YAHUDİ OYUNU (Alevilik)

YAHUDİ OYUNU

     Bilindiği gibi, Hz. Osman'ın hilafetinin sonu acıdır. Bu hususta birçok yanlış anlaşılmalar mevcuttur. Ben, bütün bu meseleleri hallettiğimi iddia etmiyorum; fakat uzun zaman bu meseleyi araştırdım. Sonuçta edindiğim kanaat şudur ki bütün bu hadiseler, yahudilerin çevirdiği bir oyun, bir komplodan başka birşey değildir. Hz. Osman'ın katli, Hz. Ali ile Hz. Aişe ve daha sonra Hz. Muaviye ile olan savaşların hepsi, bir yahudi oyunu (komplo) idi. Bu komplonun idarecileri, kendilerine müslüman diyen Yahudilerdi. Taberi tarihinin bu mevzudaki rivayetleri, dikkatlice okunacak olursa mesele daha iyi anlaşılır.

     Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında Müslüman olmayan, Hz. Ömer zamanında ve belki de daha sonra müslüman olan, ibn Sebe adında bir Yahudi vardı. O'na aynı zamanda ibn Sevda da deniliyordu. İbn Sebe, müslüman olduktan sonra, İslam devletinin her tarafına seyahat eder: Suriye, Irak, Mısır, Türkistan, Medîne gibi. Gittiği her yerde, kendisine arkadaşlar bulup bunlara belli vazifeler verir. O zamanlar uçak gibi vasıtalar olmadığı için, İbn Sebe'nin seyahati bir kaç sene sürer. O aynı zamanda, çok iyi müslüman görünen, namaz kılan, camiye giden ve fakat içten içe İslam düşmanı Yahudileri seçer ki, bu da kolay bir iş değildi. İbn Sebe'nin işi bitince, yani her tarafta kendisine uygun arkadaşları bulunca, onlara sinyal (işaret) verirdi ve hep beraber, kendilerine verilen işe başlarlardı. İbn Sebe'nin başlattığı iş, çok enteresandı.

     Mısır'dan, Medîne'ye bir mektup gelir. Şüphesiz bu mektup, bir yahudiden, diğer bir yahudiye yazılmıştı. Mısır'dan yazan yahudi, Medîne'deki yahudiye şöyle yazıyordu: «Bizim memleketimiz olan Mısır'da, İslamiyet namına

hiçbir şey kalmadı, valimiz şarap içiyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, zina yapıyor, islam'ın yasakladığı bütün işleri yapıyor ve birçok müslüman da valinin yaptığı şekilde hareket ediyor».

     Mısır'dan bu mektubu yazan yahudi, aynı mektubu, Suriye'ye, Irak'a, Basra'ya, Türkistan'a vs. yazıyor. Şam'daki yahudi de aynı mealde, yani «bizde İslamiyet kalmadı, vali kafirdir vs.» gibi yazdığı mektupları, bütün İslam alemine gönderir. Aynı şekilde Medîne'deki yahudi de her tarafa: «Halifemiz kafirdir, şarap içiyor, namaz kılmıyor... vs. mealinde mektuplar yazar. Böylece, bütün İslam devletinde aynı haberler dolaşır. Ve bu mektupları alan yahudiler, onları kendi bölgelerindeki camilerde okuyorlar. Ve bu, bir sefer olmaz; mektuplar devam eder.

     Mesela; Medîne'deki yahudi, aldığı mektubu namazdan sonra camide okur ve «Bu ne korkunç şeydir? Halifemiz uyuyor mu?» deyip, halkı kışkırtır. Ertesi gün, aynı mealdeki mektubu, «Şam'dan aldım», «Basra'dan aldım» şeklinde okur ve işine devam eder.

     Hergün aynı haberlerin geldiğini tasavvur edin, neticesi ne olur, ne anlaşılır? Ve neticede de diğer müslümanlar bu haberlere inanır.

     Medine müslümanları düşünmeye başlarlar: «Suriye, Irak, Mısır kafir olsa da elhamdülillah, bizde hala İslamiyet var. Herkes ibadetini yapıyor» Mısır müslümanları da aynı şekilde düşünür: «Ehamdulillah Mısır müslüman kaldı, Medine ve diğer yerler kafir olmuş...» Ve böylece, her bölge, müslüman kaldığını düşünmeye başlar. İşte bu, ibn Sebe'nin idare ettiği şeytanî propaganda idi.

     Bir müddet sonra Medîne müslümanları Hz. Osman'a gelerek: «Sen uyuyor musun? Suriye, Mısır, Irak kafir oldu, sen ne yapıyorsun?» dediler. Hz. Osman, onlara, «Sizin de güvendiğiniz birkaç kişi seçelim ve bu yerlere gönderelim. Onlar bunun doğru olup olmadığım bize bildirsinler» der. Bunu üzerine bir heyet seçilir ve İslam devletinin her tarafına yollanır. Bu heyet, birkaç ay sonra dönerek: «Bu söylenenler asılsızdır. Her tarafta İslam kanunu cari olup, valiler de çok iyi müslümanlardır, bunun bir tek istisnası var» diye rapor verirler.

     Bu giden heyet içinde, Hz. Ebu Hureyre de vardı. O der ki: «Her tarafta İslamiyet caridir, valiler iyidir; Fakat Mısır valiinin iyi olmadığını duydum». Bu sırada ibn Sebe Mısır'da bulunuyordu.

     İbn Sebe, hemen Ebu Hureyre'yi bulmuş ve istediğini ona anlatmıştı. Ebu Hureyre çok iyi bir müslüman, fakat biraz saf olduğu için ibn Sebe'ye inanmıştı. «Açık olarak, namaz kılan vali, muhtemelen gizli içiyor» diye bir kanaate varmıştır. Bunun için, Ebu Hureyre, Mısır vahşinin değiştirilmesini teklif etmiştir.

     Burada, kaydedilecek iki nokta vardır: Birincisi, Medîne müslümanları, çıkan haberlerin asılsız olduğunu öğrenince memnun olmuşlar, fakat diğer vilayetler böyle bir resmi haber alamadıklarından, eskisi gibi düşünmeye devam etmişlerdir. Yani «bizden başka herkes kafir oldu» demekteydiler. îşte bunun için, Medîne dışındaki müslümanların hükümete karşı olan kötü tutumlan devam eder.

     İkincisi de şudur: Yapılan bu tetkike rağmen, ibn Sebe ve arkadaştan, işlerinden

vazgeçmemişler, bilakis daha şiddetli olarak devam etmişlerdir.

     Hz. Osman, Hz. Ebu Hureyre'nin görüşünü kabul eder ve Mısır valisini değiştirir. Hz. Osman, müslümanlarla müşavere ettikten sonra, Hz. Ebu Bekir'in oğlunu Mısır'a vali tayin eder ve tayinine dair olan mektubu da kendisine verir. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir'in oğlu, vazifesine başlamak üzere Mısır'a hareket eder. Yolda, aynı istikamette süratle giden birine rastlar. Hz. Ebu Bekir'in oğlu onu durdurarak, kim olduğunu, nereye gittiğini sorar. Bu yolcu şu cevabı verir: «Hz. Osman, Mısır'a gidip bu mektubu valiye vermemi, yeni bir valinin tayin edildiğini, ona görevi terk etmesini söylememi ve senden daha hızlı gitmemi emir buyurdu». Bunun üzerine, Hz. Ebu Bekir'in oğlu mektubu ister.

     Hz. Ebu Bekir'in oğlu mektubu açar ve kendisini şaşırtan bir cümle ile karşılaşır. Mektupta (size gelince) diye başlayan cümlede nokta konmamış bir kelime ile (Onu kabul ediniz) veya (onu öldürünüz); şeklinde okunabilen bir kelimeyle karşılaşır. Bunu bize nakleden Suyuti'dir. Tayin edilen vali, yani Hz. Ebu Bekir'in oğlu bu kelimeyi «Onu öldürün» şeklinde okur. Hz. Ebu Bekir'in oğlu, hiddetlenerek Medîne'ye döner ve doğruca camiye giderek,müslümanlara şöyle hitab eder: «Siz bu halifeyi görüyor musunuz? Beni Mısır'a vali tayin ediyor, arkamdan da öldürülmem için mektup yazıyor». Bunun üzerine müslümanlar, Hz. Osman'a gidip durumu sorarlar. Hz. Osman, «Vallahi ben böyle bir şey yazmadım, haberim yok» diye cevap verir. İşte, Mısırlı olup Mısır tarihi üzerinde mütehassıs olan Suyuti böyle yazıyor ki, bu böyle olabilir.

     Ben şahsen, bu mektubun ibn Sebe'nin ajanları tarafından yazıldığını zannediyorum. Bunlar mektubu yazdıktan sonra özellikle Hz. Ebu Bekir'in oğlunun yanına yaklaşıyorlar ki O, bunların kim olduğunu sorsun ve mektubu istesin. Gerçekte bu normal bir davranış değildir. Fakat bu, bir yahudi ajanı olursa, böyle yapar ve bu şekilde hareket etmesi normal olur. Eğer o mektubu Halife yazdırmış olsa, Hz. Ebu Bekir'in oğluna görünmemesi lazımdı. Ne olursa olsun, bazı müslümanlar Hz. Osman'ın yeminine inanıyor, diğerleri inanmayıp O'nun, Hz. Ebu Bekir'in oğlunu öldürmek istediğini zannediyorlar.

    Bilhassa, ibn Sebe'nin Medîne'deki ajanları, Halife'nin böyle bir şey yapabileceğini, O'nun bir yalancı olduğunu etrafa yayıyorlardı.

     Ayrıca, Mısır'da bulunan ibn Sebe, müslümanları kışkırtarak: «Halife, bize bir vali tayin etmiş, sonra da O'nu öldürme emri vermiş. O iyi bir halife değil, kafirdir; onu öldürmek lazımdır» diyerek ve bir isyan ordusu teşkil ederek, Mısır'dan, Medîne üzerine yürür, ibn Sebe'nin kumanda ettiği bu ordunun çoğu yahudi idi.

     Mısır ordusu Medîne'ye gelip, Hz. Osman'ın evini kuşatır. Hz. Ebu Bekir'in oğlu kışkırtılır ve ona «Halife seni öldürmek istedi» deyip, kandırılır. Hz. Ebu Bekir'in oğlu, bu isyancılarla Hz. Osman'ın evine gider. Kapılar kapalı olduğu için merdivenlerle dama çıkıp, Halife'nin evine girerler, Hz. Ebu Bekir'in oğlu, Hz. Osman'ı öldürmek için sakalından tutar. Hz. Osman ona:

«Şayet senin baban, hayatta olup, seni bu halde görseydi, ne düşünürdü?» der. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir'in oğlu titremeye başlar ve bir şey yapmadan çekip gider. Fakat O'nunla beraber içeri giren yahudiler, meseleyi hallederler ve Halife'yi öldürürler. Kaynaklarımız, Hz. Osman'ın o anda oruçlu olup, Kur'an okuduğunu yazıyorlar. Ve onu öldüren şahsın, Kur'an'a bir tekme vurduğunu belirtiyorlar. Hiçbir müslüman bu hakareti yapamaz. Bunu yapanın bir gayr-ı müslim olması lazımdır. Daha başka şeyler de olur, teferruata girmek istemiyorum.. Hz. Osman şehid edilir. Bu yahudiler, Hz. Osman'ı öldürdükten sonra, korkmaya başlarlar. Hatta Hz. Osman'a muhalif olan müslümanlar dahi, «Hz. Osman nasıl öldürülür?» diye şaşırıp, üzülürler. Onun için, suçlunun derhal yakalanıp, kısas tatbik edilmesini isterler. O dönme yahudiler şöyle düşünürler. «Bizi koruyacak bir müslüman bulalım, yoksa müslümanlar bizi yakalayıp, başımızı vuracaklar.»

     İlk önce Hz. Ali'ye gidip, «Halife öldü, müsaade et, sana biat edelim, sen çok iyi bir müslümansın» derler. Hz. Ali, «Hayır, istemiyorum» der. Daha sonra yahudiler, Talha, Zübeyr ve diğerlerine giderlerse de hiç kimse onların teklifini kabul etmez. Yahudiler tekrar Hz. Ali'ye gelerek, çok ısrar ederler. Sonunda Hz. Ali der ki: «Ben bunu, siz istediğiniz için değil, fakat bütün müslümanlar isterse kabul ederim». Bunlar, şehirde ilan ederek, Hz. Ali'nin müslümanlarla konuşmak için camiye toplanmalarını istediğini söylerler.

     Hz. Ali camide minbere çıkar ve «Bizim masum Halifemiz öldürülmüştür. Yerine bir halife seçmemiz lazım. Aranızdan birini seçin» der. Herkes Hz. Ali'nin halife olmasını ister ve kendisine biat olunur. Fakat orada bulunanlar, alelade insanlardı. Mühim olan şahsiyetler oraya gelmemişlerdi. Abdullah b.Ömer, Talha, Zübeyr vs. gibi yüksek şahsiyetler oraya gelmemişti. isyancı yahudiler, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'i tevkif ederek onlara, «Şayet biat etmezseniz, sizi öldürürüz» diye tehditte bulunurlar. Bunun üzerine anılan şahıslar, tehdit altında biat ederler. Medîne'deki İslam ordusu, Hac için Mekke'ye gittiğinden, Hz. Ali yi koruma vazifesini, Mısır'dan gelen bu yahudi ordusu üzerine alır. Bunlar, kısası tatbike izin vermezler. Yani Hz. Osman'ın katilinin yakalanıp, öldürülmesini istemezler. Bunun üzerine ne yapacağını bilmeyen Hz. Ali bekler. Yahudiler, bununla iktifa etmeyip, fitne fesatlarına devam ederler.

     İslam Devletinin her tarafına mektuplar yazıp şöyle propaganda yaparlar: «Halife öldürüldü. Onun yerine geçen yeni Halife, yani Hz. Ali, kısas tatbik etmek istemiyor; işte bunun için yeni halifeye isyan etmek lazımdır. Bu hususa dair, müşahhas delillerimiz vardır». Hz. Aişe'nin ağzından birçok mektup yazılır. Ve bu mektuplarda, güya Hz. Aişe şöyle der:«Ey müslümanlar, Hz. Ali'ye isyan ediniz.» Daha sonra Hz. Aişe'ye, «Sen böyle mektuplar yazdın mı?» diye sorulduğunda o, «Vallahi, ben hiçbir zaman böyle şey yazmadım» demiştir. Ve böylece aynı komplo devam eder.

     Son olarak da Hz. Aişe ile Hz. Ali arasında vuku bulan Cemel hadisesinden söz edelim.

     Hz. Aişe, Talha gibi yakın akrabaları ile Basra'ya gitmişti. Çünkü O, Hz. Ali'nin kısası tatbik etmediğini gördü. Muhtemelen yahudiler

O'na da Hz. Ali aleyhine mektuplar yazmışlardı. İşte bunun için Hz. Aişe, Basra'ya gidip, İslam kanununu tatbik etmek istedi.

     Hz. Aişe'nin isyan haberini alınca, Hz. Ali de bir ordu başında hareket ederek, isyancıların, Basra'daki Beytü'l-Mal'a ait hazineyi yağma etmelerine mani olmak ister. Her iki ordu «Hav'ab» denen bir yerde karşılaşır. Bu sırada, her iki tarafta da iyi niyetli müslümanlar vardı. Bunlar dediler ki «Biz niye savaşıyoruz? Her iki orduya niçin savaştıklarını soralım». Hz. Aişe'nin tarafından birkaç kişi Hz. Ali tarafına geçip, «Niye bizimle savaşıyorsunuz?» diye sorarlar. Hz. Ali cevaben, «Çünkü siz isyan ediyorsunuz, benimle savaşmak istiyorsunuz?»

     Aynı şekilde, Hz. Ali tarafından birkaç müslüman, Hz. Aişe tarafına geçip, «Niçin savaşmak istiyorsunuz?» diye sorarlar. İşte bunlar gerçek müslümanlardı. Ve bundan hemen sonra, anlaşmazlıklar ortadan kalkmıştır. Her iki tarafta mutabakata varırlar: «Harp olmayacak, şu şartlarda anlaşılacak vs.» deyip anlaşırlar. Bu şekilde barış temin edilince, herkes sakin bir şekilde uykuya dalar. Bu sırada ibn Sebe oradadır, bu barış haberine memnun olmamıştır. Gece yarısından sonra, yanına birkaç yahudi alarak, Hz. Aişe'nin tarafından, Hz. Ali'nin tarafına doğru hücuma geçer. Gece baskını olunca, birkaç kişi öldürülür. Kimse ne olduğunu anlamadan uyanır ve savaş başlar. Hz. Aişe, Hz. Ali'nin ihanet ettiğini, Hz. Ali'de Hz. Aişe'nin ihanet ettiğini sanır. İşte Cemel savaşı böyle başlar. Görüyoruz ki bu olayda müslümanların bir hatası yoktur. Tamamen yahudilerin çevirdiği bir komplodur. Kaynaklara bakılırsa bu açıkça görülür. §

http://www.kubacami.com/konular/kitaplar/islam_muesse/yahudi_oyunu_1.htm

Yazar

Prof.Dr.Muhammed Hamidullah

Türkçesi:

Prof.Dr.İhsan Süreyya SIRMA