Doğru bildiğini söyle ve doğru bildiğini yaşamaya çalış .
24-04-2016
Eyyy şuuru yerinde olan insanlarımız ! Önce gerçekleri öğren , sonra nerde duracağına karar ver ! Bismillah ...
Artık kolay zafer yok herkes cepheye
Devletimizin içindeki ihanetlerden ne zaman bahsetsek "bunlar olurken devletimiz neredeydi" sorusu sorulduğu için bu yazıyı yazmak elzem oldu.. Devletimiz 1909'da ulu hakan sultan abdulhamid han'ın devrilmesinden sonra bir ingiliz yahudi konsorsiyumu olan UK yani birleşik krallık'ın eline geçti. UK devletimizin yönetim şeklini değiştirerek devletimizi kendi emirlerindeki ordu yargı medya ve sermaye dörtlüsüyle kontrol etmeye başladı. halkın seçtiği hükümetler ise bu kurumlarla ters düşmeyi göze alamayan bir nevi ülke belediyesi hükmündeydi, ters düşenlere ne olduğunu ise rahmetli adnan menderes, rahmetli özal ve rahmetli erbakan'dan öğrenmiştik.
Bu durum 2011 yılına kadar böyle devam etti. 2002'den 2011'e kadar önceki liderlerle aynı sona maruz kalmamak için altyapı oluşturan tayyip erdoğan 2011'de TSK'yı millileştirince devletimizi UK'nin elinden almak için vesayeti elinde tutanlara karşı savaş başlattı. Erdoğan'ın böyle bir niyetinin olma ihtimaline karşı tedbirini önceden alan ve gülen cemaatini erdoğan'ın yanında devletin derinlerine yerleştiren UK, kimsenin beklemediği yerden yani cemaatle vuracağı bir darbeyle hem tayyip erdoğan'ı devirip hepimize haddimizi bildirecek hem de böyle bir kalkışma niyeti olanlara veya olacaklara gözdağı verecekti.
Devletimizi de "ileride halife ilan edip, yeni içtihatlarla islamın hükümlerinde oynama yaptıracakları" fetullah gülen'e teslim edecekti. Gezi olaylarıyla başlayan saldırı süreci 17-25 aralık operasyonlarıyla su üstüne çıktı. Tayyip erdoğan'ın mecburen yolsuzluk iddialarının üzerine gideceğini ve o, bu iddiaların altında boğulurken yapacakları zincirleme operasyonlarla amaçlarına ulaşacaklarını hesaplayan cemaat, karşılarında düşündüklerinin tersine bu iddiaları sonraya bırakarak kendilerine daha sert karşılıklar veren bir tayyip erdoğan buldu, reis operasyona karşı operasyon başlatmış savunmaya geçmesini bekleyenlere karşı saldırıya geçmişti.
Hükümetin dağılmasını bekleyen cemaat beklemediği bu hamlelerden sonra sahiplerinden yardım istemek zorunda kaldı. İşlerin istedikleri gibi gitmediğini gören UK, kuzey suriye'de devlet sözü verip, apo'yu da devre dışı bırakarak silah bırakan pkk'yı tekrardan ayarttı. Siyaset medya sermaye örgüt gibi unsurları biraraya getirerek cemaate beklediği desteği verdi. Bugün paralel devlet dediğimiz bu yapı sadece cemaat değil, pkk'dan chp'ye kadar birçok resmi kurum ve terör örgütünden oluşuyor.
Bu savaş şu an da, asker polis hakim savcı kimliğine sahip cemaatçi ve diğer muhalif kriptoların pkk'lı teröristlere teknik lojistik ve istihbari yardımı, pkk'lıların devlete karşı silahlı mücadelesi, medyanın da bu ittifakın saldırılarını meşrulaştırarak halkı devlete karşı kışkırtması şeklinde devam ediyor; yani şu an da devletimizin milletle işbirliği halindeki yarısı, terör örgütleriyle işbirliği halindeki diğer yarısıyla mücadele ediyor.
Bu yazıda anlattığım , verdiğimiz savaşın sadece sınırlarımız içerisindeki bir kısmı, sınırların ötesinde çok daha zorlu ve çetin bir savaş veriyoruz. Bu savaş sadece vatandaşlarımızı değil, Bosna'dan doğu Türkistan'a kadar tüm islam alemini ilgilendiriyor. bu savaş sadece askerimizle polisimizle değil "ben de varım" diyen her kardeşimizle veriliyor. Bugün bir tarih yazılıyor, biz bugün yazılan bir tarihin içinde yaşıyoruz, sadece silahlarla değil kalemlerle klavyelerle dilimizle savaşıyoruz. Bir kişiye de olsa anlatın bir satır da olsa yazın, noktayı kazanan koyacak. Kendinizi önemseyin, Allah'tan dilediğimiz bu zaferde pay sahibi olun, selam ve dua ile..
---------------------------------------------
Mücadele ettiğimiz yer , sadece ingilizler değil ;
Joe Biden, Erdoğan’a neden sarıldı?
Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşmesini çarpıcı bir şekilde değerlendirdi.
İşte o yazı:
Brüksel’de PKK çadırına izin veren Belçika Türkiye’nin dostu mudur?
Sabancı suikastının zanlısı Fehriye Erdal’ı vermeyen Brüksel için terör konusunda Ankara ile işbirliği yapıyor diyebilir miyiz?
Diyemeyiz; demiyoruz.
Pekala, Cumhurbaşkanımız ABD’de bulunduğu bir sırada, sırf YPG Fırat’ın batısına geçsin diye, Münbiç cebine en az 25 sorti yaparsa, Washington’un dostluğundan söz edilebilir mi?
Sizin terörist dediğiniz YPG’yi Washington müttefik olarak görüyor. Bunu biliyoruz. Hiç olmazsa, saygı gereği, YPG’yi terörist diyen bir ülkenin Cumhurbaşkanı ülkenizdeyken biraz bekleyemez misiniz?
Hayır, beklemiyor.
Oysa YPG aynı zaman diliminde Nusaybin’de bütün unsurlarıyla Türkiye’nin güvenlik güçleri ile savaşıyor. ABD’den aldığı silahlar ile askerimizi, polisimizi şehit ediyor.
Durumu tespit ettiği an sıcak takip anlayışı ile TSK, YPG kamplarını vuruyor. Cevabını obüslerle veriyor.
Bir de Brett McGurk var. Obama’nın IŞİD’le mücadelede baş danışmanı. Daima bölgede bulunuyor. YPG’ye desteği organize eden isim.
Nereden mi biliyoruz? Kobani’ye gidip YPG’li Polat Can’dan plaket aldı. Polat Can Kandil’de PKK militanıydı. McGurk bir PKK’lının elinden plaket almış oldu.
Hürriyet’in Washington Temsilcisi Tolga Tanış bu ziyareti ABD’nin YPG’yi gayrı resmi tanıması olarak yorumladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’i kabul ettiğinde heyette McGurk da vardı.
Bu da ABD’nin bir başka nezaketsizliği olsa gerek.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “PYD için ABD’ye küsecek değiliz” açıklaması nereden çıktı anlaşılır gibi değil. Biz ABD’ye “PYD için küsmeyeceğiz de ne için küseceğiz?”
Bu sözün tam da Türk obüslerinin YPG’yi bombaladığı bir sırada söylenmesi ya büyük talihsizliktir ya da tıpkı ABD’lilerin yaptığı gibi ikili oynamadır. İkincisi ise mesele yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği “Türkiye-ABD ittifakının alternatifi yok” sözü hiç şüphesiz politiktir.
Nasıl ABD yöneticileri “Biz müttefikiz” diye söylüyorlarsa Cumhurbaşkanı da aynı anlayışla “bu ittifakın alternatifi yok” diyebilir.
Bütün bu gelişmelerin arkasından geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı kabulü.
O kabulün görüntüleri çok şey anlatıyor. Biden salona iki elini açarak giriyor, beklediği sıcaklığı göremeyince bu defa sarılarak Erdoğan’ı kucaklıyor.
Joe Biden’ın tavrı o görüşmenin ABD için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Şunu bilmemiz gerekiyor.
Türkiye ile ABD müttefik değildir, örtülü savaş halindedir.
Türkiye-ABD ittifakının Ankara için alternatifi vardır.
Türkiye ABD’ye mahkum değildir, ABD Türkiye’ye mahkumdur.
ABD ne yaparsa yapsın PYD Fırat’ın batısına geçmeyecektir.
Ziyaret boyunca hep “Obama Erdoğan ile görüşmeyecek” havası verilmeye çalışıldı.
Neden?
ABD Türkiye ile görüşmeye mecbur olduğu için.
Bildik Amerikan taktiği ile sanki Türkiye görüşmek istiyormuş havası vermeye çalıştılar.
Öyle olsaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma yaptığı Brooklyn Enstitüsü’nün önüne, Türkiye’de kullanabildikleri güçleri yığarlar mıydı?
Elinde güç olarak kalan da tescilli etki ajanı Emre Uslu ile bir kaç FETÖ’cü.
Bir de YPG flaması taşıyan PKK.
Hepsi bu.
Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de kaybeden ABD’dir.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Diyarbakır’a gelişi bölge insanıyla Türkiye’nin kucaklaşmasıdır. Kürtlerin ABD’nin oyun alanı olmaktan çıkışıdır o buluşma.
Kürt ve Türk’ün kucaklaşmasına gölge düşürmek için patlattılar o bombayı.
ABD’nin kaybettiği yerde YPG/PKK’nın esamesi okunmaz.
Nitekim okunmadı.
Joe Biden da, Obama da Riyad-Ankara arasında daha çok mekik dokur.
Her defasında kollarını daha çok açıp, sarılmak isterler.
Yeter ki dik durmasını bilelim; vakur olalım