman, Hz. Peygamber'in on­lara kızmadığını anladık.[30]

15. Hayızli Kadınla Temas Etmenin Kefareti

Nefsine hâkim olamayıp, hayızlı olduğu halde hanımıyla temas eden kimse bir veya yarım dinar kefaret vermelidir.

İbn Abbas şöyle rivayet etmektedir:

Hayızlı olduğu halde hanımıyla münasebette bulunan kimse bir veya yarım dinar sadaka versin.[31]

Bir veya yarım dinar vermek,kefaret verenin du­rumuna bağlıdır. Zengin ise bir dinar, fakir ise yarım dinar vermelidir. Nitekim bazı hadislerde bu durum be­lirtilmişti[32]

16. Hayızlı Hanımdan Kocasına Neler Helâldir? 

Kişi, hanımına cima' dışında her şekilde yaklaşa  bilir. Nitekim bu hususta birçok hadis varid olmuştur.

a) "Hayız halindeki hanımınıza cima' dışında her, şeyi yapabilirsiniz.[33]

b) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Hayızlı olduğumuz zamanlar, Hz. Peygamber (s.a) bizim izar (peştemal) bağlamamızı ister, izar bağ­ladıktan sonra, bizimle aynı yatakta yatardı.

Hz. Aişe, bu sözüne ilave ederek, Hz. Peygamber'­in izardan sonra eşiyle mübaşerette bulunduğunu da söylemiştir.[34]

Not: Mübaşeret, cima' anlamına gelirse de, bura­da cima' olmaksızın kadına yaklaşmak kastedilmiştir!

c) Hz. Peygamber'in hanımlarından rivayet olun­duğuna göre, Rasûîullah hayızh hanımına yaklaşmak istediğinde, ona avret mahallinin aşağısını örtmesini söy­ler ve sonra istediğini yapard.[35]

17.  Kadın Temizlendiğinde Ne Zaman Kocasına Helâl Olur?

Kadın hayız halinden çıktığında, (kendisinden kan kesildiğinde) avret mahallini yıkadıktan veya abdest al­dıktan veya guslettikten; yani bunlardan birini yerine getirdikten sonra kendisine yaklaşmak caiz olur. [36] Çünkü Allah Teâlâ; "Temizlendiklerinde Allah'ım em­rettiği yerden onlara yaklaşın. Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever" (Bakara: 222) buyurmuştur. [37]

18.  Azil (Meni'nin Dışarı Akıtılması) Caizdir

Hanımının rahmine menisini akıtmaması kocaya caizdir.

a) Hz. Cabir şöyle demiştir: "Kur'an nazil olduğu halde, biz azil yapıyorduk"..

Hadisin diğer bir şekli şöyledir: "Hz. Peygamber'in zamanında bizler azil yapardık ve Hz. Peygamber bil­diği halde azli bize yasaklamadı.[38]

b) Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatmaktadır:

Bir kişi gelip Hz. Peygamber'e şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlü! Benim doğurgan bir cariyem var ve ben onunla münasebette bulunurken başkalarının yap­tığı gibi azil yapıyorum. Fakat yahudiler, "Azil, evladı bir nevi diri diri gömmektir" diyorlar. Siz bu konuda ne buyurursunuz?". Hz. Peygamber; "Yahudiler ya­lan söylüyorlar! Allah Teâlâ eğer o çocuğu yaratmak isteseydi, O'nu engellemek senin haddine miydi?" di­ye cevap verdi. [39]

c) Hz. Cabir şöyle anlatmaktadır:

Bir kimse gelip, Hz. Peygamberce şöyle sordu: "Ey Allah 'in Rasûlü! Benim bize hem hizmetçilik, hem de bahçıvanlık yapan bir cariyem var. Ben onunla mü­nasebette bulunuyorum fakat aynı zamanda hamile kal­masını da istemiyorum. (Bu durum karşısında ne yap­mam gerekir?)". Hz. Peygamber (s.a); "Dilersen azil yapabilirsin, fakat (şunu da bil ki), takdir edilen evlat ona muhakkak verilecektir" buyurdu.

Bir süre sonra aynı kişi gelerek, Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü! Cariyem hamile kaldı" deyince, Hz. Peygamber (s.a); "Ben sana daha önce dememiş miydim? Ona takdir edilen verilecektir" diye buyurdu.[40]

19. Azlin Terki Evlâdır                                 

Azil her ne kadar caiz ise de, hiç yapılmaması çok daha iyi ve uygundur. Çünkü azil yapıldığında kadın da memnun olmaz. Şayet kadının da isteğiyle yapıla­cak olursa, bu takdirde evlenmenin maksatlarından olan ümmetin çoğalması hedefi zarar görür. Nitekim Hz. Peygamber; "Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin ki diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihar edebileyim" diye buyurmuştur.[41]

Bu nedenden dolayı kendisine azlin hükmü sorul­duğunda Hz. Peygamber "O gizlice ev­lat gömmektir" demiştir. [42]Bu hikmete binaen, Ebu Said el-Hudri'nin rivayet ettiği bir hadiste, azlin terkedilmesinin daha uygun ol­duğuna işaret edilmiştir:

Bir defasında yanında azilden bahis açıldığın­da Hz. Peygamber; "Sizden biri bunu niye yapar? İyi bilin ki yaradanı Allah olmayan hiç kimse yoktur" di­ye buyurdu ve fakat "Kimse onu yapmasın" demedi.

Hadisin diğer bir rivayeti şöyledir: "Siz (azil) ya­pabilirsiniz- Ama Kıyamet'e kadar var olacak her can­lı, muhakkak olacaktır". Son cümle üç kez tekrar edil­miştir.[43]

20. Eşler Evlenirken Neye Niyet Etmelidir?

Eşlerin evlenirken yapacakları niyetlerin en iyisi, nefislerini haramdan korumayı ve namuslu yaşamayı is­temeleridir.

Ebu Zer'in rivayet ettiği gibi, bu niyetle evlenenle­rin münasebetleri bile sadakadır:

Ashabdan bir grup, Hz. Peygamber'in (s.a) ya­nına gelerek; "Ey Allah 'in Rasûlü! Zenginler bütün se­vapları elde ediyorlar. Çünkü namaz kıldığımız gibi on­lar da namaz kılıyorlar, oruç tuttuğumuz gibi oruç da tutuyorlar. Ancak üstelik bir de mallarının fazlasını sa­daka veriyorlar (Onlara yetişebilmek için ne yapabili­riz?)" dediler.

Hz. Peygamber (s.a) onlara şöyle dedi: "Allah Teâlâ size sadaka vereceğiniz bir şey vermemiş midir? Her teşbih (Subhanallah) bir sadaka, her tekbir (Allahu Ekber) bir sadaka, her tehlil (La ilahe illallah) bir sadaka, her temhid (Elhamdülillah) bir sadakadır. Marufu em­retmek sadakadır, münkerden nehyetmek sadakadır. Herhangi birinizin eşiyle münasebeti de sadakadır".

Ashab; "Ey Allah'ın Rasûlü! Kişi hem şehvetini tatmin edecek hem de sevap mı kazanacak?" deyince, Hz. Peygamber; "Şehvetini haramla tatmin etseydi gü­nahkâr olmaz mıydı?" diye sordu. Ashab; "Evet, gü­nahkâr olurdu" diye cevap verince, Hz. Peygamber; "O halde helâl olarak yaptığında da sevap alır" diye bu­yurdu. Bundan sonra birkaç şeyin daha sadaka oldu­ğunu söyleyen Rasûlullah; "İki rekât kuşluk namazı bü­tün bunların yerini tutar" dedi.[44]

21. Zifaf Sabahında Neler Yapılmalıdır?

Kişinin sabahleyin kendisini evinde ziyarete gelen yakınlarını karşılayarak, onlara selam verip, dua etmesi, onların da aynıyla mukabelede bulunmaları müstehabdır.

Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber (s.a) Zeyneb validemizle evlen­diğinde, Velime (düğün) yemeği verdi. Müslümanlar et ve ekmek (tirit) yemekten doymuşlardı. Aynı gecenin sabahı Hz. Peygamber hanımlarının odalarını gezerek, onlara selâm verdi, dua etti. Onlar da kendisine karşı­lık verdiler.[45]

22. Evde Bir Banyo Bulunmasının Gerekliliği

Eşlerin evinde bir banyonun olması, mutlaka ge­reklidir. Sürekli umumî bir hamama gitmesi hususun­da kişi hanımına müsamaha etmemelidir. Çünkü riva­yet edilen hadislere göre bu haramdır!

a) Hz. Cabir'den şöyle rivayet edilmektedir.

Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir er­kek hanımını umumî hamama sokmasın. Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir kimse önünü peştemal ile örttükten sonra hamama girsin ve Allah 'a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir kimse içki sofrasına oturmasın.[46]

b) Ümmü Derdâ şöyle anlatmaktadır:

Hamamdan çıktım. (Yolda giderken) Hz. Pey­gamber ile karşılaştık. Bana nereden geldiğimi sordu. Kendisine hamamdan geldiğimi söyleyince, şöyle buyur­du: "Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah'a yemin ede­rim ki, annelerinden birinin evinden başka bir yerde, elbiselerini çıkaran bir kadın, kendisiyle Allah arasın­daki bütün (haya) perdelerini yırtmış demektir. [47]

c) Ebu'l-Muleyh şöyle anlatmaktadır:

Aişe validemize Şamlı birkaç kadın geldiklerin­de, Hz. Aişe onlara nereli olduklarını sordu. Kadınlar Şamlı olduklarım söyleyince, Hz. Aişe; "Siz kadınları umumî hamama giden memleketten misiniz?" dedi. Ka­dınlar "evet' diye cevap verince, Hz. Aişe şöyle dedi: "Dikkatinizi çekerim! Ben RasûluUah 'tan şöyle işittim: Evinin dışında bir yerde elbisesini çıkaran bir kadın, ken­disiyle A ilah arasındaki (haya) perdesini yırtmış demektir.[48] 

23. Eşlerin Aralarında Geçeni Başkalarına Anlatması Haramdır

Eşlerin yatakta aralarında geçen şeyleri başkaları­na anlatması, her ikisi için de haramdır. Bu hususta iki hadis nakledelim.

a) Kuşkusuz ki Kıyamet Gününde Allah nezdin-de derece bakımından insanların en kötüsü, hammıyla münasebette bulunduktan sonra, hammıyla arasında ge­çenlerin sırrını ifşa edenlerdir.[49]

b) Yezid kızı Esma şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber'in yanında bulunuyordum. Er­kekler ve kadınlar oturmuşlardı. RasûluUah; "Kişi ha­mmıyla, hanımı kocasıyla olan münasebetlerini sağda-solda konuşuyor mu?" deyince orada bulunanların hep­si sükût etti. Ben, "Ey Allah'ın Rasülü! Yemin ederim ki konuşuyorlar" dedim. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber; "Sakın ha! Böyle şeyleri anlatmayın. Çünkü böy­le şeyleri anlatmak, tıpkı erkek ve dişi iki şeytanın yol­da halkın gözü önünde münasebette bulunmasına benzer" dedi. [50]

24. Düğün Yemeği Verilmesinin Gereği

Zifaftan sonra düğün yemeği (velime) vermek ge­rekir. Çünkü -ileride de beyan olunacağı gibi Hz. Pey­gamber (s.a) Abdurrahman b. Avf'a evlenme yemeği vermesini emretmiştir.

Büreyde b. Husayb'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Ali Hz. Fatıma'yı Rasûlullah'tan isteyince, Rasûlullah; "Evlenmek için Velime vermek gerekir" diye buyurdu. Bunun üzerine Hz. Sa'd, "Ben bir koç veriyorum" de­di. Bir başkası da, "Ben de şu kadar darı veriyorum" diye taahhüdde bulundu.

Bir başka rivayete göre, Ensar'dan bir cemaat, Hz. Ali'ye yardım maksadıyla birkaç sa' (bir ölçü birimi­dir) buğday toplamıştır.[51]

25. Velime Yemeğinde Takip Edilecek Sünnet

Velime yemeğinde dikkat edilecek hususlar şunlar dır:                                                                         

a) Zifaftan üç gün sonra olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'den bu şekilde nakledilmiştir.    

Enes b. Malik şöyle anlatıyor: "Rasûlullah bir hanımla evlendikten sonra, beni gönderdi. Birkaç sahabîyi yemeğe davet ettim.[52]

Yine Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır: "Ra­sûlullah Safiye validemizle evlendi ve esirlikten azad et­mesini kendisine mehir yaptı. Bu evlilikten üç gün son­ra velime yemeğini verdi. [53]

b) Damat, zengin olsun, fakır olsun salih kimsele­ri yemeğe davet etmelidir.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: "Mü­min kimselerle arkadaş ol, yemeğini muttaki kimseler yesin. [54]

c) Eğer imkân varsa, kişi velime olarak bir koyun veya daha fazlasını vermelidir.

Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır: Abdurrah-man b. Avf Medine'ye hicret ettiğinde, Hz. Peygam­ber onu Ensar'dan Sa'd b. Rebî'ye kardeş yaptı. Sa'd kardeşini evine götürdü. Yemek getirtti ve birlikte ye­diler. Bu esnada Sa'd, Abdurrahman b. Avf a şöyle de­di: "Ey kardeşim! Ben Medine'nin (veya Ensar'ın) mal bakımından en zenginiyim. Malıma bir bak ve yarısını al. (Başka bir rivayete göre), buyur bostanıma gidelim, sana onun yarısını vereyim. Benim iki hanımım var. Oy­sa sen benim Allah yolunda kardeşim olduğun halde se­nin hiç hanımın yok. Bak, hangisi hoşuna giderse, ba­na söyle, hemen boşayayım. îddeti bittiğinde onunla ev­len". (Bu durum örtünme ayeti inmeden önce olmuş­tur).

Abdurrahman b. Avf; "Hayır! Allah'a yemin ede­rim ki, bunlardan hiçbirini kabul etmem. Allah malını ve ehlini mübarek kılsın. Sen bana pazar yerini göster" dedi. Kendisine pazar yeri gösterildi. O da gitti pazar­dan birşeyler alıp sattı ve kâr etti. Ertesi gün yine paza­ra gitti. Kârıyla kurutulmuş süt ve yağ alıp, evindeki kimselere getirdi. Bir süre sonra Hz. Peygamber'in mes­cidine gittiğinde üstünde zifaf alâmeti sayılan zaferan (veya halûk) denilen bir koku vardı.

Hz. Peygamber (s.a), "Bu hâl nedir?" diye sorun­ca, Abdurrahman b. Avf, Ensar'dan bir kadınla evlen­diğini söyledi. Rasûlullah mehir olarak ne verdiğini so­runca, Abdurrahman b. Avf beş dirhem değerinde al­tın verdiğini söyledi. Rasûlullah, "Allah mübarek kıl­sın! Bir koyun da olsa velime yemeği ver" dedi ve Ab­durrahman b. Avf da kendisine emredilen yemeği verdi.

Abdurrahman b. Avf şöyle anlatır: "Bu hadiseden sonra kendimi öyle görüyordum ki sanki yerden bir taş kaldırsam altında altın ve gümüş bulacağıma inanı­yordum".

Hadisin ravisi Hz.Enes der "İbn Avf'ın ölümün­den sonra servetinden her bir hanımına 100.000 dinar pay düştüğünü gördüm.[55]

d) Enes b. Malik şöyle anlatıyor:

Hz. Peygamber'in (s.a) Zeyneb validemizin ve-limesinde verdiği yemeği, hiçbir hanımın velimesinde verdiğini görmedim. Bir koyun kesti, cemaata doyun­caya kadar et yemeği yedirdi.[56]

26. Velime Yemeği  Etsiz de Verilebilir

Et bulunmadığı takdirde, başka çeşit yemeklerle de velime yemeği verilebilir.

Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır:

Rasûlullah (s.a) Medine ve Hayber arasında üç gece kalarak, orada Safiye validemizle evlendi. Ben de müslümanları onun velime yemeğine çağırdım. Yemekte et (tirit) yoktu. Emretti ve sofra kuruldu. (Başka bir ri­vayete göre) yeri düzeltti. Sonra sofra getirildi. Sofra düzeltilen yere yayıldı. Sofranın üzerine hurma, kuru­tulmuş süt ve yağ konuldu. Cemaat doyuncaya kadar bu yemekten yedi.[57] 

27. Zenginlerin Mallarıyla Velime'ye İştirak Etmesi                                                    

Zenginlere Velime'nin hazırlanmasında damada malca yardım etmeleri müstehabdır.

Enes b. Malik Hz. Safiye'nin evliliği ile ilgili ola­rak şunları anlatmaktadır:

Ümmü Selîm yolda iken, Hz. Safiye'yi süsledi ve gece Rasûlullah'a götürdü. Hz. Peygamber damat olarak sabahladıktan sonra, yanında birşeyler olanın ge­tirmesini söyledi. (Başka bir rivayette; "Fazla yemeği olan getirsin" demiştir).

Ravi diyor ki;

Bir sofra kuruldu. Kimi kurutulmuş süt (pey­nir), kimi hurma, kimi de yağ getirdi. Getirilen bu mal­zemelerle (bir nev'î) helva yapıldı. Ashab helvadan ye­di ve yanlarındaki yağmur suyu birikintisinden de su­suzluklarını giderdi. Bu, Rasûlullah'ın velimesi oldu.[58]

28. Velime'ye Sadece Zenginleri Davet Etmek Caiz Değildir

Velime yemeğine sadece zenginleri davet edip, fa­kirleri çağırmamak caiz değildir. Nitekim Hz. Peygam­ber, şöyle buyurmuştur:

"Yemeklerin en kötüsü, zenginlerin davet edilip, fakirlerin çağırılmadığı velime yemeğidir. Velime dave­tine icabet etmeyen, Allah'a ve Rasulü'ne isyan etmiş demektir.[59]

29. Davete İcabetin Gerekliliği

Veiime yemeğine davet edilenlerin, yemek daveti­ne katılmaları vaciptir. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a) şu hadisleriyle bildirmişlerdir:

a) "Esiri kurtarın, düğün yemeğine gidin ve has­taları ziyaret edin.[60]

b) "İçinizden biri Velime yemeğine davet edildiğin­de, davete mutlaka icabet etsin. Davete icabet etmeyen hem Allah'a hem de Rasulü'ne karşı gelmiş olur. [61]

30. Oruçlu Olsa Bile Kişi Davete İcabet Etmelidir

"Biriniz düğün yemeğine davet edildiğinde, da­vete icabet etsin; eğer oruçlu değilse yesin, oruçlu ise dua etsin.[62]

Bu hadisten oruçlu olunsa bile davete icabetin vucubiyeti anlaşılmaktadır![63]

31. Davet Sahibinin Hatırı İçin (Nafile) Oruç Bozulabilir

Davetli olan kişi, eğer nafile orucu tutuyorsa, da­vet sahibi de ısrar ederse, orucunu bozabilir.

a) "içinizden biri (velime) yemeğine davet edildi­ğinde, icabet etsin. Daha sonra dilerse yer, dilerse yemez. [64]

b) "Nafile oruç tutan istediğini yapabilir, dilerse yer, dilerse orucuna devam eder.[65]

32. Nafile Orucun Kazası Vacip Değildir

Vehme yemeğinde bozulan (nafile) orucun kazası vacip değildir.

Nitekim bu hüküm iki hadisle sabit olmuştur.

a) Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber'e yemek hazırladım. Rasûlullah, ashabı ile birlikte teşrif ettiler. Yemek geldiğinde ashabtan biri, oruçlu olduğunu (ve yemeyeceğini) söy­ledi. Hz. Peygamber ise bunun üzerine; "Kardeşiniz si­zin için zahmete girerek, (yemek hazırladı) ve sizi da­vet etti. Şimdilik ye, sonra istersen kaza edersin" diye buyurdu. [66]

b) Ebu Cuheyfe (r.a) şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber Selman-ı Farisî ile Ebu Derdâ arasında kardeşlik akdi yaptı. Bir gün Selman kardeşi­ni (Ebu Derdâ'yı) ziyarete gitti. Kardeşinin hanımı olan Ümmü Derdâ'yı yırtık elbiseler içinde görünce, ona ni­çin böyle perişan bir durumda olduğunu sordu. Üm­mü Derdâ da; "Kardeşin Ebu Derdâ gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçirdiği için hiç bir dünya malına ihtiyaç duymuyor" dedi. Bu esnada Ebu Derdâ geldi.

Hz. Selman'ın geldiğine çok memnun olmuştu. Selman-ı Farisî'ye yemek getirerek, kendisi çekildi. Hz. Selman, "Sen de ye" deyince, Ebu Derdâ oruçlu olduğunu söy­ledi. Bunun üzerine Hz. Selman ona, "Vallahi yiyecek­sin. Eğer sen yemezsen, ben de yemem" dedi. Ebu Der­dâ da onunla birlikte yedi. O günün gecesi birlikte yat­tılar. Geceleyin Ebu Derdâ namaz kılmak istediğinde, Hz. Selman ona mani oldu ve şöyle dedi: "Ey Ebu Der­dâ! Bedeninin, üzerinde hakkı vardır. Rabbinin üzerinde hakkı vardır, misafirinin ve ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Oruç tut ve ye; namazını kıl ama hanımınla da ilgilen. Her hak sahibine hakkını ver".

Sabaha yakın bir zamanda Hz. Selman Ebu Derdâ'ya "İşte şimdi kalkabilirsin " dedi ve sonra ikisi bir­likte kalktılar, abdest alarak, iki rekât namaz kıldılar. Bilâhare çıkıp, sabah namazına gittiler. Ebu Derdâ Hz. Selman'ın yaptıklarını Rasûlullah'a haber vermek için yanına gitti ve olanları söyledi. Rasûlullah, "Evet, Sel­man 'in dediği doğrudur. Senin üzerinde nefsinin de hak­kı vardır" dedi.[67]

33. Haramın Olduğu Davetlere İcabet Etmemelidir

Davet yerinde münker ve haram bulunduğu tak­dirde, (erkekli, kadınlı, içkili toplantılar vs.) böyle bir davete icabet etmek caiz değildir. Şayet katılmaktan maksat oradakileri münkerden nehyetmek ise caizdir. Davete katıldıktan sonra, münker işlere son verilir ve haram yiyecek ve içecekler kaldırılırsa eğer, orada otu­rabilir. Kaldınlmazsa derhal orayı terketmek gerekir.

Nitekim bu hususta birçok hadis varid olmuştur.

a) Hz. Ali şöyle anlatıyor:

Yemek hazırlayıp, Rasûlullah'ı davet ettim. Da-yetimi kabul ederek, icabet ettiler. Ancak evde (canlı yarlıkların) resimlerini görünce geri döndüler.[68]

b) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Üzerinde canlı varlıkların resmi bulunan bir yas­tık satın aldım. Hz. Peygamber bunu görünce, kapıdan içeri girmeyerek bekledi. Yüzündeki hoşnutsuzluğu he­men farkettim ve dedim ki; "Ey Allah'ın Rasûlü! Gü­nahım nedir? Bileyim de tevbe edeyim". Hz. Peygamber "Bu yastık nedir?" diye sorunca, ben yastığı, üze­rine oturması ve yaslanması için satın aldığımı söyle­dim. Rasûlullah; "Bu resimleri yapanlar, Kıyamet Gü­nü 'tide azaba tutulacak ve onlara, 'Haydi o yaptıkları­nızı diriltin' denilecek. İçinde bu resimlerin bulunduğu eve melekler girmez" diye buyurdu.[69]

Selef-i Salihîn de bu minval üzere yürümüşlerdir. Bu konuda bir çok örnek var ise de biz iki örnekle yeti­niyoruz.

a) Hz. Ömer'in azadhsi Eşlem (r.a) şöyle anlat­maktadır:

Hz. Ömer, (hilafeti zamanında) Şam'a gittiğin­de, hristiyanlardan biri ki o Şam'ın ileri gelenlerindendi-yemek hazırladı ve Hz. Ömer'e "Arkadaşlarınızla bir­likte gelip, teşrif etmeniz beni sevindirir diyerek da­vette bulundu. Hz. Ömer; "İçinde heykel ve resimler varken kilisenize girmeyiz" diye cevap verdi.[70]

b) Ebu Mesud (Ukbe b. Amr) şöyle anlatmaktadır:

Şamlılardan biri Hz. Ömer'i yemek hazırlayıp evine davet ettiğinde, Hz. Ömer, "Evinizde resim var mı?" diye sordu. Ev sahibi, olduğunu söyleyince, Hz. Ömer, resim kırılıp atılıncaya kadar eve girmedi.[71]

34. Davetli Kimseye Neler Müstehabdır?

Bir davete giden kimseye iki şey nıüstehab kılın­mıştır.

1) Yemek sonrasında Hz. Peygamber'den rivayet edilen duayı yapması gerekir. Bu duanın birkaç çeşidi vardır:

a) Abdullah b. Busr şöyle bildirmektedir:

Babam Rasûlullah'a yemek yapmıştı. Rasûlul-lah yemeği yedikten sonra, şöyle dua etmişti: "Ey Allahım! Onları affet, onlara merhamet et ve onlara ver­diğin rızıklara bereket ihsan et.[72]

b) Mikdad b. el-Esved şöyle anlatmaktadır:

İki arkadaşımla birlikte Rasûlullah'a gittik. Çok acıkmıştık. Bizi görenlerden hiçbiri bizi misafir etme­mişti. Hz. Peygamber bizi alıp evine götürdü, kendisi­nin dört keçisi vardı. Bana onların sütlerini dörde böl­memi söyleyince, emrini yerine getirmek için sütü dör­de bölmeye başladım.

Rasûlullah'm gelmesi gecikince, kendi kendime, "Herhalde Rasûlullah Ensar'dan birinin evine davet edildi, doyuncaya kadar yemiş ve kana kana süt içmiş­tir. Ben onun payını da içsem" diye düşündüm ve böy­lece sütü içtim. İçtikten sonra da sütün bulunduğu ka­bın kapağını kapadım. Fakat bir süre sonra içimi bir endişe kapladı ve kara kara düşünmeye başladım. "Ya Rasûlullah aç olduğu halde gelirse ne olacaktı?" İşte bu düşünceler içinde yatağa girdim, uyumak istedim fa­kat bir türlü uyuyamadım. Bu halde iken Rasûlullah gel­di. Uyumamış olanın işitebileceği, uyuyanın da rahat­sız olmayacağı bir tonla selâm verdi. Sonra süt kabına doğru yürüdü. Kapağı açıp da boş olduğunu görünce; "Ey Allahım! Bana yedirene yedir, bana içirene içir" dedi.

Bu fırsatı kaçırmamak için yavaşça büyük çanağı alarak keçilerin yanına gittim. Hangisinin daha semiz olduğunu anlamak için ellerimie sırtlarım sıvazlamaya başladım. Fakat elimin değdiği bütün memelerde süt do­lu olduğunu gördüm. Kabı dolduruncaya kadar sağdım. Hz. Peygamber'in yanma giderek; "İç ey Allah'ın Rasûlü!" dedim. Rasûlullah başını kaldırdı ve dedi ki; "Hatadan sonra da mı içeyim? Ey Mikdad neler oldu?" Ben, sütü içmesini, sonra kendisine meseleyi anlataca­ğımı söyledim. Rasûlullah sütten kana kana içtikten son­ra, bana da uzattı, ben de içtim. Bana tekrar, "Ne ol­du?" diye sorunca, kendisine meseleyi anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Bu gökten gelen bir bereket­tir. Bunu bana niçin bildirmedin ki diğer arkadaşımıza da içirseydik?" dedi. Ben de; "Madem bereket sizinle bana isabet etmiş, o halde isabet etmeyenin hâlinden bana ne?" diye cevap verdim.[73]

c) Enes b. Malik şöyle anlatıyor:

Hz. Peygamber (s.a), Ensar'ı ziyaret ediyordu. Ensar'in evlerine geldiğinde çocuklar gelip etrafını sar­dılar. Rasûlullah onlara selâm verdi, dua etti ve başla­rını okşadı. Sa'd b. Ubade'nin evine geldiğinde izin is­teyerek, "Esselâmu aleykum ve rahmetullah"deyince, Sa'd b. Ubade de, "Ve aleykumus-selâm ve rahmetullah " diye karşılık verdi. Fakat bunu Hz. Pey-gamber'in işitemiyeceği bir şekilde söylemişti. Rasûlullah üç kez selâmını tekrarladı. Sa'd b. Ubade de bu selâma üç kez karşılık verdi ama yine Rasûlullah'ın işitemeyeceği bir şekilde söylemişti. Selâmı üç kezden fazla tek­rarlamamak Hz. Peygamber'in âdeti idi. İzin verilirse içeri girer, verilmezse girmez geri dönerdi. Bu nedenle geri dönüp gitmeye başladı. Hz. Sa'd ardından koşup, şöyle dedi: "Ey Allah 'm Rasûlü! Anam-babam sana fe­da olsun! Söylediklerini işittim ve size cevap da verdim. Fakat işitemeyeceğiniz bir şekilde selâm verdim. Çün­kü selâm ve bereketi çoğaltmanız hoşuma gitti. Eve buyrun!". Sonra Hz. Peygamber'i eve aldı ve kendisine ku­ru üzüm ikram etti.

Hz. Peygamber (s.a) yedikten sonra, şöyle dua et-Yemeğinizi iyiler yesin, size melekler dua etsin ve yanınızda oruçlular iftar etsin.[74]

2) Gelin ve damada hayır ve bereketle dua etmeli­dir. Bu hususta birçok hadis rivayet edilmiştir.

a) Cabir b. Abdullah şöyle anlatıyor:

Babam vefat ettiğinde geriye yedi (veya dokuz) kız bırakmıştı. Ben de dul bir hanımla evlendim. Rasû­lullah bana evlenip-evlenmediğimi sordu. Ben de evlen­diğimi söyleyince, "Dulmu, bakire'mi?"dedi. "Dul" diye cevap verince Hz. Peygamber; "Niçin senin onunla, onun da seninle oynayabileceği, senin onu, onun da seni güldürebileceği bir bakireyle evlenmedin?" dedi. Ben babamın vefat edip yedi (veya dokuz) kızı yetim bıraktığını, onlara denk birisini getirmeyi çirkin bulup, on­lara işlerini yapabilecek bir kadın aldığımı söyleyince

Hz. Peygamber; "Allah bereketli kılsın ve hayırlı olsun" dedi.[75]

b) Hz. Büreyde şöyle anlatıyor:

Ensâr'dan bazı kimseler, Hz. Ali'ye; "Fatıma yanında (iken başkasına değil, ona talip ol)" dediler. Hz. Ali de Rasûlullah'a gitti ve selâm verdi. Hz. Pey­gamber (s. a); "Ebu Talib 'in oğlunun isteği nedir?" diye soruncaHz. Ali, "Ey Allah'ın Rasûlü! KızınızFatı-ma'yı düşündüm!" dedi. Hz. Peygamber de, "Merha­ba ve ehlen!" dedi ve fakat başka birşey söylemedi. Hz. Ali kendisini bekleyenlerin yanına gittiğinde, onlar ne olduğunu sordular. Hz. Ali; "Bilmiyorum, iki kelime­den (Merhaba ve ehlen) başka bir şey söylemedi" diye cevap verdi. Ensar; "Bu iki kelimeden biri bile sana yeterlidir" dedi.

Evlendiğinde Hz. Ali'ye, Hz. Peygamber; "Veli­me yemeği vermek gerekir" deyince, Hz. Sa'd yanında bir koç olduğunu (onu vereceğini) söyledi. Ensâr'dan bazı sahabîler de aralarında biraz buğday topladılar.[76] Gerdek gecesi geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a) Hz. Ali'­ye; "Beni görmeyince, sakın birşeye el sürme!" dedi. Hz. Ali, Rasûlullah'a geldiğinde, Rasûlullah su istedi, o sudan abdest aldı ve sonra da o suyu Hz. Ali'nin üze­rine serpti ve şöyle dua etti: "Ey Allahım! İkisine de bereket ihsan et, evliliklerini her ikisine de mübarek kıl.[77]

c) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Rasûlullah benimle evlendiğinde, annem beni ge­tirip, odaya soktu. İçeride Ensâr'dan bazı kadınların oturduğunu gördüm. Kadınlar beni gördüklerinde, "Hayır, bereket ve en iyi nasip üzerine olsun" diye dua ettiler.[78]

d) Ebu Hüreyre şöyle demektedir:

Bir kimse evlendiğinde Hz. Peygamber şöyle dua ederdi: "Allah sana bereketli kılsın, aranızı hayr ile te­lif etsin[79]

35. "Mutlu ve Oğullu Olsun' Dönemi'nin Duasıdır

Demek Cahiliye,Bazılarımızın yaptığı gibi "mutlu ve oğullu olsun" şeklinde temennilerde bulunulmamalıdır. Çünkü bu tür temenniler cahiliyye insanlarının âdetlerindendir. Bu tür sözlerin sarf edilmesi, birçok hadis-i nebevi tarafından nehyedilmiştir.

Hasan (r.a) şöyle anlatıyor:

Akıl b. Ebî Talib, Cuşm kabilesinden bir ha nımla evlendiğinde bâzı kimseler gelip "uğurlu ve oğullu olsun" diye temennide bulundu. Bunun üzerine Hz. Akîl; "Sakın böyle söylemeyin. Çünkü Rasûlullah bu­nu yasakladı" dedi. Bu ikaza muhatab olanlar, o halde ne diyeceklerini sorunca, Hz. Akîl, "Allah size be­reketli kılsın ve üzerinize bereket yağdırsın, deyin; zira biz böyle demekle emrolunduk" dedi[80]

36. Gelinin Misafirlere Hizmet Etmesi

Gelin mesture (kapalı) olduğu ve fitneden emin bu­lunduğu takdirde, gelen misafirlere hizmet etmesinde bir beis yoktur.

Sehl b. Sa'd şöyle anlatıyor:

Ebu Useyd es-Saîdî evlendiğinde, Hz. Peygam-ber'i ve ashabı davet etti. Onların yemeğini hazırlayan ve sofralarım kuran hanımı Ümmü Useyd'den başkası değildi. Taştan yapılmış bir çanak içinde ta akşamdan hurma hoşafı yapmıştı. Rasülullah sofradan çekilince, Ümmü Useyd, hurmaları güzelce eritip, içmesi için Ra-sülullah'a ikram etmişti. Ümmü Useyd o gün gelin ol­duğu halde misafirlere hizmet etti.[81]

37. Def Çalmak ve Türkü Söylemek

Nikahı ilan etmek amacıyla kadınların düğünler­de sadece def çalmaları, içinde fisk ve fücur ihtiva eden sözlerin bulunmadığı türküler söylemeleri caizdir. Bu­na cevaz veren birkaç hadis zikredelim:

a) Muavviz kızı Rübeyyi' şöyle anlatıyor:

Evlendiğimde Hz. Peygamber düğünüme geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Cariyelerimiz hem def ça­lıyorlar hem de Bedir Savaşında öldürülen ecdadımın

vasıflarını söylüyorlardı. O esnada biri; "İçimizde ya­rın ne olacağını bilen bir peygamber var" deyince Hz. Peygamber (s.a); "Bu sözleri bırak da, daha önce söy­lediklerine devam et" buyurdu.[82]

b) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Ben Ensar'dan birine gelin götürdüm. Hz. Pey­gamber; "Ey Aişe! Definiz yok mu? Oysa Ensar defi sever" buyurdu. [83]

c) Hz. Peygamber bir düğünde insanları şöyle söy­lerken işitti. Şöyle diyorlardı:

"Ağılında beslenen koçları ona hediye etli.

Ey hanım! Sevgilin (veya kocan) cemaattedir ve O yarın ne olacağını bilir"

Hz. Aişe diyor ki; Hz. Peygamber bu şiiri işitince, "Yarın ne olacağım sadece Allah bilir!" dedi.[84]

d) Âmir b. Sa'd şöyle anlatıyor:

Ka'b oğlu Kurza, Ebıı Mesud ve ismini hatırla­yamadığım üçüncü bir kişinin yanma gittiğimde, cari­yelerin def çalıp, şiir söylediklerini gördüm. Ben or.la-ra; "Siz Hz. Muhammcd'in ashabı olduğunuz halde bu duruma nasıl razı oluyorsunuz?" deyince, onlar; "Hz. Peygamber düğünlerde bunların söylediğini söylememize ve musibet zamanında da ağlamamıza izin verdi" diye cevap verdiler.

Başka bir rivayetteki ifade şöyledir: "Bize sessizce ağlamaya izin verdi.[85]

e) Yahya b. Süleym şöyle anlatıyor:

Ben Muhammed b. Hatüre iki hanımla evlen­diğimi ancak birinde def çaldırtmadığımı söyleyince, ba­na Rasülullah'ın şöyle buyurduğunu söyledi: "Helâl ve haram nikahların arasını ayıran def çalmmasıdır. (Ya­ni haram nikah gizli yapılır, def çalınmaz, helâl nikah ise, def çalınarak ilân edilir). [86]

f)  Hz. Peygamber: "Nikâhı ilân edin" diye buyurmuştur. [87]

38. Şeriata Muhalif Düşmekten Kaçınılmalıdır

Dine muhalif görünen her türlü davranıştan kaçı­nılmalıdır. Hele düğün hususunda insanların âdet edin­miş oldukları bid'atlar şiddetle terkedilmelidir. Nitekim insanlardan birçoğu bu yaptıklarında -âlimlerin susmalan nedeniyle- bir beis olmadığını sanmaktadırlar.

Kaçınılması gereken davranışların bazıları şunlar­dır.[88]

1) Duvarlara Resim  Asmak

Duvara asılan resim -ister cisim, isterse gölge olsun-bunları asmak caiz değildir. İmkân sahibinin bizzat yırt­ması mümkün değilse de, söktürmesi vaciptir.

a) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a) odama girdi ve üzerinde şe­killer (bir rivayette kanatlı atların resmi)bulunanbir per­de ile örttüğüm dolabımı görünce kızdı ve o perdeyi par­çalayarak bana, "Ey Aişe! Kıyamet Günü 'nde en faz­la azaba çarptırılacak olanlar, Allah'ın yarattıklarım resmedenlerdir" dedi.

Başka bir rivayete göre; "Bu resimleri yapanlar, azap görürler ve kendilerine yaptıkları resimleri dirilt-

meleri söylenir". Sonra Rasûlullah şöyle buyurur: "İçin­de resim bulunan bir eve melekler girmezler".

Hz. Aişe diyor ki; "O perdeyi kestik ve parçala­rından bir veya iki yastık yüzü yaptık. İçinde resim bu­lunan birisinin üzerine yaslandığını gördüm"[89]

b) Hz. Peygamber, Cebrail'in kendisine gelerek şöyle dediğini söylemiştir:

Akşam sana geldiğimde içeri girmememe mani olan olan husus, kapıdaki insan resmi, evin içinde üs­tünde resimler bulunan örtü ve bir köpek bulunması­dır. Evde bulunan resmin kesilmesini ve odun gibi olmasını emret. Emret de içerideki perde de parçalansın ve parçalarından iki yastık yapılsın. Yine emret ki o kö­pek dışarı çıkarılsın. Çünkü biz melekler içinde resim ve köpek bulunan eve girmeyiz!

Bunun üzerine eve bakıldığında, Hasan ve Hüse­yin'e ait minik bir köpeğin, ranzalarının altında bulun­duğu görüldü.

Başka bir rivayete göre, Hz. Peygamber'in yatağı altında bir köpek görüldüğünde, Hz. Peygamber Hz. Aişe'ye bu hayvanın ne zaman oraya girdiğini sorar. Hz. Aişe; "Vallahi bilmiyorum" deyince Hz. Peygamber hayvanın oradan çıkarılarak dışarı atılmasını emreder. Sonra bizzat eliyle su getirerek köpeğin yattığı yere serper.[90]

2) Duvarları Seccade   île Örtmek

Duvarlara seccade kaplamak ve süslemek iyi de­ğildir. Bu gibi davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Çünkü bu, kesinlikle haram olan ziynete dahildir ve hiç­bir şekilde meşru' addedilemez!

Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber bir sefere gitmişti. Dönüşünü haber alınca, içinde resim bulunan bir halı satın aldım ve duvarı onunla süsledim. Hz. Peygamber gelince onu odada karşıladım. Ona: "Selâm üzerine olsun ey Al­lah 'in Pasûlü! Sana yardım eden ve seni zafere ulaştı­ran Allah'a hamdolsım!" dedim ve fakat benimle ko­nuş iHfiı bile. Yüzüne baktığımda kızdığını anladım. He­men içeri girdi, halıyı duvardan indirmek için yırtıhn-caya kadar çekti. Sonra; "Duvara elbise mi giydiriyor­sun? Allah bize taşlara ve çamura elbise giydirmemizi emretmedi" dedi.

Hz. Aişe devamla şöyle demiştir: Sonra o halıdan iyi bir yastık yüzü yaptık ve içini hurma yapraklarıyla doldurduk. Bu bana hiç de zor gel­medi.[91]

Selef den bazıları bu nedenle duvarları seccade ile örtülmüş evlere girmezlerdi.

Salim b. Abdullah şöyle anlatıyor:

Babam hayatta iken evlendim. Babam halkı eve davet etti. Davetliler arasında Ebu Eyyub da (r.a) var­dı. Odamın duvarı yeşil halı ile örtülüydü. Ebu Eyyub gelip de odanın duvarının yeşil bir duvar hahsıyla ör­tülü olduğunu görünce, babama dönüp, "Ey Abdullah! Siz duvarları mı örtüyorsunuz?" dedi. Babam utandı ve "Ey Ebu Eyyub! Kadınlar bize galebe çaldı" diye cevap verdi. Ebu Eyyub bunun üzerine, "Kadınların herkese galebe çalacağından korkardım da, sana gale­be çalacaklarından korkmazdım" dedi ve "Yemeğini­zi yemem, evinize de girmem" diyerek evi terketti. Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun![92]

3) Kaşların  Alınması

Bazı kadınlar güzel görünebilmek için kaşlarını alarak, hilâl ve yay şekli vermeye çalışırlar. Güya bunu da güzelleşmek için yaparlar. Oysa Hz. Peygamber bunu yasaklamış ve yapanlara lanet okumuştur:

"Allah, kaş yapana ve yaptırana, dişlerinin arası­nı (eğe ile) ayırana lanet etmiştir. Çünkü bunlar, Allah 'in yarattığı şeyi bozanlardır.[93]

4) Tırnakları Boyamak ve Uzatmak

Ahlaksız batılı kadınlardan, îslâm alemindeki ka­dınlara sirayet eden çok kötü bir âdet de, "Oje" deni­len renkli boyaları, bir miktar uzatılmış tırnaklara sür­mektir. Bu sapıkça âdeti maalesef bazı çılgın gençler de uygulamaktadır. Bu kötü âdet yukarıdaki hadiste de görüldüğü gibi lanetlenmiştir. Bu, kâfirlere benzeme ile ilgili olarak varid olan hadislerin kapsamına girer. Ni­tekim Hz. Peygamber "Bir kavme isteyerek benzeyen onlardandır" diye bu­yurmuştur. Bu, yaratılışa (fıtrata) ters bir davranıştır.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur Fıtrat (Peygamberlerin Sünneti) beştir:

1. Sünnet olmak

2. Etek traşi olmak                          

3. Bıyıkların önünü kısaltmak           

4. Tırnaklari  kesmek

5. Koltuk altlar ındaki kılları temizlemek.[94]

Enes b. Malik diyor ki; "Bıyıkları ve tırnakları kes­mek, koltuk altım temizlemek vakte bağlanmıştır"

Başka bir rivayette; "Resûlullah bunları vakte bağ­ladı. Kırk geceden fazla bırakılmamalıdır. [95]

5) Sakal Traşı Olmak

Kadınların ojesinden daha kötü değilse de, doğru düşünenler nezdinde en az onun kadar çirkin diğer bir âdet de, batılı kâfirleri taklid ederek erkeklerin sakal­larını traş etmesidir. Öyle ki damat traş olmadan ger­değe girdiğinde artık çok ayıp sayılmaktadır!

Müslümanların böyle davranmaları bir çok sebep­ten Allah'ın emirlerine ters düşmektedir.

a)  Bu, herşeyden önce Allah'ın yarattığını değiş­tirmek demektir. Allah Teâlâ, Nisa: 117-119. ayetlerde şeytandan söz ederken bu hususa değinmiştir. Bu ayet­lerden anlaşıldığına göre, Allah'ın izni olmaksızın yaradılışı bozmak, şeytana uymaktan başka bir şey değil­dir. Hz. Peygamber güzel görünmek için Allah'ın ya­rattığı şekli bozana lanet etmiştir.

"A ilah 'in izni olmaksızın yaradılışı bozmak'' şek­linde bir ifade kullanmamızın nedeni, etek traşı, tırnak kesmek gibi Allah'ın izin verdiği şeyler de haram bük- . münc dahil edilmesin diyedir. Çünkü bunların yapılması müstehab, hatta vaciptir!

b) Bu, Hz. Peygamber'in emrine karşı gelmektir. Çünkü Hz. Peygamber;  

"Bıyıklarınızı kısaltın, sakallarınızı traş etmeyin" buyurmaktadır.[96]                                      

Erbabı bilir ki, karine olmayan emirler vücub ifa­de eder. Oysa burada traş etmemek için karine de var­dır.

c) Bu, kâfirlere benzemek olur. Nitekim Hz. Pey­gamber;

"Bıyıklarınızın önlerini kesin, mecusilere muhalefet olması için de sakallarınızı uzatın" diye buyurmuştur. [97]

d) Bu, kadınlara benzemektir. Sakal birakılmasının gerekliliğini tekid eden delillerden biri de, traş ol­manın kadınlara benzemek olmasıdır. Hz. Peygamber kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve erkeklere

benzemeye çalışan kadınlara lanet etmişti.[98]

Kadınla erkeği birbirinden ayıran en önemli alâ­metin sakal olduğu herkesin malûmudur. Şayet erkek sakalını keserse, kadına benzemiş olur. Bu belâya du­çar olanlara verdiğim delillerin, kendilerini ikna edece­ğini umarım. Allah, memnun olmayacağı davranışları yapmaktan bizi de, onları da korusun![99]

6) Nişan Yüzüğü Takmak

Bazı erkekler nişan yüzüğü adı altında parmakla­rına altın yüzük takmaktadırlar. Bu adet bize Hıristi-yanlardan geldiği için, bunu yapmak öncelikle onlara benzemek olur. İslâm prensiplerine göre, altın takmak ise zaten yasaktır. Bu, ileride de zikredeceğimiz gibi al­tını kadınlara bile yasak eden hadislere terstir.

a) "Hz. Peygamber (s.a) altın yüzük takmayı ya­sakladı. [100]

b) İbn Abbas şöyle bildirmektedir:

Rasûlullah bir adamın elinde altın yüzük takılı olduğunu gördü ve kızgınlıkla yüzüğü onun elinden çı­kararak yere attı. Sonra da; "Bir ateş parçasını alıp par­mağına takmış" diye buyurdu.

Hz. Peygamber gittikten sonra o adama; "Hiç de­ğilse yüzüğünü al, başka bir şekilde ondan yararlanırsın" denildiğinde: "Vallahi, Rasûlullah'in yere attığı bir şeyi, geri almam" diye cevap verdi (ve almadı).[101]

c) Ebu Sa'lebe şöyle anlatır,

Hz. Peygamber, elimdeki altın yüzüğümü gö­rünce, bir dal ile ona vurmaya başladı. Bir ara yüzünü başka bir tarafa çevirince hemen yüzüğümü çıkardım. Hz. Peygamber (s.a); "Galiba canını yaktık ve seni üzdük" dedi. [102]

d) Abdullah b. Amr şöyle anlatmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a), ashabtan birinin parma­ğında altın bîr yüzük gördü ve ondan yüz çevirdi. O da onu atıp, demirden bir yüzük takarak geri geldi. Hz. Peygamber: "Bu daha kötüdür ve ateş ehlinin süsüdür" buyurdu. Bunun üzerine onu da attı ve bu sefer par­mağına gümüş bir yüzük takarak geri döndü. Hz. Pey­gamber bu sefer bir şey demedî.[103]

39. Altın Yii/ük ve Benzerleri Kadınlara da Haramdır.[104]

Haram olma açısından, altın yüzük, bilezik ve ger­danlık takmak hususunda kadınlarla, erkekler arasın­da bir fark olmadığı bilinmelidir. Söz konusu edilen şey­leri takmak kadınlara da haramdır. Bu hususta birçok hadis varid olmuştur. Mutlak hüküm ifade eden hadis­lerden bazıları şunlardır:

a) "Dostuna ateşten bir halka giydirmek isteyen, onun parmağına altın bir yüzük taksın. Sevdiği bir kim­senin boynuna ateşten bir gerdanlık takmak isteyen, onun boynuna allın bir gerdanlık taksın. Dostunun ko­luna ateşten bir bilezik takmak isteyen ise, onun kolu­na altın bir bilezik taksın. Gümüşten ayrılmayın, on­dan şaşmayın, onunla oynayın, onunla oynayın .[105]

b) Sevban (r.a) şöyle anlatır.

Hubeyre'nin kızı, Hz. Peygamber'in yanına gel­diğinde, parmaklarında büyük altın yüzükler bulunu­yordu. Hz. Peygamber elindeki dal ile onun eline vu­rarak, şöyle dedi: "Allah'ın parmaklarına ateşten bir yüzük takması seni sevindirir miydi?".

Kadın Hz. Fatıma'ya giderek şikayette bulundu. (Sevban diyor ki): Ben de yanında olduğum halde Hz. Peygamber Hz. Fatıma'nın evine girdi. Hz. Fatıma boy­nundaki altın gerdanlığı eline alarak; "Bana bunu Ha-san'ın babası (Hz. Ali) hediye etti" dedi. Bunun üzeri­ne, Hz, Peygamber; "Ey Fatıma! Acaba insanların, "Muhammed'in kızı Fatıma'nın elinde ateşten bir par­ça var" demeleri seni sevindirir mi?" dedi ve onu şiddetli bir dille tenkit etti. Evinde oturmadan dışarı çık­tı. Bunun üzerine Hz. Fatıma hemen o gerdanlığı sattı ve parasıyla bir köle satın alarak azad etti. Bu haber Hz. Peygamber'in kulağına gidince, "Fatma'yı ateş­ten kurtaran Allah'a hamd olsun" dedi.[106]

c) Hz. Peygamber'in hanımı Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:

Boynuma altın arpalıklar takıp, Hz. Peygamber'­in odasına girdim. Benden yüzünü çevirince; "Ey Al­lah'ın Rasûlü! Ziynetlerime bakmak istemez misin?" dedim. O da; "Ben zaten seni ziynetlerinden yüz çeviriyorum" diye cevap verdi. Bunun üzerine derhal o gerdanlığı boynumdan çıkardım. İşte o zaman Rasû-lullah bana baktı.

Râvinin [107]başkalarından rivayetine göre Hz. Peygamber, Ümmü Seleme'ye şöyle demiştir: "Siz ka­dınların gümüşten yapılmış, zaferanla boyanmış gerdan­lık ve küpeler takınmasının size bir zararı yok ki!"[108]

40. Kadınlarla İyi Geçirilmelidir                       

Allah'ın kadınlara helâl ettiği şeylerden onları martrum etmemek ve mümkün olduğu kadar onlarla iyi geçinmek vaciptir. Bu konuda birçok hadis vardır.     

"En hayırlınız ailesine karşı en iyi olanınızdtr:. Ben aileme (iyi davranmak hususunda) en mu müstesnadır. Eğer böyle bir hareket yaparlarsa, ya­taklarınızı ayırın, olmazsa (hafifçe) dövebilirsiniz. Fa­kat size itaat ederlerse, sırf onlara kötülük yapmak için başka yollara tevessül etmeyin. İyi dilin ki sizin kadın­larınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hak­ları vardır. Sizin onların üzerinizdeki hakkınız, isteme­diğiniz kimselere yataklarını çiğnetmemeleri, evlerini­ze sokmamalarıdır. İyi bilin ki onların sizin üzeriniz­deki hakları, kendilerine yiyecekleri ve giyecekleri hususunda- iyi davranmanız ve kolaylık göstermeniz[109]

"Hiç bir mümin erkek, mümin bir kadından nefet etmesin. Çünkü bir ahlakını beğenmese bile, diğer ıbir ahlâkını beğenir. [110]

Veda hutbesinde söylenilmiş olan şu mübarek sözlere iyice dikkat edilmelidir.

Kadınlarınıza iyi davranın. Çünkü onlar sizin yardîmeılarınızdır. Elinizde bundan başka bir hak yok­tur. Ancak açıkça bir fuhuş(kötülük) yapmaları.

"Müminlerin iman bakımından en kâmili, ah­laken en iyi olanıdır. Müminlerin en hayırlısı hanımına en hayırlı

e) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır.

Bayram günü Habeşliler mescidde mızraklany-la oynarlarken Hz. Peygamber beni çağırdı ve onlara bakmak isteyip-istemediğimi sordu. Bakmak istediği­mi söyleyince, beni arkasına çıkardı, onları görebilmem için başını eğdi ve omuzlarının üzerinden oynayanları seyrettim.

Hz. Peygamber "Ey Erfedeoğullan! Devam edin!..." diye bağırdı. Ben de doyuncaya kadar onları seyrettim. O gün onlar; "Ya Eba'l-Kasım! -Sen ne güzelsin..." diye bir şiir okudular.    

Bir rivayete göre; "Usanıncaya kadar baktım. Hz. Peygamber bana "yeter mi?" diye sorunca da "evet" dedim. "Öyleyse gidebilirsin" diye buyurdu". Başka bir rivayete göre, "Obana "yeter mi?" diye sorunca, acele etmemesini söyledim. Bir süre sonra, tekrar 'ye­ter mi!' diye sordu. Ben yine acele etmemesini söyle­dim".

Hz. Aişe şöyle demiştir:

Onlara bakma meraklısı değildim. Fakat Hz. Peygamber'in diğer hanımlarının,genç ve güzel oldu­ğumdan dolayı, Hz. Peygamber'in beni ne kadar sev­diğini ve benim onun yanında ne derece kıymetli oldu­ğumu görmeleri hoşuma gidiyordu!

Eğlenceye düşkün bir hanımın hâlini artık siz tak­dir edin!

Hz.Aişe'nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber şöy­le buyurmuştur:

"Bunu yapmamın nedeni, yahudilerin dinimizde ne denli genişlik olduğunu bilmeleridir.[111]

d) Hz. Aişe'den şöyle rivayet edilmektedir:

Tebûk (veya Hayber) seferinden döndüğünde, Hz. Peygamber, Hz. Aişe'nin sofrasında yayılı bir ör­tü gördü. Rüzgâr perdeyi kaldırınca, Hz. Aişe'nin oyun­cak bebekleri göründü. Hz. Peygamber; "EyAişe! Bun­lar nedir?" diye sorunca, Hz. Aişe; "Kızlarım!" diye cevap verdi. Onların aralarında iki kanatlı bir at resmi bulunuyordu. Hz. Peygamber; "Aralarındagördüğüm bu şey nedir?" diye sorunca, Hz. Aişe, "Bu attır" de­di. Hz. Peygamber; "Busırtındakiler nedir?"dedi. Hz. Aişe de; "İki kanadıdır" diye cevap verdi. Hz. Pey­gamber; "Hiçatın kanadı olur mu?" diye sorunca Hz. Aişe, "Sen Hz. Süleyman'ın birkaç kanatlı bir atı ol­duğunu hiç duymadın mı!" dedi.

Hz. Aişe diyor ki, "Bu sözüm üzerine Hz. Peygam­ber, dişlerini görebileceğim kadar güldü.[112]

g) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber ile sefere çıkmıştım ve daha o zamanlar gencecik bir kızdım. Hz. Peygamber ashabı­na, "Siz ilerleyin" diye emretti ve onlar ilerledikten son­ra bana, "Haydi gel yarışalım" dedi. Yarıştık ve onu geçtim.

Başka bir defasında, yine birlikte sefere çıkmıştık. Ashaba uzaklaşmaları için emir verdi ve bana "Haydi gel yarışalım" dedi. Ben daha önceki yarışmamızı unut­muştum ve bir hayli de şişmanlamıştım. Kendisine "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu durumda seninle nasıl yarışabili­rim?" dedimse de, yarışmak için ısrar etti. Yarıştık ve bu sefer o geçti. Sonra da, "Bu beni geçmenin karşılığı olsun" dedi.[113]

h) Yine Hz, Aişe şöyle anlatmaktadır.

Hz. Peygamber ben faayızlı olduğum halde ba­na su kabını getirir ve ben içtikten sonra mübarek ağ­zını tam ağzımın değdiği yere koyarak, suyu içerdi.

Ben kemiği elime alıp yerdim. Onu elimden alırdı ve ısırdığım yere ağzını koyarak o da oradan yerdi.[114]

41. Eşlere Tavsiyeler

Bu risalemizin sonunda müslüman eşlere aşağıda zikredilen tavsiyeleri yapmayı kaçınılmaz bir görev ad­dederim!

a) Müslüman eşler, taat ve ibadetlerde bulunsun­lar. Allah'ın ve Rasûlü'nün kelâmında sabit olan hü­kümlere uyup, insanların hayatlarında yer etmiş olan hiçbir âdet, örf ve geleneği Allah ve Rasûlü'nün kelâ­mından üstün tutmasınlar! Çünkü Allah Teâlâ, Kur'-an'da şöyle buyurmaktadır:

"Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, gerek mümin erkeğe, gerekse mümin kadına, o işte mu­hayyerlik hakkı yoktur. K'm A ilah 'a ve Rasûlü 'ne karşı gelirse, muhakkak ki o apaç.': bir dalâlete düşmüştür" (Ahzab: 36)

b) Eşlerin herbiri, Allah tarafından birbirlerine yük­letilmiş vazifelere ve haklara riayet etmelidir. Örneğin kadınlar, bütün haklarda erkeklerle eşitlik istememelidirler! Erkekler de ailenin reisi seçilmiş olmalarını is­tismar ederek, haksız yere hanımlarını dövmemeli, on­lara   zulmetmemelidir. Çünkü Allah Teâlâ, Kur'an'da şöyle buyurmaktadır:      

Erkeklerin meşru şekilde kadınlar üzerinde hak­lan bulunduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hak­ları vardır. Yalnız erkekler onların üzerinde bir derece (üstünlüğe) sahiptirler. Allah Aziz'dir, Hakîm'dir. (Ba­kara: 228)

"Allah insanları birbirinden üstün kıldığından . ve mallarından harcadıklarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bu bakımdan saliha kadınlar ita­atkâr olup, Allah 'in kendilerini korumasına karşılık ken­dileri de gizliyi korurlar (kocalarına gizli gizli ihanet et­mezler). Dikkafalılık, şirretlik etmelerinden korktuğu­nuz kadınlara öğüt verin, onları yataklardan ayırın ve (yola gelmezlerse) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allah yücedir, büyüktür. (Nisa: 34)

Muaviye b. Hayde (r.a), Hz. Peygamber'e (s.a); "Ey Allah 'in Rasûlü! Hanımlarımızın biz erkekler üze­rindeki hakları nedir?" diye sorduğunda, Hz. Peygam­ber şöyle cevap verir:

"Yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek.

"Allah senin yüzünü kara etsin " dememek ve ona vur­mamak. Ona kızdığında yine aynı çatı altında bırakmak. (Yani ne onu başka bir eve gönder ne de kendin git). Bütün bunları nasıl yapabilirsin? Elbette ki yapamaz­sın! Çünkü aranızda helâl olarak münasebet vuku bul­muştur. (Ancak itaatsizlik ermeleri müstesna!).[115]

Eşler bu hakları bilip, uyguladığında Allah Tcâlâ kendilerine güzel bir hayat ihsan eder ve birlikte oldukça refah ve saadet içinde yaşarlar. Nitekim Allah Teâlâ şöy­le buyurmuştur:

"Erkek veya kadın kim mümin olarak salih amel­lerde bulunursa, hiç kuşkusuz onu (dünyada) çok gü­zel bir hayat ile yaşatır ve (böyle kimselere) yaptıkla­rından daha güzeliyie mükâfatlarım veririz!'1 (Nahl: 97)

c) Kadın -özellikle- gücünün yettiği hususlarda ko­casına itaat etmelidir. Daha önce naklettiğimiz iki ayet­ten de (Bakara: 228, Nisa: 34) anlaşılacağı gibi erkek­ler kadınlardan üstün kılınmışlardır. Ayrıca bu anlamı teyid eden birçok sahih hadis vardır. Bu hadisler "Ka­dın hakları"nm ne olduğunu açıkça belirtmektedirler. Kocaya nasıl itaat edileceği, hangi durumlarda karşı ge­linebileceği belirtilmişiir. Günümüzün kadınlarının ib­ret almaları için, bu hadisleri nakletmekte büyük ya­rarlar vardır. Nitekim Allah Teâlâ: "Öğüt ver; zira öğüt müminlere yarar verir" buyurmuştur.

1) "Kadın kocası hazır olduğunda, ondan izin al­maksızın (nafile) oruç tutamaz. Kocasının izni olmak­sızın hiç kimsenin eve girmesine müsaade edemez.[116]

2) "Koca; hanımım yatağa çağırdığında, kadın gel­mez ve kocası kendisine dargın olarak yatarsa melek­ler o kadına sabaha kadar lanet ederler".

Başka bir rivayette: "Kocasına dönene kadar"'şek­lindedir.

Bir rivayette ise şu farklılık vardır: "Kocası ken­disini affedinceye kadar. [117]

3) "Muhammed'in nefsiniyed-i kudretinde tutan

Allah'a yemin ederim ki, kadın kocasının hakkını eda etmedikçe, Rabbinin hakkını eda edemez. Şayet deve­nin sırtındaki eğeri üstünde olsa bile, kocası kendisini istediğinde yine icabet etmelidir.[118]

4) "Kadın kocasına dünyada eziyet verdiğinde, o kocanın cennett hazırlanmış olan hurisi şöyle der: Ey kadın! Allah seni kahretsin. O senin yanında misafir­dir. Belki de o yakında senden ayrılıp bize gelecektir. (O halde ona eziyet etme!). [119]

5) Husayn b. Muhsan, halasının kendisine şöyle de­diğini nakleder:

Bazı ihtiyaçlarım için Hz. Peygamber'e gitti­ğimde, bana kocam olup-olmadığını sordu. Ben oldu­ğunu söyleyince; "Ona nasıl davranıyorsun, itaat edi­yor musun?" dedi. Ben de dedim ki, "Kocama ancak gücüm yettiği hususlarda itaat edebiliyorum". Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: "Nerede olursan ol, ona hakkını ver. Çünkü o senin hem cennetin hem de cehennemindir.[120]

6) "Kadın beş vakit namazını kılar, zinadan kaçı­nır ve kocasına itaat ederse, cennete dilediği kapıdan girer. [121]

''Hadis-i Şeriflere Göre Evlenme Âdabı" isimli ri­salemiz, Allah'ın lütuf ve yardımlarıyla böylece sona ermiştir!

Ey Allahim! Sana hamdu senalar ederim. Seii her türlü ortaktan münezzehsin. Senin varlığına ve birliği­ne şehadet ederim. Sen bağışlanmak için sana müraca­at edenleri affedersin. Bizi de affeyîe!... (Amin)[122]

KAYNAK

<<..Geri Dön /