Ateşi getirin, mühimmatı getirin ve hepsini yakılacak şu yığına atın. Alevle ve silahla, insan hayatı denen bu solmuş kabuğa son vereceğiz. Ve savaşın alev alev yanan fırınında, daha güçlü bir ırkın demir iradesini yeniden döveceğiz.
Çürümüş bir ceset üzerinde kıvranan kurtçuklar gibi, yeryüzü denilen kutsal bedenin çürümüş etini oburca tüketiyorlar. İnsanlık böyledir: kör, yok oluşa mahkûm bir dünyaya bağlı, kendi atalarının yozlaşması içinde kıvranan bir solucan. Bugün ziyafet çekenler, ölümlülüklerinin farkında değildir. Çünkü yarın ya ölecekler ya da değişeceklerdir. Ve eğer değişirlerse, sonsuza dek gözlerini açacaklardır: ebedi yaşamın karanlık açlığına.
Savaşın alevleri bizi yutsun!
10,000 yıldır, galaksiyi baştan uca saran İnsan İmparatorluğu, insan ırkının sığınağı olmuştur. Bir milyondan fazla dünyası ve trilyonlarca nüfusuyla, 41. milenyumda galaksideki en büyük imparatorluktur. Yüz uzun asır boyunca, felaketlere, sapkınlıklara ve insanlığı yok etmeye ant içmiş uzaylı ırkların istilalarına karşı direnmiştir. Bunu sağlayan, en büyük gücü olan Lütufkâr İmparator ve onun devasa orduları ile filolarıdır.
İmparator, paramparça olmuş, kurumuş bir varlık olmasına rağmen hâlâ Terra’daki Altın Taht’ta, iksirlerin, esansların ve alttan yükselen simyasal gazların içinde insanlığı gözetip yönlendirir. Geniş psişik güçleriyle, İmparator savaş gemilerini ark denilen kâbus aleminde yönlendirir. İnsan ırkının olası geleceklerini önceden görür, insanlığı önündeki birçok sınav ve zorluğun üstesinden gelmesi için yönlendirir.
İmparator olmadan, İmparatorluk ordularını ve filolarını düşmanlarına karşı sevk edemez, hükmünü sürdüremezdi. O zaman İmparatorluk, yüzlerce küçük krallığa bölünür, her biri güç için yarışır ve bu sırada uzaylılar ile diğer canavarlar insanlığı yutardı.
İmparator’un düşmanlarının akını, yalnızca İmparatorluk filolarının uyanıklığı ve insan ordularının silahlarıyla geri püskürtülür. Milyonlarca asker, binlerce dünyada savaşıyor; her türden düşmana karşı: Her şeyi yutan tiranid yuva filolarından , savaş çığırtkanı ork istilalarına; isyanlara ve iç ayaklanmalara kadar.
İmparatorluk Muhafızlarının devasa gücünün yanında, Adeptus Astartes’e bağlı insanüstü uzay komandoları, İmparator’un düşmanlarına korku ve ölüm getirir. Seçkin uzay Komandoları, insanlığın savaş alanına sürebileceği en ölümcül kuvvettir –bu genetik olarak geliştirilmiş savaşçıların yalnızca birkaç mangası, kendilerinden kat kat kalabalık düşman ordularını ezebilir. Uzayın soğuk derinliklerinde, dev savaş gemileri, onlara eşlik eden armadalarla birlikte eldar korsanlarına ve ork hurda gemilerine karşı savaş taşır.
İç savaşlar yaygındır ve çoğu zaman insanlık en büyük tehdidi kendi içinden alır. Asi valiler, yozlaşmış komutanlar, uzaylılar tarafından ele geçirilmiş yetkililer, hatta uzay komandolarının primarkları bile halkına sırt çevirmiş, İmparatorluk'un uzun ve savaşla yoğrulmuş tarihinde insan kanı dökmüştür.
İmparatorluk’un kendisi, hayal edilemeyecek kadar büyüktür; binlerce ışık yılına yayılmıştır ve baştan başa geçmek aylar, hatta yıllar sürebilir. Bir milyon farklı kültüre sahip bir milyon dünya, insanlığın bütününü oluşturur. Yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin keşfi, İmparator’un topraklarını sürekli genişletir; bu da insanlığın sonsuz kaynak ve alan açlığına yakıt olur.
“İnsanlık, kainatın uçurumunda durmaktadır; bir yanda ilahi kudretle donanmış alemler, diğer yanda ise karanlığın, ölümün ve ebedi lanetin derin kuyusu uzanır. Ruhların kurtuluşu yalnızca İmparator’un kutsal ışığını izlemekle mümkündür.”
-- Tahkikçi Damarn, Ordo Malleus
Galaksinin en büyük insan kolonizasyonu, İmparatorluk Çağı’ndan on binlerce yıl önce başladı. Bu, evrenin birbirleriyle etkileşim hâlinde olan farklı boyutlardan oluştuğunun keşfedildiği zamandı. Bildiğimiz maddi dünya bu boyutlardan biridir; Ark, (Kaos, Esîr, Maneviyat, Arık, Arış, Arş, ya da Arşıâlem olarak da bilinir), başka bir boyuttur.
Ark, bildiğimiz anlamda fizik ve doğa yasalarına uymaz; burası girdaplarla dolu, çalkantılı enerjilerle yüklü bir alemdir. Ark teknolojisi, arkın incelenmesi ve sömürülmesiyle ilgilenir ve bu alandaki en büyük başarı, ark yolculuğunun geliştirilmesidir.
Uzay gemileri galaksi boyunca devasa mesafeleri aşmak için ark boyutuna geçiş yapar. Bu alternatif düzlemde zamanın anlamı yoktur; mesafe ise sürekli değişken ve yanıltıcıdır. Gerçek uzayda yüzyıllar sürebilecek bir yolculuk, arkta sadece haftalar içinde tamamlanabilir. Ark, girdapların, akıntıların ve gelgitlerin dünyasıdır. Nasıl bir nehir ya da okyanusta dönen girdaplar, kudurmuş hortumlar ya da derin, yavaş akıntılar varsa, ark da benzer özelliklere sahiptir.
Gemiler arkta bildiğimiz anlamda "ilerlemez"; daha çok bir enerji akıntısından diğerine geçerek, maneviyatın akışında süzülerek gerçek uzaya geçecekleri sıçrama noktasına yönelirler. Kısa sıçramalar —tam anlamıyla güvenli olmasa da— belli bir güvenilirlik ve hassasiyetle yapılabilir. Uzun sıçramalar ise öngörülemez ve tehlikelidir.
Ark akıntıları karmaşık ve tutarsız bir biçimde hareket eder: uzun yolculuklara çıkan gemiler sık sık rotalarından sapar, bazen tamamen farklı noktalara sürüklenirler. Bu sınırlama tüm ark yolculukları için geçerli olsaydı, insanlık bugün olduğu gibi galaksiye yayılmış olmazdı. Ark içinde yönlendirilerek yapılan uzun mesafeli sıçramalar mümkündür; bir gemiyi arkın mevcut hareketlerine göre yönlendirerek maddi evrendeki hedefe doğru sürmek gerekir. Bunu sadece kılavuz olarak bilinen tuhaf insan mutantları başarabilir.
“Zira ark garip ve korkunç bir yerdir. Bir yolcuyu köpekbalıklarıyla dolu bir denize atıp eve yüzerek dönmesini istemekle, onu korumasız şekilde arka göndermek arasında fark yoktur. Sıradan insanın yıldızlar arasında yolculuk etmesine izin vermemek iyidir. Daha da iyisi, böyle bir şeyin mümkün olduğunu dahi ona göstermemektir.”
— Fra Safrane, Kılavuz Da'el'in 5. Yardımcısı. Bu söz, kayıp 'Angelus'un Gururu' adlı yük gemisini aramak üzere yola çıkacak ikinci keşif görevi öncesinde söylenmiştir.
İnsanlar için ark yolculuğunu mümkün kılan şey, Astronomikan’ın varlığıdır. Terra’dan, özel olarak eğitilmiş on bin psişikten oluşan bir koro tarafından yayılan bu işaret, ark içindeki gemiler için bir odak noktası olarak işlev görür. Astronomikan’a katkı sağlamak için gereken olağanüstü zihinsel enerji, bir psişiğin yaşam özünü yalnızca birkaç ay içinde tüketir ve her gün yüzlercesi hayatını kaybeder; kurumuş bedenleri hemen yeni askerlerle değiştirilir.
Bu psişik ışın, uzayda 70,000 ışık yılına kadar uzanır; arkın çalkantılı dalgaları arasında seyreden milyonlarca ticaret ve savaş gemisi için bir yol göstericidir. İnsan gemilerini yönlendiren kılavuzlar, Astronomikan’a ihtiyaç duyarlar. O olmadan, ark yolculuğu tam anlamıyla ölümcül hâle gelir ve İmparatorluk parçalanır; merkezi otoriteyi uygulamak imkânsız olurdu.
Bu sebeplerden ötürü, Astronomikan yolculuk yapanlar arasında sıkça şu isimlerle anılır: İmparator’un Işığı, Altın Yol veya Umut Işığı .
“Navis Nobilite'nin Saygıdeğer Haneleri, İmparatorluk’un üzerine kurulduğu dayanak noktalarından biridir ve bu kurum, soyunu Büyük İmparatorluğumuzun doğuşuna kadar takip edebildiğini iddia eder.
Navis Nobilite’in Büyük Aileleri, yalnızca kılavuz adı verilen özel türde insan çocuklarından oluşur. Tekno-ustalar, kılavuzların sıra dışı yeteneklerinin gelişimi ve doğası hakkında birçok spekülasyonda bulunmuş, pek çoğu Navis Nobilite’in kuruluşu sırasında gölgeler içinde kalan genetik dönüşümlerden ve melezleşmeden bahsetmiştir. Kökenleri her ne olursa olsun, günümüzde kılavuzlar İmparatorluk’a sadık ve inançlarında sarsılmaz, görkemli ve saygın bir organizasyon teşkil ederler. Kılavuzların kendilerine özgü güçleri ancak aile içi evliliklerle korunabilir; sıradan insanlarla çiftleşmek bu özel yetenekleri ortadan kaldırır. Bu gerçek, birbirine yakın kılavuz ailelerinin ve Navis Nobilite’in bir bütün olarak gelişmesine yol açmıştır.”
--Historia Et Structura Res Navis Nobilite'nin Önsöz bölümü
Ark uzayı bir okyanusa benzetilebilir ve tıpkı okyanuslar gibi, kendi akıntılarına ve durgun noktalarına, girdaplarına ve fırtınalarına sahiptir. Bu manevi alemden geçen fırtınalar, gemileri kontrolsüzce savurur; bazen yıllarca süren uçuşlara mahkûm eder, bazen de tüm mürettebatı acımasız enerjileri içinde yok eder. Ark fırtınalarına yakalananlar için hem fiziksel hem de ruhsal bir felaket söz konusudur. Bu enerji girdapları, Astronomikan’ın sinyalini de gölgeler; bu da ilermeyi ya çok zorlaştırır ya da tamamen imkânsız kılar. Söylentilere göre bazıları hayatta kalmıştır — fakat bu kanıtlanmamıştır. Anlatılanlara göre, bazı gemiler binlerce ışık yılı öteye savrulmuş, bazıları ise zamanda ileriye ya da geriye fırlatılmış ve sonsuza dek yıldızlar arasında dolaşmaya mahkûm olmuştur, bir daha asla evlerine dönme şansları olmadan.
Bazı dünyalar, aylarca, yıllarca hatta yüzyıllarca süren ark fırtınaları tarafından İmparatorluk’tan tamamen yalıtılabilir. Bu kasırgalar aniden ortaya çıkar; yıldızları ve gezegenleri bilinmeyen sürelerle yutar. Bazıları kalıcıdır, bazıları ise ara sıra “göz kırpar”, birkaç aylığına sönerek seyahati mümkün kılar — her ne kadar hâlâ son derece tehlikeli olsa da. Bu kısa huzur anlarında, İmparatorluk gemileri gelir; İmparator’a öşür talep eder, donanma ve ordularına yeni savaşçılar toplarlar. Bu tür dünyaların çoğu İmparatorluk’un varlığından neredeyse hiç haberdar değildir; yalnızca puslu bir şekilde hatırlanan bir isim ya da, yargı günü geldiğinde hazır bekleyen kudretli ordulara sahip güçlü bir İmparator hakkında anlatılan efsanelerle yetinirler.
Ancak ark fırtınaları, ark içindeki tek tehlike değildir. Tıpkı gerçek uzay gibi, ark da varlıklarla doludur. Bu maddesiz düzlemde, bilinçli enerjiler ve başka türden ruhani yaşam formları bulunur; arkın çalkantılı enerjilerinden doğan ve onlarla beslenen yaratıklardır bunlar. Dost olanları çok azdır; çoğu yırtıcı ve düşmancadır. Bu varlıklar, maddi evrende yaşayanların düşünce ve duygularıyla beslenir; zayıfların bedenlerini ele geçirerek, güç ve fetih arzularını gerçekleştirmek için kirli emellerini beslerler.
Zaman zaman ark uzayı ile maddi alem arasındaki bağ zayıflar ve arktan gelen enerji bir yarık açarak güç girdapları hâlinde dışarı taşar; yıldızları ve gezegenleri yok eder. Galakside bu tür ark/maddi uzay etkileşimlerinden birkaç tane vardır; en büyüğü Dehşetin Gözü ve Kasırga olarak bilinir. Bu bölgeler ancak en deneyimli kılavuzlar tarafından geçilebilir. Ancak bu bölgelerin şartları o kadar tehlikelidir ki, bu alanlara yapılan keşiflerin çoğu geri dönemez. Dönenler ise doğa ve fiziğin unutulduğu, deliliğin ve kaosun hüküm sürdüğü kâbus dolu bir bölgeden söz ederler. Gökyüzü alevlerle yanan dünyalardan, kanla dolu denizler ve nehirler taşıyan gezegenlerden, disk şeklindeki âlemlerden, yüzleri çığlık atan yıldızlardan ve Kaos’un kudretli tanrılarının en küçük kaprisiyle şekillenmiş, işkence dolu yaratımlardan bahsederler. Bu karanlık diyarların sakinlerine gelince — bazı şeyler dile getirilmemeli.
Galaksinin bazı bölgeleri arasında ark yolculuğu, kadim ark geçitlerinin varlığı sayesinde çok daha güvenli hâle gelir. Bu geçitleri kimin yaptığı, Dünya’nın silinmiş tarihinin karanlıklarında bir sır olarak kalmaktadır; ancak ark kapıları galaksinin dört bir yanında bulunur. Bu portallar, Immaterium’a açılır ve diğer bir ark kapısına sabitlenmiş bir tünelle bağlanır; bu sayede gemiler, neredeyse hiç risk olmadan bu tünellerden geçerek seyahat edebilir. Ancak bu tünellerin istikrarlı yapısı, bu yolculukların genellikle açık ark yolculuklarından daha yavaş olmasına yol açar ve çoğu tünel yalnızca birkaç ışık yılı uzunluğundadır. Pek çok deneyimli kaptan —özellikle çabuk bozulan kargolar taşıyanlar— hızlı hareket eden bir güç akımına denk gelme umuduyla, açık arkı kullanmayı tercih eder.
“Astronomikan’ın ışığı zayıflarken, filoyu yönlendirmekte büyük zorluk çeken Amiral Adros, filonun yavaş ilerlemesini emretti; birkaç ışık yılında bir Arşıalem’den çıkıp yeniden yön belirleyerek. Bu şekilde, Hale Bölgesi ’nin gölgelerle örtülü diyarında sürünerek ilerledik ve en saygın Lord Komutan’a giden yolu döşedik.
Pek çok yıldızı ve dünyayı inceledik; neredeyse hepsi milyonlarca nesildir ölüydü. Bazen yozlaşmış ve eski insan uygarlıklarına dair izler, bazense çok şükür uzun zaman önce soyu tükenmiş olan iğrenç yabancı ırkların kalıntılarına rastladık. Ancak arayışımız sırasında hâlâ yaşam barındıran dünyalara da denk geldik—hem insanlara hem de yabancılara ev sahipliği yapanlara.
Bu insan kolonileri Teknolojinin Karanlık Çağı ’ndan sağ çıkmıştı—ama değişmeden değil. Hem fiziksel hem kültürel anlamda ya mutasyona uğramış ya da yozlaşmışlardı. İlk nahoş karşılaşmamız, dev bir makinenin yönettiği bir dünyaylaydı. Bu dünyanın halkı büyük bir yapıya bağlanmıştı; çocuklarıysa ruhsuz metal yaratıklar tarafından bu büyük motorun içine katılıyordu. Bu iğrenç yaratıklar yüz binlerce nesildir varlıklarını sürdürüyor, tek amaçları uzak atalarının baskıcı ideallerine hizmet etmek ve onları beslemek oluyordu. Lord Macharius, bu iğrençliğin varlığına göz yummanın mümkün olmadığını görerek gezegenin yörüngeden yok edilmesini emretti. Böyle bir İmparator’a hakaretin yaşamasına izin verilemezdi.
“Palus Ofidus” adlı dünyanın böcek kaynayan ormanlarında, ağaçlarda örümcek gibi salınan çok uzuvlu sapkın bir ırkla savaştık ve onları arındırdık. Başka korkunç varlıklar da vardı; örneğin, Ultima Macharia’dan hemen önce karşılaştığımız kuş benzeri yaratıklar—insan yüzleri dışında tüm evrimleri lanetliydi. Sonra Altanist VI’nın deniz sakinleriyle karşılaştık; kadim tasarımlı dev okyanus gemilerinde yaşayan bu insanlar, kara topraklarını zehirli saydıklarından bir daha hiç ayak basmamışlardı. Arkalarında kalıp onları yanlış inançlarından vazgeçirmek ve İmparator’un Affına erdirmek üzere tekno-ustalar ve misyonerler bıraktık.
Kâşifleri bekleyenler yalnızca ilkel uygarlıklar değildi. Uzun yıllar süren yolculuğumuzda, insan genişlemesine hiçbir şekilde borçlu olmayan, tamamen bağımsız yaşam barındıran tek bir gezegenle karşılaştık. Bu gezegene gönderilen ilk elçimiz, temas kurulmaya değer asil bir uygarlık bildirdi. Bu mürted, küfürleri için cezalandırıldıktan sonra, İkrarcı Golav gönderildi. Golav, kendisini vahşice karşılayan dokunaçlı yaratıklarla karşılaştığında dehşete düştü. Gezegene füzyon bombası atılması emrini verdim. Ancak silahlarımız hedefe yöneldiği anda, namert putperest pislikler gezegen savunmalarını devreye soktular ve İntikam Kılıcı, İmparator’un Merhameti ve İmparator’un Yargısı ana hattıharp gemilerini tamamen buharlaştırdılar. Bu nedensiz saldırı karşısında geri çekilmek zorunda kaldık ve karantina işaretleri bırakara Immaterium’a geçtik.”
--General Sejanus’un Karanlığı Yarmak adlı eserinden alıntı
İmparatorluk’un muazzam büyüklüğü, İmparatorluk Kumandanları düzeyinin üzerindeki herhangi bir gerçek yönetim biçimini neredeyse gülünç kılar. Bu bireyler, İmparator adına bir ya da birden fazla dünyayı yönetmeleri için Adeptus Terra tarafından atanır. Diğer İmparator hizmetkârlarıyla işbirliği yapmaları ve kendi sorumluluk alanlarında mutantlıkları ve sapkınlıkları kontrol altında tutmaları zorunludur; ancak genel olarak, İmparatorluk Hukukunu nasıl uygun görürlerse o şekilde uygulamakta serbesttirler.
Bu gezegen valilerinin ötesinde, İmparatorluk’u sürekli yutma tehdidiyle kaynayan anarşiye karşı durmak için devasa organizasyonlar çabalamaktadır. Administratum’un sayısız memurları, kâtipleri, kayıt memurları ve arşivcileri bu dağınık imparatorluğa bir nebze düzen getirmeye çalışır; galaksinin en uzak köşelerinden gelen bilgi selini kayıt altına alır, analiz eder ve işlemden geçirirler.
Departmento Munitorum’a bağlı milyonlarca ikmal subayı ve lojistik uzmanının desteğiyle, on binlerce asker ve zırhlı araçtan oluşan İmparatorluk Muhafızları alayları her gün toplanır ve uzak cephelere sevk edilir. Adeptus Astartes'in uzay komandoları, seçkin savaşçılarını hem uzaylı canavarlarla hem de hain insanlarla savaşmak üzere gönderir; kendi savaşlarını sürdürür, İmparator’un adına topraklarını genişletirler. Kadim Adeptus Mechanicus, Kâşif filolarını bilgi aramak ve keşif yapmak üzere gönderir; bu filolar Mars’taki efendilerinin inceleyip çözmesi için eski teknolojileri gün yüzüne çıkarır.
Teknorahipler, bu araştırmayı İmparator tahta çıkmadan ve Büyük Fetih Seferi ’ne başlamadan çok önce başlatmışlardı ve hâlâ sürdürmektedirler. Dünya Ministorumu ya da daha yaygın adıyla Kilisiyet ’in (Eklesiarşi olarak da bilinir) dinî liderleri, İmparator’a duyulan inanç ve insanlık ile İmparatorluk uğruna sorgusuz sualsiz fedakârlık ilkelerine dayanan İmparatorluk İnancı’nı vaaz eder. Misyonerleri ve Savaş Rahibeleri , İmparator’un ışığını binlerce yıldır insanlık tarafından unutulmuş dünyalara taşırken; fanatik ikrarcılar, dindar halkı sapkınlara ve inançsızlara karşı kışkırtır, taşkın kalabalık şehirlerde ve çorak topraklarda cadı avlarına öncülük ederler.
Savaşlar ve siyaset, inanç ve intikamla dolu bu görünürde dağınık karmaşa, İmparator’a duyulan sadakat ve insan ırkının hayatta kalma hedefiyle bir arada tutulur. Karmaşık ticaret ve koruma anlaşmaları bu organizasyonları ortak zeminde buluşturur; eski sadakat bağları ve borçlar karşılıklı iyilik ve mal alışverişiyle takas edilir. Güç mücadelesi yoğun olsa da, İmparatorluk’taki hiçbir tekil dünya ya da organizasyon, insanlığı tehdit eden dehşetlere karşı tek başına ayakta durabilecek durumda değildir. Entrikalar ve ihanetler, kaynaklar için bitmeyen çekişmeler ve sayısız savaş arasında, insanlık tarih boyunca ya yıkıma ya da yüceliğe doğru önceden yazılmış bir kaderi takip eder.
“İmparator’un iktidara yükselişi ve İmparatorluk’un kuruluşuna dair güvenilir kayıtlar, Büyük Sefer’den bu yana geçen on bin yıllık süreçte hayatta kalamamıştır. Ancak elimizdeki kaynaklar taranarak ve mitler ile efsanelerden bilgi derlenerek, o destansı zamanlarda neler yaşandığına dair bir varsayımda bulunulabilir.
İmparator’un yükselişi, insanlar arası savaşların ve galaktik çöküşün sona erdiği dönemi işaret eder — günümüzde Fitne Çağı olarak bildiğimiz, uzak geçmişte yaşanan bir zaman. Fitne Çağı’ndan önce, insanlık fiziksel olarak doruğa ulaşmıştı; ancak bu gelişim, insanın ruhsal gücünden feragat edilerek elde edilmişti. Bu dönemde, daha da eski olan Karanlık Teknoloji Çağı hüküm sürmekteydi; insan ırkı, kendi yüceliğini unutarak sözde bilimin başarıları uğruna ruhunu teknolojiye satmıştı. Mekanik, biyolojik ve simyasal deliliğin hâkim olduğu bu çağ, Fitne Çağı’na yol açtı ve insanlık, bugünkü çağa —fetihle parlayan bu yüce çağa— ulaştı. Artık yıldızlara insanların kalpleri hükmedecek, makineleri değil. Mars’ın teknorahipleri geçmişten ne tür sırlar çıkarırsa çıkarsın, bu bilgiler hayatlarımıza hükmetmeyecek. Biz onları kullanacağız; onlara köle olmayacağız. İnsan emeği, dürüst ter ve fedakâr kanla, İmparator’un lütfu sayesinde galaksiye hükmedeceğiz ve sonunda yıldızların gerçek efendileri olarak hak ettiğimiz yeri alacağız. Şimdi, İmparatorluk Çağı’nın, lütufkar İmparator’un hüküm sürdüğü çağın görkemli zamanlarındayız.
İmparator, evrenin ebedi bir parçasıdır; yıldızlarla bir ve dahi onların hükümdarıdır. İmparator ve İmparatorluk bir ve aynıdır; artık hiçbir ölümlü, bu ikisinden yoksun bir zamanı hatırlayamaz.
Muhteşem İmparator, en yüce ve tek tanrıdır — Astronomikan’ı yayınlayan kudretli zihni, uzay gemilerini arktan geçirerek hedeflerine ulaştırır. İmparator olmadan Astronomikan olmazdı, uzun menzilli uzay yolculuğu olmazdı, galaksiyi kapsayan bir İmparatorluk olmazdı — İnsanlık da olmazdı. İmparator olmadan biz, hiçiz.
İlahi hikmetiyle İmparator, daha yüce bir varlık alemine yükselmiştir; artık ne hareket eder ne de konuşur; hatta psişik iletişim yetisi bile sınırlıdır — bu, hem onun kudretini hem de bizim zihinsel yetersizliğimizi yansıtır. İmparator’un hükmünü yorumlama ve insanlık adına kararlarını iletme kutsal görevi, Yüce Seçilmişlere — Terra’nın Yüksek Lordları ’na, yani Senatorum Imperialis’e aittir. Onlar aracılığıyla, İmparator’un sayısız sadık hizmetkârı doğru yönlendirmeye kavuşur.”
--Liber Doctrina Historicus’un Giriş bölümü
İnsanlığın İmparator tarafından korunması, bedelsiz değildir; yalnızca övgüyle var olamaz. İmparatorluk’un ilk kuruluşunda, İmparator ve onun lejyonları, Fitne Çağı’nın ardından kalan anarşiyi ortadan kaldırırken, insanlığın tanık olduğu en iğrenç türden bir ihanet gerçekleşti. İmparator’un en güvendiği komutan olan Horus, ona öğretilen yoldan saptı ve insanlığı köleleştirmeye çalışan karanlık tanrıların sunduğu gücü benimsedi.
Korku ve ölüm hüküm sürdü; İmparatorluk, kardeş savaşlarıyla parçalandı. Gezegenler harap oldu, ordular tamamen katledildi ve Horus’un kuvvetleri Terra’ya kadar ilerledi, İmparatorluk neredeyse yok olmanın eşiğine geldi. Sonunda, İmparator, Başkomutan Horus’la bire bir çatıştı, Horus’u alt etmeyi başardı, fakat bu zaferi ağır bir bedelle ödemek zorunda kaldı — kendisi de ölümcül şekilde yaralandı.
İmparator’un paramparça olmuş bedenini yaşatmak için Altın Taht denilen büyük bir aygıt tasarlandı ve inşa edildi. Artık işlevleri tam anlamıyla anlaşılamayan kadim makineler ve gizemli teknikler kullanılarak, Altın Taht bu kasvetli amaca hizmet eder. Altın Taht, İmparator’un ihtiyaçlarını karşılamada benzersizdir; çünkü o artık bir insan gibi yemek yiyemez, sıvı tüketemez, hava soluyamaz. Onun yaşamı, böyle ölümlü gereksinimlerin ötesine geçmiştir.
İmparator’un sürdürülebilirliği için tek mümkün besin kaynağı, insan yaşam gücü — yani ruhlardır — ve bu konuda iştahı doyumsuzdur. Ancak herhangi bir insanın ruhu da işe yaramaz; bu amaçla feda edilecek kişi, kendi başına özel biri olmalıdır — psişik güçlere sahip bir birey. Altın Taht’ın tuhaf ve kadim mekanizmasına kurban edilen bu bireylerin yaşam özleri, yavaş ve tarifsiz acılar içinde bedenlerinden çekilip alınır ve İnsanlığın Efendisi'ne sunulur. Her gün yüzlercesi, bu uğursuz yöntemle İmparator’a adanmak zorundadır; zira ancak bu şekilde İmparator — ve onunla birlikte İmparatorluk ve insanlık — hayatta kalabilir.
“İmparator’un gücü İnsanlıktır, İnsanlığın gücü ise İmparator’dur. Biri diğerinden yüz çevirirse, hepimiz dalalet içindeki melunlara dönüşürüz.”
--Sebastian Thor’un Vaazları, Cilt XXVII, Bölüm LXII
Astropatlar, insan toplumunda son derece önemli bir yer tutar; çünkü yıldızlararası mesafelerde iletişim kurmanın tek mümkün yolunu sağlarlar. Astropatlar, uzay boyunca telepatik mesajlar gönderebilirler ve zihinleri uygun şekilde ayarlanmışsa, diğer astropatlar tarafından gönderilen mesajları alabilirler.
Telepatik mesajlar ark içinden geçerek iletilir ve bu nedenle ışıktan hızlı yol alırlar; ancak bu iletişim anlık değildir.
Astropatlara olan ihtiyaç muazzamdır. İmparatorluk’ta sıkça karşılaşılan figürlerdir ve uzun, başlıklı cüppeleriyle kolaylıkla ayırt edilirler. Sıradan insanlarla yalnızca görev gereği temas kurarlar ve yaşadıkları inziva mekânları — ister gezegenlerde, ister uzay gemilerinde olsun — İmparatorluk kanunlarınca dokunulmaz ilan edilmiş kutsal alanlardır. Astropatlar, donanmalarda gemi içi ve gezegenler arası haberleşmeyi sağlarlar. Ayrıca İmparatorluk Muhafızlarında, Engizisyon’da, Adeptus Ministorum’da, Uzay Komandoları’nda ve Adeptus Administratum’un çeşitli bölümlerinde de görev alırlar.
Gizlilik yine de temin edilebilir; çünkü bir Astropat, ilettiği mesajın anlamını bilmek zorunda değildir. Bu sayede çeşitli gizli diller, şifreler ve kodlar aracılığıyla emirler ve hassas bilgiler galaksi boyunca yalnızca hedef kişiye anlamlı olacak şekilde iletilebilir.
Uzak dünyalardaki İmparatorluk Kumandanlarının , geri kalan İmparatorluk ile iletişim kurabilmeleri için mutlaka astropatlara sahip olmaları gerekir. Benzer şekilde, astropatlar sivil yaşamda da vazgeçilmezdir; ticari nakliyat şirketlerinde ya da yıldızlararası iletişimin gerekli olduğu her yerde görev alırlar. Adeptus Astra Telepathica adı verilen dev yapı, neredeyse tüm İmparatorluk boyunca uzanan bir iletişim ağı oluşturur ve galaksinin bir ucundan diğerine bilgi aktarımını mümkün kılar.
Bir astropatın menzili birkaç ışıkyılı ile sınırlıdır; ancak mesajlar diğer astropatlar aracılığıyla aşamalı biçimde yeniden iletilerek, teorik olarak İmparatorluk’un bir köşesinden en uzak noktalarına kadar ulaştırılabilir.
Ancak, ark ile ilişkili her şeyde olduğu gibi, astrotelepati de düzensiz ve güvenilmez bir süreçtir. Astropatik mesajlar da Astronomikan gibi arkın akıntılarından ve fırtınalarından etkilenir. Mesajlar mesafeye bağlı olarak günler veya haftalar sürebilir ya da rotalarından sapıp yanlış alıcıya ulaşabilir. Bazı mesajların onlarca yıl, hatta on yıllar boyunca geciktiği bilinmektedir — öyle ki, yardım çağrısı ya da savaş raporu, yardım artık mümkün olmayacak ya da muharebe çoktan kaybedilmiş olduktan sonra ulaşır.
Hiçbir sıradan psişik, ark üzerinden bir mesaj iletemez, aynı şekilde bu denli muazzam mesafelerden gelen telepatik bir mesajı da alamaz. Astropatlar bu yeteneği ancak uzun yıllar süren eğitimlerinin ardından ve kendi güçleriyle İmparator’un kudretinin birleştirildiği özel bir ayinle kazanırlar. Ruh Bağlama olarak bilinen bu ayin, psişik bireyin zihnini İmparator’un psişik yüceliğine yaklaştırır. Bu süreçte İmparator’un engin enerjisinin bir kısmı astropata aktarılır.
Bu enerjinin aktarımı psişik için son derece travmatiktir — yıllarca süren hazırlıklara rağmen herkes hayatta kalamaz, hayatta kalanların da hepsi akıl sağlığını koruyamaz. Kurtulanlar bile gözlerindeki hassas sinirlerin zarar görmesinden mustariptir; bu nedenle astropatların neredeyse tamamı kördür. Ancak, artan psişik yetenekleri bu görme kaybını büyük ölçüde telafi eder, öyle ki, göz çukurları çökük, biçimsiz ve boş olmasa, kör oldukları fark edilmeyebilir.
Engizisyon, İmparatorluk’un en yaygın şekilde bilinen kuruluşlarından biridir. Yetkisi, İmparatorluk’a ve insanlığa yönelik her türlü tehdidi araştırmak ve durdurmaktır; bu amacı gerçekleştirmek için gerekli gördüğü her türlü yönteme başvurma hakkına sahiptir. Tahkikçiler , hiçbir yasa ya da otoriteye bağlı olmayan, serbest hareket eden kriz çözücülerdir. Görev alanları sınırsızdır — yabancı tür komploları, idari verimsizlik, yolsuzluk, mutasyonlar, suç, gizli tarikatlar, sapkınlık, izinsiz psişik faaliyetler… hepsi tahkikçinin yetkisine girer.
Tahkikçiler tek başlarına hareket edebilirler; ancak çoğu zaman yanlarında kendilerine bu görevde yardımcı olması için toplanmış muhafızlardan ve savaşçılardan oluşan bir maiyetle dolaşırlar. İmparatorluk’un sayısız savaş gücünden herhangi biri, tahkikçinin hizmetine sokulabilir. İnsanlığa yönelik tehdit ne kadar büyük görülüyorsa, bu tehdide karşı toplanan kuvvetler de o ölçüde büyür.
Hiçbir dünya, hiçbir kurum, hiçbir birey Engizisyon’un dikkatinden muaf değildir: gezegen yöneticileri, hatta Yüksek Lordlar bile soruşturmaya tabi olabilir. İmparator’a yönelik hiçbir ihanet ya da sadakatsizlik, ne kadar küçük olursa olsun, cezasız bırakılmaz.
Ancak tahkikçinin zamanının çoğunu alan, psişik güçlere sahip kişilerdir. Eğitimsiz ya da sapkın yollarla psişik yeteneklerini kullananlar, insanlık için korkunç bir tehdit oluşturur ve bu tehditlerin izini sürmek, tahkikçiye galaksinin dört bir yanında cadı avcısı adını kazandırmıştır.
Amaçlar araçları daima meşrulaştırır.
“Bazen tahkikçi öyle bir durumla karşılaşır ki, bu durum öylesine yaygın ve derinlere işlemiştir ki, artık çözüm ya da kefaret imkânsız hale gelmiştir. Bu durum, tüm bir gezegenin sapkın bir bireye ya da örgüte bilinçli biçimde destek vermesi gibi senaryoları kapsayabilir; zira bu tür bir durumda söz konusu bireyin ya da örgütün ortadan kaldırılması, vaaz ettikleri yıkıcı davaya yalnızca güç kazandıracaktır. Yabancı türlerin müdahalesi de öyle bir boyuta ulaşabilir ki, gezegen nüfusunun büyük bir kesimi kurtuluşun ötesine düşer.
Karanlık ve yasaklanmış güçlere tapınma da bu şekilde ister açıkça ister gizlice, bir ya da birden fazla dünyanın halkı üzerinde mutlak hâkimiyet kuracak kadar yayılabilir. Ayrıca, bazı tehditlere karşı sergilenen sert ve kararlı bir karşılık, sapkın bir dünyanın temas halinde olduğu diğer dünyalara güçlü bir mesaj göndererek, onların da benzer ihanetleri tasarlamaktan caymalarını sağlayabilir – bu, defalarca kanıtlanmış bir ilkedir.
Bu gibi durumlarda geriye tek bir çare kalır: eksterminatus — bir gezegendeki tüm yaşamın yok edilmesi. Eksterminatus yalnızca en uç durumlarda başvurulması gereken bir yöntemdir ve asla hafife alınmamalıdır. Yine de, suçlularla birlikte masumların da ölebileceği ihtimaline karşı ruhunu katılaştırmalısın. Binlerce masumun ölmesi, tek bir suçlunun hayatta kalıp sapkınlığını yaymasından evladır; ve bu düşünce iradende sabit bir mihenk taşı olmalıdır. Kişisel zaaf anı, İmparatorluk’un çöküşüne ve insanlığın bekasının yok oluşuna giden ilk adım olabilir.
Eksterminatus sırasında milyarlarca hayat yok olabilir, fakat bu tehdidin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, uzun vadede sayısız milyar kurtarılmış olur. Zayıf iradeye ve tereddüde yer yoktur — yalnızca kesin kararlılık ve sarsılmaz inanç sayesinde insanlık hayatta kalabilir. Hiçbir fedakârlık fazla, hiçbir ihanet önemsiz değildir.”
— Alıntı: Liber Doctrina Ordo Hereticus, Bölüm XXVIII "Exterminatus"
İmparatorluk Çağı’nın şafağında bizzat İmparator tarafından yaratılan Adeptus Astartes’e bağlı Uzay Komandoları, Fitne Çağı’ndan arda kalan dağınık kalıntılarından İmparatorluk’un şekillendirilmesinde kilit rol oynamıştır. Bir uzay komandosu, İmparatorluk’un savaşçıları arasında en kudretli ve en çok korkulan olanıdır. Hemen her bakımdan artık gerçekten insan sayılmazlar; onlar üstinsanlardır — sıradan bir insana kıyasla her yönleriyle daha üstündürler.
Uzay komandoları yüzlerce yıl yaşayabilir. Duyuları çok daha keskindir, kasları çok daha güçlüdür. Vücutlarında yalnızca uzay komandolarına özgü olan organlar bulunur; bu organlar onlara zehirlere karşı direnç sağlar, yaraları kısa sürede iyileştirir, karanlıkta gündüz gibi görmelerine olanak tanır. Güç zırhları, özel arayüzlerle sinir sistemlerine bağlanır; böylece adeta kalın, zırhlı bir deri gibi hareket eder, vücutlarıyla tek bir varlık hâline gelir.
Bu fiziksel dönüşümün yanı sıra uzay komandoları daha küçük yaşlardan itibaren hem askeri hem de dini açılardan yoğun eğitimden geçirilir ve hipno-psikoterapiye tabi tutulurlar. Tüm bu hazırlıkların amacı, her bir uzay komandosunu İmparatorluk’un hizmetinde olağanüstü disiplinli bir savaşçıya dönüştürmektir.
Uzay komandoları, düşman hatlarının gerisinde ani baskınlar, hayati öneme sahip mevkileri ele geçirmek için yapılan sızma saldırıları, düşman kontrolündeki şehirlerdeki tünel çatışmaları gibi son derece özel ve tehlikeli görevlerle görevlendirilir. İmparatorluk Muhafızlarının insan savaşçıları orklar, tranidler ya da eldar gibi düşmanlara karşı bu tür çatışmalarda hayatta kalmakta zorlanabilir; ancak uzay komandoları, neredeyse intihar sayılabilecek görevlere girişip sağ çıkmalarıyla ünlüdür. Bunun yanında, keşif ve fetih amacıyla uzun süren yıldızlararası seferlere çıkarak İmparator’un hâkimiyet alanlarını genişletirler.
Adeptus Astartes, hassas bir cerrahın neşteri gibi incelikle kullanılan bir alet değildir. Bilakis, önüne çıkan her şeyi paramparça eden kudretli bir çekiç gibidir.
Kan Melekleri, Gökmaviler, Gümüş Kelleler, Kara Melekler, Siyah Tapınakçılar , Kızıl Yumruklar, Demir Eller, Uzay Kurtları — şeref listesi uzayıp gider. İmparatorluk’ta hâlen aktif olan bin kadar uzay komandosu alayı ya da kapitulu olduğu rivayet edilir; her biri kendi onurlu geçmişine, alametlerine ve kahramanlarına sahiptir. Yeni kapitullar zamanla kurulduğu ve eskileri yok olduğu, ya da başka kapitullarla birleştiği için kesin sayı bilinmemektedir. Birçoğu son derece kadimdir ve kökenlerini on bin yıl önceki İmparatorluk’un doğuşuna dek izleyebilir. Bu büyük kurumların tarihleri ve efsaneleri, İmparator ve İmparatorluk’la sıkı sıkıya bağlıdır ve birçok kişinin gözünde birbirlerinden ayrılmazdır.
Bir Uzay Komandosu Kapitulu başlı başına eksiksiz bir ordudur. Bin silahlı adamdan oluşan bir kapitul, İmparatorluk Muhafızlarının devasa lejyonlarıyla kıyaslandığında oldukça küçük olabilir. Ancak her biri, kendisinden katbekat büyük düşman kuvvetlerini ezip geçebilecek seçkin savaşçılardan oluşan bir kudret kaynağıdır. Uzay komandolarının bu muazzam savaş kabiliyeti ve boyun eğmez iradesi, onları insanlığın karşı karşıya olduğu dehşetlere karşı savunmasının ön saflarına yerleştirmiştir.
İmparatorluk'taki her bir dünya için bir uzay komandosundan daha azı vardır. Yine de ellerindeki görev için sayıları yeterlidir.
Altın Taht’ın esrarengiz teknolojileri, Adeptus Mechanicus tarafından inşa edilmiş ve hâlen onlar tarafından muhafaza edilmektedir. Mars Rahipliğinin bazı üyelerince bilinen bu sırlar, Adeptus Mechanicus’un İmparatorluk orduları tarafından kullanılan birçok savaş silahını tasarlayıp üretmesini de sağlar. Mars’ın sahirlerinin nihai gayesi, teknobatının araştırılıp geliştirilmesi ve Teknolojinin Karanlık Çağı’ndan kalma kadim bilginin ortaya çıkarılıp korunmasıdır. Bu uğurda çalışan milyarlarca hizmetkâr, galaksiye yayılmış dövha dünyalarında görev yapmaktadır.
Teknorahipler, gizemli ayin ve törenleriyle, itinayla hazırlanmış yağlar ve merhemlerle, özenle söylenen ilahilerle insanlığın silahlarını ve savaş makinelerini Kutsal Makine İlahı’nın bereketiyle kutsar.
Adeptus (Erbap), Terra Adeptus’u ile yüce Dünya Rahipliği’nin bir üyesine verilen unvandır. Saygı ifadesi ve resmi hitap biçimi olarak yaygın şekilde kullanılır — bu nedenle Adeptus Astartes (Uzay Komandoları) ve Adeptus Mechanicus (Mars’ın Teknorahipleri) tarafından da benimsenmiştir.
İnsanlığın isimsiz milyarları için İmparator bir tanrıdır — büyük bir övgü ve saygı konusu. Ancak her zaman böyle olmamıştı; İmparator’un ölümü ve Altın Taht’a hapsedilmesiyle insanlık tek yürek olarak ilahi varlıklarına yönelmiştir. Bu süreçte, Adeptus Ministorum, batıl inançlardan ve azizlerden, müritlerden ve peygamberlerden doğarak, İmparator’un tanrısallaştırıldığı galaktik tapınağa — Terra Ministorumu’na — dönüşmüştür.
Neredeyse her İmparatorluk dünyasında, İmparator’a adanmış tapınaklar vardır; bu tapınaklar, insanlık için yaptığı fedakârlıkların ibadet ve övgüsüne ayrılmıştır. Sayısız dualar, bitmek bilmeyen tapınma ve hürmet törenleriyle Ministorum, insan kitlesini Lütufkar İmparator’a bağlılıklarında yönlendirir. Ministorum’un tarihi, çoğu tarafından Kilisiyet olarak bilinir ve ışığını İmparator’un Işığını karanlığa yaymak için hayatlarını adayan binlerce aziz ve şehit tarafından aydınlatılmıştır — uzak dünyalara giden misyonerler, örnek teşkil eden dindar dilenciler, sapkınlık ve küfürle mücadele eden büyük dini liderler ve insanlığı Doğru Bilgelik Yolu’na çevirenler.
Hattatlar ve müsavvirler yıllarını iman İtikat Niyazları, Ministorum doktrinleri ve Müşerref Azizlerin Kayıtları gibi kutsal metinlerin kopyalanmasına harcarlar. Vaizler ve kardinaller, takipçilerini İnsanlığın Koruyucusu’na coşkun dualarla yönetirken, ikrarcılar kalabalıklar arasında dolaşarak imansızlara rahat vermez.
İMPARATOR ADINA
Vakti geldiğinde işine dört elle sarılacaksın.
Efendinden başka ödül aramayacaksın, seni doyuran onun rızasıdır.
Görevlerini bileceksin.
Her işte, her buyruğunda Efendine itaat edeceksin.
Hizmetinde sevinç bulacaksın.
Efendinin lütfuna minnet duyacaksın.
Efendinin ilbağını , ışın hatlarını ve optikonlarını maksadına aykırı kullanmayacaksın.
Efendinin cezasına şükredeceksin; çünkü bunu hak ediyorsun ve seni arındırır.
Efendin hakkında övgüden gayrısını dillendirmeyeceksin.
Ne sapkının eserine bakacak ne de ondan bahsedeceksin.
Kilisiyet Fermanları
MCXVILIV
Evet, geceyle öte-gece arasındaki mezar odalarında fısıltıyla konuşulanların doğru olduğunu duymuş olabilirsiniz! Öyleyse neden bunu herkesin duyacağı şekilde açıkça söylemeyelim? Bırakın ahmaklar şüphe etsin, alay etsin; hiçbir önemi yok. İnsanlığınla gurur duy ve onu lekesiz, kutsal tut.
Ustamın bana anlattığı gibi, şimdi ben de sana anlatıyorum.
Lanetin milyar türlü adı vardır! Toprakta, denizde ve rüzgârda sürünen, sümüksüleşen ve kirleten milyarlarca tür vardır. Her biri insan kötülüğünden türemiş birer günah türüdür. Ve insan son derece günahkâr olduğu için, bu lanetli yaratıkların sayısı çoktur ve güçleri büyüktür.
Doğadaki her şeyin amacı büyümekse, lanetlilerin amacı da aynıdır. Bizim onlara katılmamızı isterler ve bu nedenle bizi alt etmeye çalışırlar. Yabancı şekillerde üzerimize saldırırlar. Uykumuzda gelirler, içimize korku ve şüphe salarlar. Kalplerimizi yozlaştırmak ve bizi de lanetlenmiş hale getirmek isterler. Onlara güvenmeyin, yaşamalarına da izin vermeyin.
Her yok edilen uzaylı, ebedi tutsaklıktan kurtulmuş bir ruhtur. Her söndürülen uzaylı hayat, yüceliğe ulaşan bir insan ruhudur. Bu yüzden sonsuz kaderimiz, uzaylının kanıyla yazılmıştır.
Kılıç ve mızrakla yok et uzaylıyı. Top ve tüfekle parçala onu. Lazerle ve kavurucu plazmayla yıldızlara savur. Dişle, yumrukla, çekici darbeleriyle; baltayla, bombayla, zehirli gazlarla; virüs yüklemeleriyle ve ısı mayınlarıyla... Öldür onları... Öldür... Hepsini öldür!
Ustamın bana söylediği gibi, şimdi ben de sana söylüyorum ki sen de başkalarına söyleyesin.
“Hiçbir Konsey üyesinin dikkatinden kaçmış olamaz ki Donor Bölgesi (Segmentum Tempestus) hâlâ yabancı saldırganlarla başı beladadır. Bunların, otuz yıl önce Prospero Kolonisi’ni istila edenlerle aynı kseno-türe ait oldukları düşünülmektedir! [Bu yaratıklara ait bilinen tek holo-dosyayı ekledim: pençeli, büyük tüylü olan şey bu] Bu uğursuz yaratıklarla neden hâlâ baş edemiyoruz? Neden masum kolonicilerin kanı dökülmeye devam ediyor ve biz hiçbir şey yapmıyoruz? Nasıl olur da Assumptus V’deki muhteşem Caleb Sarayı, K’Nib’in irinli askerlerine kışla olarak hizmet edebilir?”
— Erasmus Phramtle, Soliden Prefekti, Pyes Şehri, Danub 344,445.M41
Galaksinin büyük uzaylı türleri arasında eldarlar, fiziksel açıdan insanlara belki de en çok benzeyenlerdir. Ortalama bir insandan daha uzun boylu olan eldarlar, ince ve zarif bir yapıya, narin yüz hatlarına sahiptir. Soluk tenleri, sivri kulakları, dalgalı saçları ve parlak, huzursuz gözleri vardır. Aşırı bir zarafet, esneklik ve gevşek bir ihtişamla hareket ederler. Bazı safdil ahmaklar onları güzel bile bulmuştur; ama bilgeler bilir ki bir yabancıyı sadece dış görünüşüne göre yargılamak akılsızlıktır. Eldarların ruhu ve güdüleri, diğer tüm türler kadar insanlığa yabancıdır.
Eldarların büyük çoğunluğu devasa uzay gemilerinde yaşar; diğer hiçbir türün inşa edemeyeceği boyutlarda yapay dünyalardır bunlar. Bu gemiler uzayda gezinir; bazen düzensiz, bazen çelişkili yollar izlerler. Bu devasa araçların arka girip ışıktan hızlı seyahat edebildikleri düşünülse de buna dair kesin bir kanıt yoktur. Bu gemiler zaman zaman İmparatorluk topraklarından geçer; bazen barışçıl, bazen de tehdit edici bir tutumla, askeri müdahaleyi gerektirecek şekilde.
Eldar gezegenleri de keşfedilmiştir. Bunların çoğu jeolojik olarak genç, ilkel haldeki gezegenlerdir; görkemli ormanlar ve aktif volkan zincirleriyle doludurlar. Eldarların bu gezegenleri bizzat yaratmış ve cansız taşları yaşama dönüştürmüş olabileceği ihtimali vardır. Bu geri bölgelerde yaşayan eldarlar, uzayda yaşayan akrabalarına kıyasla daha vahşi ve ilkel davranırlar. Gelişmiş eldar teknolojisini pek göstermezler; ancak topraklarını İmparatorluk’un haklı kolonistlerine karşı savunurken ölümcül savaşçılar haline gelirler.
Bir de eldar korsanları vardır. Hiçbir uyarı vermeden, birden ortaya çıkar ve acımasızca saldırırlar. Kimileri, eldarların ileri ark teknolojisini öyle ustaca kullandığını, bu sayede ark uzayının içinde yaşadıklarını ima eder. Bu savaş çeteleri zaman zaman paralı askerlik yaparlar; ancak hain ve kaprisli müttefiklerdir. Daha sık olarak bir gemiye ya da dünyaya saldırır, yüzlerce hatta binlerce kişiyi esir eder, tüm toplulukları katlederek kana susamışlık ve savaş arzularını gösterirler.
Şüphesiz hepinizin bildiği gibi, İmparatorluk’un bu mütevazı köşesindeki en sürekli tehdit, nesillerdir Orklardır. Tüm sektöre yayılmış olan bu vahşi yaratıklar, sayı bakımından insanlığı bile aşabilecek bir nüfusa sahiptir ve sadece savaşı bilirler. Yerel çaplı baskınlardan tüm gezegenleri yerle bir eden istilalara kadar, milyonlarca insanı öldüren veya köleleştiren ork saldırıları yüzlerce dünyada ve özellikle Deneb asteroit kuşağı çevresindeki açık uzayda sürmektedir. Karşı karşıya olduğumuz şeyi unutmamanız için, Hardra’nın Xenoptium adlı eserinden kısa bir alıntıyı da ekledim:
“Orklar doğaları gereği katliam için yaratılmıştır. Genelde kambur dursalar da, tam boylarına gerildiklerinde bir insanın çok üstüne çıkarlar ve yıllarca şiddet görmüş, yaşlı ork liderleri bir adamın kafasını pençeli yumruklarıyla ezebilecek kadar büyüktür. Derileri kalın ve lastik gibidir; hastalıklı yeşilden neredeyse siyaha çalan tonlara sahip olabilir ve hasara karşı son derece dirençlidir. Aslında tüm fizyolojileri onları yaralanmaya karşı dayanıklı ve hızlı iyileşebilen hale getirir. Kovaya benzeyen çenelerinden parmak boyunda dişler fırlar, kaba, siğilli derilerinin altında levha gibi kaslar hareket eder. Kızıl gözleri ve kalıcı hırıltıları, öfkeli ve hayvansı bir görünüm verir ki bu, doğalarına tam anlamıyla uygundur.
Savaşta acımasız ve merhametsizdirler; ne kendi canlarını, ne de düşmanlarınınkini önemserler. Taktiksel ya da stratejik bir zekâdan yoksundurlar, fakat kana susamışlıkları, vahşi içgüdüleri ve düşük seviyeli kurnazlıkları onları korkutucu düşmanlar yapar.”
Benim önerim, bu haşerelerden olabildiğince hızlı bir şekilde kurtulmamızdır. Sayıları kontrolsüzce artarsa, bu sektörde başımıza büyük belalar açacaklardır.
Tiranidler, bizim galaksimize çok uzak bir başka galaksiden gelmişlerdir; amaçları, tüm yaşamı tüketip özümsemektir. Yuvafiloları, Doğu Eşiği’nden başlayarak İmparatorluk’u yavaşça istila etmektedir; geçtikleri her yerde tüm yaşamı yok ederler. Bu yuvafilolar yıldızlar boyunca durdurulamaz biçimde ilerlerken geride yalnızca soykırımı bırakır. Tekil gemiler ya da hatta istila kuvvetleri durdurulup yok edilebilse bile, yıldızlar arası soğuk boşluklarda binlerce kovan gemisi sürüklenmekte, taşıdıkları evrimleşmiş ölüm makinelerini savunmasız dünyalara fırlatmak için fırsat kollamaktadır.
Tiranidler boyut ve biçim açısından oldukça çeşitlidir. Savaşçılar bir insanın yaklaşık iki katı boyundadır; onların çevresinde daha küçük olan hormagontlar, termagantlar ve kakanozlar akın eder. Kovan tiranları ve karnifeks gibi iri yaratıklar, kudret bakımından uzay komandosu dretnotlarını aratmaz. Hepsi, keskin dikenler ve pençelerle, ayrıca biyolojik manipülasyonla çalışan ve tırmalayan, ısıran böcekler, asidik zehirler, boğucu tohum kapsülleri ve benzeri dehşet verici canlı mühimmatlar fırlatan simbiyotik silahlarla donatılmıştır.
Tiranid yuvafilolarını kapsayan devasa bir denetim gücü vardır: Her şeyi gören bir tür kolektif bilinç. Biz buna ‘Ark’taki Gölge’ deriz — bu Yuvazihni tüm psişik güçleri bastırır, hatta Astronomikan’ı dahi susturur. Bu her yerde hazır ve nazır hissin nasıl oluştuğu veya nasıl sürdüğü kesin olarak bilinmese de, tiranid bilincinin birleşiminden doğduğu varsayılır — parçalarının toplamından daha büyük bir zihin. Yuvazihni, tiranidlerin ihtiyaçlarını onları oluşturan yaratıklara, Yuva Tiranları ve Tiranid Savaşçıları gibi çeşitli Sinaps yaratıkları yoluyla iletebilir. Bu denetim düğümleri yok edildiğinde, tiranid sürüleri ve kuluçkaları ilkel içgüdülerine geri döner.
Tiksintiyle geri çekilmek korkaklık değildir.
Uzaylıların sürekli saldırıları ve İmparatorluk'u kasıp kavuran iç savaşlara rağmen, insan ırkının uzun vadeli hayatta kalışı açısından en büyük tehditlerden biri, insan gen havuzunun giderek artan istikrarsızlığıdır.
Bu durumun dışavurumu, insan nüfusları arasında mutasyonların artan sıklığıdır; sanki tüm galaksiye yayılan bir veba, İmparatorluk’u süpürmektedir. Bu mutasyonların çoğu, iğrenç fiziksel şekil bozuklukları ya da sapkınlıklarla sonuçlanır. Ancak açık ara en tehlikeli mutantlar, önsezi, telepati ve benzeri psişik güçlere sahip olanlardır. Uygun şekilde eğitilmedikleri takdirde, psişik mutantlar arkın habis varlıklarının istemsiz piyonlarına dönüşebilirler. Bu yaratıklar, psişik bireyi bir kapı ya da geçit olarak kullanarak gerçek uzaya sızabilir, bu süreçte psişiğin bedenini ve ruhunu tüketirler!
Daha da kötüsü, bazı psişikler ark varlıklarının ilgisini bilerek üzerine çeker, kişisel kudret kazanmak ümidiyle gizli tarikatlar kurmaya kalkışırlar. Ancak bu çabalar kaçınılmaz olarak kanlı bir başarısızlıkla sonuçlanır. İmparatorluk, bu tarikatları arkın cehennemi sakinleri gerçek uzaya sızmadan önce keşfetmek ve yok etmek konusunda her daim tetikte olmalıdır.