Corona virüsü
Doğru bildiğini söyle ve doğru bildiğini yaşamaya çalış .
Corona virüsü
17-03-2020
Corona virüsü vücuda nasıl saldırıyor ? Neden bazı insanlar ölürken , bazıları iyileşiyor ?
Virüs , önce hücrelere yerleşiyor ve ardından bunları ele geçiriyor . Resmi adı Sars-CoV-2 olan koronavirüs , nefesle (yakınımızda bir kişinin öksürmesiyle) ya da virüs bulaşmış yüzey ya da yüzümüze temasla vücudumuza giriyor . Virüs önce boğaza , solunum yollarına ve akciğerlere yerleşiyor . Bu bölgeler kısa sürede "koronavirüs fabrikalarına" dönüşüyor . Buralardan yayılan çok sayıda yeni virüs diğer hücrelere sirayet ediyor . Bu erken aşamada , insanlar hastalık belirtisi göstermiyor . Hatta bazı vakalarda hiçbir zaman belirti görülmüyor . Enfekte olmakla ilk semptomların görüldüğü zaman arasındaki kuluçka dönemi , kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte ortalama beş gün kabul ediliyor .
Hafif vakalar ; Koronavirüs vakalarının çok büyük bölümü bu grupta . 10 kişiden sekizi hastalığı hafif geçiriyor . Ortak belirtiler ateş ve öksürük . Vücutta kırıklık , boğaz ve baş ağrıları görülmesi de mümkün . Ama bunlar görülmeyebilir de .
Ateş, bağışıklık sisteminin enfeksiyona tepkisinden kaynaklanıyor. Bağışıklık sistemi, sitokin adlı kimyasallar salgılayarak vücudumuzun diğer bölümlerini uyarıyor. Bu sırada ağrı, acı ve ateş ortaya çıkıyor. Koronavirüs öksürüğü, başlangıçta kuru oluyor. Bunun nedeni enfekte hücrelerin tahriş olması. Bazı hastalar daha sonra içinde virüsün öldürdüğü akciğer hücreleri olan balgam çıkarmaya başlıyor.
Bu belirtiler, yatak istirahati, bol miktarda sıvı tüketimi ve gerekirse ağrı kesici-ateş düşürücü ile ortadan kalkabiliyor. Bunun için hastaneye gitmek gerekmiyor. Bu aşama yaklaşık bir hafta sürüyor. Birçok kişi bağışıklık sistemi virüsü yendiği için bu aşamada iyileşiyor. Ama bazı kişilerde durum ağırlaşabiliyor.
Mevcut bilgilere göre, kuluçka aşaması bu belirtilerle tanımlanıyor. Fakat bazı yeni çalışmalar, bu dönemde burun akıntısı gibi soğuk algınlığı belirtilerinin de görülebildiğine işaret ediyor.
Ağır vakalar ; Bağışıklık sistemi virüse aşırı tepki gösterirse hastalık ilerliyor. Vücuda gönderilen kimyasal sinyaller inflamasyona yol açıyor. Bu sinyallerin hassas bir şekilde dengelenmesi gerekiyor. Aşırı inflamasyon tüm vücuda zarar veriyor.
Virüs bağışıklık sisteminin tepkisinde dengesizliği tetikliyor, aşırı inflamasyon oluşuyor. Virüsün bunu nasıl yaptığını henüz bilinmiyor . Akciğerlerdeki inflamasyon zatürre olarak adlandırılıyor.
Kritik vakalar ; Koronavirüste hastalıkların yüzde 6'sını kritik vakalar oluşturuyor. Bu aşamada vücut, fonksiyonlarını yerine getirememeye başlıyor ve ciddi ölüm riski ortaya çıkıyor. Bu dönemde bağışıklık sistemi kontrolden çıkıyor ve tüm vücuda zarar vermeye başlıyor
Kan basıncı tehlikeli derecede düşünce ya da organlar çalışmamaya başlayınca septik şok yaşanabiliyor. Akciğerlerdeki aşırı inflamasyonun sonucu ortaya çıkan akut solunum sıkıntısı sendromunda vücut, hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu kadar oksijen alamıyor . Bunun sonucu olarak böbrekler kanı temizleyemiyor, bağırsakların çeperleri zarar görüyor. Bağışıklık sistemi virüsü yenemezse, virüs vücudun her yerine yayılıyor ve çok daha fazla hasara yol açıyor. Bu aşama büyük oranda invaziv tedavi gerektiriyor ve bu, ECMO'yu da (Ekstrakorporal membran oksijenizasyonu) içerebiiyor.ECMO tedavisinde akciğerin görevini bir makine üstleniyor. Makine, borular yardımıyla vücuttan kanı alıyor, oksijenizasyonunu sağlayıp vücuda geri gönderiyor. Ama hastalığın çok ilerlediği durumlarda organlar vücudu canlı tutamıyor.
-------------
Virüsler insan hücrelerinde nasıl etki gösterir ?
Virüs, insan hücresine girdiğinde kendinde var olmayan ama kendine gerekli olan enzim ve proteinleri kendi adına ürettirebilmektedir. Bunun sebebi tüm organizmalarda genetik materyalin yapı taşlarının aynı oluşudur. Genom; sahip olunan genetik materyalin tümüdür. İnsan genomunda yaklaşık 20.000 genimiz olup, hücrelerimizde yaşamımızı sürdürmemiz için gereken tüm protein/enzimler bu genlerdeki bilginin/kodun/şifrenin okunması ile gerçekleşir. Bazı genler her zaman açık konumda iken bazıları ihtiyaç halinde açılır, ihtiyaç yok ise kapatılır. Bunu evlerimizde kullandığımız elektrik lambası anahtarlarına benzetebiliriz. Örneğin kan şekerimiz yükseldiğinde insülin geni okunup insülin proteini sentezlenir, şeker seviyesi normal düzeye ulaştığında genden ürün üretilmez yani kapatılır. Genomumuzun tamamı (Toplam DNA) yani bu 20.000 gen ve gen olmayan diğer bölgeler 4 çeşit ‘nükleotit’ denen yapılardan oluşmaktadır. Adenin (A), Guanin (G), Sitozin (C) ve Timin (T) isimli bu nükleotitleri, 4 farklı renkteki tuğlalara benzetebiliriz. Hücre içinde var olan enzim, protein, organik ve inorganik bileşikleri de çimento, su, kum farz edersek bu 4 tip tuğla ile istersek küçük bir duvar, istersek 60 katlı bir gökdelen imal edebiliriz. Genetik yapı taşları olan 4 çeşit nükleotit tüm canlılarda aynıdır. Örneğin salatadaki maydanozu yediğimizde maydanozun DNA’sını da yemiş oluruz. Mide asidimiz bu DNA’yı parçalayıp nükleotitlerine ayırır biz de bu nükleotitleri kendi DNA’mızda kullanırız. Yani herhangi bir bakteri, bitki, hayvan türü 3 çeşit veya 5 çeşit nükleotit içermemektedir. Tüm bu organizmaların DNA veya RNA’ları bu 4 çeşit nükleotitin yan yana dizilmesinden oluşmuştur. Tuğla benzetmesi yapılan nükleotitler ile bir yapı inşa etmek için gerekli olan çimento, su, kuma benzetebileceğimiz metabolizma için gerekli materyaller virüsler hariç olmak üzere bakteri, bitki, hayvan, insan türlerinde çok benzerdir. Virüslerin farkı, bu inşaat malzemelerine yani biyolojik ve organik materyallere sahip olmamalarıdır. Virüs, insan hücresinin içine girdiğinde içeride hazır bulunan gereçlerle (Organeller, organik ve inorganik materyaller, enzimler) virüse çoğalması için gerekli olan kılıf/zarf proteinlerinin üretimi, virüse ait DNA veya RNA’nın çoğaltılması işleri insan hücresi içindeki yukarıda bahsedilen gereçlerle gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle bakterileri öldürmek için kullanılan antibiyotiklerin virüslere bir etkisi yoktur.
Çünkü virüslerde ilacın etki edeceği herhangi bir hedef proteini yoktur.
04-10-2020
Hiç kimse, mevsimsel soğuk algınlığının (nezle) güzel bir şey olduğunu söylemez. Fakat yapılan yeni araştırma, önceden geçirdiğiniz nezlenin sizi COVID-19’a karşı bir miktar koruyabileceğini öne sürüyor. Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi’nde çalışan bulaşıcı hastalık uzmanlarının yürüttüğü çalışma, COVID-19’a yönelik bağışıklığın muhtemelen uzun süre devam ettiğini de öne sürüyor; belki de ömür boyu…
mBio bülteninde yayımlanan çalışma, COVID-19’a sebep olan SARS-CoV-2 virüsünün bellek B hücrelerini harekete geçirdiğini gösteren ilk araştırma. Uzun ömürlü bağışıklık hücreleri olan bellek B hücreleri; hastalık yapan mikroorganizmaları (patojen) tespit ediyor, onları yok etmek üzere antikor oluşturuyor ve gelecekte bu patojenleri hatırlıyor. Patojen bir sonraki kez vücuda girmeye çalıştığında, bu bellek B hücreleri çok daha hızlı faaliyete geçerek enfeksiyonu başlamadan önce temizliyor.
Bellek B hücreleri onlarca yıl yaşayabildiğinden, COVID-19 geçiren kişileri sonraki enfeksiyonlara karşı uzunca bir süre koruyabilirler. Fakat durumun doğrulanması için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Çalışma, bellek B hücrelerinde çapraz tepkisellik olduğunu bildirmesi bakımından da ilk olma özelliğini taşıyor: Yani nezleye sebep olan koronavirüse bir kez saldıran B hücrelerinin, SARS-CoV-2’yi de tanıdığı görülmüş. Çalışmanın yazarlarına göre bu durum; yaygın bir koronavirüsün bulaştığı kişilerin (neredeyse herkese bulaşıyor), COVID-19’a karşı (bir dereceye kadar) halihazırda var olan bir bağışıklık sergileyebileceği anlamına geliyor.